CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK GÖÇÜ: TÜRK YUNAN NÜFUS MÜBADELESİ

Hazırlayan: Mehmet KİRACI
Danışman:Yrd. Doç. Dr. Hamdi ALASLAN

Lisansüstü Eğitim,Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Tarih Anabilim Dalı, Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı için Öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak hazırlanmıştır.

Edirne

Trakya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü

Mayıs 2006

II

TC.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
TARİH ANABİLİM DALI

CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK GÖÇÜ: TÜRK- YUNAN NÜFUS MÜBADELESİ

Bu çalışma, 04.09.2006 tarihinde aşağıdaki Jüri tarafından Oybirliği/ Oyçokluğu ile
kabul edilmiştir.
Başkan Yrd. Doç. Dr. Hamdi ALASLAN
Danışman
Üye Yrd. Doç. Dr. Bülent ATALAY
Üye Yrd. Doç. Özcan AYGÜN

I

ÖNSÖZ

1923 tarihinde Lozan’la bir devlet tarihe karışırken yeni bir devletin temelleri atıldı. Fakat Osmanlıdan gelen ve Cumhuriyete uzanan dönemde bazı meseleler yeni devlete miras kaldı. Bu miraslardan ilki yaklaşık iki asırdır devam eden göçtür. Göç , yeni kurulan devletin ilk ve büyük sorunudur. Ayrıca, bu sorun Türk ve Yunan devletlerinin bu tarihlerde tek ortak noktasıdır.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde artık “Osmanlı Anadolu’su” yoktu. Çünkü 1912-1922 yılları arasında Trakya ve Anadolu nüfusunun yüzde 20’si yok olmuştu. Ülke içindeki azınlıkların çoğunluğu ya savaş sırasında veya mübadele değişiminde yurtdışına göç etmişlerdi. Ülke toprakları çeşitli azınlıklardan değil, tek bir milletten oluşmuştu. Bu önemli ayrım Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki farklardan biriydi. Bu oluşum yeni devletin yönetimi ve karakterini belirleyen önemli bir etkendir.


Mübadele Mukavelenâmesine gereğince 
Mübadil göçmenlere ait mal beyanını kapsayan
“Tasfiye Talepnâmesi” 
(Kaynak; Avukat Hüseyin Sıragezen)

Lozan’da imzalanan sözleşmeyle 1,5 milyon üzerinde Rum ve 500 bine yakın Türk karşılıklı yer değiştirdi.Şüphesiz istatistik çalışmasıyla uğraşanlar bu güçlüğü bilir.“Belirli bir nüfus sayısı doğru olsun olmasın bir kitap-kaynak, içinde geçtikten sonra mutlak gerçek olarak kabul edilir.” Özellikle hareketli nüfus yapısı gösteren göç olaylarında oturuşmuş, durumdaki gibi nüfus sayımı sonucu belirlemek güçtür. Bu nedenle bu çalışmada her ne kadar fazla istatistik kullanılmış ise de bu, çalışmanın doğasında olduğu içindir. Fakat bu çalışmanın genel amacı, bu istatistikleri belirtmenin yanında bu göçün ortaya çıkardığı durumu ve sonucu incelerken yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslaşma sürecinde mübadele göçünün etkisini incelemektir.
Türkiye Osmanlı’dan Cumhuriyete bir “göç hikayeleri toplumudur.” Çalışmaya başlarken bu kadar büyük kitlelerin yer değiştirmesinin tarihsel ve sosyal incelemelerinin olabileceği düşünülmüştür. Fakat dönemin basınında geniş yer tutmuş bir olayın - olay bu yönüyle bir tez konusu oluşturmuştur -araştırmalarda ve anılarda pek yer bulamamış ve incelenmemiş olması da gerçekten çok ilginçtir. Oysa mübadele ve öncesindeki göç hareketleri etkisini şu andaki toplum içinde halâ barındırır.

Konuyla ilgili Türkiye’de olayın tarihine yakın zamanlarda yapılmış olan çalışma sayısı o kadar az ki belki de uzun bir süre bu konuda inceleme yapılamamasının nedeni bu olsa gerek. Olayın ardından yapılan ilk çalışma tespitlerimize göre, 1932 tarihinde anonim olarak yayınlanmış “İskân Tarihçesi” adlı bir kaynaktır. 151 sayfadan oluşan bu eser daha fazla antlaşma maddeleri, kanunlar ve talimatnamelerden oluşmaktadır. İkinci kaynak ise 1937 yılında yayınlanmış 306 sayfadan oluşan, bu göçün yapılışına nezaret eden Muhtelit Mübadele Komisyonu ikinci delegesi Mehmet Esat Atuner’in “Muhtelit Mübadele Komisyonu Kararları” adıyla hazırladığı eseridir.
Bu kaynakların dışında yine olayın yaşandığı döneme pek uzak olmayan 1940’lı yıllarda Mihri Belli tarafından Missouri Üniversitesi’nde yapılmış, daha fazla Milletler Cemiyeti belgelerine dayanan “Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen Zorunlu Nüfus Mübadelesine Ekonomik Bir Bakış” adıyla yapılan Yüksek Lisans Tezidir.



Yine Temel Sıvacı tarafından Le Land Stanford Junior Üniversitesinde “Yunan Türk Nüfus Değişimi” adıyla 1949 yılında yapılan Yüksek Lisans Tezi dışında pek kaynak adına rastlanamadı. Başka bir çalışmada mübadele konusunu dolaylı olarak inceleyen Cevat Geray tarafından 1962 tarihinde hazırlanan Cumhuriyet döneminde yapılan göçlerin incelendiği “Göçler ve Göçmenlerin İskanı” adıyla hazırlanmış bir kaynaktır.

Uzun bir aradan sonra mübadele göçüyle ilgili bizzat bu konunun adını kullanarak ilk defa dikkat çeken kişi, 1985 yılında H. Mahmut Şakiroğlu’dur. “Lozan Konferansı Sırasında Kabul Edilen Türk-Yunan Ahali Değişimine Ait Tarihi Notlar” adlı makalesinden sonra 1988 yılında kendisi bir mübadil olan Ömer Dürrü Tesal tarafından bir anı düzeyinde “Türk-Yunan İlişkilerinin Geçmişinden Bir Örnek: Azınlıkların Mübadelesi” konulu makaledir. Bu tarih aralıklarında makale düzeyinde de olsa, yapılan bu göç hareketine değinen hususi bir kaynağa rastlanamamıştır. (Milli Kütüphane tarafından hazırlanan “1923-1999 Cumhuriyet Makaleler Bibliyografyası” CD’sinden ve yararlanılan eserlerin kaynakçasından yapılan taramaya göre) 1990 yılından sonra ise giderek artan bir ilgi sonucunda birçok kaynak değerinde eserler
yazılmış hatta vakıflaşma yoluna da gidilmiştir. (24 Nisan 2001 de kurulan Lozan Mübadilleri Vakfı, LMV)

Konunun her iki ülke açısından araştırılması mukayese edilecek olursa ilginç bir sonuçla karşılaşılır. Çünkü Yunanistan’da belki de savaşın getirdiği acının sonucuyla olacak -bu da ayrı bir araştırma konusudur- birçok araştırmalar yapılmış ve yayınlanmıştır. Bu amaç için 1930’lu yıllarda Küçük Asya Araştırma Merkezi (KAAM)

III

adıyla bir araştırma birimi kurulmuş ve bu tarihten başlanarak Anadolu’dan göç eden Rumların anlatılarına dayanan 100 ü aşkın araştırmacının çalıştığı ekip tarafından 300 bin yazılı sayfayı aşan 1375 beldeyi kapsayan bir sözel tarih arşivi oluşturulmuştur. Bu veriler bile bu konunun ne denli geniş bir alanı kapsadığını göstermektedir. Ayrıca, yaklaşık iki asırdır yoğun olarak göç almış bir ülkede göçleri inceleyen bir “Göç Enstitüsü” ne duyulan ihtiyacı da belirtmektedir.

Çalışma sırasında; kısmen arşiv belgeleri, açıklanan belgeler, dönemin meclis tutanakları, kısmen günlük basın, -özellikle bu konuda yazılmış bir tez; Cahide Zengin ayrıca kendileri de mübadil göçmeni olan kişilere ait az sayıdaki belgeler, Osmanlıdan günümüze göç ve iskan sorununu işleyen kitap, makale, tezlere ulaşılmaya ve bunlardan yararlanılmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmamıza bir çok kişinin katkısı olmuştur. Öncelikle tez danışmanım ve bu çalışmaya sadece belirlenen zamanla değil her daim yardımını esirgemeyen Sayın Yrd. Doç. Dr. Hamdi ALASLAN’ a, tezimizin hazırlanmasına ilgisini esirgemeyen, konuyla ilgili bilgileri paylaşan ve zama zaman değişik kaynaklara yönelten, Sayın Yrd. Doç. Dr. Bülent ATALAY’ a, tezimizi gözden geçirerek sabırlı çalışmasıyla yardımcı olan Sayın Yrd.Doç. Dr Özcan AYGÜN’ e , uzun bir aradan sonra, tekrar başladığım ve severek çalıştığım bu konuyu almamda yardımcı olan, Sayın Prof. Dr. İlker ALP’e , en içten dileklerimle teşekkür ederim. Bu çalışmanın kaynaklarına Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Beyazıt Devlet Kütüphanesi , Trakya Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Edirne İl Halk Kütüphanesi ve Edirne Köy Hizmetleri Arşivi ‘İl Özel İdaresi’ , (Bu arşiv; Edirne’nin Rumeli’den yapılan göçlerin giriş kapısı olması vesilesiyle, 1924 mübadele ile başlayan göç sürecinin, –gerçi bu kayıtların hemen hemen hepsi Cumhuriyet Arşivine gönderilmiştir- 1930, özellikle 1970, 1989 yılları gibi göçlerin en yoğun olduğu yıllara ait kaynaklar yönünden bir hayli zengindir)‘nden ulaşılmıştır. Çalışmamız sırasında bize yardımcı oldular. Ayrıca buradaki görevlilere de teşekkür ederim.

EDİRNE Eylül 2006

Mehmet KİRACI

IV

Tezin Adı: Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk- Yunan Nüfus Mübadelesi

Yazarın Adı: Mehmet KİRACI

ÖZET

Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki ve daha sonra İmparatorluğun diğer bölgelerindeki toprak kayıpları ile başlayan göç, XIX Yüzyıl boyunca devam etti ve korkunç bir hal aldı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gerçekleşen Kurtuluş Savaşı sonucunda, bu ülkede yüzyıllardır Türklerle barış içinde yaşayan Rumlar, Yunan ordusunun ardından Anadolu’yu terk ettiler. Yaklaşık bir milyon kişi Yunanistan’a göç etti. Ancak bu durum Yunan Hükümeti için ekonomik ve politik sorunlara neden oldu. Aynı zamanda, Yunan Hükümeti Türkiye’den gelen göçmenlere yerleşim alanı açabilmek amacıyla Yunanistan’da yaşayan yaklaşık yarım milyon Türk’ü ülkeyi terk etmeye zorladı.

Türkiye’de kalan Rumlar da Yunanistan’a göç etmek istediler. Konuyla alakalı kişilerin hakları ve mübadele, Lozan Barış Konferansı boyunca tartışıldı ve sonucunda antlaşma 30 Ocak 1923 ‘de imzalandı. Politik ve hukuki bakış açısıyla, problem çözülmüş gibi görünüyordu.

İstanbul’un merkezinde yaşayan Rumlar ve Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türkler bu mübadelenin dışında bırakılmışlardır. Türk Hükümeti hazırlıkları tamamlamak için bir Bakan atadı ve aynı zamanda kanunları ve düzenlemeleri hazırladı.

Yunanistan’dan gelen göçmenlerin yiyecek ve sağlık sorunlarına çözüm bulmak için Kızılay ile koordinasyon kuruldu. Daha sonra, bu göçmenler Türkiye’den ayrılan Rumların boşalttığı evlere yerleştirildiler. Hükümet onlara toprak, tarım aletleri ve ekipmanlar verdi. Mübadele sırasında İstanbul’da yaşayan Rumlar büyük bir soruna neden oldular. Bu sorun, İstanbul’a 1918 den sonra gelmiş ve ayrılmak istemeyen Rumlardı ve 1930’ a kadar devam etmiştir.

Anahtar Kelimeler: Göç, Mübadele, Cumhuriyet, Türk-Yunan

V

Tittle:Republic Period’s First Immigration: Turkish- Grek People’s Exchange

Writer Name: Mehmet KİRACI

ABSTRACT

The immigration, which occurred when Ottoman Empire started loosing land in Europe and spread towards the Ottoman Empire, continued throughout the 19th Century, and went on till the beginning of 20th Century. And it became disastrous by the end of the two Balkan Wars. Because of the results of Independence War after the 1st World War, Greeks, who had been living in this country for many centuries with Turks peacefully, left Turkey following the Greek Army. About a million of them went back to Greece. But it caused economical and political problems for the Greek Government. At the same time, Greek Government forced about half a million Turks, living in Greece, to leave the country, to make settlement for emigrates coming from Turkey. The Greeks who remained in Turkey also wanted to immigrate to Greece. The rights of the people concerned and the mutual exchange were discussed during the Lausanne Peace Conference and finally the convention was signed on the 30th of January 1923. From the political and juridical point of view, the problem seemed to be solved. The Greeks living in the center of Istanbul and the Turks living in Greece in Western Thracia were left out from this exchange. The Turkish Government appointed a minister to carry out the preliminary preparation and at the same time prepared laws and the regulations.

Cooperation was undertaken with the Turkish Red Crescent organization to find a solution to the feeding and health problems of all the immigrants coming from Greece. Later these immigrants were settled in the houses abandoned by the Greeks who had left Turkey. The government gave them land, agriculture tools and equipment.
At the time of the exchange the Greeks who lived in central Istanbul caused a big problem. It was with those Greeks who wanted to stay in Turkey, having moved to Istanbul after 1918 and this problem went on till 1930.

