Osmanlıların Rumeli’yi Fethi Ve İskanı

Necati ÇAYIRLI **

I. OSMANLI RUMELİSİ

Öncelikle Rumeli kavramı üzerinde durmak kanımca yararlı olacaktır.Rumeli, Osmanlıların Balkan yarımadasına verdikleri coğrafi isim, aynı zamanda bu bölgeyi içinealan Osmanlı eyaletinin adıdır (1). Umumiyetle Rumeli olarak kullanılanbu adın doğru şekli “Rumeli memleketi” anlamında olan Rumili’dir.Osmanlılar bu ismi genellikle Avrupa anlamında kullanmışlardır (2).

Osmanlılar Balkanlar için Rum-İli adını Yunanlıların Romania’sından aldılar. Zira Bizanslılar kendilerine Romaioi, ülkelerine de Romania diyorlardı (3). Osmanlı Türklerinin Anadolu’da karşılaştıkları ilk yabancı devlet Bizanslılar olduğundan Sultanönü’nden itibaren batıda kalan bütün topraklara Rum-ili adını vermişlerdir (4).

Rumeli, doğudan Karadeniz ve Adalardenizi, güneyden Akdeniz, batıdan da Adriyatik denizleriyle çevriliolup Anadolu gibi bir yarımada durumundadır. Kara sınırları, batıda Dobra venedik, Dalmaçya ve Hırvatistan; Kuzeyde Slovenya, Macaristan,Transilvanya ve Lehistan ile Ruslara geçmiş olan Lehistan kısmı; Doğudaise önce Azak denizine kadar, III. Mustafa döneminde Dnyeper’e fakat şimdi Dnyester nehrine kadar uzanır (5).


II. BALKANLARIN COĞRAFİ VE JEOPOLİTİK DURUMU

Balkan kelimesi sıradağ veya dağlıkanlamına gelen Türkçe bir sözcüktür. Adını batıdan doğuya uzanan veBulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden alan Balkan yarımadasınındoğu, güney ve batı sınırları tartışmalıdır. 1.000.000 km2 kadar biryüzölçümünü kaplayan Balkan yarımadası içine şu ülkeleri almaktadır;Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Türkçe, Yunanistan, Slovenya,Hırvatistan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan.

Yarımadanın ilk dikkati çeken coğrafi özelliği dağlık oluşudur. Balkan yarımadasında dört ana dağ silsilesivardır. Birincisi; Alp dağlarının devamı olan Adriya denizi boyundangüneye uzanan Dinar silsilesidir. Bu dağlar Pindus adı altındaYunanistan’a uzanarak Mora yarımadasından Akdeniz’e ulaşır.
İkincisi; Romanya’nın kuzeyinden güneye doğru uzanan ve Tuna nehri yakınlarında batıya devam eden Demirkapı bölgesinde güneydoğuya yönelen Karpatlar’dır.
Üçüncüsü; Bulgaristan’ı batıdan doğuya ikiye bölen Balkan dağlarıdır. Dördüncüsü ise Balkan dağlarınınbatısından güneye doğru indikten sonra doğuya doğru kıvrılan veTrakya’nın kuzeyinden geçerek Türkiye üzerinden Karadeniz’e uzanan Rodop’lardır (6).

Dağların uzanışı, nehirlerin kuzeyde Tuna nehrine veya güneyde özellikle Ege denizine dökülmelerini tayineder. En büyük akarsuyu Tuna’dır (Karadeniz’e akar). Balkanların büyüknehirleri Sava, Drava, Morava ve Drina kuzey Yugoslavya’da olup Tuna’yakatılır. Olt ile Prut ve kısmen de Tiza ise kuzeyden eklenerek Tuna’yadökülür.

Güneyde Ege denizine dökülen nehirlerin en önemlileri Vardar, Struma-Karasu, Mesta-Karasu ve Meriç’tir.
Geopolitik durumunun sonucu olarakuzun çağlar bir tarih ve kültür birliği gösteren Balkan yarımadası birtarihi bölge olarak güneyde Akdeniz’le sınırlıdır. Batıda Adriyatikdenizi, doğuda ise Karadeniz ve Adalar denizi yeralır. Bazıcoğrafyacıların bölgenin kuzey sınırını Tuna ve Drava nehirleri olarakkabul etmeleri yanında bu sınırı Karpat dağlarının doğusundan geçirenler de vardır (7). Aslında Roma döneminden beri Tuna Irmağı yarım adanın kuzey sınırı olarak belirlenmiştir. Tuna ırmağı güneydeBoğazlar gibi aşılması güçlü bir su engeli oluşturuyordu. Bununla beraber Tuna, Karadeniz’e ine başlıca ticaret yolu olduğundan ve iki kıyısı arasında sıkı ticaret bağları dolayısıyla asla aşılmaz bir engel oluşturmamıştır. Tuna berisi Balkanlar’a egemen olan imparatorluklar daima Tuna ötesi toprakları kendi kontrolleri altında tutmaya çalışmışlardır. Bu doğrudan doğruya bir egemenlik olmakla beraber kültür ve sosyal yapı bakımından Tuna’nın kuzeyi ve güneyi oldukça önemlifarklar göstermiştir. Tuna özellikle askeri konumundan dolayı asılBalkanların kuzey sınırı olarak kalmıştır. Balkanların batısına doğru Vidin ve özellikle Belgrad bir kilit noktası rolünü oynamış veBelgrad’dan sonra Sava ırmağı Batı Balkanları Syrmia ve Macaristan’danayıran bir sınır oluşturmuştur (8).

Yapısı icabı batı tarafı (Adriyatik kıyıları, Mora) göçe ve kolay işgale kapalı olan Balkanlar’a akınlar azoranda güney doğudan daha çok kuzey ve kuzey doğudan gelmiştir. Büyükgöçler Balkan yarımadasını bir geçit alanı yapmıştır (9).

Çanakkale Boğazının Avrupa kıyısınayerleştikten sonra Edirne’den Enez’e kadar Meriç ırmağı Osmanlılarınilk fetih ve yayılış sınırı oldu. İstanbul-Edirne üzerinden Meriçvadisi boyunca Sofya’ya erişen yol, Balkan yarımadasını çaprazlamakesen anayoldur. Sofya’dan aynı zamanda batıya Üsküb’e kuzey batıda Nişgeçidinden Morava vadisine inmek bir hayli zordur. Niş geçidindenMorava vadisini geçmek, zengin gümüş madenlerine ulaşmak demekti.Osmanlılar bu zoru başarmışlardır (10).
Osmanlı idaresi tüm Balkanyarımadasına siyasi ve ticari bir bütünlük kazandırmıştır. Nitekim15.yüzyıldan itibaren Balkanlar ekonomik bakımdan çok gelişmiş ziraiüretim artmış, birçok yeni kasaba ve köy kurulmuştur (11).Balkanlardaki iç ve dış ticaret görülmemiş bir gelişme göstermiştir.
Osmanlı döneminde, Balkan ticaretiningelişmesinde rol oynayan üç ana doğrultudan biri doğu-batı arasındaEdirne-Dubrovnik ve Edirne-Avlona yolu idi. Öteki iki ana yol, Erdel’egiden Edirne-Niğbolu-Braşov ve deniz üzerinden İstanbul-Akkerman-Lwovyolu idi (12).

III- OSMANLI ÖNCESİ BALKANLARA YAPILAN TÜRK AKINLARI

Balkanlarda, Türkler birbirindenfarklı iki devrede etkili olmuşlardır. Birinci devrenin kahramanlarıorta Asya’dan hareketle Karadeniz’in kuzeyinden geçip Tuna boyuna veBalkanlara gelen Şamanist Türkler ikinci devrenin kahramanları ise Anadolu Türkleri’dir.

Karadeniz’in kuzeyinden gelen Türkler:

Balkanlara ilk gelen Türkler Hun’lardır (M.S. 375). Ardından Avarlar, Bulgarlar, Kumanlarve Peçenekler 4.asırdan 8.asra kadar aralıksız olarak Orta Avrupa’ya ve Balkanlara yerleşerek Türk kültürünün yayılmasını sağlamaya çalıştılar. Bulgar Türkleri zamanla slavlaşmış Peçeneklerin de bir kısmı (Bizansa sığınanlar) hristiyanlaşmıştı. Balkanlara gelen son şamanist Türk kavrim Kumanlar da, zamanla hristiyanlığı kabul ettiler.

Bu Türk boylarının Osmanlı ile karşılaşıp yardım etmeleri 13.yüzyılın ortalarına rastlar. İşte bu dönemde bunlara yardım etmelerinden olayı “yardımcı” anlamına gelen pomag/pomaç, pomaga veya pomak denmeye başlanmıştır (13).

Anadolu Türklerinin Balkanlar’da ilk yerleşmesi, 1264 yılında Selçuklulardan İzzeddin Keykavus’un Bizans’a kaçıp sığınması olayıyla ilgilidir. Bizans imparatoru ona ve askerine yerleşmesi için Dobruca ilini tahsis etti. Bunun üzerine Anadolu’dan kendisine taraftar olan bir göçebe Türk grubu Saru Saltuk Dede ile beraber Dobruca’ya geçtiler.

13.asrın ikinci yarısında Altınorda hanı Berke ve ondan sonra Emir Nogay Balkan işlerine yakından müdahaleettiler ve Dobruca’daki müslüman Türkleri himayeleri altına aldılar(14).

Dobruca Türklerin bir kısmı Bulgarların saldırıları üzerine (1307-1311) Anadolu7ya geri geldi,kalanları ise hristiyanlaştılar (15).