Key Words: Migration, Exchange, Republic, Turkish-Greek

VI

KISALTMALAR

AAMD. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
A.Ü. Ankara Üniversitesi
İ.Ü . İstanbul Üniversitesi
BKK. Bakanlar Kurulu Kararları
Bkz.(bkz) Bakınız
Çev. Çeviren
TTK. Türk Tarih Kurumu
ty. Tarih yok
BCA. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Yay.Haz.(yay.haz.) Yayına Hazırlayan

1

İÇİNDEKİLER

ÖZET.................................................................................................................................I
ÖNSÖZ...........................................................................................................................III
KISALTMALAR ............................................................................................................VI
GİRİŞ ...............................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ NÜFUS MÜBADELESİNDE İLK
ÖRNEKLER VE TÜRKİYE’ NİN HAZIRLIĞI
A. MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİNDE VE SONRASINDA NÜFUS
MÜBADELESİ MESELESİ
1.Bulgaristan ve Yunanistan Devletleri ile Yapılan Nüfus Mübadeleleri ............7
a) Bulgaristan’la yapılan Nüfus Mübadelesi.....................................................8
b) Yunanistan’la Yapılması Düşünülen Nüfus Mübadelesi...............................9
2.Lozan Antlaşması’nda Mübadele Meselesi’nin Görüşülmesi ve Sözleşmenin
imzalanması......................................................................................................11
a) Türk ve Yunan Temsilci Heyetlerinin Mübadele Meselesi Hakkındaki
Görüşleri....................................................................................................15
b) Mübadele Meselesinin Karara Bağlanması................................................19
3.Nüfus Mübadele’sinin Hukuksal Yönleri ........................................................21
4.Mübadele Meselesinin TBMM’ de Görüşülmesi.............................................22
2
B. MÜBADİL MUHACİRLERN YERLEŞTİRİLMESİNDE İSKÂN SİYASETİ
VE TEŞKİLÂTLANMA
1. Genel Olarak Osmanlı Devleti’nde İskân Siyaseti ........................................25
2. Lozan Sonrasında İskân Siyaseti....................................................................27
a) İskân Teşkilatı Sorunu................................................................................28
b)Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’nin Kurulması ......................................29
c)Merkezdeki Teşkilatlanma ve Bütçe ............................................................33
d)Mübadele ve İskân Kanunu..........................................................................34
İKİNCİ BÖLÜM
MÜBADİLLERİN TÜRKİYE’YE GETİRİLİŞİ , İSKÂN BÖLGELERİNE
YERLEŞTİRİLMESİ VE SONUÇLARI
A. MÜBADELE MUHACİRLERİNİN TÜRKİYE’YE TAŞINMASI
1. Mübadillerin Türkiye’ye Taşınması İçin İlk Girişimler .................................36
2. Hilâl-İ Ahmer Cemiyeti ve Katkıları...............................................................37
3. İskân Bölgelerinin Tespiti ...............................................................................38
4.Mübadillerin Mal Varlığı ve Kıymet Takdiri ....................................................42
5. Mübadillerin Türkiye’ye Nâkledilmesi ……………………………………..44
6.Mübadillerin Belirlenen Mıntıkalara Yerleştirilmesi .......................................48
C. MÜBADİLLERİN İSKÂNINDA BAŞLICA SORUNLAR
1. Yunanistan’da Karşılaşılan Sorunlar ...............................................................56
2. İskân Öncesi Geçici Barınma Sorunu ............................................................ 56
3. İaşe Sorunu .....................................................................................................57
4. Sağlık Sorunu...................................................................................................59
5. İskân ve Mesken Sorunu ................................................................................60
3
6. Muhacirleri Üretici Duruma Getirme Sorunu ve Yapılan Yardımlar..............65
7.Göçlerin ortaya çıkardığı Ekonomik Kültürel Değişimler ve Göçün Mübadil
Muhacirler üzerindeki Psikolojik Sonuçları……………………………...72

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

RUMLARIN MÜBADELESİ VE MÜBADELE UYGULAMASINDA TÜRKYUNAN
DEVLETLERİ ARASINDAKİ SORUNLAR

A.YUNANİSTAN’IN ANADOLUDA TAKİP ETTİĞİ NÜFUS SİYASETİ VE RUMLARIN MÜBADELESİ
1. Milli Mücadele Sırasında Anadolu’dan Ayrılan Rumlar......... .......................78
a)Yunanistan’ın Anadolu’daki Rumları Fazlalaştırma Gayretleri..................79
b)Anadolu’daki Rum Nüfusunun İstatistiklerde Fazla Gösterilmesi...............81
2.Karamanlı Ortodoks Türkler Meselesi ve Bunların Mübadelesi .....................83
3-Mübadelenin Yunanistan’da Ortaya Çıkardığı Sonuçlar .................................86
B.MÜBALE UYGULAMASINDA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR VE BUNLARIN ÇÖZÜMLENMESİ
1. Uygulamadaki Önemli Sorun “Etabli” Anlaşmazlığı ve Çözümü..................88
2. Konstantin Araboğlu’ nun Patrik Seçilmesi ve Patriğin Mübadelesi...............92
SONUÇ .......................................................................................................................... 99
MÜBADELE GÖÇÜ SIRASINDA BAZI ÖNEMLİ KRONOLOJİK
GELİŞMELER..............................................................................................................103
KAYNAKÇA................................................................................................................105
EKLER..........................................................................................................................115
DİZİN..........................................................................................................................173

1

GİRİŞ

Kişilerin daha iyi şartlarda yaşamak amacıyla meskûn oldukları Mahalli terk
ederek başka bir iskân birimine gitmek suretiyle meydana getirdikleri yer değiştirme
hareketine göç denir.Göç hareketini gerçekleştiren kişiye umumiyetle göçmen
denmektedir. 1

Türk toplum tarihinde büyük değişimler hazırlayan kitle hareketleri genellikle göçle biçiminde belirmiştir.2 Türkler nüfusu arttıkça daha iyi yaşamaya elverişli yerleri aramaya yönelmişlerdir. 1071 de Malazgirt Savaşı ile başlayan Anadolu’nun fethi hareketi ve akabinde Osmanlı Devleti döneminde başlayan Rumilinin fethiyle bu bölgeler Türkleştirilmiş ve İslamlaştırılmıştır. Ancak zamanla bu bölgelere göç ettirilen kimseler, Osmanlı Devleti’nin zayıflaması sonucunda tekrar anavatan Anadolu’ya dönmek zorunda kalmışlardır.3

XVIII. yüzyılın sonlarından başlayarak Osmanlı Devleti toprak kaybetmekle kalmadı, elden çıkan bu topraklardan milyonlarca Müslüman-Türk göçmene de yer bulmak zorunda kaldı. İmparatorluğun XVIII ve XIX yüzyılda yaptığı birçok savaşın nedenlerinden birisi de buradaki Türk-Müslüman nüfusunu koruma gayretiydi, fakat pek de başarı sağlanamadı. Başta Balkanlardan, Kafkasya’dan adeta “kökü kazınırcasına” göç etmeye zorlanan Türkler, Kurtuluş Savaşında artık “sırtını duvara dayamış” bir insan içgüdüsüyle toplandığı Anadolu’da büyük bir mücadele gerçekleştirdi. Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihleri incelenirken, göçlere geniş bir yer ayrılmaması bu tarihi incelemeleri eksik bırakacaktır. Çünkü “Yakınçağ Rumeli Türk Tarihi demek, bir bakıma Türk göçleri tarihi demektir” 4

1 Nedim İpek, (2000): Mübadele Ve Samsun, T T K Basımevi, Ankara: s.1.
2 Gülten Kazgan,(1983): “Milli Türk Devleti’nin Kuruluşu ve Göçler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.VI, İletişim Yayınları, İstanbul: s.1556.
3 Mehmet Çanlı, (1994) : “Yunanistan’daki Türklerin Anadolu’ya Nakledilmesi I.”, Tarih ve Toplum, C. 22, S. 130, İstanbul : s. 58.
4 Göç ve Rumeli, Türk Tarihinde ve halk biliminde önemli bir yer tutar. Göçün getirmiş olduğu o ruh duygusu özellikle Rumeli kökenli yazarlar üzerinde derin tesirler bırakmıştır. Örneğin Üsküp kökenli şairimiz Yahya Kemal Beyatlı “ Açık Deniz” şiirinin ilk beytinde bu vurgulamayı yapar:
“ Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.”

2

Konuyla ilgili belgeler ve kaynaklar tarandığında göç sebebine göre göçmenleri Osmanlı memur ve idarecilerinin muhacir, mülteci, üsera-yı muhacirin, harikzede, istilazede, felaketzede, depremzede, kahtzede, ev göçü, ve mübadil şeklinde farklı şekilde tanımlandıkları tespit edilir.5
Osmanlı Devleti göçler sırasında kapılarını sadece Türk ve Müslümanlara açmadı diğer toplumlardan ister Musevi ister Hıristiyan tüm göçmenleri kabul etti.

II.Beyazıt döneminde Endülüs’ten çıkartılan Musevilerin kabul edilmesi buna iyi bir örnektir. Diğer örneklerde; XVIII. Yüzyılın sonlarında Rus Çarı Büyük Petro’nun reformlarına karşı çıkan yüzlerce Rus’u (Old Believers) Dobrucaya yerleştirildi.6 Başka bir örnek te, 1848’den sonra Osmanlı Devleti’ne sığınan Polonya-Macar mültecileridir.

Bu mültecileri Osmanlı Devleti Avusturya ve Rusya’nın baskılarına rağmen geri vermedi. Sultan Abdülmecit Tuna kıyısındaki kalelere sığınan başta Macar hükümeti üyelerinin Polonya-Macar komutanlarının bulunduğu binlerce kişiye kendilerinin ve ailelerinin hayat ve şereflerinin teminat altında olduğunu, istedikleri ülkeye gidebileceklerini, Osmanlı hizmetine girenlerin de rütbe ve mesleklerine göre uygun görevlere atanacakları Mülteciler Komiseri olarak görevli olan Ahmet Vefik Bey (Paşa) aracılığıyla bildirildi.7 Bu politika Abdülhamit dönemine kadar devam etti. Böyle bir politikanın takip edilmesinin nedenlerinden birisi insani boyutu ise, diğer bir nedeni de Osmanlı klasik düşüncesine göre devletin sahip olduğu zenginlik kaynağının nüfusunun sayısal çokluğu ile orantılı olarak düşünülmesidir.8

Yine “kaybolan şehir” şiirinde de bir Türk beldesi olan Rumeli ve onun şehirlerini sahiplenmesini şu şekilde görmekteyiz:
“...
Fîruze kubbelerle bizim şehrimizdi o
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle bizdi o
...”

Yahya Kemal Beyatlı(2004): Kendi Gök Kubbemiz, Yapı Kredi Yayınları , İstanbul:s. 15, 51.

5 İpek, 2000: 1-2; Konumuz içersinde resmi belgelerde daha fazla muhacir ve mübadil tabirleri kullanıldığı için bu iki kelimeyi tercih ettik.
6 Ahmet Akgündüz, (1999) : “ Osmanlı İmparatorluğu ve Dış Göçler ,1783- 1922 ”, Toplum ve Bilim, Birikim Yayınları, İstanbul: s. 147.
7 İlber Ortaylı, (2004): İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yayınları, İstanbul: 245 mülteci subaylarının bir kısmı Vidin’de Müslümanlığa geçmişlerdir. Müslümanlığa geçen bazı komutanlar şunlardır; General Kmetty (İsmail Paşa), Kont Roswadowski (Hamza Bey), Polonya-Macar kuvvetleri komutanı General Bem (Murat Paşa), Michael Czaikowsky (Sadık Paşa), Zanitski (Osman Paşa), Stein (Ferhat Paşa), Borzecki (Mustafa Celalettin Paşa) v.d, aynı eser, s. 245.
8 Fuat Dündar, (2002): İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskan Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, İstanbul : s.50. Ayrıca, Musevi göçmenlerin nüfus sayısını arttırması ile ilgili olarak, II. Beyazıt’ın Yahudi mülteciler gelmeye başladığında, İspanya Kralını kastederek “Ne! Kendi tabasının

3

Türkleri göçlere mecbur eden başlıca üç gelişme şunlardı:
1. Osmanlı Devleti’nin askeri ve ekonomik yönden güçsüzlüğü,
2. Osmanlı Hıristiyan halkları arasında ortaya çıkan ulusçuluk,
3. Rusya’nın takip ettiği emperyalist ve panislavist politikalarıdır.9
Bir başka deyişle, göç davasının başlamasında en önemli faktör emperyalist
devletler tarafından Türklere karşı takip edilen tehcir siyasetinin sebebidir.10 25 Ekim 1915 tarihinde Edirne mebusu Mehmet Faik Bey’in Mebusan Meclisinde yaptığı
konuşmada belirttiği gibi “Biz tehciri komşularımızdan öğrendik”11 demesi bu yönden
anlamlıdır.

XVIII. yüzyılın ortalarında Rusya’nın güçlenmeye başlamasıyla birlikte sınırlarını Osmanlı aleyhine genişletme politikası takip etti. Bu yüzyılın son çeyreğinde yapılan savaşlardan Osmanlı Devleti’nin yenik çıkması Rusya ve Avusturya devletlerinin Osmanlı’nın askeri gücünün kaybedildiği kanaatini kuvvetlendirdi.

Bundan sonra Rusya ve Avusturya’nın dış siyasetinin temel amacı Balkanlardan ve Avrupa’dan Türk ve Müslümanların çıkarılması üzerine kuruldu.12

Konumuz genel olarak göçler üzerine olmadığı için bu tarihlerde ortaya çıkan göçmen sayıları üzerinde çok fazla durulmayacaktır. Fakat bu konuda geniş çaplı yazılmış bir esere göre Yunan ayaklanmasından başlayarak 1922 yılına kadar yapılan göçlerin 5, 5,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmiştir. Yine aynı eserde Müslümanların aynı tarih aralıklarında 5 milyondan fazla da ölüm telafına uğradığı belirtilmiştir.13

Türk-Yunan nüfus mübadelesi konusuna girmeden önce bu göçün ortaya çıkmasına neden olan tarihi oluşum üzerinde durmak gerekecek.

Osmanlı Devleti’nde, Ermeni, Rum, Musevi gibi azınlık toplumların önemli bir yeri vardı. Özellikle Rumlar devlet içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptiler. İlk zamanlarda sayısını azaltarak benimkini artıran bu Ferdinand’a siz akıllı mı diyorsunuz” dediği rapor edilir.
Akgündüz 1999 : 145.

9 Justin MC Carthy, (1998)b: Ölüm ve Sürgün, İnkılap Kitapevi, Çev. Bilge Umar, İstanbul: s.4. Bu görüşe paralel diğer bir görüş için bkz. Bilâl Şimşir, (1989): Rumeli’den Türk Göçleri, C.II.,TTK Basımevi, Ankara: s.XXX-XXXVII.
10 Halit Eren, (1966) : Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri, İlk Kurulan Göçmen Komisyonu Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası, İstanbul: s 38.
11 Dündar, 2002 : 34.
12 Eren ,1966 : 32.
13 Carthy, 1998 b : 374.

4

sanatlar büyük ölçüde Müslüman halkın elindeyken, bunlar XVIII. Yüzyıldan itibaren
Rumların, Ermenilerin eline geçmeye başladı. Bu zamanlar ekonomik işlerde çok
başarılı olan Türkler köyde iseler tarımla, şehirlerde iseler devlet memurluğu ile
uğraşmaya başladılar.14 Bu durumu daha iyi anlamak için XX. yüzyılın başında (1915)
Osmanlı İmalat sanayinde sermaye ve emek dağılımının etnik durumunu gösteren
tabloyu incelemek lâzım.

Tablo : I

Osmanlı Büyük İmalat Sanayi’nin Dağılımı 1915
Bölgesel Dağılım Sayılar
%
Sermaye ve Enerjinin Etnik Dağılımı
%
Kentler Fabrika İşçi Etnik Köken Sermaye Çalışan
İstanbul 149 Müslüman Türk 15 15
İzmir 61 Yunan Rum 50 60
Diğer Şehirler 73 Ermeni 20 15
Musevi 5 10
Yabancı 10 -
Toplam 283 15 000 Toplam 100 100

Görüldüğü gibi Müslüman Türk nüfusu, imalatta sadece sermayenin % 15’ini oluşturmaktaydı. Sermaye ve emek gücünün yarıdan fazlası (%60) Rum kökenliydi. Bu durum Türklerin üretim sürecinin dışında kaldığını göstermektedir.15 Durum böyle olduğu halde Türk-Yunan ilişkilerinin bozulması neye bağlanabilir.