Bundan sonra Batı Anadolu’yu fetheden Aydın, Saruhan ve Karesi beyliklerinin, Ege denizini geçerek Balkanlara yaptıkları akınlar gelir. Aydınoğlu Gazi Umur 1332’de Bizans’ın müttefiki olarak Balkanlar’da faaliyetlerde bulundu. Ne var ki Latinlerin Ege kıyılarındaki faaliyetleri, Aydınoğullarının Rumeli’deki faaliyetlerini engelledi ve yerlerini Osmanlı beylerinin anlamalarına fırsat verdi (16).
Karadeniz’in kuzyeinden gelen Türkler’e oranla Anadolu’dan gelen müslüman Türkler kendi dil vekültürlerini saklamayı başarmışlardır (17).

Prof. Halil İnalcık ve Prof. İbrahim Kafesoğlu’nun araştırmalarınaı göre 13.asır içinde Batı ucu TürleriBalkan yarımadasına büyük oranda yerleşmişlerdi. Uçlarda manevi hayataeski Türk gelenekleri hakimdi. Orada faal unsurlar, kendini gazayaadamış alp erenlerdi (18).

IV-OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞU, RUMELİYE GEÇİŞ VE FUTUHATI

Selçuklu Devletinin yıkılmasınamüteakip, Anadolu'da Türk boyları tarafından birçok beylikler kuruldu.Bunlardan birisi de Bizans'la sınır olan Osmanlı Beyliği idi (19).
Osmanlıların ilk aşiret devirleri hatta beylik kurdukları zamanların tarihini kesin olarak belirtmek zordur. Kayıtlara göre Osmanlılar, Oğuzların sağ kolu olan Gökhan kolunun Kayı boyundandır.
Muhtemelen Malazgirt savaşından sonra Selçukluların Anadolu'ya yerleştirdikleri kayılardandır. Kayıların bir kısmı 13.yy.'ın ortalarında Ankara'nın batı kısımlarında bulunmuşlar daha sonraları da Söğüt ve Domaniç havalisini işgal eylemişlerdir. Bu bölgeye iskan edilen Kayılar 400 çadır halkı olup reisleri Ertuğrul Bey'di.
Ertuğrul Bey'den sonra bey olan Osmanbey 1299'da Anadolu Selçuklularının içinde bulunduğu durumdan yararlanarak daha rahat hareket etmeye başlamış ve Bilecik'in alınmasıyla beyliğinin merkezini buraya taşımıştır. Osmanlı Beyliği Bizans'la verdiği mücadeleler sonucu Boğazlar ve Marmara sahillerine kadar olan alana hakim olmuşlardı (20).

Bir kısım Osmanlı kuvvetleri 1321'de Mudanya'yı aldıktan sonra çapul maksadıyla Marmara'dan Doğu Trakya sahiline geçerek oralarda 18 ay kadar dolaşarak tekrar Anadolu tarafınadönmüşlerdi; bu ilk geçiş onlara bir fikir vermişti. Bundan sonraki geçişlerde ise Bizans'taki saltanat mücadelesinden istifade edilmiştir.
1341'de Bizans imparatorunun vasisiolan Kantakuzen, Dimetoka da imparatorluğunu ilan ederek Aydınoğlu Umur Bey'in yardımıyla 3 seneyi aşkın rakipleriyle mücadele etmiştir. Kantakuzen 1344'te Aydınoğlu'nun tavsiyesiyle Orhan Bey'den yardım istedi. 1345'te 6000 kişilik yardım gönderen Orhan Bey, 1349'da 20.000 kişilik kuvvet daha göndererek Selanik'in sırpların eline geçmesini engellemiştir (21).

1352'de Bizans'a yardım amacıyla Sırp-Yunan kuvvetlerine karşı zafer kazanılması Osmanlı'ların Rumeli'de yerleşmesini sağlayan bir dönüm noktasıdır. Bu tarihlerde Rumeli artık Anadolu gazileri için daimi bir faaliyet sahalı haline gelmiş idi. Kendiliğinden biraraya gelen gazi grupları Bizans'ın iç mücadelelerinde veya Sırplara ve Bulgar'lara karşı yapılan harekatı desteklemek ve akınyapmak üzere sık sık Rumeli'ye geçmeğe başlamışlardı (22).

Kantakuzen Bulgar ve Sırp tehlikesini bertaraf etmesi karşılığında (Süleyman Paşa'ya) Çimpe'yi vaad etti. Bu yardımın ardından geri dönen Süleyman Paşa Çimpe kalesine bir miktar kuvvet bıraktı. Ardından Gelibolu şehir ve limanı alınmak suretiyleRumeli'de yerleşmek için bir merkez elde edilmişti (23).

Enveri'nin Düsturnamesine göre;Osmanlıları Rumeli'ye geçip yerleşmeğe teşvik eden Gelibolu Tekfuru Asen'in oğludur. Bu zat müslümanlığı kabul etmiş ve Melik adını almıştır. Onun teşvikiyle Lapseki'de bir gemi yapılmış, asker sevkedilerek Gelibolu'yu almak üzere hazırlanılmış ve bir sabah Gelibolu alınmıştır.
Bizans kaynaklarının da belirttiği gibi, 1353 martında bir zelzele neticesinde kale surlarının yıkılması üzerine, Osmanlılar müdafaasız şehri işgal etmişlerdir (24).
Gelibolu duvarlarının yıkılmasıüzerine bu limanın Osmanlı hakimiyetine geçmesi yeni gelişmelere yolaçtı. Bundan sonra özel akınlar da Osmanlı Beyliğinin kontrolüne alınarak Rumeli'nin fethi bir proje haline getirildi. Orta Asya Türk devlet kuruluş geleneklerine uygun olarak Rumeli'nin fethi üç kolda teşkil edilen uçlar yani kara üsleri ile durmadan yarımadanıniçerlerine doğru ilerletildi.
Birinci uç: Kıyıdan Tekirdağ, Çorlu İstanbul doğrultusunda,
İkinci uç; Malkara, Hayrabolu, Vize, Edirne doğrultusunda,
Üçüncü uç ise; İpsala, Dimetoka, Serez, Karaferye doğrultusunda yürütülmüştü (25).
Osmanlıların Rumeli futuhatında bu uç sistemi muhafaza olunacak ve fetihler ilerledikçe uçlar üç koldan daha ileri bölgelere kaydırılacaktır. Bu üç istikamette yapılan fetihlerRumeli'nin sağ kol, sol kol ve orta kol sancaklarını teşkil etmiştir(26).

İşgal edilen yerlerdeki halka iyi davranıldı ve bunlara Anadolu'dan göçmenler getirildi (27). Kısa zamanda büyük başarı göstererek Rumeli Fatihi Süleyman Paşa Bizans-Edirne yolunu keserek, Bizans'ı hem karadan hem de denizden abluka altına aldı. Bu durum İstanbul'da büyük bir heyecan ve telaş uyandırmış, bundan sorumlu tutulan Kantakuzen'de tahtından ayrılmak zorunda kalmıştır.

Osmanlılar Rumeli'de, her yeni ucun teşekkülü ile beraber, Anadolu'dan o bölgeye muhacirler ve bilhassasavaşçı yörük grupları sevketmişlerdir. Bu uç bölgeleri ileriye intikalettikçe, geride kalan eski uç merkezleri, kalabalık medeni Türkşehirleri olarak yükselmiştir. Bilhassa vakfa dayanan dini ve ticari müesseseler bu şehirlerin gelişmesinde esas rolü oynamıştır.

Edirne, Filibe, Serez, Üsküp, Sofya, Silistre, Tırhala, Yenişehir, Manastır ve suretle başlangıçta uç merkezleri olarak gelişmiş, uç beylerinin vakıfları ile donatılmış ve sonra Rumeli'nin bugüne kadar ehemmiyetini muhafaza eden başlıca şehirleri haline gelmiştir (28).

1360'lı yıllarda Osmanlı Türk akıncı beylerine kumanlar yardım etmişlerdir. Bu yardımlarından dolayı bu Türk boyuna yardımcı anlamına gelen Pomaga veya Pomak sıfatı verilmiştir.1363'te Edirne'nin fethedilmesi ve Sultan I. Murad'ın Filibe ve Zağra üzerine yürü emrini vermesi Bizans'ın iyice paniğe düşmesine neden olmuştur.

1364'te Filibe'nin Türklerin eline geçmesi Osmanlıların Sırbistan ve Bulgaristan krallıkları ile karşıkarşıya getirdi. Türklerin Balkanlardaki bu ilerleyişi Avrupa'yı da korkutmuştu.
Bizans İmparatorunun kışkırtmasıyla, Macar kralı başta olmak üzere, Bulgaristan, Sırbistan, Eflak prensliği ve Bosna'lılar birleşerek bir haçlı ordusu kurdular. Ancak bu haçlı birliği Sırp Sındığı mevkiinde Osmanlı ordusuna yenildi. Bu zafer Türklerin yayılmasına yardımcı oldu. 1365'te başkent Edirne'ye nakledildi.
1367'de Balkan dağlarının bütün güneyi Osmanlıların eline geçti. bulgar kralı Türklerle başedemeyeceğini anlayınca sulh yaptı. Bu ise Sırbistan'ı rahatsız etti. Sırbistan kralının öncülüğünde oluşturulan II. haçlı ordusu Çirmen'de (1371'de) ağır bir yenilgiye uğradı. Böylece güney Balkanlarda Türk ilerlemesini durdurabilecek hiç bir kuvvet kalmadı.

Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Devletine karşı direnç gösteren tek teşebbüs, Bizans İmparatorunun oğlu ve Selanik Valisi olan Manuel'den geldi.Manuel'in bölgedeki faaliyetleri üzerine harekete geçen Osmanlı birlikleri batı Makedonya'da başarılı hareketlerde bulundu. 1372 yılında Serez ele geçti. Ardından Kavala, Drama ve Kareferya gibi şehirler de Osmanlı hakimiyeti altına girdi.1382'de Manastır, 1385'te Pirlepe ve Ohri ve 1386'da Niş alındı.1387'de ise Selanik haraca bağlandı (29).

Osmanlıların bölgedekifaaliyetlerinden rahatsız olan Balkan devletleri, tekrar ittifakyaptılar. Hazırlanan yeni Haçlı ordusuna Macaristan, Lehistan,Sırbistan, Bosna krallığı, Eflak, Boğdan, Bohemya, Arnavutluk veBulgaristan katıldı. III.Haçlı ordusu 1389'daki Kosova Savaşı'nda ağırbir yenilgi aldı. Pomaklar burada da Osmanlı kuvvetlerine yardımcıoldular. Kosova zaferinden sonra (Yıldırım Beyazıt dönemi) Selanik veYanya (Güney Makedonya) da ele geçirildi (30).
1396 Niğbolu zaferi Türkler'in Balkanhakimeyetini perçinlemiştir. 1402 yenilgisinden sonra bazı şehirler(Güney Makedonya) tekrar Bizansın eline geçti (Selanik gibi) (31).
I.Mehmed dönemindne bazı başarılarkazanıldı. II.Murat döneminde Türk fetihleri yeniden hız kazandı. 1430yılında Selanik şehri geri alındı. Balkanların İtalya ve Avrupa ileticaretinde en işlek limanı haline gelen Dubrovnik 1433'de Osmanlıyatabi oldu (32). Osmanlının Balkanlardaki bu başarısı Bizans veAvrupa'yı korkuttu. Bizans İmparatorunun öncülüğünde yeni bir haçlıittifakı oluştu. Niş yakınlarında Kasım Paşa'yı yenen haçlılar dahafazla ilerleyemediler. Anadolu'da Karamanoğlu Beyliği ile mücadele edenII.Murat, 1444'te MAcaristan'la sulh yaptı.
Karaman Beyilği ile de sulh yapanII.Murat tahtı genç oğlu II.Mehmet'e bıraktı. Bundan yararlanmakisteyen haçlıların harekete geçmesi üzerine tekrar ordunun başına geçenII.Murat Haçlıları 1444'te Varna'da bozguna uğrattı.
Bu yenilginin üzerinden 4 yıl geçmiştiki bir haçlı seferi daha düzenleyen Balkan devletleri 1448'de Kosova'daağır bir yenilgi aldılar. Bu zaferle Makedonya'da Osmanlı hakimiyetinegirdi (1451) (33).
1463'te Bosna'nın fethiyle Osmanlıidaresi Dalmaçya sahillerine kadar ulaşmıştı. Fatih'in ölümüyleduraklayan Balkan fetihleri Kanuni Sultan Suleyman'ın 1521'de Belgrad'ıfethi ile yön değiştirmiştir. Osmanlı idaresi bölgeye 200 yıllık barışgetirmiştir (34).

V-BALKANLARIN FETHİNİ KOLAYLAŞTIRAN SEBEPLER

Osmanlıların fetihlerde başarılı birşekilde ilerlemesindeki temel faktör, bu tarihte Balkanlarda Osmanlıilerleyişini durduracak büyük bir devletin olmamasıdır. Zira OsmanlılarGelibolu'yu aldıkları sırada Sırp çarı ölmüş kurduğu imparatorlukparçalanmıştı. Keza bu dönemlerde, Bulgar çarlığı üç parçaya bölünmüşbulunuyordu. Bizans imparatorluğuda bir isimden ibaretti (35).
Türk fetihlerini kolaylaştıransebepler başlıca beş başlık altında toplanabilir. Bu sebepler dini,ekonomik, politik, askeri sebepler ile Türk soyundan gelen yerli birkısım halkın osmanlı kuvvetlerine sağladığı yardım ve desteklerdir.
Birinci sebep; Balkanlardaki diniistikrarsızlık, ahenksizlik ve 13.asırda Rum ve Latin kliseleriarasında başlayan mücadelenin yoğunlaşmasıdır (36).
Osmanlı Beyliği daha Anadolu'dakiyayılması sırasında işgal ettiği yerlerdeki halkla kaynaşarak onlarındini ve içtimai işlerine karışmayarak vicdan hürriyetine hürmet etmişve ağır vergiler altında ezilmiş olan halktan uygun bir vergi (cizye)alarak hiçbir keyfi davranışa müsaade etmemiştir. Bu yaklaşımını dahageniş bir biçimde Rumeli'de de uygulamaya çalışmıştır (37).
Balkanlar'da hristiyan mezhepgruplarını teşkil eden katolik latinler (Venedik, Ceneviz, macar) veortodoks rum ve Slavlar (Rum, Sırp, Bulgar) arasındaki mezhepmücadeleleri, Türk fetihlerini kolaylaştırmıştır. Katoliklerinbaskıları bölgedeki ortodoksları bezdirmişti. O dönemde sadeceTürkler'de var olan vicdan hürriyeti anlayışı, pek çok farklı din vemezhep mensubunu Osmanlı egemenliği altında huzur ve refah içerisindeyaşatmıştır. Osmanlı, bölgede halkına dinini değiştirmesi için baskıyapmadığından bölge halkından bir çoğu kendi isteğiyle islamı seçmiştir(Bosna, Arnavutluk, Makedonya, Girit) (38).
Ekonomik sebeplere gelince; o dönemdeBalkanlar'daki ekonomik yapıda tam bir kriz vardı. Balkanların büyükbir kısmını elinde bulunduran Bizans, toprak sahibi zengin beylerleuzun bir mücadeleye girişmişti. Bu mücadele Bizansın son yıllarda hadsafhaya çıkmış ve Bizans yönetimi de toprak sahiplerine yenik düşmüştü.Avrupa'dai ortaçağ feodalitesine çok benzeyen toprak dağılımı vederebeylik, zengin toprak sahiplerini adeta bağımsız birer prens halinegetirmişti. İşte Balkanlarda Türk fetihleri başladığı zaman toprakdüzeni bu haldeydi. Hristiyan köylüler zengin toprak sahiplerinin zulmüaltında kendilerini kurtaracak bir kurtarıcı bekliyorlardı. sonuçtaonlar için bu kurtarıcı (39) Türkler oldu. Türklerin disiplinli,adaletli hareketleri, halkın ödeyebileceği vergiler koyması bundaetkili olmuştur (40).
Büyük toprak sahiplerini ortadankaldıran Türkler, Balkanlarda derebeyliğe son verip küçük çiftçilerebüyük imkanlar tanıdılar. Toprağa kavuşan köylü, Türk idaresinimemnuniyetle kabul edip sadakatla bağlandı. Cüzi bir kira karşılığıtoprağa sahip olan köylüler huzur içinde yaşadılar. Bu nedenledir kiFetret devrinde, Balkanlardaki hristiyan halkı huzursuzlukçıkarmamıştır.
Balkanlardaki, politik ve idarisebepler de Türk fetihlerini kolaylaştırmıştır. Yerli halk, katoliklatin devletlerinin zulmünden başka Bizans idaresininde zulmüne maruzkalmıştır. Kendi başlarına buyruk rahipler sınıfı, hükümetin uyguladığıağır vergiler, katoliklerin zulümleri, halkı arayışa sevketmiştir. Halkve bazı idareciler birçok kez Osmanlıdan yardım istediler. Mora veAfrika bu çağrılar sonucu fethedilmiştir. Daha sonraları kitlelerhalinde müslüman olan Arnavutlar da yerli beylerin ve Venediklilerinbaskısına maruz kaldıklarından Osmanlıdan yardım istediler ve 1383'teArnavutluk Osmanlı'ya yanaşmıştır (41).
O tarihlerde Bosna ve kuzeyMakedonya'da yaşayan Bogomiller'de* kısa sürede Türk idaresinegirmişler ve toptan islamiyeti seçmişlerdir.
Balkanlar ve Orta Avrupa'nın askeriyapısı da Balkan ülkelerinin fetihlerini kolaylaştıran sebeplerdenbirisi olmuştur. Sırp krallığı ile Bulgar krallığı birbirleriyle daimamücadelede bulundukları gibi Bizans'la da mücadele veriyorlar, katoliklatin devletlerinin ve macarların saldırılarına maruz kalıyorlardı.Mezhep mücadeleleri ile sosyal, idari ve ekonomik buhranlara buçatışmalar da eklenince Balkan devletleri iyice zayıflamışlardı.Oluşturdukları ittifaklar da Türk ilerleyişini durdurmaya yetmedi. Ziraordularında ruh ve ideal birliği, disiplin yoktu. Türk ordusunda iseruh, ideal birliği, disiplin ve merhamet vardı.
Türk soyundan gelen bir kısım yerlihalkın Osmanlı ordularına sağladığı yardım da fetihleri kolaylaştırannedenlerden birisidir. Mesela Kuman Türklerinin Rumeli'dekimuharebelerde kılavuzluk ve rehberlik yaparak Pomagya adını almaları veislamiyeti seçmeleri bölgedeki fetihlerin başarıya ulaşmasını sağlayançok önemli nedenlerden birisi olmuştur (42). Bunlara Peçenek, Gagavuzve Vardar'ların yardımlarını da ekleyebiliriz (43).
Osmanlı Devlet yönetini altındayaklaşık beş asır yaşamış olan Balkan halkı özellikle 19.yüzyılınbaşlarına kadar huzur ve sükun içerisinde bir dönem geçirdi. Ayrı ırkve din gruplarından meydana gelen bu halklar, çeşitli akımların veideolojilerin etkileri ile ayrı bir devlet kurma ve geçmiştekidevletlerine tekrar kavuşma idellare ile Osmanlı Devletine karşıayaklandılar. Osmanlı devletinin zayıflamasından da istifade eden buinsanlar, Balkanlar'da günümüze kadar devam eden sorunların su yüzüneçıkmasına neden oldular.