Bu konuda özellikle Patrikhane’nin ve Yunanistan’ın takip ettiği “ Megali İdea” (Büyük ülkü) siyasetinin önemli rolleri vardır. Özellikle Patrikhanenin olumsuz çalışmaları bu noktada daha belirgindir. 16

Rum halkı Fatih döneminden itibaren görmüş olduğu itibar hatrına kısmen bağlıkalmış ve saygılı davranmıştır. Fakat Patrikhane ve Kilise teşkilatı, gösterilen bu toleransa hiç de layık olmamıştır. Bunun neticesinde Türklük aleyhinde çalışmaları tespit edildiği vakit bazı patrikler cezalandırılmıştır. Türklük aleyhindeki çalışmalar Balkan Savaşları sonucunda daha da artmış, Yunan ordusu Patrikhane’nin desteği ile

14 Süleyman Kocabaş, (1988) : Tarihte ve Günümüzde Türk Yunan Mücadelesi, Vatan Yayınları, İstanbul: s. 20.
15 Gülten Kazgan, (2002): Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul: s. 52; Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978, Memduh Yaşar İdaresinde, Akbank Kültür Yayınları,1980,İstanbul:s.7.
16 Rum halkının kışkırtılmasına örnek yine Rumlar tarafından verilmektedir. Mübadele sonrası
Yunanistan’da mübadil Rumlarla yapılan görüşmelerde bu durum şöyle belirtilmektedir; “Biz
Yunanistan nedir bilmiyorduk. Evlerimizde, kiliselerimize çan ve ikonalar yollayan Rus Çarı’nın
fotoğrafları vardı. Yunanistan adını ilk kez Balkan savaşlarında duyduk.” Göç,Rumların Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923), Küçük Asya Araştırma Merkezi, Çev. Damla Demirözü, İletişim Yayınları, İstanbul: s.167.

5

Kurtuluş Savaşında Kütahya’ya kadar gelebilmiştir.17 Oysa Rum halkı için o kadar özgürlükler tanınmıştı ki Örneğin; Rumların bir kısmı Batı ile ilişki içinde olup İyonya adalarında çocuklarına Yunan-Latince ve yaşayan batı dillerinde eğitim veren kurumları mevcuttu.18 Burada Osmanlı Devleti’nin Rumlara verdiği bu imtiyazların fayda ve zararını tartışmak konumuzun sınırları dahilinde değildir. Asıl belirtilmek istenen böyle imtiyazların tanınmasının ortaya çıkarttığı olumsuz sonuçlardır. Rumlara tanınan bu imtiyazlar Avrupa’da zamanla Rumların doğal hakkıymış gibi algılanmaya başlanmış ve bu imtiyazların alınmak istenmesi de farklı yorumlanmıştır. Örneğin Avrupalı bir araştırmacının şu yazısı dikkat çekmektedir: “ İşgale kadar Rumlarla Türkler kardeş gibi geçiniyorlardı. Çünkü bu iki millet yekdiğerini tamamlıyor. Türk çiftçilikle meşguldür. Rum da ticaretle. Türk’ün ticaretteki noksanını Rum tamamlıyor, Rum’un yapamayacağı tarladaki ağır vazifeyi de Türk başarıyordu.”19 Devlet içinde Avrupalıların Türk’e biçtiği rol çiftçilik, Rum’un rolü de tüccarlıktır. Böyle bir oluşum daha öncede belirtildiği gibi azınlıkların ticarette daha fazla söz sahibi olmasına yol açtı. Bu ayrıcalıklı durum I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etti. Fakat Savaş sonundaki gelişmeler bu duruma dolaylı bir şekilde bir tepki olarak ortaya çıkarttı.

Özellikle 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar Türk topraklarına ayak basar basmaz Türk halkına karşı merhametsiz bir savaşa girmişler ve tabii bu arada yakın doğuya özgü vahşet hareketlerini de ihmal etmemişlerdi. Verimli Menderes Vadisini işgal etmişler ve binlerce kişi evsiz kalmış, Türk’ü el koydukları toprakların ötesine sürmüşlerdir. Bunun tabii sonucu olarak Anadolu halkı nefret hisleri ile dolmuş ve haklı bir davanın bütün unsurlarını içeren bir direnişe geçmiştir.20 Türk-Yunan Savaşı kısa süre sonra aynı zamanda iki Osmanlı cemaati arasında bir iç savaşa dönüşmüştü.21

İleriki bölümlerde detaylı bir şekilde inceleneceği gibi, bu tarihten önce başlanmış olmakla birlikte Yunanistan’ın Türkiye toprakları üzerinde sistemli bir şekilde toprak ve nüfus oyunlarına başladığı görülmektedir. Mondros Mütarekesi’nin 17 Yavuz Ercan; (1986) : “Türk Yunan İlişkilerinde Rum Patrikhanesi’nin Rolü”, Tarih Boyunca Türk Yunan İlişkileri, Üçüncü Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara: s. 202-204.

18 Ortaylı, 2004 : 22.
19 İsmail Habib Sevük, “Hem Saâdet, Hem Şikâyet” Açıksöz Gazetesi, 22 Kasım 1921, sayı : 341,
Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlılar ve Anadolu Rumları Üzerine Makaleler. (Yay. Haz.) Mustafa Eski, (1999): AAM, Ankara : s. 73.
20 Arnold J. Toynbee (2000) : Türkiye, Bir Devletin Yeniden Doğuşu, C.II, Yenigün Haber Ajansı, (Basım yeri yok) : s. 29.
21 Justin MC Carthy, (1998)a : Müslümanlar ve Azınlıklar, İnkılap Yayınları, Çev. Bilge Umar, İstanbul : s. 122.

6

imzasından sonra Osmanlı Lirası’nın değerini düşürecek kambiyo spekülasyonları çoğaldı. Yunan Ordusu Anadolu içlerinde ilerlerken bir yandan da Rumların ve Yunanlıların mülk edinmelerini ucuzlatmak için kambiyo borsası araç haline getirildi.

Geçim sıkıntısına düşen Müslüman Türk halkı mülkünü elden çıkarırken, değeri düşen Osmanlı Lirasıyla Rumlar-Yunanlılar Atina Bankası’nın verdiği kredileri kullanarak bunları satın aldılar; çünkü “Wilson Prensipleri” ancak mülk sahibi olanları o toprağın sahibi sayıyordu.22 Bu olayların sonucunda Kurtuluş Savaşı aşırı sayıda Türk sığınmacının (göçmenin) ortaya çıkmasına neden oldu. Bu durum halkın çoğunluğu Yunanlı-Rum olan bir devlet yaratma amacıyla Türklerin Batı Anadolu’dan sürülmelerinin sonucudur.23

Tüm bu olaylara rağmen Yunan Başkanı Venizelos 30 Haziran 1919’da İngiliz Hükümetine: Öne sürülmüş cinayetleri ve olayları incelemek için bir soruşturma komisyonu kurulmasını istedi. Komisyon incelemesi sonucunda Yunanlıları üç noktada suçlu gördü:

1. İzmir katliamı ve yağma hareketleri,
2. Birliklerin konferansça verilmiş hududu aşmış olması,
3. Aydın katliamı ve yağma hareketleri24 ardından şüphesiz bu korku sonucunda ortaya çıkarttıkları göç eylemleridir.

Bu savaşın Türk ordusu tarafından kazanılması sonucunda Yunan ordusuyla birlikte kaçan bir Rum göçmen kitlesi ortaya çıktı. Nüfusun bu şekilde yer değiştirmesi savaş sonrasında da bir nüfus mübadelesinin zorunlu olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlamış oldu.

22 Kazgan, 2002 : 51.
23 Carthy, 1998 b : 356.
24 Selahattin Salışık, (1968) : Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Etnik-i Eterya, Kitaş Yayınları, İstanbul: s.269.

7

I. BÖLÜM

TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ NÜFUS MÜBADELESİNDE İLK ÖRNEKLER VE TÜRKİYE’ NİN HAZIRLIĞI

A. MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİNDE VE SONRASINDA NÜFUS MÜBADELESİ MESELESİ

1. Bulgaristan ve Yunanistan Devletleri ile Yapılan Nüfus Mübadeleleri

Lozan Konferansı’nın ilk devresinde üzerinde durulan konulardan birisi “Nüfus Mübadelesi ” sorunu idi. Aynı zamanda bu konu, konferansın ilk devresinde görüşülüp kısa zamanda üzerinde anlaşmaya varılan konularından biridir.

Neden böyle bir duruma ihtiyaç duyulmuş olabilir? Yani binlerce kişiyi yerinden ederek ne fayda sağlanmış olacaktı? Böyle bir durum ihtiyaç mı, yoksa zorunluluk mu idi? Özellikle Anadolu’dan bir Rum’un bile eksilmesini istemeyen bir Yunanistan, niçin yüz binlerce Rum’u Anadolu’dan getirip kendi topraklarına yerleştirmiş olabilir? Bu ve buna benzeyen sorular bu konuyla ilgili akla gelen ilk sorulardır.

Bu konu Türkiye açısından da aynı gibi gözükür. Zaten yıkıcı savaşlardan çıkmış olan devlet, gelecek olan binlerce insana nasıl barınma imkânı sağlayacak, nasıl istihdam edecekti. Bu sorular ve bunlara bulunacak cevaplar bu çalışmanın da ana gayesini oluşturmaktadır.

1923 yılı kışa dönerken, çok yönlü Türk Devrimi’nin özdeş bir toplum, ulusal bir devlet yaratma boyutunun gelişme çizgisi önemli bir evreye girmiş bulunuyordu. Başkomutanlık Meydan Muharebesi Türklere eşsiz bir zafer kazandırırken Türklerin aşağı yukarı üç buçuk yıl boyunca bir ulus olarak yaşama savaşı verip “ulusal direniş” gibi yolunda çalıştıkları “ulvi ve mukaddes” amaç, ulusun genel ve ortak “gayret ve himmeti” ile sonuçlanmış, yeni Türkiye’nin “ulusal diriliş süreci” de yeni bir aşamaya girmiştir.

Anadolu, Yunan ordusundan boşaltılırken onlarla işbirliği içine girmiş olan Anadolu Rumlarının da Anadolu’yu terk etmeye başlamalarıyla birden bire artan

8

demografik ivme, Türklere çok zamandır kangren olmuş bir yarayı kesip atma ve özdeş bir toplum yaratma yolunda önemli bir fırsat yaratmıştır.25 Hatta ilerleyen zamanda bu uygulamayı nüfus yoğunluğunu arttırmada bir politik yöntem olarak da teşvik dahi edildi.Bu konuda Atatürk, Ankara Hükümeti’nin Balkanlara ilişik demografik beklenti ve niyetlerini şöyle dile getirmektedir:

“Memleketin nüfusu şayan-ı teessüf bir derecededir. Zannederim ki bütün Anadolu halkı sekiz milyonu geçmez… Şimdi biz bunu telafi etmek istiyoruz… Hudut-ı milliye haricinde kalan aynı ırk harstan olan anasırı da getirmek ve onları da müreffeh bir halde yaşatarak nüfusumuzu tezyid etmek lâzımdır.. Bence Makedonya’dan ve Garbi Trakya’dan kâmilen Türkleri buraya nakletmek lâzımdır.26

Bu yaklaşım tarzı, Balkanlarda meydana gelen nüfus hareketlerine verilen önemin göstergesidir. Bu durum İngiliz elçilik raporlarına kadar geçmiştir.27

a) Bulgaristan’la yapılan Nüfus Mübadelesi

Nüfus mübadelesi ile ilgili Lozan öncesinde ilk örnekler, 1827-29 Savaşlarında Rus ve Osmanlı devletleri arasında fiili bir mübadele sayılabilecek Müslümanlarla Ermenilerin değiş tokuşunun gerçekleştirilmesine kadar uzanır..28 Bu tarihten sonra nüfus mübadelesi ile ilgili diğer bir örnek te, 1878 Osmanlı-Rus barış görüşmelerine katılan Saffet Paşa tarafından ortaya atılmıştı. Mübadele Balkan sıradağlarının kuzeydeki Müslümanlarla güneyindeki Bulgar Hıristiyanları arasında mal ve

25 Kemal Arı, (1990) : “1923 Türk-Rum Mübadele Antlaşması Sonrasında İzmir’de Emvâl-i Metrûke ve “Mübadil Göçmenler ”, A A M D , C.VI, S. 18, Ankara: s. 627.
26 H. Yıldırım Ağanoğlu, (2001) : Osmanlıdan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makus Talihi, Göç, Kum Saati Yayınları, İstanbul : s. 275; Fakat başka bir kaynakta bu yargının tersi bir duruma yer verilmiştir; “ Atatürk,Türkiye dışındaki Türklerin Türkiye’ye göç etmelerini çözüm olarak görmemektedir. Ona göre dış Türkler, bulundukları ülkelerde Türk varlığını ve kimliğini korumalıdır. Onların kültürel varlıklarını koruyup geliştirmek için çalışılmalı ve komşu ülkelerde eşit ve rahat yaşamaları için gerekli önlemler alınmalıdır.”, Mithat Atabay, (2005): II. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Milliyetçilik Akımları, Kaynak Yayınları, İstanbul: s.232.
27 “Osmanlılık reddedildiğinden ve hilafet yıkıldığından beri, Türkiye’nin siyaseti Türk olmak ve Türk kazanmaktır.” Ağanoğlu, 2001: 275.
28 Carthy, 1998 b: 331. Yazar bu durumu Müslüman ve Ermeniler arasında bir de facto (Hukuksal dayanağı olmayan, fiili) nüfus değişimi olarak açıklar ve kaynaklara dayanarak bu değişim sırasında Rusların Erivan bölgesine 1932’de 45 000 Ermeni’yi göç ettirdiği ve daha sonraki yıllarda da Ermenilerin bu bölgede nasıl çoğunluk oluşturduğu belirtilmektedir. Bu örnekte olduğu gibi göç olayları başta Rusya tarafından sürekli olarak nüfus yapısını değiştirme yönünde kullanılmıştır.

9

mülkleriyle birlikte takası şeklinde düşünülmüş fakat bu öneri Rusya tarafından kabul görmemiştir.29 Balkan Savaşları dönemindeki göç olayları da bir “Nüfus Mübadelesi”ni gündeme getirmiştir. Bu savaş sonunda ilk yapılan mübadele Bulgaristan’la olmuştur. Mehmet Saim Halim Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) ile mübadele, resmi bir çerçeveye bağlanmıştır. Göç olaylarını düzenleyen ilk antlaşma olan İstanbul Antlaşması’yla gerçekleştirilecek olan ahali değişimi sınırın her iki yanında 15 km mesafede oturanları kapsayacaktı.30 Bu antlaşmayla 48 570 Müslüman ile 46 764 Bulgar karşılıklı olarak yer değiştirdi.31

Osmanlı İmparatorluğu’nu Bulgaristan ile nüfus mübadelesi yapmaya iten nedenlerden biri zorunlu göç olayı ise, diğeri de Hıristiyan azınlıklardan kurtulma isteğidir. Hıristiyan milletler, duraklama döneminden bu yana Avrupa’nın büyük devletlerinin müdahale nedeni olmuşlar, ayrıca XIX. Yüzyılının başat ideolojisi olan fikirleri ile koşut bir ulusal bilinç geliştirdikleri için devletin kronik zayıflığını oluşturmuşlardır. İmparatorluktaki en son milliyetçi akım olan Jön Türkler, İmparatorluktaki Hıristiyan azınlıklar ile Avrupa müdahalesini bir neden-sonuç ilişkisi
biçiminde algıladıklarından, imparatorluğun egemenliğinin ön koşulu olarak bu grupların oluşturduğu sorunu çözmeyi şart saymaktaydılar.32 Gerçekten de Hıristiyan azınlıkların göç etmesiyle birlikte 1923-1930 yılları arasında iç işlerine müdahale pek yaşanmamıştır.

b) Yunanistan’la Yapılması Düşünülen Nüfus Mübadelesi Diğer bir mübadele olayı da planlanan ama gerçekleşmeyen Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında Umumî Harpten önceki örnektir. Yunanistan’ın hakimiyeti 29 Selahattin Önder, (1991): “Meclis-i Vükela Mazbatalarında Türk-Bulgar Mübadelesi”, Anadolu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.3, S.1, Eskişehir : s. 211.