VI-OSMANLILARIN FETİH POLİTİKASI

Osmanlı istilası Balkanlarda Bizansimparatorluğunun, Bulgar çarlığının ve Duşan İmparatorluğununparçalndığı ve düştüğü bir devre rastlar. O zaman garp derebeylikadaleti Balkanlar'da yerleşmeğe ve merkezi kuvvetin yokluğu dolayısıile, derebeylik yayılmaya başlamış idi. Osmanlıların tekfur adı altındagösterdikleri mahalli senyörler toprağı daha sıkı bir şekilde şahsikontrolleri altında tutmağa çalışmakta idiler. Eski devlete ait timararazisi gittikçe bu senyörlerin veya manastırların mülkü halinegelmekte, köylü işlediği topraklar üzerinde durumunun daha dakötüleşmekte olduğunu görmekte idi.
Osmanlılar Rumeli'ye gelince, evvelazirai toprakların "miri arazi" adı altında tamamiyle devletin kontrolüaltına sokarak, mahalli derebeyliğe son verdiler; angaryaları sistemlibir şekilde kaldırarak, angarya hizmetlerini bir vergi ile (çift resmi)karşıladılar (44). Rejimin en önemli yönü küçük toprak sahibini veköylü emeğini korumasıydı (45). Osmanlı yayılması karşısında köylükitlelerinin desteğini sağlayamayan senyörler haçlı bayrağı altındabatıdan gelen latinlerin ve macarların himayesini aramaya başladılar.Halbuki Osmanlılar her gittikleri yerde metropolitleri tanımakla vehimaye etmekle kalmıyor, onlara ayrıca tımarlar vererek doğrudandoğruya devlet memuru durumuna getiriyorlardı (46).
Osmanlı fetihlerinde, sistemli birmetodun uygulandığı görülmektedir. Osmanlılar, ilk önce, komşuyönetimler üzerinde hakimiyet kurmanın yollarını aramışlar, ardındanise -yerel otoriteleri tasviye ederek- bu ülkeler de doğrudan kontroltesis etmeye çalışmışlardır. Osmanlılar açısından "doğrudan kontrol"temel olarak, ülkelerin nüfus ve kaynaklarının resmi defter kayıtlarınageçirildiği "tımar" sisteminin uygulanmasına dayanmaktaydı (47).
Türkler, feth ettikleri topraklardaher millete kendi milli ve dini değerlerini, dillerini, ibaretlerini,inançlarını, örf-adetlerini vb. yaşamlarına imkan vermiştir (48).Osmanlılar Balkan fetihlerinde "Toprak ve reaya sultanın'dır"prensibini ilan ederek toprağı ve köylü emeğini devlet kontrolü altınageçirerek tımar sistemini uygulamıştır (49).
Süleyman Paşa idaresindekiosmanlılarRumeli'de ilk fetihlerini yaparken, yerli halka "istimalet"vermişlerdir. Aşık Paşazadenin yazdığı gibi (123 vd) "Onlar bu yerlerinkafirlerini inciltmediler. Hatta bazılarını tuttular". Cimbi kafirleribu gaziler ile müttefik oldular." İşte Osmanlılar Rumeli fütuhatında busiyasete daima sadık kalmışlardır. Uçlarda gaza akınları devam ederken,devlet kendi himayesine girmiş, zimmileri, bilhassa köylü ahaliyi,himayeye ve kendi tarafına kazanmağa çalışıyordu. Derebeyler bertarafediliyor, karşı koymadıkları takdirde, bunlar da Osmanlı askerikadrolarına alınıyordu. Murat II ve Fatih devirlerinde dahi Rumeli'deeski Bizans tımar topraklarında Osmanlı Timar Sipahisi olarakbırakılmış Hıristiyan asker ailelerine rastlanır. Keza Duşen idaresindeeyaletlerde "Voynik" adı altında gördüğümüz küçük arazi sahibiaskerler, Osmanlı devrinde de yeni devletin askeri kadrolarındamuhafaza olundular. Bunlara 15.asırda Makedonya, Teselya veArnavutluk'da sıkça rastlanmaktaydı.
Hoşgörüye dayalı bu siyasetOsmanlıların Rumeli'de yayılışını kolaylaştırmıştır. Fakat asılOsmanlıların ortodoks klisesine karşı gösterdikleri iyi muamele vetatbik ettikleri vergi siyasetidir ki, Osmanlı idaresinin geniş halkkitleleri ve köylü sınıfı tarafından benimsenmesini sağlamıştır (50).
Osmanlı Devletinin uc gazi devletikarakteri üzerine duran Paul Wittek; bu gazi devletinin temelinioluşturan uc kültürün, Osmanlıların, yerli halka yaklaştırdığını vekaynaşmayı kolaylaştırdığını söyler (51). Osmanlı fetihlerini SarıSaltuk'un dervişleri ve Bektaşilik önemli bir yer tutar (52).
Osmanlı'ya ait eski defterlerininincelenmesinden anlaşılıyor ki, gerçek Osmanlı fethi, adetasistematikbir şekilde muayyen safhalardan geçerek gerçekleşirdi. Evvelabu haracgüzarlık devresi, bir alışma süreci teşkil eder; onunarkasından, bazan tamamiyle sulh'cu vasıtalarla yerli hanedan bertarafediliverir; fakat eski devlete mensup unsurlar muhafaza olunur veyapılan bir tahrirle bunlar osmanlı nizamına intibak ettirilirdi. Bunumüteakip yeni nizam tedricen herşeye kendi kalıbını verirdi. Fakat hiçbir zaman, eski nizamın birden ve toptan ilgası, Osmanlı kanun venizamlarının zorla tatbiki gibi bir uygulama sözkonusu olmamıştır (53).
Balkanlarda hoşgörü ve koruma(istimalet) politikası izleyen Osmanlılar, gayri müslimleri cizyeödenmesi dışında müslüman tebadan ayrı tutmamışlardır. Onlarıncanlarını, mallarını korumayı da Tanrı'nın bir ödevi olarak kabulediyorlardı. Ortodoks klisesine karşı da koruyucu bir politika izleyenOsmanlılar, Balkanlarda yalnız köylü kitleleri için değil, kilise veyerli askeri sınıflar ve büyük arazi sahibi feodallar için de biristimalet politikası gütmüşlerdir. Diğer taraftan Osmanlı rejimi büyükköylü kitlelerini ilgilendiren Osmanlı-öncesi kanunları, örf veadetleri, vergileri Osmanlı kanunnameleri içine alarak istimaletpolitikasını en geniş biçimiyle uygulamışlardır (54).
Fethi gerçekleştiren ordular geriçekilmeden önce stratejik önemi olan kalelere küçük garnizonlaryerleştirilirdi. Arta kalan diğer kaleler ise, genellikle Sultan'ınözel emriyle yıkılırdı. Bunlardan sonra, bir kural olarak, Osmanlıordusunun ana unsuru olan "Sipahilere" yeni fethedilen ülkeninsınırları boyunca, köylerde tımarlar verilirdi. Bunlardan(Sipahilerden) "hisar eri veya kale eri" olarak adlandırılan bazıları,kalelerde de yerleştirilmekteydi. Kayıtlara göre Rumelindeki Hisarerlerinin çoğunluğu Anadolu'dan, Anadoludakilerin de çoğunluğuRumelinden gelmekteydi (59). Osmanlılar, ordunun büyük bir kısmınınkalelerde pasif halde kalmasını önlemek için, istihkam edilmiş belirlisayıdaki kalede yerli halkı da takviye olarak çalıştırmayı gerekligörmüşlerdi. Bu yerel kuvvetlerin sadakatı, (bazı vergilerden muaftutulmaları gibi), bazı özel imtiyazlar verilerek güçlendiriliyordu(60).
Bazı fetih toprakları,büyüklüklerine göre, bir ya da bir kaç sancak beyine verilmekteydi. Birsancak, imparatorluğun gerçek idari ve askeri birimiydi. Sancağındakitımar tutucuların da kumandan olan Sancak beyinin temel görevi savaştatımar askerlerine komuta etmek, kamu düzenini korumak, yasal ve idarikararları uygulmaktı. Aşıkpaşazade tarihinde, Osman Gazi'nin yenifethedilen topraklara kadı ve subaşılar atamasına dair bazı ifadeler debulunmaktadır (55).
Vilayet tahriri, Osmanlı idaresinintemel unsuruydu. Bu, vergilendirilebilen bütün kaynakların vergilerinintayin edilmesini ve bu bilgilerin "Defter-i Hakani" denilen kayıtlarageçirilmesini içermekteydi. Bu tür defterlerden en eskisi H.835tarihli, Arnavutluk ile ilgili olanıdır. Tahrir için bir "Emin"görevlendirilirdi. Emin vergilendirilen (Nüfus, ekilen topraklar vs.)herşey hakkında bilgi toplardı. Daha sonra bölgeyi incelemek için köyköy dolaşırdı. Tahrirler, çok ender olarak, Arnavutluk ve Zulkadriye'deolduğu gibi, yerel direnişlere de maruz kalıyorlardı.
Tahrirden başka, iki çeşit defter dahatutulurdu. Bunlardan biri kaynakları detaylı olarak gösteren vevergileri belirleyen "mufassal defterleri" diğeri de kazancın askerisınıf arasındaki paylaşımını gösteren "İcmal defteri"dir.
Hıristiyan askeri gruplarının Osmanlıaskeri sınıfına dahil edilmelerinin, onların ülkelerinin vassallıkdönemlerinde Osmanlı ordusunun yardımcı kuvvetleri olarak edindikleritecrübelerle kolaylışmış olduğundan şüphe yoktur. Topraklarının vestatülerinin güçlü Osmanlı yönetimince garanti altına alındığını gören,bu hıristiyan askerlerin çoğunluğu değişikliğe itaraz etmemiştir. Hiçşüphesiz, birçok hıristiyan garnizon, direniş göstermeksizin kaleleriniOsmanlılara teslim etmiş ve Osmanlı saflarına katılmıştır. MuhafazakarOsmanlı politikası ve tımar vaadleri çoğuna çekici gelmiştir. Bu,Osmanlı düzeninin Balkanlardaki hızlı genişlemesine bir delildir. Aynıdönemde ve 16. yüzyıla kadar Bosna, Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk,Teselya ve Bulgaristan'daki "Voynunuk"lar da askeri sıfatıyla OsmanlıOrdusuna katılmışlardı. Voynuklar 16. yy.'da Osmanlı ordusundaki askeriönemlerini yitirmişlerdir.
Bir hıristiyanın tımar tutabilmesiiçin iki şart vardır. Birisi askeri kökenli olmak, diğeri ise sultanabağlılığını kanıtlamaktır (56).
Sultanın emriyle Hıristiyan tımarlılarve Voynukların genelde eski sosyal statülerine orantılı mevkiler eldeetmeleri dikkate değerdir. Osmanlılar, bu insanların toprak tutmahaklarını, tımar ve baştina* formunda, büyük ölçüde korumuşlardır.Tahminen 1448 tarihli bir kayıtta Georgi isimli biri "Subaşı" olaraknitelendirilmektedir. Osmanlı tımarlılarına dönüştürülen Balkandevletlerinin asil aileleri zamanla müslümanlaşmışlardır.
Hıristiyan sapihiler, tevcih, intikalvesair tımara ait yerleşmiş her türlü kaideler bakımından müslümanarkadaşlarıyla aynı muameleye tabi tutulmaktaydılar. Hristiyansipahilere ait tımarların intikalinde, din ayrılığının hiçbir farkmeydana getirmediği muhakkaktır. Hıristiyan tımarların devamlı olarakhıristiyanlara tahsisi gibi bir kaide yoktur. Ancak bu hıristiyan tımarerlerinin yavaş yavaş islamlaştıkları ve tamamiyle ortadan kalktıklarıda bir gerçektir. bu tamamiyle kendi kendine gerçekleşen bir sosyalhadisedir. Eski Balkan aristokrasisinin islamlaşma-Osmanlılaşmasındagulam sisteminin de ayrıca büyük bir rolü olmuştur.
Hülasa, Osmanlılar gerek zaruretlerintesiri altında, gerekse yeni fethedilen bölgelerde halkın itiyat vehislerine aykırı ani değişikliklerle bir muhalefet uyandırmamak için,başlangıçta, mevcut nizam üzerine sadece hakimiyetlerinin örtüsünüatıvermekle iktifa etmişlerdir. Zira devlet, Anadolu ve Rumeli'de adetadevamlı olan savaşları idame ettirmek için büyük askeri kuvvetleremuhtaç idi (57).