30 Baskın Oran, (1986) : Türk-Yunan ilişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Mülkiyeliler Birliği Vakfı
Yayınları, Ankara:, s. 66.
31 Önder, 1991 : 270. Bu rakamlar, Bıyıklıoğlu’ nda farklıdır. “Balkan Harbinden sonra Doğu Trakya’da kalmış oniki Bulgar köyü 8 Kasım 1913’te Kırklareli’nde imzalanan antlaşmayla yer değiştirmiştir. Bu mübadelede en aşağı bir tahminle 18 000, resmi vesikalara göre 40 741 kişi Bulgaristan’a gönderilmiştir.” , Tevfik Bıyıklıoğlu, (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, TTK Basımevi, Ankara : s. 146-147.
32 Oran, 1986 : 66.

10

altına giren, Makedonya, Trakya ve Epir’ den Osmanlı ülkesine 200 000’den fazla Türk
göçmeni geldi. Bu durum Osmanlı ülkesinde büyük bir tepki gördü.33 Makedonya’dan sürülen bu göçmenlere karşılık, Osmanlı Devleti Yunanistan’ın beklemediği bir şekilde Doğu Trakya ve Batı Anadolu’dan aşağı yukarı aynı oranda Rum nüfusu çıkarmıştır. Makedonya’dan kovulan Türklerin Trakya ve Anadolu’daki Rumların yerlerini almalarının önüne geçemeyeceğini anlayan Yunan Hükümeti, bu işi durdurmak için savaşı da göze alamayınca, bir anlaşmaya varmak zorunda kaldı Göç etmiş Rumların Batı Trakya’daki Müslüman köylülere yaptıkları baskılar da Osmanlı Devleti’nin Atina Elçilik Müsteşarı Galip Kemâli (Söylemezoğlu) Bey tarafından Yunan
Hükümeti nezdinde protestolarla gündeme getirilmekteydi. Bu bölgeye yaptığı gezisi sonunda, Galip Kemâli Bey’in aklına bu çatışmaların ancak nüfus mübadelesi ile çözülebileceği düşüncesi gelir.34 Sonuçta Osmanlı ve Yunan hükümetleri, Makedonya’da kalan Türklerle, Doğu Trakya ve Aydın vilayetlerindeki Rumların karşılıklı olarak, ihtiyari bir şekilde mübadelesi hususunda 1 Temmuz 1914’te bir antlaşmaya vardı.35 Mübadeleyi yürütecek bir komisyon kuruldu. Bir ay sonra Dünya Savaşının başlaması bu antlaşmanın tatbikine imkân vermedi. Fakat anlaşmadan evvel Yunanistan’dan kaçan Türkler olduğu gibi, Yunanistan’a kaçan Rumlar da olmuştur.

Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonraki amacı, sınırları içinde yalnızca Yunanlıların yaşadığı bir devlet oluşturmaktı. Yunanistan’ın devlet olarak amaçladığı sınırlar Batı Anadolu bölgesine kadar uzanmaktaydı. Çizilen bu sınırların ve gerçekleştirilmek istenen nüfus yapısının bir ifadesi olan “Megali İdea”36 Yunanistan’ın izlediği dış politikanın başlıca unsuru olmuştur. Bu amaçla Yunanistan da Osmanlı İmparatorluğu ile bir mübadeleyi istiyordu. Ama Yunanistan’ın amaçladığı mübadele “Megali İdea” sınırları dışındaki Rumları kapsaması yönünde idi. Yunanistan, Batı Anadolu bölgesini kendi sınırları içinde gördüğünden mübadelesini istediği Rumlar Anadolu içlerindeki Rumlardır.37

33 Bıyıklıoğlu, 1992 : 92.
34 Ayhan Aktar, (2005) : “Nüfusun Homojenleştirilmesi ve Ekonominin Türkleştirilmesi sürecinde bir aşama: Türk-Yunan Nüfus mübadelesi, 1923-1924”, Ege’yi Geçerken, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul: s. 120-121.
35 Bıyıklıoğlu, 1992 : 92.
36 “Megali İdea” için daha geniş bilgi, S. R. Sonyel, (1973) : Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. III., Ankara: s 30; Genel Kurmay Harp Tarihi Başbakanlığı, (1975) : Türk-Yunan İlişkileri ve Megolo İdea, Genelkurmay Basımevi, Ankara : s. 38-41.
37 H. Cevahir Kayam, (1993): “Lozan Barış Antlaşması’na Göre Türk-Yunan Mübadelesi ve Konunun TBBM’ de Görüşülmesi ”, AAMD, C.9, S.27, Ankara: s.583.

11

Görüldüğü gibi Lozan Konferansı öncesinde gerek Bulgaristan, gerekse Yunanistan’la nüfus mübadelesi sorunları gündeme gelmiş fakat Yunan Hükümeti mübadeleyi istemesine karşılık devamlı olarak bunu Osmanlı Devleti’nin aleyhine ve Yunanistan’ın lehine yapılması için uğraşmış, bunu da Megali İdea’nın bir uzantısı olarak görmüştür. Zira Venizelos, Ege’yi Yunan Gölü haline getirmek isterken Yunanistan’ı da Yunanlıların yaşadığı bir ülke yapmak için Türkleri bulundukları yerden göç ettirmekle bir yönüyle Türk-Yunan nüfus mübadelesinin ilk teorisyeni olmuştur.38
Şüphesiz İttihat ve Terakki Partisi’nin nüfus mübadelesi politikaları da Cumhuriyet sonrası nüfus mübadelesinde etkili olduğu söylenebilir. 39 Bunun en somut örneği, ileriki tarihlerde yapılacak olan Sevr Antlaşması’nda Batı Trakya’nın kaderini kendi eline almak konusunda Batılı Devletlere isteklerini kabul ettiremeyen Yunan Hükümeti ve Venizelos yine aynı antlaşmayla Anadolu’da tespit edilen Bandırma-Fethiye hattının batısıyla doğusu arasında da bir Türk Rum
mübadelesini gerçekleştirmek istemesiyle görülmektedir.40

2. Lozan Antlaşması’nda Mübadele Meselesi’nin Görüşülmesi ve Sözleşmenin imzalanması

Türk Milli Kurtuluş Mücadelesi’nin temel amacı tarih içindeki ömrünü tamamlayarak savaşlarla beraber yıkılan dağılan ve her taraftan istilaya uğrayıp Batı sömürgeciliğinin iştahına konu teşkil eden Osmanlı İmparatorluğu’nun enkâzı ve yıkıntılarından Türk olan kısmı kurtarıp yepyeni milli bir devlet yaratmaktı. 41
Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra mütareke Antlaşması Mudanya’da imzalanmıştı. TBMM Hükümeti barış konferansının İzmir’de yapılmasını önerirken Müttefikler 27 Ekim tarihli notaları ile Konferansın Lozan’da yapılmasını isteyerek Ankara Hükümeti ile İstanbul Hükümetini de davet edince TBMM 1 Kasım 1922’de Saltanata son vererek konferansta sadece Ankara Hükümeti’nin temsil edilmesini sağlamıştır.

38 Nevzat Gündağ, (1993) : “Türk-Yunan mübadelesi ve Batı Trakya” Batı Trakya’nın Sesi, Adım Yayıncılık, S:53, Ağustos, s. 20.
39 Kemal H.Karpat, (2003): Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul: s.16.
40 Gündağ, 1993 : 21.
41 Fahir Armaoğlu, (1992): XX yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), C.1, (1914-1980), İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara: s. 307.

12

Konferans öncesinde Türkiye için önemli sorunlardan bazıları şunlardı: Ülkedeki nüfusun azlığı, azınlıklar, Yunanistan’daki Türk azınlığının durumu.Türkiye bu sorunları Lozan’a taşımaya çalışacaktır.

Mustafa Kemal ve arkadaşları, yukarıda belirtilen amaç doğrultusunda, Misak-ı Millî sınırlarında ulusal egemenliğe dayalı bir devlet kurmak istemeleri yanında, ayrıca bu devletin mütecânis bir devlet olmasını istiyorlardı. Çünkü Avrupa Devletleri, Osmanlı Devleti’nin özellikle azınlıklar konusunu müdahale meselesi yaparak devamlı şekilde iç işlerine karışmışlardır.
I. Dünya Savaşı’nda kendilerine devlet kurabilecekleri vaadi verilerek kandırılan azınlıklar, Osmanlı Devleti’ne karşı çıkmışlar42 bu durum kurtuluş mücadelesinde de görülmüştür. Hatalarını anlayan Anadolu Rumları’ nın Anadolu’yu terk etmeye başlaması buna ortam da hazırlamıştır. Artık bu durumun, uluslar arası hukuka uygun olarak, henüz bitmemiş bir süreci tamamlanması ve yasal bir zemine oturtulması gerekmekteydi.

Lozan Barış Konferansı, Türkiye ile batılı devletler arasında savaş ortamına son vermek amacı ile toplanmış bir konferanstır. Bu görüşmelerde, siyasal sınırların yeniden belirlenmesinin yanında, ekonomik, siyasal ve hukuksal sorunların da çözümlenmesi gerekiyordu. Uluslaşma hareketlerinin önemli bir halkası olarak görülen nüfus sorununun, yeni anlayışlara ve ortaya çıkan topografyaya uygun olarak ele alınması umuluyordu. Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi 43 bu konferansın bir parçasıdır.

Lozan’a gelene kadar “ahali mübadelesi” fikrinin kim tarafından ortaya atıldığı meçhûldür. Gerçi bunun ilk teorisyeni Venizelos kabul edilse de bu resmi olarak kesinlik kazanmamıştır. Lozan tutanakları incelendiği zaman görüleceği gibi, Türkiye’nin bu konuyla ilgili hazırlığı yoktu ve konunun gündeme gelmesini zamansız buldu. Fakat önceden cevaplanması gereken bir soru var. Mübadeleyi kim istedi, zorunlu olmasını kim istedi, neden?

42 Hasan Köni, (1993) : “Kurtuluş Savaşı Öncesi Azınlıklar Sorununa Bakış”, AAMD , C. 9, S.27, Ankara: s. 479
43 Bundan sonra kısaltılarak “Mübadele” olarak yazılacaktır.

13

Ahali mübadelesi fikriyle ilgili en eski belge, ABD Hükümeti’nin Lozan Konferansı’na iştirak eden İtilaf Devletleri Hükümetlerine gönderdiği 30 Ekim 1922 tarihli muhtıradır. Söz konusu muhtıranın 5. maddesinde; “Problemin en olumlu çözümü, Küçük Asya ile Yunanistan’daki Hıristiyan ve Müslüman azınlıkların mübadelesi olabilecektir.” Cümlesi yer almaktadır.44 Burada da görüldüğü gibi bu talebin Türkiye’den gelmediğidir. Gerçi böyle bir şeyi düşünüyorsa da zamansız olduğu görüşündedir.

20 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Barış Konferansı, kurulan üç komisyonla çalışmalarını yürütmüştür. Bunlar Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu ile Maliye ve İktisat Sorunları Komisyonu’dur. Konferans’ın ilk oturumları yeni Türkiye devletinin sınırlarının çizilmesine yönelik oturumlardır. Konu “Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nca ele alınmıştır. Komisyon aynı zamanda azınlıklar ve Türk- Yunan Nüfus mübadelesi sorunu ile de ilgilenmiştir.45

Doğu Trakya sınırlarının görüşülmeye başlanmasıyla birlikte azınlıklar ve mübadele sorunu Türkiye ile Yunanistan arasındaki yoğun tartışmalara yol açmıştır. Bu sorun hem Batı ve Doğu Trakya sınırlarının belirlenmesi bakımından hem de kimlerin azınlık statüsüne tabi olacağının belirlenmesi bakımından önemlidir.46

Mübadele konusu, Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nun 1 Aralık 1922 tarihli oturumunda görüşülmeye başlanmıştır. Konu bu komisyonda üç oturumu ve bu komisyona bağlı Ahali Mübadelesi Alt Komisyonu’nda on üç oturumu işgal etmiştir.47
Bundan önceki oturumlarda savaş sırasında yurtlarını terk eden Rumların ve Türklerin durumları söz konusu edilmişse de bunlar daha çok Yunanistan’ın Doğu Trakya ve İzmir
üzerindeki iddiaları ile ilgilidir.

1 Aralık 1922 tarihli Cuma oturumu, tümüyle mübadele meselesinin görüşüldüğü bir oturum olmuştur. Lord Curzon’un başkanlığında saat onbeş otuzda açılan oturum Lord Curzon’un “Türkiye ve Yunanistan ülkeleri arasında nüfus mübadelesi sorununu” incelemek üzere komisyonu toplantıya çağırdığını48 söylemesi

44 Kâmuran Gürün, (1986): Savaşan Dünya ve Türkiye, Bilgi Yayınları, İstanbul: s. 407.
45 Kayam, 1993 : 585.
46 Kayam, 1993: 586.
47 Gürün, 1986 : 407.
48 Seha L. Meray, (1969): Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Birinci Takım, C.1, Kitap. 1, A.Ü

Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara: s. 115; Nüfus mübadelesi meselesinde Curzon’un
Komisyonu bazı dilek ve temenniler ile yönlendirdiği görülmektedir. Örneğin alt-komisyon

14

ile başladı. Fakat mübadele, Lozan’da sadece Türkiye ve Yunanistan’ın isteği ile olmamıştır. Konferansa katılan diğer ülkeler de sorunların çözüm yolunu mübadelede görmekteydiler.49

Sorunların büyük ve çok taraflı oluşu, uluslar arası zeminin hazırlanmasında önemli bir kolaylık da sağlamıştı. Milletler Cemiyeti, barış görüşmelerinden önce, Norveçli Dr. Fridtjof Nansen’i nüfus akışı sonucu ortaya çıkan yeni görüntüyü yerinde incelemekle görevlendirdi. Nansen, her iki ülkeyi de ziyaret ederek ilgili kişilerle görüştü; çözüm yolları üzerinde onlarla tartıştı.50 Konuyu oturum başkanı Lord Curzon gündeme getirdiyse de, açıklamasını Milletler Cemiyeti Mülteciler Komiseri Nansen yapmıştır.

Nansen, mübadeleyi neden incelediğini ve neden rapor hazırladığını belirterek konuşmasına başladı. Nansen; “Yakın Doğu’da halkların iç içe girmişlikten kurtarılmasının barışın kurulmasını ve nüfus mübadelesinin yer değiştirmelerin yaratmış olduğu ekonomik sorunlara en etkin bir çözüm olacağını” 51 savunmaktadır Nansen yapılacak olan işin güçlülüğünü belirtmiş ve işin hukuksal boyutuna değinmiştir. Bunun yanında siyasal bazı sorunların ortaya çıkabileceğine örnekler vermiştir:

� Antlaşma, zorunlu mu, isteğe mi bağlı göç ilkelerinden hangisine dayanacağı,
� Antlaşmada uygulanacak bölgenin genişliği ne olacaktı,
� Bu antlaşmayı yürürlüğe koymakla ilgili organlar ne nitelikte olacaktır.52

oluşturulması sırasında bu komisyonun yapacağı işlerle ilgili maddelerini temenni şeklinde belirlemiştir. Meray, 2001: 128.

49 Kayam, 1993 : 586 ; Konferans sırasında mübadelenin sorumlusu olarak Türkiye gösterilmekteydi.

Ayrıca Amerika’da mübadele konusuyla yakından ilgilenmekte ve Curzon’a ortak olarak Rumların “kovulduğunu ” belirtmektedir. Meray 2001:201, 203, 215.

50 Kemal Arı, (2003) : Büyük Mübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul : s.16.
51 Meray, 1969 : 116. Sir Horoce Rumbold’un konferanstaki i fadelerinden anlaşıldığına göre bunu konferans sırasında en evvel Nansen teklif etmiş, mübadelenin mecburi olmasını da yine Nansen’den sonra duyulan ilk ses Venizelos ve Lord Curzon’un sesi olmuştur. M. Cemil Bilsel, (Tarihsiz) : Lozan, C.II. Sosyal Yayınları, İstanbul : s. 294. Lozan müzakerelerinin yapıldığı tarihte İstanbul basınında bu konuyu yakından takip etmiş ve müzakerelerle ilgili sürekli yayınlar yapmıştır. 19 Aralık 1922 (Kanunı evvel 1338), Tanin Gazetesi’nin bu konudaki haberi şöyledir: İsmet İnönü; “mecburi mübadele fikri Elefherios K. Venizelos’tan gelmişti, şimdi reddediyor.” Şeklinde yazarak, bu fikrin ilk kez ortaya çıkışı hakkında bilgi veriyordu. (yay.haz.) Necla Atalay; (1998): Dönemin İstanbul Basınında (Tanin Gazetesi) Lozan Müzakereleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne : s. 220.
52 Meray, 1969 : 118.

15

İlk önce bu sorunların karşılığı bulunmalıydı. Anlaşılacağı gibi antlaşmanın şablonu Dr. Nansen tarafından hemen hemen hazırlanmaya başlanmıştı.

Nansen’in ilk önerisi, Yunanistan’daki Müslümanlarla, Anadolu’daki Ortodoksların isteğe bağlı olarak değiştirilmesi ve İstanbul Rumlarının değişim dışı tutulmalarıydı.53 Türkiye bunu kabul etmedi.

İsmet Paşa’ bu konunun gündeme gelmesini zamansız bulmuş, “resmi gündemde olmayan bir konunun bu oturumun programına alınmış olduğunu görmekle hayret ettiğini” 54 söylemiş, mübadelenin Türkiye’de azınlıklar sorununa bulunacak çözüme bağlı olduğunu belirtmiş ve Türk temsilci heyetinin görüşünü gelecek oturumlarda açıklayacağını söylemiştir.

a) Türk Ve Yunan Temsilci Heyetlerinin Mübadele Meselesi Hakkındaki Görüşleri
Yunanistan tarafına gelince; Venizelos Nansen’in teklif ettiği bu ilkeleri kabul etmektedir. Fakat, Venizelos mübadeleyi kabul etmekle birlikte böyle bir mübadelenin Yunanistan’da açacağı sosyal ve ekonomik yıkıntıları ileri sürerek en azından İstanbul Rumları’nın mübadele dışında bırakılmasını istemiştir.55 Tabi, Venizelos’un bir başka büyük olasılıkla daha önemli bir nedeni vardı:
Yunan İrradantizmin’in (Megali İdea, büyük ülkü) şampiyonu olarak, uzun zamandan beri Yunan kamuoyunu “İyonya” (Batı Türkiye) Yunan olacak ülküsüyle besliyordu.
Şimdi İstanbul Rumlarının mübadelesini Yunan halkına hazmettirmek çok zor olacaktı. Çünkü bunun anlamı açıkça Megali İdea’dan ve hatta İstanbul’dan (“ikinci Roma”, Kutsal Fener Rum Ortodoks Patrikliği’nin bulunduğu yer ) vazgeçilmesiydi. Dahası, patriklik kurumu büyük olasılıkla Yunanistan’daki Aynoraz’a taşınacaktı ve bu da kaçınılmaz olarak, iki rakip kurum (bağımsız Yunanistan Kilisesi ve Ekümenik ve primus inter pares olarak patriklik) arasındaki sürtüşmeyi müthiş arttıracaktı.56

53 Seçil Akgün, (1986) : “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan mübadelesi sorunu” Üçüncü Askeri Tarih Semineri : Türk-Yunan İlişkileri, Genelkurmay Yayınları, Ankara : s. 248-249, 258.
54 Meray, 1969 : 119.
55 Gürün, 1986 : 408.
56 Baskın Oran, 2005 : “Kalanların Öyküsü 1923 Mübadele Sözleşmesi’nin birinci, özellikle de ikinci maddelerinin uygulanmasından alınacak dersler”, Ege’yi Geçerken, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul : s. 164.

16

Bunun üzerine İsmet Paşa mübadele yoluna gidilecekse bu mübadele İzmir ve İstanbul’u da içine almak üzere, Türkiye’nin bütün Rum nüfusunu kapsamalıdır.57 Görüşünü savundu. Hatta İstanbul’un değil, Batı Trakya’nın değişim dışı tutulmasını istiyordu. Çünkü, bu bakış açısına göre Müslümanlar Batı Trakya’da azınlık değil, çoğunluktu.58

İsmet Paşa’nın tüm Rumların gitmesi gerektiği yolundaki düşüncesinin gerisinde yatan nedenler çeşitliydi: Bir kere, Hıristiyan azınlıklar Osmanlıların iç işlerine karışmak için Büyük Devletler tarafından kullanılan daima bir numaralı neden olmuşlardı. İkinci olarak, yapılacak barış anlaşmasında “Azınlıkların Korunması” Başlıklı bir bölüm de bulunacaktı ve bu açıdan, Rumlardan mümkün olduğunca kurtulmak bu olası müdahale etkisini en aza indirecekti, üçüncüsü olarak, Rum azınlığın ve Patrikhane’nin işgalci Yunan ordusuyla işbirliğine ilişkin anılar henüz çok taze idi ve şimdi ortam uygunken, Yunan irredantizmi’nin hala sürdürülebileceği umutlarını kesin bir biçimde yok etmeye kararlıydı.59 Bu arada görüşmelerde mübadele konusu yanında, savaş tutsaklarının Yunanistan’ca hemen geri verilmesi istekleri de gündemdeydi.60

Bu görüşmeler sırasında Türkiye temkinliydi. Çünkü Yunan topraklarından binlerce Türk göçmenin gelmesiyle, Anadolu’da barınaksız kalacakların ne ölçüde artacağı düşündürücüydü. Buna karşılık Venizelos Yunanistan’a sığınmış bir milyon göçmen olduğunu, bunların evlerini bıraktıklarını ve Doğu Trakya ile Anadolu’da 800 bin kişiyi barındırabilecek sayıda konut olduğunu ileri sürdü.61

Görüldüğü gibi Yunanistan mübadele meselesini oldukça fazla arzulamaktaydı. Bundaki ısrarı belki göçmenler yönünden iyi sonuç alınması, belki de siyasi, fakat her ne olursa olsun konunun ilerleyen bölümlerinde de görüleceği gibi özellikle İstanbul’dan bir Rum’un eksilmesine bile gönülleri razı olmayacak ve ilerleyen tarihlerde bu konuyla ilgili büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Oturumun yapıldığı sırada İsmet Paşa mübadeleye konu olacak kimselerin sayısına ilişkin herhangi bir veri olmadığını söyledi. Buna karşılık Lord Curzon

57 Meray, 1969 : 121.
58 Arı, 2003 : 16.
59 Oran, 2005 : 165.
60 Yunanlılar işgal altına aldıkları köy ve şehirlerden, bilhassa aydınları, vakit ve hali yerinde olanları, ileri gelen binlerce sivil Türk’ü Yunanistan’a götürmüşlerdir. Yunanlılar bunu yaparken, Türkiye’yi nüfus, kültür, iktisat bakımından yok etmek gayesini takip etmişlerdir. Bıyıklıoğlu, 1992 : 502.
61 Meray, 1969 : 122.

17

Anadolu’da 1914 ve 1922 yıllarına ait Rum nüfusu hakkında bazı bilgiler verdi. Bunun yanında Yunanistan’daki Türk nüfusu hakkında da bazı rakamlar ileri sürdü. Buna karşılık İsmet Paşa verilen bu rakamlardaki Rum’un Osmanlı Sınırlarında hiçbir zaman bulunmadığını ve Batı Trakya’daki Türk azınlığının sayısının gerçekte daha yüksek olduğunu belirtti.62 Bu toplantı sonrasında komisyon şu kararı aldı. Savaş tutsakları ile rehinelerin geri verilmesini içine almak üzere, Yunanistan ile Türkiye arasında mübadele sorununun, konferansa çağıran üç büyük devletle, Türkiye ve Yunanistan Devletleri’nin birer temsilcilerinden kurulu ve bir İtalyan temsilcisinin başkanlığını yapacağı bir alt Komisyonun incelemesine havale edilmesine karar verildi.

İsmet Paşa mübadeleyle ilgili sorunları incelemekle görevli önceki raporunu izlediğini Batı Trakya’da Plebisit’e başvurulması istenmesi nedeniyle Batı Trakya’nın mübadele dışı tutulmasını, İstanbul Rumlarının ilke olarak mübadele dışı tutulmalarını ancak Türk temsilci heyetinin belirlediği kategorilere giren kimselerin mübadeleye sokulması gerektiğini, bu kategorileri de:

1. İstanbul’a 30 Ekim 1918’den sonra gelmiş Rumlar,
2. İstanbul şehremaneti’nin [prefecture de la ville de Constantinople] 1912’de çizilmiş sınırının dışında oturan Rumların,
3. Türk düşmanlığı politikasına katılmış olan Yunanlı kimseler ya da dernekler olabileceğini belirtmiştir.63

Burada da görüldüğü gibi İsmet Paşa’nın niyeti İstanbul’dan Yunanistan’a göçmüş olan Rumların gelmesini istemediği gibi, İstanbul’da da mümkün mertebe az Rum bırakmaktı. Özellikle son maddedeki kapsam Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’nin Rum Mavri Mira Cemiyeti’nin çalışmalarından zarar görmesinin de etkisi olabilir.64

Sorun için çağrıda bulunan devletlerden her biriyle, Türkiye ve Yunanistan’ın bir temsilcilerinden ve uzmanlardan meydana gelen komisyondaki görüşmelerin sonunda, Komisyon başkanı M. Montagna, Lord Curzon’a 8 Ocak 1923 tarihinde bir rapor sondu.

62 Meray, 1969 : 124. Lord Curzon, 1912 yılının rakamlarına göre Batı Trakya Türk nüfusunu 124 bin kişi olarak göstermiştir.
63 Meray, 1969 : 331.
64 Gündağ 1993: 21.

18

Bu raporda anlaşılan ve anlaşılmayan konular üzerinde durulmuştur. Raporun kısaca özeti şu şekildedir:

1. Sivil rehinelerin geri verilmesi,
2. Savaş tutsaklarının mübadelesi,
3. Nüfus mübadelesi.

Bütün kararlar bölünmez ve parçalanmaz birbirini tamamlayan bir bütün olarak kabul edilecek ve birbirine bağımlı olacaktır.

3. maddeye gelince bazı sorunlar ortaya çıktı. Bunların ilki mübadelenin zorunlu mu yoksa isteğe bağlı mı yapılacağı ile ilgiliydi. Başlangıçta hiç kimse zorunlu mübadeleyi istememekteydi. Fakat Dr. Nansen’in zorunlu mübadelenin şart olduğunu söylemesi sonucu, komisyonda tüm temsilci heyetleri bu zorunluluğa, istemeye istemeye katılır göründüler.65

Lord Curzon’da, zorunlu mübadeleyi savunmuştur “Gönüllü (isteğe bağlı) mübadeleye karar verilirse, bunun uygulanması aylar gerektirecektir. Oysa, her şeyden önce istenen, Türk nüfusun gelecek yılın başında toprakları işleyebilmek üzere Türkiye’ye getirilebilmesidir. İkinci olarak Yunanistan’a her yandan yığılmakta olan göçmenlerin bu ülkede yerleşmesini sağlamak gerekmektedir. Mübadele zorunlu olursa, gidenlere arkalarında bırakmak zorunda kalacakları mal ve mülklerinin değerini ödemek kolaylaşmış olacaktır.”66

Diğer bir sorun da Türk Temsilci Heyeti’nin mübadelenin, Batı Trakya’dakiler dışında, Yunanistan’daki bütün Müslüman azınlıklarla, İstanbul’daki Rumları da içine almak üzere, Türkiye’de yerleşmiş [etablis] bütün Rumları kapsamasını ısrarla istemesidir. Bu oturumda görüşülen Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları tezi ilerleyen tarihlerde 1930 lara kadar her iki devlet arasında “etabli” anlaşmazlığının ortaya çıkmasına da neden olacaktır.

Yunan temsilci heyeti ise, Türk tarafının Batı Trakya Müslümanları yararına istenilen kuraldışılığın, İstanbul Rumlarına da uygulanmasını istemekteydi. Türk ve Yunan temsilci heyetleri istatistiklere dayanarak İstanbul Rumlarının mübadelesinin kendilerine getiri ve götürüsünü tartıştılar. Bu tartışmalar Komitenin birkaç oturumu boyunca sürdü.

65 Meray, 1969 : 333.
66 Meray 2001:127.

19

Montagna’nın da girişimiyle, Türkiye İstanbul’da az sayıda da olsa Rum kalmasına razı olundu. Fakat bazı kuraldışı durum ve şartları öne sürdü. Bunlar:

a. Türk uyruğu olmayan bütün Rumların İstanbul’dan çıkartılması,
b. İstanbul doğumlu olmayan Türk uyruğu bütün Rumların İstanbul’dan çıkartılması,
c. Son üç yıl içinde Türkiye’ye karşı düşmanca davranmış bütün Rum derneklerinin ve birliklerinin İstanbul’dan uzaklaştırılması,
d. İstanbul Rumları yararına kabul edilmiş kural dışılıktan yalnız Beyoğlu, İstanbul ve Üsküdar Rumlarının yararlanması,
e. Evrensel Patrikliğin, bütün organları ve kurallarıyla birlikte, İstanbul’dan uzaklaştırılmasıdır.

Son madde dışında (e) Türk ve Rum halklarının mübadelesi konusunda antlaşma sağlanabilmiştir.67

b) Mübadele Meselesinin Karara Bağlanması

1 Aralık 1922 tarihinde imzalanan rapora göre her iki ülke ekonomisi için çok önemli olan topraklarının işlenmesi için mübadelenin Şubat ayına kadar gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmişti. Çünkü bu aydan sonra tarım mevsimine yetişmek imkânsızdı. 11 Ocak 1923 tarihindeki oturumda Azınlıklar ve Ahali Mübadelesi Meselesi ile ilgilenen tali komisyonlar vazifesini tamamladı.68 Alt Komisyonun mübadele konusunda hazırladığı sözleşme taslağı 27 Ocak 1923 günü oturumunda Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu toplantısında Komisyona sunulmuştur. Bu taslak her iki ülkenin verdiği tavizlerin sonunda hazırlanmış oluyordu.