VII.OSMANLILARIN RUMELİ'Nİ İSKANI VE İSKAN POLİTİKASI

14. ve 15. asırlarda, Anadoluyarımadasıyla Balkanlardaki devletlerin siyasi durumu gözdengeçirilirse, Doğu'da; Osmanlı beyliğinin, Germeyanoğulları,Saruhanoğulları, Karesioğulları vesair Anadolu beylikleriniistila ederek ileride vücuda gelecek imparatorluğun temellerini attığı;Batı'da ise; Bizansın taht kavgalarıyla meşgul, Bulgaristan, Sırbistanve Eflak prensliğinin de bekalarını muhafaza için Osmanlılara karşımücadele halinde bulunduları görülür.
14. asrın ortalarında, OsmanoğullarıBatı ve Doğu Trakyayı fethe başladıkları sırada, Bizansda tam manasıylasiyasi bir buhran vardı. Diğer taraftan Doğu Trakya'da vuku bulan doğalafetler, ağır vergiler halkı perişan etmişti. Özellikle Geliboluyarımadasında bir çok yer boş ve harap bir hale gelmiş bölge halkı dadaha kuzeye doğru çekiliyordu. Bu sebeple Osmanlılar Rumeli'defethettikleri yerleri sadece işgal etmekle ve oralara askeri kuvvetlersevk etmekle kalmadılar. Bu bölgeleri tam manasıyla kendilerine bendedebilmek için teşkilatıyla da meşgul oldular. Anadolu'dan buralara birkısımn nüfus nakliyle, harap yerleri imara, boş sahaları iskana vemuhtelif şekillerde (Köprülerin, derbendlerin muhafazası maksadıyla)yeni yeni köyler kurmağa çalıştılar ve muvaffak oldular. AnadoluTürklerinin Rumeli'ye geçirilmesi, Osmanoğullarının doğu Trakya'yı zaptetme teşebbüslerinden önce başlamış ve senelerce sistemli bir şekildedevam etmiştir (58).
Şuurlu bir yerleşme şeklini seçenOsmanlılar, yeni elde edilmiş olan stratejik yerleşim birimlerineAnadolu'dan göçmenler getirterek yerleştirdiği gibi elde ettiğitoprakları da mir'i (devlete ait) mülk ve vakıf suretiyle muhtelifkısımlara ayırarak şehir ve kasabalarda derhal ilmi ve içtimaimüesseseler inşa etmiştir (59).
Osmanlıların Rumeli'ye geçişlerindenitibaren yerleşmeleri birkaç şekilde olmuştur. Bunlardan birisi ilkfutuhat esnasında Anadolu'daki yakın yerlerden (Balıkesir, Manisa vehavalisi gibi) Rumeli'de yeni zabtedilen yerlere göçmenler nakledilmesive buralardaki yerli Rum halkından askeri sınıfa mensup olanlarlanakilleri icap edenlerden bazılarının Anadolu'ya gönderilmesidir.Osmanlı beyliği bu türdeki isabetli hareketleriyle geliştirdiğifutuhatı için geride bırakacağı yerlere Tür göçmenleri iskan etmeksuretiyle gerisini emniyet altına alarak Rumeli'de yerleşmeğe kararlıolduğunu göstermiş oluyordu (60).
Osmanlılar Rumeli'ye geçtikten sonrasadece askeri tedbirlerle buralarda tutunamayacaklarını biliyordu. Bubakımdan Rumeli'ye geçişten hemen sonra bazı köklü tedbirler aldılar.Bu tedbirlerden en önemlisi, yabancı unsurların bulunduğu yerlerde, obölgenin siyasi ve askeri emniyetini sağlamak ve boş sahaları iskanaaçmak için Anadolu'dan Rumeli'ye Türk unsurunun geçirilmesi veyerleştirilmesi idi. Önce Balıkesir'de yaşayan Türk aşiretlerinden birgrup 1357 tarihinde Rumeli'ye geçirildi. Bu grup önce Gelibolubölgesine, sonra da Hayrabolu'ya yerleştirildi (61).
Osmanlıların yalnız askeri vearistokrat asıllıları, "askeri" sınıfa almaları gazi kökenliolmalarıyla bağlantılıdır. Osmanlılar, yeni fetihlerinin güvenliğinitemin için, bir sömürge kurma ve sürgün politikası izlemişlerdir. Sorunyaratan veya yaratabilecek kavgacı göçebeler veya bir köyün, hatta birkasabanın isyankar ahalisi, bu kural doğrultusunda, İmparatorluğunuzak bölgelerine gönderilmiştir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti,fethedilmiş topraklara Türk ahalinin yerleştirilmesine de büyük önemvermiştir (62).
Denilebilir ki; Osmanlılar fethettikleri bölgelere muhafazakar bir siyasetle yerleşmişlerdir. Dinimüesseseler, sınıfların statüleri, idari taksimat, vergiler, yeriladetler ve nihayet askeri zümreler esas itibariyle muhafazaolunmuşlardır. En büyük ve şümüllü yeniliği timar sistemi teşkilediyordu. Daha doğru bir ifadeyle, Osmanlı idari ve askeri yerleşmesibuna dayanıyordu (63).
Fetihten sonra hicret ettirilen ilkmuhacir kafelisinin Süleyman Paşa zamanında, Karesi vilayetindengetirildikleri (1356-57) görülür. Sultan Murat I. devrinde ise, LalaŞahin paşanın KAvala, Drama, Serez ve Kareferye havalisini almasınımüteakip, Saruhan'daki göçer yörüklerin Serez tarafına getirildiklerinigörüyoruz (1374-75). Bu muhaceretler, Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmed,Fatih Sultan Mehmet döneminde de devam etmiştir.
Arşiv kayıtları bize Rumeli'yenakledilen nüfusun, sadece Anadolu beyliklerine mensup Türklerarasından olmayıp, Tatarların da kitle halinde buraya hicret ettirilmişve Rumeli'nin muhtelif yerlerine yerleştirilmiş olduğunuaçıklamaktadır. Mesela, Yanbolu vilayetine ait timar kayıdlarını ihtivaeden hicri 860 (1456) tarihli Rumeli Tahrir defteri bunlara örnektir.Türklerin Rumeli'ye hicret ettiklerini ve burada yerleştiklerini isbateden esaslı bir kaynakta, yine 15. ve 16.asır Tahrir defterlerindegördüğümüz köy isimleridir. Bu isimler, Anadolu'nun nerelerinden vehangi beyliklere mensup Türk oymak, boy ve aşiretlerinin Rumeli'yegeçmiş olduklarını bize gösterdiği gibi, bunların nasıl bir sistemdahilinde Balkanlar'a iskan edilmiş olduglarını açıklaması bakımındanda pek önemlidir. Osmanlı hükümdar ve ümerası, yeni fethettikleri araziüzerinde mevcud bir çok boş sahalarda yeni yeni köyler kurmak suretiyleburalara içtami açıdan kalkındırmağa çalışmışlardır. Mülk, vakıf veyaıkta şeklinde, tımar ve zeamet erbabından itibaren hükümdarlara kadarbir çok kimselere taksim edilen bu toprakların imarı, devletinvazifeleri arasında daima birinci sırayı korumuştur (64).
Osmanlıların Rumeli'ye yerleşmeyebaşladığı ilk devirlerde uyguladığı iskan metodlarından bir diğeri,şeyh veya ahilerin kurduğu zaviyelerin etrafınad toplanan nüfusunköyler teşkil etmesi idi. Bu nevi yerleşme yerlerinin toprakları,genellikle vakıf olarak vergi muafiyetine sahip olduğundan, zaviyeetrafında nüfus hızla artmakta idi. Bundan başka sürgün metodu da genişölçüde kullanılmış ve bu metodla konar-göçer aşiretlerin bilhassaRumeli'deki köprü ve geçitlere yerleştirilmesi yoluna gidilmiştir (65).Osmanlılar, fetihlerin ilk yüzyıllarında sürgünleri daha çok askeriamaçlar için kullanmaktaydılar. Bu dönemde Anadolu'da sorun teşkil edenbir çok göçmen, Balkanlar'a yollanmış ve özel bir askeri statüverilerek sınır bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Balkan'ın hazırladığıharitaya göre, "Yörük" adı altında askeri olarak düzenlenen bu Türkgöçmenler, genelde tamamı 14. yüzyılın ikinci yarısında fethedilenTrakya, Rodos e Balkan dağlarının güney yamaçlarında, Makedonya veDobruca da bulunmaktaydılar. Osmanlılar, imparatorluğunorganizasyonunda sürgünlerin yanı sıra gönüllü göçmenler deyararlanmıştır. Anadolu'dan gelen Türkler yeni topraklarda ayrı köylerkurarak, yerel Hristiyan nüfusla karışmamışlardır. Artan nüfusundüzenlenmesi mecburiyeti gibi askeri ve ekonomik yaklaşımlar da birkolonizasyon politikasını zorunlu kılmıştır (66).