Müzakereler sonunda Türk ve Yunan esirleriyle birlikte, devasa ve tarihte bir örneği bulunmayan insan takası 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ile karara bağlandı.69 Sözleşme ondokuz maddeden ve bir protokolden oluşmaktaydı ve M. İsmet, Dr. Rıza Nur, Hasan, E.T. Venizelos, D. Caclamanos imzalarını taşımaktaydı.

67 Meray, 1969 : 333-341.
68 Tanin 16 Ocak 1923, (Yay. Haz.), Atalay, 1998 : 233.
69Alexander Anastasius Pallis, (1997): Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922), Yapı Kredi
Yayınları (Çev. O.Azizoğlu), İstanbul: s.105 ; Antlaşma metinleri için bkz. İsmail Soysal, (1965) :
Türkiye’nin Dış Münasebetleri İle İlgili Başlıca Siyasi Andlaşmaları, TTK Basımevi, Ankara : 177-
192; BCA,272.12.40.40.3.(Belge Ek:1). Vakit 30 Kanunisini 339/1923 Bu Antlaşma ve Protokol 23

20

“Türk ve Rum Nüfuslarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”, “Yakın Doğu Sorunları üzerine Lausanne Konferansı, 1922-1923” biçiminde adlandırılan konferansta kabul edilen onsekiz belgeden biridir.70 Bu sözleşme, Konferansın imzalanmasından (24 Temmuz 1923) yaklaşık altı ay önce imzalanmıştı. Başka bir deyişle, erkenden imzalanmasının da gösterdiği gibi, Barış Antlaşması’nın bir ön koşuluydu.71
Göç işlerini düzenlemek amacıyla 4 Türk, 4 Yunanlı ve 3 kişi de Dünya Savaşına katılmamış devlet temsilcilerinden olmak üzere toplam 11 kişiden oluşan Karma Komisyon (Muhtelit Mübadele Komisyonu) Bkz;. (Resim:1) kuruldu.72 Fakat İsmet İnönü konferansta yaptığı konuşmasında ; Komisyon’un sırf azınlıkların mübadelesini kontrol etmek için İstanbul’da ve Yunanistan’da bir yerde bulunması ve onların rahatının temini için çalışması fikrinin, Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşüreceğini, “azınlıkların korunması” ifadesinin sıkça tekrarlandığını, bunun Türkiye’nin bütünlüğüne ve birliğine saldırı amacı taşımayacağını ümit ettiğini belirtmişse de,

Türkiye’nin itirazına rağmen komisyon kurulmuştur.73 4 Türk üye Sağlık, İçişleri, Vakıflar ve Maliye Bakanlıklarından seçilmiş ve kendilerine Adalet ve Maliye Bakanlıklarından danışman verilmiştir.

Sözleşme maddelerine bakıldığı zaman şunları görmek mümkündür. 1. madde, Sözleşme Kuralı zorunlu mübadele olarak koyuyor (Exchange obligatoire) ve kesin olarak gidecekleri tanımlıyordu: Türkiye’den Rum Ortodoks dinine mensup Türk uyruklarıyla, Yunanistan’da İslâm dinine mensup Yunan uyrukları. 2. Maddeyle, sözleşme istisnayı belirliyor ve kalmalarına izin verilecek olanları (etabli) tanımlıyordu: Türkiye de 30 Ekim 1918’den önce İstanbul Belediyesi sınırları Ağustos 1923’te TBMM’ de Onaylanacaktır, Utkan Kocatürk,(1988): Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938, TTK Basımevi, Ankara: s.377.

70 Diğer belgeler için, Reha Parla, (1987): Türkiye Cumhuriyeti’nin Temelleri, Lozan-Montrö, Lefkoşe.
71 Oran, 2003: 163.
72 Hikmet Öksüz,(1997): “Atatürk Döneminde Balkan Türkleri’nin Durumu ”Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, S.107, Ankara:s.92.
73 Özden Zeynep Alantar, (1998) : “Türk Dış Politikasından Milletler Cemiyeti”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, İstanbul : s.72; Oluşturulacak komisyonlar ve bu komisyonlara seçilecek üyelerin “İhtisas, İktidar ve bilhassa metanet ve tecrübe sahibi kişilerden oluşturulmasına dikkat edilerek Mübadele işinin bir düzen içinde yürütülmesi…” Konusu basında yer almaktaydı. İleri 6 Ağustos 1923. Mübadele meselesi başlangıcından itibaren basın tarafından çok yakın bir şekilde takip
edilmiş ve bu konu ile ilgili tüm haberler kamu oyuna duyurulmuştur. Mübadele meselesinin basındaki haberleriyle ilgili bir çalışma için ; Cahide Zengin, (1998) : Türkiye ve Yunanistan Devletleri Arasında Mübadele Meselesi ve Kamuoyu (1918-1930), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İ.Ü. Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Enstitüsü: İstanbul : s. 59.

21

içinde yerleşmiş olan İstanbul Rumları, Yunanistan’da da Batı Trakya’da Müslüman
nüfusu.

Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrant) terimi 18 Ekim 1912 tarihinden
sonra göç etmesi gereken yada göç etmiş bulunan tüm gerçek ya da tüzel kişileri
kapsamaktaydı. (3. madde) 5. maddeye göre mübadeleye tabi olan kişilerin mülkiyet
haklarına hiçbir zarar verilmeyecektir. Göçmenler her çeşit taşınır mallarını, hiçbir
vergiye tabi olmadan yada başka bir engele maruz kalmadan yanlarında getirebilecek,
göçmenin bırakacağı taşınır malların dökümünü ve değerini gösteren tutanaklar dört
örnek olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel makamlarca saklanacak, ikincisi
karma komisyona sunulacak, üçüncüsü gidilecek ülkenin hükümetine, dördüncüsü
göçmenin kendisine verilecektir. (madde.8).

Göçe tabi tutulanlar her iki hükümet tarafından da her türlü kolaylık gösterilecekti. Mübadil kişi terk ettiği ülkenin vatandaşlığından çıkacak, yeni geldiği ülkenin vatandaşlığını alacaktı (6. ve 7. maddeler).

Mübadeleye tabi olan kişilerin bırakmış oldukları taşınır ve taşınmaz mallar
karma komisyon tarafından tasfiye edilecek (madde 9). Bu uygulama 18 Ekim 1912’den
sonra yerlerinden ayrılanları kapsamayacaktı. (madde 10).

11. 12. 13. maddeler sözleşmenin uygulanmasını üstlenecek Karma Komisyonun
kuruluşu ile ilgiliydi. Karma Komisyonun sözleşmeyi yürürlüğe girdiği tarihi izleyen bir ay içinde kurulması öngörülüyordu.

Yeni geldikleri ülkede göçmenlere, geride bıraktıkları mallara eş nitelikte ve
değerde mal verilecekti. Göçmenlerin mallarının tasfiyesi sonunda ulaşılan miktar,
tavsiyenin yapılacağı ülkenin diğer ülkeye borcu sayılacaktı. (madde 14).
15. 16. 17. ve 18. maddelerde, bağıtlı tarafların karma komisyona karşı mali
yükümlülükleri, mübadelenin gerçekleşmesi. Sırasında sağlayacakları kolaylıklar,
mübadeleye dahil olacak kişilere duyuru yapılması, sözleşmenin yürürlüğünü emniyet
altına almak için her iki hükümetin yapması gereken yasal değişiklikler ele
alınmaktaydı.

22

3.Mübadele’nin Hukuksal Yönleri

Sözleşmenin İlk iki maddesi üzerinde durmak gerekecek.Türk ve Rum halklarının zorunlu göçü, insan hakları ve mülkiyet açısından bakıldığında ortaya çıkan sonuç, tarihsel gelişmelerin doğal olarak zorlaması yüzünden bu hakların hiç olmasa bir
ölçüde askıya alınmasıydı. Zorunlu göç olayı’nın göçü yaşayacak kişiye yüklediği
psikolojik, toplumsal, hatta ekonomik yük, diğer sorunları gölgede bırakacak ölçüde
büyüktü. Göçün zorunlu oluşu konuyu hem teoride, hem de uygulamada ayrıntılarından
ve değişik, çapraşık sorunlardan arındırıp sade ve kesin bir niteliğe soktu ve göçü
kolaylaştıracak ve uygulamayı hızlandıracak bir etken oldu. Venizelos’un tutumu
çözümleyici olmaktan çok, geleceğe yönelik siyasal projeleri kolaylaştıracak malzemeyi elde tutmaya dönüktü.74 Dolayısı ile birinci madde “göçmenler” yarattı.
İkinci madde ise, istisna olanları kalacak kişileri “etabli” tanımlıyordu.

İstanbul’daki Rumları ve Batı Trakya’daki Müslümanları. Bu madde “ulusal azınlıklar”
yarattı. Bu maddenin sonucunda yüz otuz bin Müslüman Batı Trakya’da, yaklaşık aynı
sayıdaki Rum da İstanbul’da kaldı. Kalmasına izin verilen bu insanlara, barış
Antlaşması yapıldığında “Azınlıkların Korunması” kısmında formüle edilmiş olan
azınlık hakları verilmişti. Gayri Müslim Rumlar için otuz yedinci maddeden kırk
dördüncü maddeye kadar, ve Müslüman Türkler için karışıklık yaratan Kırk beşinci
madde.75

4. Mübadele Meselesinin TBMM’ de Görüşülmesi

20 Kasım 1922’de başlayan Lozan Barış Konferansı görüşmeleri 4 Şubat 1923’te kesintiye uğradı. Bu birinci devrede bazı konular hazırlanmış bulunuyordu. Lozan’daki Türk Heyetinin üyesi Hasan (Saka) Bey, 1 Ocak 1923 tarihinde TBMM.’de uzun bir konuşma yaparak müzakerelerde varılan noktalar hakkında bilgi verdi. Konuşmasında Lozan’daki Yunan heyetinin daha konferans başlamadan önce mecburi nüfus mübadelesi önerdiklerini ve kendilerinin de bunu kabul ettiklerini anlatır.

Mübadelenin hangi esaslar çerçevesinde yapılacağını özetleyen Hasan Bey İstanbul
Rumlarının mübadele dışında bırakıldıklarını belirtir.76

74 Arı, 2003 : 21.
75 Oran, 2003 : 168.
76 TBMM-Gizli Celse Zabıtları, 1985, C.3., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara: s. 1173.

23

7 Şubat 1923’te Lozan’dan ayrılan Türk Heyeti Batı Anadolu’da tetkik gezisinde
bulunan Atatürk ile Eskişehir’de buluşarak Ankara’ya vardı. Türk temsilci heyeti
Ankara’ya geldikten sonra, ilk olarak İcra Heyetine bilgi vermiş, daha sonra da konu
TBMM’ de görüşülmüştür.

21 Şubat 1923 tarihinde TBMM gizli oturumunda İsmet Paşa, Lozan barış
görüşmelerinin nasıl geçtiğini ve konferansa neden ara verildiğini açıkladı. Yarım
saatlik aradan sonra, sorulan sorulara cevaplarla toplantı tekrar başladı. Bu toplantıda, Lozan’da yalnız Türkiye ile Yunanistan arasında Nüfus ve Esir mübadelesi
sözleşmesinin imzalanmış, bunların dışında hiçbir imza atılmamış olduğunu belirtti.77
2 Mart 1923 tarihinde, Dr. Rıza Nur TBMM’nin gizli oturumunda azınlıklar ve nüfus mübadelesi ile ilgili konuları içeren bir konuşma yapar. Rıza Nur’un bu konulardaki açıklamaları çok önemlidir, çünkü Lozan’da azınlık meselelerinin tartışıldığı alt komisyonlardaki müzakereleri bizzat Dr. Rıza Nur yürütmüştür.

Lozan’daki azınlıklar ile ilgili:

“Şimdi efendiler, bu ekalliyetler meselesi en mühim meseledir ve Misak-ı
Millimizce kabul edilmiştir. Kabul etmek istemediğimiz zaman gözümüze dayamışlardır. Biz de kabul ettik… [Artık Anadolu’da] ekalliyetler kalmayacaktır.

Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere.” 78 Şeklindeki görüşünü belirtir. Dr. Rıza Nur, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında nüfus mübadelesi konusuna tekrar döner. Konuya bu kez de, bir yanda Anadolu’daki nüfusun homojenleşmesi, diğer yandan da Osmanlı döneminde Avrupa devletlerinin azınlıkları kullanarak Türkiye’nin iç işlerine karışmaları geleneği ve son verilmiş olması çerçevesinde yaklaşır. Lozan
müzakereleri sırasında nüfus mübadelesi teklifinin Yunan heyetinden gelmiş olduğunun
altını çizer.79

Lozan Barış Konferansı’nın ilk dönemiyle ilgili olarak gizli oturumlarda yapılan
görüşmeler 6 Mart 1923’te tamamlanmıştır. İsmet Paşa 8 Mart 1923’te Müttefik Devletleri’ne Ankara’dan gönderdiği mektupla “Türk Karşı Tadilat Projesi”ni bildirdi.

77 Bilal Şimşir, (1994) : Lozan Telgrafları, Türk Diplomatik Belgelerinde Lozan Barış Konferansı, C.II, TTK Basımevi, Ankara: s.XV-XVI.
78 TBMM -Gizli Celse Zabıtları, 1985 : C.3, Ankara: s. 1173.
79 Aktar, 2005 : 135.

24

Davetçi devletlerin 28 Mart 1923 tarihli cevabından sonra konferans’ın 23 Nisan
1923’te tekrar toplanması kararlaştırıldı.80 21 Ağustos 1923’te de imzalanan belgelerin görüşülüp onaylanması için TBMM’ ye sunuldu.

Görüşmelere geçilmeden önce Hariciye Encümeni imzalanan belgelerin gerekçelerini açıklamıştır. Encümen, “Rum ve Türk Ahali Mübadelesi ile ilgili Sözleşme” nin gerekçesini şöyle açıklamıştır; “Öteden beri memleketin huzur ve sükûnunun ihlal etmekten ve tâbi oldukları devletin hayat ve emniyetini tehlikeye ilka edecek harekâtı ihanetkaranede bulunmaktan bir an fariğ olmayanlardan tasaffi etmek
yeni Türkiye için zarurettir.” 81

Meclis görüşmelerinde mübadele meselesine de değinilmiştir. Fakat mübadelemeselesi, bu görüşmelerde daha fazla Batı Trakya ile ilgili konularda eleştirilere maruz
kaldı. Faik Beyde (Tekirdağ) , Batı Trakya sınırlarının daraltılmasına karşı çıkmıştır.

Mübadele olayının savunmasını İsmet Paşa yapmıştır ve bunun Türk tarafınca
istenmesinin nedenini , Anadolu’nun yeknesak bir vatan olma isteyişine dayandırmıştır.

Nüfus mübadelesi ve Rumeli göçmenlerinin iskânı meselesi 1924 yılı sonbaharında TBMM’de uzun uzadıya tartışılmıştır. Bu tartışmalarda Osmanlı Devleti’nin son döneminin ve Milli Mücadele’nin milletvekilleri üzerinde oldukça fazla etki yaptığı görülmektedir.