Futuhata iştirak eden bir diğer kısımise aşiret kuvvetleriyle tabii olarak canları bahasına ganimet malıelde etmek için gaza niyetine gelen yiğitlerden oluyordu. Bunlardan birkısmı zabtedilen kulelere muhafız olarak konulurlardı; Bundan başakişgal edilen yerlere Karesi ilinden mütemadiyen evler naklediliyordu.Osmanlı devletinin bu sistemli göçmen nakli teşkilatı, 15. asrın 2.yarısı ile 16.asrın ik yarısında da devaam etti (67).
Osmanlı padişahlarının Rumeli'dekifutuhatları ve icraatları esnasında bir takım Ahiler, Şeyhler ileirtibat kurdukları görülür. Yine bu teşkilat (Ahi-Şeyh-Zaviye)Rumeline geçerek, kendine mahsus usullerle oraları Türkleştirmeğeislamlaştırmağa ve imar etmeğe çalışmışlardır. Askeri istilarlarlabirlikte, birçok aşiretlerin veya köylü ve asker halkın kendiliğindengelip yerleşmesi ile veyahut mecburi iskan ve sürgünlerle birliktegelen ve aynı cereyanın bir başka şekildeki ifadesi olarak dervişsıfatlı insanların az çok bir teşkilata tabi akınları, boş yerleregelip yerleşmeleri ve orada bir nevi Türk "uzletgah ve manastırları"(couvent ermitage)nı tesis ettikleri ve oralarını yavaş yavaş bir köy,bir kültür ve tarikat merkezi halinde teşkilatlandırdıklarıgörülmektedir. Bu kolonizatör Türk dervişlerine ve onların göylerdetesis ettikleri zaviyelere Türk istilası ile birlikte ilerleyen birşekilde, bütün Anadolu'da (Rumeli'de) tesadüf edilmektedir. Aynı uhacirakını batıya doğru taştıkça, bu akımın öncüleri olan dervişler veonların kurdukları ma'mureler (Zaviyeler) batıya doğru ilerlemiş veçoğalmıştır. Bidayette ve asliyet halinde bu şekilde kendiliğinden birkolonizasyon hareketini temsil eden bu zaviyelerin müessisliği veşeyhliği vazifesi, yavaş yavaş devlet teşekkül ettikçe, bir memuriyetşekline dönüşmüştür. Bu derviş akımları ve bu dervişlerin köylerdeyerleşerek toprak işleri ve din propagandası ile meşgul olmalarıharaketi ve zamanın beylerinin bu gibi kolonizatör dervişlere bir takımmuafiyetler, haklar ve topraklar bahşetmek sureti ile onların kendimemleketlerine yerleşmelerini temine çalışmaları, Anadolu istila veiskanları kadar eskidir (Ahi zaviyeleri gibi). Bu Ahi ve şeyhler, budevirlerde mevcut hak ve imtiyazlarını "ayende ve ravendeye" hizmetkarşılığında almışlardır (68). Nitekim İbn-Batuta Ahileri "Bilad-ıRum'dan Sakin Türkmen akvamının her vilayet, belde ve karyesindemevcut" olarak tasvir etmiştir. İlk Osmanlı padişahları mevcut zaviyeşeyhlerini korumuşlar ve onların yeniden zaviye açmalarına da yardımetmişlerdir. Mesela, Ahi Musa Ailesine Gelibolu'da bahşedilenimtiyazlar ve arazi dikkate değerdir. H. 767 tarihinde tanzim edilmişolan vakıfname mucibince; bu ailenin mülkü evladlık vakıf olarak AhiMusa'nın evladına ve evladı inkiraz bulduktan sonra akrabalıklarındanveya köylülerinden her kime ahilik icazeti verilmişse ona; şartkonulmuştur. Yenice ZAğrada Kılıç Baba Zaviyesi, Çirmen'de Musa BabaZaviyesi, Gelibolu'da Kara Ahi Köyü, Ahi Zule Zaviyesi, hep budevirlerde tesis edilmiş zaviyelerdir. Yalnız Paşa livasında ekserisibu suretle ilk zamanlarda tesis edilmiş bulunan 67 zaviye mevcuttur.
Bu devirlerde, Dağ başlarını, boş veçorak toprakları işlemek için yerleşen, evladları çoğalınca köylertesis eden ve yerleşdikleri toprakları yavaş yavaş bir kültür veiktisat merkezi bir ma'mure (Zaviye) haline sokan bir takım muhacirlermevcuttur. Yeni fethedilen bir hristiyan memleketinde, bu şekilde gelipdağ başlarında yerleşecek, onların imar ve emniyeti ile meşgul olacakve tesis ettikleri merkezlerle Türk dil ve dinini yaymağa başlayacakmisyonerlere ve gönüllü muhacirlere malik olmak ise; Türk devletiningücünün bir göstergesidir (Dimetoka'daki Kızıl Delu derbendi gibi). Budervişler, geldikleri bölgelere akvam ve akrabalarıyla gelip yerleşmişolan muhacirlerdir. Böyle boş bir yerde zaviye bina etmek işi, oralarınimarı ve asayişinin temini için olduğu kadar, ailenin imtiyazlımevkiinin muhafazası için de gereklidir. Umumi bir hizmet müessesesikuran bu insanlar imar ve iskan taahhüdlerini de fiilen yerine getirmişoluyorlardı (69). Bu dervişlerin birçoğu bizzat o memleketlerifethetmiş olan gazi askerlerdir.
Görülüyor ki; zaviyelerin pek çoğu boştoprak bulmak ve kendilerine yer ve yurt edinmek için gelip yeni açılanRum memleketlerine yerleşen muhacirler tarafından kurulmaktadır.Gerçekten de, yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerindezaviyelerin tesisi oralarını şenlendirmek, imar ve iskan etmekhususunda büyük bir rol oynamaktadır. Boş toprak aramak, dağdan vebayırdan toprak açmak, iskan edilemeyecek bir halde ıssız, tenha vevahşi bir tabiat ortasında, hırsız yatağı yerlerde yerleşmek içinişlerin ise ancak azimkar insanlar ve hayatiyeti yüksek bir millettarafından yapılabileceği aşikardır.
Zaviyelerin bilhassa seyahat vemübadele işleri için tehlikeli addedilen yerlerde tesisi devlettarafından teşvik edilmekteydi. Bu bakımdan dağlarda korkunç boğazlardatesis edilen bu yerler melce'lere, jandarma karakollarınabenzemektedirler. Mesela Varna'da, Akyazı Baba zaviyesinin dervişleribir çok değirmenler yapmışlar ve değirmenlerin etrafında bağ ve bahçeoluşturarak zaviyelerine vakfetmek için müsaade almışlardır. Buzaviyede zamanla dervişlerin sayısı artmıştır. Aynı şekilde Çirmennahiyesinde, Niğbolu çevresinde vs. yerlerde de görülür. Boş ve tenhayerleri ihya etmiş olan bu dervişlerin vergilerden muaf tutulmadıklarıgibi öşür de öderlerdi (70).
Türkler Balkanlar'a pamuk ve pirinçziraatini sokmuş ve yaymışlardır. İstanbul gibi büyük bir merkezinkuruluşu Trakya ve Bulgaristan için büyük bir pazar sağlamış ve hertürlü zirai üretimi teşvik etmiştir.
Osmanlı Devrinde Rumeli'dekimadencilik faaliyeti arttırdığı gibi yeni maden kuypuları daaçılmıştır. Sırbistan'da Novaber'da, Kratovo, Rudnik, Trepçe,Zaplanina'da bakır, kurşun, altın, demir ve bu arada bilhasas mühimmiktarda gümüş bulunmakta idi. En mühim gümüş rezervi Selanikyakınındaki Sidre-Kapsa'ın idi. Bosna-Hersek'de muhtelif madenmerkezlerinde gümüş ve kurşun çıkarılıyordu. En mühim demir yataklarıBulgaristan'da Samakov, Sırbistan'da Vlasina ve Rudnil idi (71).
Osmanlı Devletinin Rumeli'deki Siyasiinkişafıyla birlikte, Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden birçok Türkkafilelerinin zaman zaman Rumeli'ye geçirilmiş olduğu ve muayyen birsistem dahilinde yeni feth olunan yerlere bu Türkleriskan edilerek, sözkonusu sahalarını imar ve asayişinin asğlandı; buaçıdan Osmanlı devletine büyük faideler sağlandığı gibi, dolayısıylaBalkanlar'ın eskisine nazaran daha meskun ve mamur hale getirilmişolduğu da aşikar bir hal alır. Gerek sürgün sureti ile gerek kendiarzusu ile Rumeli'ye gelen Türkler sadece siyasi bakımdan buranınOsmanlı imparatorluğuna bağlı kalmasını temine memur edilmemişler aynızamanda içtimai sahada Balkanları Türkleştirmeye, Türklüğü buralardabaki kılacak müesseseler kurmağa çalışmışlardır (72).

VIII.RUMELİ'NİN İDARİ TAKSİMATI

Osmanlı İmparatorluğunda idaiyönetimin başarılı ve etkili bir şekilde icraata bulunabilmesi için,memleketin idari taksimatının uygulanması ve aralıksız olarakgeliştirilmesi gerekiyordu. Bu taksimatı büyük ölçüde etkileyenamillerden biri, Osmanlı cemiyeti düzeninin Tımar sistemi üzerinekurulmuş olmasıydı. Özellikle Osmanlı egemenliğinin ilk devirlerinde,bu nevi taksimata, Balkanlardaki Türkler'den önceki durumunda etkiettiği bilinmektedir.
1371 Sırp Sındığı savaşından sonra,engeç ise 1385 yılında, Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa cihetinde ilkbüyük idari ve siyasi bir ünitesi olarak, Rumeli Beylerbeyliği veyaEyaleti (daha sonraları vilayeti) kuruldu. Beylerbeyi tarafından idareolunan Rumeli eyaletinin merkezi, elk devirlerde Edirne idi (73).
Rumeli idaresine ve kuvvetlerininbaşına en muktedir ve en güvenilir devlet adamları ve kumandanlarıgetirilmiştir. Nitekim 15. asrın birinci yarısında, Timurtaş Paşa,Beyazıd Paşa gibi devlet kadrosu içinde birinci derecede rol almışşahsiyetlerin bu bölgenin idaresinin başına getirildiği görülmektedir.Bunlar, ilk zaptedilen yerleri "Paşa Sancağı" halinde bizzat idareettikleri gibi, daha ziyade stratejik ehemmiyeti bakımından ön plandagelen, veya idari bir merkez olmaya elverişli bulunan kale veyaşehirleri de bir liva olarak en ziyade yararlığı görülen vekabiliyetine güvenilen ümera vasıtası ile emir ve kumandanları altındabulunduruyorlardı. Böylece sırasıyla Gelibolu, Çirmen, Vize, Sofya,Niğbolu livaları teşekkül etmiş ve bunlar Rumeli beylerbeyliğinebağlanmıştı. Bölge Kanuni Sultan Suleyman devri sonlarına kadar tek birbeylerbeylik olarak idare edilmiş, ancak yeni ilhak edilen memleketleridari ve stratejik ehemmiyetlerine göre, birer liva halinde tesisolunmuştur. 15. asrın başlarında ve bilhassa Fatih devrinden itibaren,bazan bu beylerbeyliğinin doğrudan doğruya Vezir-i azamlıkmakamı ilebirleştirildiği de görülmektedir (74).
Rumeli Eyaleti, Mirliva veya Sancakbeyleri tarafından yönetilen ve daha küçük mülki, siasi ve askeri birünite olan Sancak veya livalardan müteşekkildi. Balkanlarda taptolunantoprakların çoğalmasına paralel olarak sancakların da sayısı artmıştır(75).
Livalar'da ulema sınıfından kadılarınidaresinde bulunan kadılık veya kazalara, kazalar da nahiyelereayrılmıştır (76). Nahiye, Osmanlı idaresi öncesi Balkanlarda tatbikedilmiş olan "Jupa" sistemine tekabül ediliyordu. Kadılık ise, Osmanlıadaletinin mümessili olan bir kadının yetkisinin Şamil olduğu bölgeyiteşkil ediyordu.Esasta kadılık, adli bir ünite olduğu halde kadılar,geniş ve çok defa idari yetilere de sahip idiler. İdari taksimattanönce, sınır bölgelerinde fetholunan yerlerde bariz bir şekilde askerive muvakkat karakter taşıyan uçbeylikleri kurulup, uçbeyliği veya uçvoyvodaları tarafından yönetilirdi. Balkanlarda da ilk uç beyleri,Selanik civarında kurulmuş ve meşhur Osmanlı kumandanı Evrenos beytarafından idare olunmuştur (77).
Osmanlı devletinin ilk beyler beyliğiolan Rumeli beylerbeyilği, diğer beylerbeyliğinden daha imtiyazlı idi.14.-15. asırlarda Rumeli beylerbeyleri umumiyetle merkezde bulunurlar,vezirler gibi paşa ünvanını taşırlar ve divan toplantılarındakimüzakerelere de katılırlardı. Rumeli beylerbeyi devletin tımarlısipahilerinden mürekkep en mühim ordusunu da kumanda ederdi (78).1541'de Budin eyaleti kuruluncaya değin Balkan yarımadasında ve DoğuAvrupa'da fethedilen veya vasal hale getirilen bütün bölgeler RumeliBeylerbeyliğine bağlanıyordu. 1475'de R.B.17, 1507'de 25, 1521'de ise32 sancaktan ibaretti. Rumeli Beylerbeyliği sağ, sol ve orta kol olmaküzere Orta Asya Türk devletleri teşkilatında görüldüğü şekilde üç kolaayrılmıştır.
Sağ kolda; vize, Kırkklise(Kırklareli), Silistre, Niğbolu, Vidin, Kili, Bender, Akkerman. Ortakolda; Çirmen, Sofya, Alacahisar, Semendire. Sol kolda ise Gelibolu,Serez, kostendil, Delvine, Manastır, Karlıili sancakları yer alıyordu(79).
Bir eyalet halinde hemen bütün Balkanyarımadasını ihtiva eden Rumeli'nin ilk teşkilatı, varidatı, hass vetımarları ne kadar kuvvet çıkardığı vs. hakkında toplu bilgiyi (AyniAli Risalesi, Cihannüma, Hazerfan Hüseyin'in kanunnamesi ve KoşaNişancı Celal-Zade'nin eseri gibi) Osmanlı döneminde yazılmış olaneserlerden bulmak mümkün değildir. Bu nedenledir ki zamanlarındayapılmış tahrir defterleri önemli bir yer tutar. Gerçek şudur ki,15.asrın ikinci yarısında ve 16. asrın birinci yarısında yapılmışmuhtelif tahrirlerde Rumeli'nin statüsü hakkında geniş bir bilgi sahibiolabiliyoruz. Ancak bunların en büyük eksikliği, belirli bir zamandabütün bölgelerde yapılmış tahrirlerin tam olarak günümüze intikaledememiş olmasındadır. Ancak muhtelif defterler karşılaştırılarakRumeli'yle ilgili sahih netciler elde edilebilir. Mesela Topkapı Sarayıarşivinde bulunan mücmel defterleri Rumeli'deki Liva şehir vekasabaların statüsünü sancak, şehir, kasaba veya kale halinde, bağlıbulundukları yeri, kimin ve ne suretle tasarrufunda bulunduğunu şehirgelirinin ne kadar olduğiunu yani en önemli noktaları bildirmektedir(80).
1475 tarihli bir belgede Rumeli'de 17sancak olduğu zikredilir. Buna göre; 1. İstanbul 2.Gelibolu 3.Edirne4.Niğbolu ve Zagora 5. Vidin 6. SOfya 7. Sırbiya (laz ii) 8. Sırbiya(Despot ii) 9. Vardar (Evrenesoğulları) 10. Üsküp 11. Arnavutili(İskender beye ait) 12. Arnavut ili (Araniti'ye ait) 13. Bosna (Kıralaait) 14. Bosna (Stefan'a ait) 15. Arta, Zituni ve Atina 16. Mora ve 17.Manastır'dır. Rumeli Beylerbeyi bu 17 sancaktan takriben 22.000 askergetirirdi (81).
Kanuni'nin ilk zamanlarına ait bir Osmanlı vesikasında ise Rumeli sancakları şöyle sıralanmaktadır:
1. Paşa, 2.Bosna (Sancak beyi hassı:739.000), 3. Mora (606.000), 4. Semendire (622.000), 5. Vidin(580.000), 6. Hersek (560.000), 7. Silistre (560.000), 8. Ohri(535.000), 9. Avlonya (535.000), 10. İskenderiye (512.000), 11. Yanina(Yanya) (515.000), 12. Gelibolu (500.000, 13. Köstendil (500.000), 14.Niğbolu (457.000), 15. Sofya (430.000), 16. İnebahtı (400.000), 17.Tırhala (372.000), 18. Alaca-Hisar (360.000), 19. Yulçetrin (350.000),20. Kefe (300.000), 21. Prizren (263.000), 22. Karli (250.000), 23.Agriboz (250.000), 24. Çirmen (250.000), 25. Vize (230.000), 26.İzvornik (264.000), 27. Floriva (200.000), 28. İl-Basan (200.000), 29.Çingene (190.000), 30. Midilli (170.000), 31. Kara Dağ (100.000), 32.Müselleman-ı Kırkklise (81.000), 33. Voynuk (52.000).
Bunlardan Çingene, Müsellem ve VoynukSancakları muayyen bir mahalle ait sacaklar değildir. Dağnık olan buzümrelerin her biri bir sancak beyi idaresi altına konmuştur (82).
Topkapı Sarayı arşivindeki D.10057 nolu kayıta göre Rumeli'deki idari taksimat şöyledir (Miladi 1526-28):
1.Liva-i Paşa, 2.Liva-i Semendre,3.Liva-i Bosna, 4. Liva-i Gelibolu, 5. Liva-i Niğbolu, 6. Liva-i Mora,7. Liva-i Hersek, 8. Liva-i Ohri, 9. Liva-i İskenderiye, 10. Liva-iSilistre, 11. Liva-i Avlonya, 12. Liva-i Valçitrin, 13. Liva-iAlaca-Hisar, 14. Liva-i Vidin, 15. Liva-i Yanya, 16. Liva-i Tırhala,17. Liva-i Prizrin, 18. Liva-i Ağrıboz, 19. Liva-i Ilbasan, 20. Liva-iVize, 21. Liva-i Köstendil, 22. Liva-i Izvornik, 23. Liva-i Karlı-ili,24. Liva-i Çirmen, 25. Liva-i Kızılca, 26. Liva-i Voynuk, 27. Liva-iÇingane, 28. Liva-i Karadağ, 29. Liva-i Kefe, 30. Liva-i Selanik (83).
Avrupal coğrafyacılar Osmanlılardanfarklı bir taksimat yaparlar. Mesela: Avrupalı coğrafyacılardan BisingRumeli'yi Osmanlılara tabi ve yalnız vergi ile mükellef yerler olarakiki kısma ayırır:
Birinci kısmında şu memleketler yer alır.
1. Hırvatistan'dan ve Dalmaçya'danbirer parça dahil olmak üzere Bosna ve Sırbistan'ı içine alan OsmanlıLürige'si (İllyrie), 2. Bulgarya 3. Romanya, 4. Makedonya dahilArnavutluk, 5. Tesalya veya Yanya, 6. Livadya ve 7. Mora.
Aynı müellif ikinci kısmı şöyle taksim eder.
1. Ulah memleketi olan Valakya, 2. Moldovya yani Buğdan ve 3. Kısım'da dahil olmak üzere çeşitli Tatarr ülkeleri.
Buffier ise Rumeli'yi kuzey ve Güney olmak üzere iki kısma ayırır.
Kuzey kısmı: 1. Romania, 2. KüçükTatarlar, 3. Moldovya, 4. Valakya, 5. Bulgarya, 6. Sırbistan, 7. Bosna,8. Hırvatistan ve 9. Dalmaçya'nın bir parçasını içine alır.
Güney kısmı ise; 1. Makedonya, 2.Albanya, 3. Epirus, 4. Tesalya, 5. Akaya, 6. Eğriboz adası veyaNekrobonde ve 7. Mora'yı içine alır.
Yabancı coğrafyacıların gösterdikleribu taksimat, onların daha çok hristiyan imparatorların devrindekidurumları göz önünde bulundurduklarını ve Osmanlı sınırlarından haberiolmadıklarını göstermektedir. Zira onların söyledikleri taksimat hiçolmamıştır.
Rumeli, Osmanlı resmi kayıtlarındaSofya, Bosna, Özü, Kefe, Mora, Girit ve Kaptan Paşaya tabi denizmıntıkası olmak üzere 7 eyalete taksim edilmiştir. Bundan başkahristiyan beyler tarafından idare edilip Osmanlılara sırf vergivermekle bağlı bulunan Eflak-Bağdan'ı da Rumeli'ye dahil edebiliriz(84).