Meclis araştırması açılması ile ilgili olarak konu tartışıldığı zaman, TBMM’deki
genel hava, Anadolu’daki azınlıklardan kurtulmanın Türkiye açısından bir varoluş
sorunu olarak algılandığını göstermektedir. Burada mebusları rahatsızlığa sevk eden
mesele, Anadolu’da gayri müslimler yaşamaya devam ettiği sürece azınlıklar ile
Müslüman Türkler arasında muhtemel çatışmaların çıkması ihtimali değil, aksine
Avrupa devletlerinin gayri müslim azınlıkların varlığını bahane ederek Türkiye’nin iç
işlerine karışması ihtimalidir. Bu ihtimalin tamamen ortadan kalkması için Gayri-
Müslim azınlıklardan kurtulmak en emin yol gibi görünmektedir.82

80 Bıyıklıoğlu, 1987 : 518.
81 Kayam, 1993 : 598.
82 Aktar, 2005 : 136.

25

Genel olarak mübadele fikri mecliste genel kabul gören bir durumdur. Ne kadar
tartışılsa da bu kalıbın dışına çıkılmamıştır. Fakat asıl olan mübadelenin yaratacağı bazı ekonomik sonuçlara pek fazla değinilmemiştir.

B. MÜBADİL MUHACİRLERİN YERLEŞTİRİLMESİNDE İSKÂN SİYASETİ VE TEŞKİLÂTLANMA

1. Genel Olarak Osmanlı Devleti’nde İskân Siyaseti

İskan sorunu Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren var olan önemli bir sorundu. Fakat XVIII. Yüzyıla kadar olan iskan sorunun daha fazla Anadolu dan Rumeli
topraklarına yerleştirilen müslüman ahali ile sınırlıydı. Bazen de müslüman nüfusun
bulunduğu alanlara yerleştirilmesi gibi durumlar da vardı. Böylece imparatorluğun eski ve yeni alanlardaki nüfusun dinsel kompozisyonu83 sağlamış oluyordu. Fakat yine de bu sürekli yer değiştirmelere rağmen Osmanlı Devleti’nde güçlü bir iskân politikası olduğunu söylemek bir hayli zordur.84

Kuruluş ve genişleme devirlerinde fethedilen topraklara topluluklar yerleştirilmek suretiyle “dışa dönük” bir iskan siyaseti izlenirken duraklama ve gerileme dönemlerinde yerlerini terk eden göçmenler iskan edilmiştir.85Dolayısı ile içe dönük bu göç hareketleri sonucunda iskan politikasındaki yöntem, zorunlu olarak XVII ve XVIII. Yüzyılda değişecektir. Çünkü bu yüzyıllardan başlayarak iskân sorunu Rumeli’ye
göçlerden, Rumeli’den göçler şeklinde bir dönüşüme uğrayacaktır.

Anadolu’ya yapılan bu göç hareketleri XVII. yüzyıldan başladıysa da asıl büyük
göç hareketleri dört bölümde incelenebilir. Bunlar:
1. 1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı Rus Savaşı öncesi yapılan göçler.
83 İlhan Tekeli (1990) : “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirilmesi ve İskân Sorunu”, Toplum ve Bilim, S.50, Birikim Yayınları, İstanbul : s. 51..

84 Bu konuyla ilgili yapılmış belki de en kapsamalı bir çalışma için ,bkz. Ö. Lütfü Barkan (1949):“Türkiye’de Muhacir İskân İşleri ve Bir İç Kolonizasyon Planına Olan İhtiyaç.” İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, C.10. S.1-4, İstanbul: s. 204-223
85 Nedim İpek ,(1999): Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, (1877-1890), TTK Basımevi, Ankara: s.155.

26

2. Bu savaşın sonucunda yapılan ve “93 Göçü” olarak bilinen göç hareketidir.
3. 1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda.
4. Cumhuriyet dönemi göçleridir.86

1870 tarihinden itibaren Türkiye’ye Balkanlardan, Kafkasya’dan küçük çapta da
olsa göç hareketleri başladığı halde gerek III. Selim ve gerekse II. Mahmut döneminde
göçmenlerin yeni vatanlarına intibakları, iktisadi, sosyal ve kültürel meselelerin devlet tarafından nasıl halledildiği hakkında bilgimiz çok azdır. Kesin olarak bilinen bir şey varsa, o da devletin göçmen işlerini kesin teşkilata bağlamamış olmasıdır.87

Balkanlardan başlayan büyük çaptaki göç hareketleri zorunlu olarak göç ve iskan politikalarının belirlenmesine neden olmuştur. 1859 yılına kadar göç ve göçmen
işleri belediyelerin ve şehremanetinin görevi olarak kabul edilmiştir. Merkezi düzeyde örgütlenme 1860 yılı göçmenleriyle 5 Ocak 1860’ta alınan bir kararla “İdare-i
Umumiyye-i Muhacirin Komisyonu” kuruldu. Bu komisyon, göçmenlerin sadece geçici
iskan sorunu değil kalıcı yerleştirilmeleri görevini de üstlendi. 1878’den sonra ise
büyüyen göçlerle beraber komisyona uluslar arası yardım topluyor, diğer ülke için de
yardım sağlıyordu. Bir başkası ise salt iskan işleri ile uğraşıyordu. Vilayetlerin her birinde, bu komisyona bağlı göçmen müdürlükleri kuruldu. Balkan Savaşı sonrasındaki göç dalgası yeni örgütlenmeleri getirmiş ve 1914 yılında “Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumisi” kurulmuştur. Bundan önceki yılda da 30 Nisan 1913’te İskân Muhacirin Nizamnâmesi çıkarılmıştı.88

Osmanlı Hükümeti göçmenlerin iskanında Türk nüfusunun azaldığı bölgeleri ön planda tutmuştur. Bunlardan,son birkaç asırdan beri, her 30-35 senede bir her iki taraf
ordularının istilasına uğrayan ve “ Darü’l-here kat” olan Edirne Vilayeti sınır bölgesi olması bakımından ön sırayı almaktadır. Diğer iskan bölgeleri de Rum nüfusunun

86 Faruk Kocacık, (1987) : “İngiliz Arşivlerine Göre. XIX. Yüzyıl’da Anadolu’ya Yönelik Göçler ve Etkileri.”, Türk Kültürü, S. 289, Ankara : s. 261-262.
87 Eren, 1966 : 39 Göçmenlere yakın ilgi gösterilmesi yönünde Babıâli’nin 3 Mayıs 1856 tarihinde Silistre Valisine gönderdiği bir talimatta “İltica eden ister Müslüman ister Hıristiyan hepsine sonsuz merhamet ve lütufta bulunulması”nı istemekteydi. Bu belge Dünya göçmen tarihinde büyük bir değer taşımaktadır. Daha geniş bilgi için ,bkz. Eren. 1966: 41 bu belge içinde s. 43-46.
88 Eren, 1966 : 39-40; Tekeli 1999, 56-57; ve Faruk Kocacık, (1980): “Balkanlardan Anadolu’ya Yönelik Göçler (1878-1890), Osmanlı Araştırmaları, S. I, İstanbul: s. 159-162.

27

çoğalmak istediği İzmir,Balıkesir havalisidir.89 Bu iskan siyasetindeki yerleştirme
örneği Cumhuriyet Dönemi, başta mübadele göçü olmak üzere diğer tarihlerde yapılan
göçlerde de takip edildiği ilerleyen bölümlerde görülecektir.

2. Lozan Sonrasında İskân Siyaseti

Türkiye Cumhuriyeti’nde Osmanlı Devleti’nin göçmen yerleştirme ve iskân
politikaları örneklerinden yararlanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi mübadele
işleriyle uğraşmak üzere üyeleri 4 Türk, 4 Yunan temsilcisi ile Milletler Cemiyeti’nin seçeceği üç üyeden oluşması ön görülen Karma Komisyon oluşturulmuştu.
Sözleşme, Karma (muhtelit) Mübadele Komisyonu’na lüzum görülecek yerlerde her biri Türk, bir Yunanlı üye ile kendi tarafından tayin edilecek tarafsız bir başkandan
müteşekkil ve kendi emri altında çalışacak alt (Tâli) komisyonlar kurma yetkisini de
vermektedir. Ayrıca Karma Komisyon, alt komisyonlara verilecek yetkileri tayin
edecekti.90

Ahali mübadelesi ile birlikte imzalanan Türk ve Yunan esirlerinin mübadelesine
dair mukaveleye göre önce esirler iade edilecekti. Lozan Konferansı’nın birinci devresi sonunda, 4 Şubat 1923 tarihinde son durum, 30 Ocak 1923 günü imzalanan antlaşmaya göre, sivil Türk esir ve rehineleri iki hafta içinde İstanbul ve İzmir’de Türkiye’ye teslim olundu.91 Türk Harb esirleri de bundan on beş gün sonra Türk makamlarına iade olundular. Bu suretle Barış Antlaşması’nın imzalanmasından önce, Türk sivil ve harb esirlerinin vatana kavuşmaları sağlanmış oldu.92

Mukavelenin 1. maddesine göre mübadele 1 Mayıs 1923 tarihinde başlayacaktı.
Fakat esirlerin değişiminde yine de yaşanan problemler bu göçün başlamasını engelledi.

89 Ahmet Halaçoğlu,(1995) Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri, (1912-1913), TTK Basımevi, Ankara:s.115-116. Bu konuda Edirne Vilayeti’nde Türk Müslüman unsurun arttırılması maksadıyla Rumeli cihetlerinden gelen göçmenlerin Anadolu’ya geçmelerine engel olunarak Istıranca cihetlerine yerleştirilmesi hususunda 4-6 Eylül 1329(17-19 Eylül 1913)tarihli Hariciye Nezareti’nden
Dahiliye Nezareti’ne gönderilen bir tezkire de mevcuttur.Aynı eser,s.116 Dipnot.
90 Mesut Çapa, (1988) : “Lozan’da Öngörülen Türk Ahali Mübadelesinin Uygulanmasında Türkiye Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Cemiyeti’nin Katkıları”, Atatürk Yolu, A.Ü. İnkılâp tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl 1, S.2, Ankara : s. 242.
91 “Muhtelit Komisyon İfay-ı Fazifeye Başladı” Vakit 11 Şubat 1923.
92 Bıyıklıoğlu 1992 : 515 : Türk Yunan antlaşmasına göre, memlekete, 23 Mart 1923 günü Yunan bandıralı Propontis Vapuru ile İstanbul’a dönen 972 kişilik ilk sivil kafilesinin, hemen hepsi Trakyalı idi… Bu esirlerden başka Milos Adasına götürülen 3 160 esirden 438’i işkence ve bakımsızlıktan ölmüş. Bunun 179’u tifüsten, 205’i açlıktan 24’ü dayaktan ölmüş. 1 kişi katil edilmiştir. Yalnız 29 esir hastalık neticesinden ölmüştür. Bıyıklıoğlu, 515 (dipnot olarak düşülmüştür)

28

Bunun yanında, diğer bir sebep de Yunanistan’ın Lozan Barış Antlaşması’nı kendi meclislerinde geç tasdik ettirmiş olmaları ve Mübadele Komisyonu’na gönderecek temsilcilerin seçimini mukavelede açıklanan tarihin veya müddetin son gününe kadar bekletmeleridir. Ahali mübadelesi ancak Aralık 1923’ten itibaren başlamıştır.93 Bu konu ileriki bölümde geniş biçimde incelenecektir.

Buna karşılık Türkiye, ahali mübadelesi ile ilgili hazırlıkları tamamlayarak 17
Temmuz 1923’te bir talimatnâme –“Ahali Mübadelesi Mukavelesinin Tatbikine Dair
Talimat”- şeklinde yayınlamıştır.94 Bu talimatın hazırlanmasından sonra ahali
mübadelesi mukavelesine göre oluşturulacak Muhtelit Mübadele Komisyonu’na
seçilecek Türk temsilcileri de Ağustos 1923’te seçilmiştir. İcra vekillerinin 8 Ağustos 1923’teki toplantısında dahiliye Vekâletini temsilen ve başkan sıfatıyla İzmir mebusu Dr. Tevfik Rüştü Bey, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti’ni (Sağlık Bakanlığı) temsilen ise Erzincan Mebusu Hamdi Bey seçilmiştir.95

Daha sonra bu kişilere müşterek başkanlık verilecektir. Kızılay’ı ise, Dr. Ömer
Lütfü Bey temsil etmiştir. Dr. Ömer Lütfü Bey aynı zamanda Komisyonda sıhhiye müşaviri olarak da görev yapıyordu. Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun başkanlığını
İspanyol General Dolara yapmaktaydı. Karma mübadele Komisyonu çalışmalarına 7
Ekim 1923’te toplanarak başlamıştır. Bunu takiben bir yıl içinde önemli bir engelle
karşılaşmadan bir kısım Türk ve Rum halklarının mübadelesi sağlanmıştır.96
93 Çanlı, 1994 : 57. Bu bilgiyi teyid eden bir başka kaynak, bizzat Rum mübadilleri ile yapılan mülakatlardan anlaşıldığı gibi Eylül 1923’te mübadelenin başlamadığıdır. “… 1923’ün Eylül’ünde mübadelenin başlayacağı ve Yunanistan’a gideceğimiz etrafa yayılmıştır.” Evengelia Balta-Herkül Milas, (1996) : “Bir Destan ve Sözlü Tarih”, Tarih ve Toplum Dergisi, S. 149, İstanbul : s. 10.
94 BCA. 30.18.7.25.2.
95 “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesine Mübadele-i ahali ve emval hakkında Lozan’da mütekid mukavelenâmenin Suver-i tatbikiyesini mübeyyin tâlimatnamenin ikinci maddesi mucibince Muhtelit Komisyon’a Dahiliye Vekâleti namına
reis kastiyle İzmir Mebusu Dr. Tevfik Rüştü ve Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti namına delege kasdıyla Erzincan Mebusu Hamdi Bey Efendi’lerin tayinleri Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletinin 8.8.39/1923 tarih ve İskân Şubesi 41165/3879 numaralı tezkiresi üzerine İcra Vekilleri Heyeti’nin 8.8.39/1923 tarihli içtimaında takarrür etmekle müşaürnileyhaya icab eden mezuniyetinin itasına müsaade-i devletlerini istirham eylerim efendim.”

İcra Vekilleri Heyeti Reisi

Hükümetin bu tezkiresi TBMM’nin 29.8.1923 tarihdeki oturumunda kabul edilmiştir. Ramazan Tosun, (2002) : Türk-Yunan İlişkileri ve Nüfus Mübadelesi (1821-1930), Berikan Yayınevi, Ankara : s. 119.

96 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, (1969) : Olaylarla Türk Dış Politikası, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara: s.8; 7 teşrinievvel 1923’te toplanan Muhtelit Mübadele Komisyon’u Ankara’da imza olunan 9 kanunuevvel 1933 tarihli mukavelename üzerine 29 teşrinievvel 1934 tarihinde kapanmıştır. 11 sene 13 gün süren bu komisyonun faaliyetleri ve mübadele alanında iki memlekette yapılan bütün işler hakkında birçok bilgi 19 teşrinievvel 1934 tarihli raporda vardır.Mehmet Esat
Atuner, (1937): Muhtelit Mübale Komisyonu Kararları , Damga Matbaası, (Basım yeri yok ):s.III.