KAYNAKÇA
1- İslam Ansiklopedisi; "Rumeli" Maddesi, s.766, C.9.
2- İNCİCİYAN, P.L.; "Osmanlı Rumelisi" Güney Doğu Avrupa Arş. Dergisi, s.13, Sayı 2, İst. 1973.
3- İslam ansk. a.g.m., s.766.
4- Türk Ansiklopedisi; "Rumeli" Maddesi, s. 457, s.27.
5- İNCİCİYAN, a.g.m., s.14.
6- Diyanet Vakfı İslam Ansk.; "Balkan" Maddesi, s.25-30, C.5, İst., 1992.
7- Diyanet Vakfı İ.A., ag.m., s.25.
8-İNALCIK, Halil; "Türkler ve Balkanlar" s.11, Balkanlar İst., 1993.
9- KOLOĞLU, Orhan; "Osmanlı Döneminde Balkanlar", s.43, Balkanlar, İst., 1993.
10- İNALCIK Halil; a.g.m., s.13-14.
11- Diyanet Vakfı İ.A., a.g.m., s.29.
12- İNALCIK Halil, a.g.m., s.2-24.
13- ERDİNÇ, A. ve Ark.; Makedonya, s.11-21, Ankara, 1993.
14- İ.A., a.g.m., s.767.
15- İ.A., a.g.m., s.767.
16- Türk Ansk., a.g.m, s.458.
17- İNALCIK, Halil, a.g.m., s.9-10.
18- TUFAN, Muzaffer, "Göç Hareketleri ve Yugoslavya Türkleri", Erdem, s.939, S.15, C.5, Ankara, 1989.
19- ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.29.
20- UZUNÇARŞILI, İ.H.; Osmanlı Tarihi, s.9-108, C.1, Ankara, 1986.
21- UZUNÇARŞILI, İ.H.; s.155-156, C.1.
22-İ.A., a.g.m., s.767.
23- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.156, C.1.
24- İ.A., a.g.m., s.768.
25- Türk A. a.g.m., s.458.
26- İ.A., a.g.m., s.769.
27- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.158, C.1.
28- İ.A., a.g.m., s.768-769; ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.29.
29- ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.22-31.
30- ERDİNÇ, A., ve Arkd., a.g.e., s. 32.
31- Diyanet Vakf, İ.A., a.g.m., s.29-30.
32-İNALCIK, Halil; a.g.m., s.23.
33- ERDİNÇ, A., ve Arkd., a.g.e., s. 33-34.
34- Diyanet Vakf, İ.A., a.g.m., s.29.
35- İNALCIK, Halil, a.g.m., s.14.
36- ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.35.
37- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.182-183, C.1.
38- ERDİNÇ, A., ve Arkd., a.g.e., s.35.
39- ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.35.
40- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.183, C.1.
41- ERDİNÇ, A. ve Arkd., a.g.e., s.36-37.
42- ERDİNÇ, A. ve ark., a.g.e., s.36-37.
43- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.183, C.1.
44- İ.A., a.g.m., s.770.
45- İNALCIK, a.g.m., s.16.
46- Türk Ansk. a.g.m., s.458
47- İNALCIK, Halil, Yeni Forum "Osmanlı Fetih Metodları" s.21 Sayı 263, 1991.
48- TUFAN, M., a.g.m., s.947.
49- İNALCIK, "Türkler ve Balkanlar", s.16.
50- İ.A. a.g.m., s.769.
51- İNALCIK, Halil "Stefan Duşan'dan Osmanlı İmparatorluğuna" Fuat Köprülü Armağanı, s.259., Ankara, 1953.
52- Tufan, M. a.g.m., s.940.
53- İNALCIK, H., "STefan Duşan'dan...", s.245.
54- İNALCIK, H. "Türkler ve Balkanlar", s.18.
55- İNALCIK, H. "Osmanlı Fetih Metodları", s.22, Sayı 263.
56- İNALCIK, H. a.g.m., s.23-24, Sayı 263.
57- İNALCIK, H., "Stefan Duşan'dan..." s.232-233, 246.
58- AKTEPE, M. Münir; "14. ve 15.asırlarda Rumeli'nin Türkler tarafından İskanına dair" TürkiyeMecmuası, 2.299-300., C.10, İstanbul, 1953.
59- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s. 184, C.1.
60- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.179-180, C.1.
61- Büyük İslam Tarihi; s. 147-151, C.10, Çay Yayınları, İstanbul, 1991.
62- İNALCIK, H., "Osmanlı Fetih Metodları", s.18, SAyı 263.
63- İNALCIK, H., "Stefan Duşan'dan...", s.245.
64- AKTEPE, M. Münir, a.g.m., s.301-308.
65- Büyük İslam Tarihi, s.147-151, C.10.
66- İNALCIK, H., "Osmanlı Fetih Metodları", s.19-20, Sayı 264.
67- UZUNÇARŞILI, İ.H.; a.g.e., s.180-181.
68- BARKAN, Ö. Lütfi; "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler", Vakıflar Dergisi, s.291-293, C.2, Ankara, 1942.
69- BARKAN, Ö. Lütfi; a.g.m., s.294-296.
70- BARKAN, Ö. Lütfi; a.g.m., s.296-299.
71- İ.A., a.g.m., s.770.
72- AKTEPE, M. Münir, a.g.m., s.312.
73- STOYONOVSKİ, Aleksander; "17.yüzyılın sonuna kadar Makedonya'nın Osmanlı hakimiyeti devrinde idari taksimatı" İstanbul Ünv. Edb. Fak. Tarih Enst. Dergisi, s.213-214. Sayı4-5, İstanbul 1974.
74- GÖKBİLGİN, M. Tayyib; "KanuniSultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir veKasabaları" Belleten s 247-248, Sayı 78, C.20, Ankara, 1956.
74- STOYONOVSKİ, A., a.g.m. s.214.
75- İNCİCİYAN, L.P. a.g.m.,s.11.
77- STOYONOVSKİ, A., a.g.m., s.216.
78- Türk Ansiklopedisi, a.g.m., s.460.
80- İ.A. a.g.m., s.771.
82- İ.A., a.g.m., s.771-772.
83- GÖKBİLGİN, M. Tayib, a.g.m., s.251-253.
84- İNCİCİYAN, L.P., a.g.m., s.14-15.

KAYNAK: http://www.efrasyap.com/Icerik/IcerikDetay.aspx?IcerikID=570

http://www.academia.edu/10244173/Osmanl%C4%B1n%C4%B1n_Rumelini_Balkanlar%C4%B1_Fethi_ve_%C4%B0skan%C4%B1