29

Türkiye’yi zor günler bekliyordu. Savaştan yeni çıkan devlet yüz binleri bulan
göçmenlere nasıl yer bulacaktı. Ayrıca gelen göçmenlerin hepsi kabul edilebilecek
miydi? Yeni devlet için 1924 yılı çok zor bir yıl oldu.

a. İskân Teşkilatı Sorunu

Mübadelenin ve mübadele olgusuyla doğrudan ilgili konuların çözümünde etkin
ve kapsamlı yetkilerle donatılmış bir örgütlenmeye duyulan gereksinim pek çok çevrede
dile getiriliyordu. Ayrıca geçmiş dönemlerde göçmenlerin yerleştirilmesiyle ilgili
deneyimler, bu aşamada uygulanabilecek yöntemler açısından daha iyi bir fikir
verebilecek nitelikte değildi. Bu nedenle yarım milyona yakın insanı yerleştirmek
konusunda düşülecek yanılgılar pek ağır sorunların başlangıcı olabilirdi. Böylece
kamuoyunda ve resmi çevrelerde, belirgin bir duyarlılık ve kuşku ortamı oluşmuştu.
İleri Gazetesi yazarı Sübhi Nuri görüşünü şöyle belirtir: “Memleketimize
gelecek olan muhacirleri fenni ve medeni bir usul dahilinde iskan edelim. Bunun için
her şeyden evvel bir bilen lazımdır… Muhacirlerin kırtasiyecilikten, himayesizlikten
kurtarmak için ancak ve ancak bir teşkilat, bir plan, bir sermayeye ihtiyaç vardır.

Bu ise muhacirler için bir banka teşkiliyle olur. Vakit kaybetmeden para meselesini ciddi, fenni ve medeni bir şekilde hal edelim.” Devamında da bir örnek vermektedir; “Yunanistan kendi muhacirleri için oradaki Türklerin malları ve mülklerini müsadere etti komisyonlarını memurlarını tayin etti ve işe başladı. Cemiyet-i Akvam vasıtası ile büyük bir borç antlaşması yaptı biz ise henüz yeni gözümüzü açtık.” cümlesiyle
sürdürürken, şöyle sonuçlandırmaktadır; “…artık idaresizlikten, sefaletten kırtasiyecilik yüzünden feda edecek nüfusumuz yoktur. Bir nüfus, bir insan , bir Türk ve İslâm en kıymetli sermayemizdir. Kuvvetimiz ümidimizdir.” demekteydi.97
2 Nisan 1922 tarihinde çıkarılan “Göçmen Yerleştirme Yönetmeliğini Değiştiren
ve Düzenleyen Kural ve maddeler” e göre Anadolu’ya göçmesinin üzerinden altı yıl
geçmemiş bulunan kişilerin devlet tarafından iskân edileceği; Dahiliye ve İktisat
Vekaleti ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’nin iskân Bölgeleri konusunda karar
vermeye yetkili oldukları karara bağlanmış her bölgede kurulacak muhacir ve mülteci
komisyonlarında bir ziraat uzmanı, bir muhasip ve bir katip ile, ayrıca tarıma elverişli alanlar ile bu alanlar ve halkın doğasına ilişkin bilgi sahibi olan yöreden seçilmiş bir 97 “Mübadelenin Tatbikinde Bazı Meseleler” ileri 3 Ağustos 1923 (Yay. Haz.) Zengin, 1998 : 62.

30

üyenin görev alacağı ve yürütmeyi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti’nin yapacağı
belirtilmişti.98

Yapılacak göçler sonucunda çıkabilecek ihtilafları ve ne şekilde çözümlenmesi
gerekli olduğu “Ahali Mübadelesi Mukavelesinin Tatbikine dair Talimat” ta da
belirtilmiştir. 31 maddeden oluşmuş bu Talimatnâmeye göre, “Yunanistan’dan
gönderilecek Muhacirin i-İslâmiye memleketi asliyesi itibariyle Türkiye’de hangi iskân mıntıkalarına gönderilecekse o mıntıka iskelelerine gönderilecek, burada işlem ve kabulleriyle ilgilenmek üzere bir komisyon kurulacaktır.” (madde 10-11), “kabullerine karar verilen muhacirinin sevkleri iskân ve iaşeleri Haziran 1921 tarihli nizamnâmeye göre, göçmen ve mülteci komisyonları marifetiyle yapılacaktır.99

b. Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’nin Kurulması

Göç ve göçmenlerin iskânı ile daha önceden kurulan komisyonlar ve muhacirin
müdüriyeti (Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti’ne bağlı)’nin çalışmalarında yeni dönemde bir takım aksaklıklar ortaya çıkmaya başladı. Özellikle bazı bakanlıklar
arasında (Maliye, Nafıa, Muavenet-i İçtimaiye, Dahiliye) yapılan yazışmalar oldukça
fazla uzamaya başlamış ve doğal olarak bu durum, bir an önce yerleştirilmesi gerekli
olan göçmenleri oldukça fazla zor duruma sokmuştur. Kısacası bu yazışmaları
azaltacak, işlemleri hızlandıracak yeni bir teşkilata ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır.
Mübadele ve imar konusunda, hükümet nezdinde ilk defa, Eylül 1923 tarihinde
Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyeti raporunda yer verildi. Bu
konuda: “Mübadele ve İmar İşleri için ayrı bir teşkilata ihtiyaç olduğu kanaatine
varılmıştır.”100 Programdan anlaşılacağına göre hükümet yeni teşkilatı bir genel
müdürlük olarak öngörmüş ve biri “mübadele”, diğeri de “imar” olmak üzere, iki
şubeye ayrılmasını tasarlamıştı. Bütün işlerin görülebilmesi için kurulması düşünülen
alt şubelerin toplam sayısı yediydi. Bu işleri tasarlamak, yapmak ve yürütmekle
yükümlü olacak olan Müdüriyet-i Umumiye; Erkan-ı Harbiye-i Umumiye, Müdafaa-i
Milliye, Dahiliye, Hariciye, maliye, Nafıa ve İktisat Vekâletleri’nden birer temsilci
98 Ali Cengizkan, (2004) : Mübadele Konut ve Yerleşimi, Arkadaş Yayıncılık, Ankara : s. 20.
99 BCA,30.18.7.25.2.; Ayrıca, Tarih ve Toplum Dergisi, (1994) : “Ahali Mübadelesi Hakkındaki Talimatname” , S. 123, İstanbul: s.56.
100 Çapa, 1988 : 50.

31

alacaktı. İskân Müdüriyeti de Sıhhiye ve muavenet-i İçtimaiye Vekâleti’ne bağlı olacak ve yazışmaların uygun yapılabilmesi amacıyla Evrak Şubesi açılacaktı.101
Hükümete bu şekilde teklifler gelirken, savaşın geçtiği yerleri dolaşan
milletvekillerinin verdiği raporda işin büyüklüğü dile getirilmiş, Kütahya Milletvekili Tunalı Hilmi bu iş için bir vekâlet kurulması gerekli olduğuna değinmiştir. Tunalı Hilmi’nin bu teklifi meclis içinde bazı mebuslar tarafından da kabul gördü, hem göçmen yerleştirme hem de perişan ve yıkıntı içinde olan yurdu onarma işiyle uğraşmak üzere, bir genel müdürlüğün kurulması düşünülmüş bu görüşler mecliste bir vekâlet mi yoksa müdüriyet mi kurulsun tartışmasını yaratmıştı. Fakat Tunalı Hilmi ve arkadaşlarının vekâlet ısrarı üzerine 132 arkadaşıyla verdiği önerge 13 Ekim 1923 günü kabul edildi.

Ayrıca kurulacak Vekâlete “tekabül edecek” Komisyon oluşturuldu.102 20 Ekim 1923
günü İzmir Mebusu Mustafa Necati, TBMM tarafından 165 oydan 158’ini alarak Vekil
seçildi. Bu, Mustafa Necati bey’in Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, mübadele İmar
ve İskân işlerinin organizasyonunu, hazırlama, gerçekleştirme süreçlerinin en önemli
mimarı olarak ortaya çıkışının başlangıç noktasıdır.103

8 Kasım 1923 tarihli 368 numaralı Mübadele İmar ve İskan Kanununun I. maddesine göre ahali mübadelesi mukavelenâmesine tâbi ahalinin nakil, iskele ve yollarda iskânlarından itibaren azami iki ay olmak üzere mahallerinde iaşelerine bu
vekâlet memur edilmişti. Daha sonra iki ay yardımın az olabileceğini gören Büyük
Millet Meclisi, 22 Nisan 1340 tarihli ve 512 numaralı kanunla mübadeleye tabi ahali
içinde muhtaç olanların mahsullerin idrakine kadar iaşelerine devam olunmasına
müsaade edilmiştir.104

Mustafa Necati vekaletteki ilk görevleri hakkında şunları söylemekteydi:

“Vekaletin oturacak sandalyesi bile yoktu. Kanunumuzu biz ihzar ettik. Otuz
talimatnâmeyi bir haftada hazırladık. Her biriniz görse şaşardınız… 140 000 muhaciri

101 Arı, 2003 : 25.
102 Arı, 2003 : 27, 28, 29.
103 Mübadele İmar ve İskan Vekaleti’nin kuruluş yasası, 23 Ekim 1923’te Bakanlar kurulunca kabul edilmiştir.BCA. 2867 sayılı,30.18.1.1/7.38.9.
104 Yılmaz Altuğ, (1966) : “Balkanlardan Anayurda Yapılan Göçlerin Mahiyeti” İ.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXXII, S. 1, İstanbul : s. 848.

32

kendi vapurlarımızla getirdik. Kendi vapurlarımızda batıracaksın diye muhalefet ettiler.

Her ay başında rapor neşrettik. Onbeş günde bir Meclis-i Ali’ye geldik”105
Mustafa Necati beş aylık çalışma süresi içinde Osmanlıdan kalan göç işleriyle de
uğraşmak zorunda kadı. Yukarıda da dile getirildiği gibi olanaklar çok kısıtlıydı.
Bunlara rağmen çağdaş yöntemlere yönelmeye çalıştı. Bu nedenle çeşitli ülkelerin
mübadele göç ve iskân yasaları incelendi, temel yapı hazırlanmaya çalışıldı. Ülkenin
savaştan çıkmış olması ve göçün büyüklüğü başlı başına bir sorundu.
Ayrıca bunların yanında vekillerin kısa aralıklara üç kez değiştirilmesi (ikinci
vekil Saruhan Mebusu Celâl (Bayar) Bey, 6 Mart-7 Temmuz, üçüncü Vekili Bursa
Mebusu Rafet (Canıtez) ) Bey’dir. 7 Temmuz 1924 ‘tarihinden 11 Aralık 1924’ tarihine
kadar , vekâlet memurlarının ihtisas sahibi olmayıp diğer vekâlet memurlarından
oluşması,106 mahalli memurlarla vekâlet memurları arasında sağlıklı bir diyaloğun
kurulamaması, vilayet memurları ile vekaletin mıntıka memurları arasında yetki
çekişmesi gibi sorunları da vardı. İlerleyen tarihlerde TBMM ikinci Dönem çalışmaları
sırasında Mübadele İmar ve İskân Vekaleti’nin uygulamalarını ve eksiklerini gündeme
getiren bir vekil sorusu, daha sonra Mübadele İmar ve İskân Vekiline yönelik gensoruya dönüştürülmüş, daha sonra İcra Vekilleri Heyeti’ne karşı bir gensoru haline almış, bu durum Cumhuriyetçi grubun Meclisteki gücünü azaltmayı hedeflemişti.107

Tutanaklar incelendiğinde , vekâletin özellikle örgütlenme temelinde bir takım sorunları görülüyordu.108

Mübadele İmar ve İskân Vekâleti Mustafa Necati’nin109 görev yaptığı dönemde
(1923-1924) çıkarılan yönetmelik ve genelgelerle sonraki uygulamaların da temellerini
105 Mesut Çapa, (1991) : “Cumhuriyetin İlk Mübadele İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati Bey” Mustafa Necati Sempozyumu , 9-11 Mayıs 1991 Kastamonu, Ankara, s. 63.
106 “İmar Vekâleti teessüs ettikten sonra bir Darülaceze oldu. Demin arkadaşlarımızdan birinin buyurdukları gibi ne kadar mütekaid ve mazuller varsa hatta mücadele-i Milliye iştirak etmediklerinden tard edilenler istihdam edildi” Kasım 1924 günü Halis Turgut Bey’in yaptığı konuşma, TBMM Zabıt Ceridesi, C.X, 1975 Ankara: s.35.
107 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, (Yay. Haz.) Zeynep Korkmaz, (1995) : AAM , Ankara : s. 584-585, 600.
108 Cengizkan, 2004 : 21.
109 I. Dönem Saruhan Millet Vekili, II. Ve III. Dönem İzmir Milletvekili Mustafa Necati; 1874’te İzmir’de doğdu. Dârende eşrafından Mehmet Halit Bey’in oğludur, 1913’te İstanbul Hukuk Mektebinden mezun oldu. Kız Öğretmen Okulunda Tarih-Coğrafya Öğretmenliği ve Avukatlık yaptı. 1 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine İzmir ve Balıkesir civarında silahlı direnişe katıldı. “İzmir’e Doğru” Gazetesini çıkardı. Konuşma ve yazıları ile direnişin yayılmasında etkili oldu. Soma-Bergama Cephesinde düşmana karşı gerilla savaşı sürdürdü. TBMM I. Dönemi’nde Saruhan
Milletvekili seçildi. Sivas, Kastamonu İstiklâl Mahkemesi üyeliklerinde bulundu. 30 Ekim 1923- Mart
1924 tarihleri arasında Mübadele, İmar ve İskân Vekili, Adliye Vekili, Maarif Vekillikleri yaptı. Latin
33
atmıştır. Bunlar. “Yangından zarar görenlere yapılacak yardım hakkında yönetmelik”le
bütün illere ve yangın dolayısı ile evsiz kalan ailelere usta ücretini karşılamaları içinde
para göndermiştir. Yine “Savaş dolayısı ile yıkılan ve tahrib olan evlerin tamiri ve inşası
konusunda yönetmelik” ise evsiz kalanlara yönelik yardım amaçlamış. Sonuncu girişim
“Mübadeleye tabi kişilerin iskân edileceği Bölgelerdeki terk edilmiş mülkte yapılacak
küçük tamiratlar hakkında yönetmelik”tir. Buna göre önce terk edilen emlak üzerinde
belki saptamalar yapılacaktır.110
c. Merkezdeki Teşkilatlanma ve Bütçe
Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’nin merkezdeki teşkilat yapısı, 1 Kasım 1923
tarihli 366’no’lu yasa ile belirlendi. Vekâlet bir ortak müsteşarlığı olan iki Genel
Müdürlüğe ayrıldı.
Bunlardan, Mübadele ve İskân Müdüriyeti’nin teşkilatı şu şekildeydi.
1. Sevkıyat ve Nakliyat Şubesi,
2. Muhacirin Şubesi,
3. İaşe Şubesi,
4. İskân ve Emlakin Şubesi’dir.
İmar Müdüriyet-i Umumiyesi’nin Teşkilatı ise;
1. Muamelat Şubesi,
2. İnşaat ve Tamirat Şubesi,
3. Heyet-i Fenniye Şubesi.
Ayrıca Hukuk Müşavirliği, Heyet-i Teftişiye, Muhasebe Şubesi Müdüriyeti,
İhsaiyat ve Memurinin Şubesi Müdüriyeti, Hıfzısıhha Mütehassıslığı gibi birimler de,
Vekâlet Örgütü içinde yer almaktaydı. Taşradaki örgütlenme birimleri de, bu hiyerarşik
düzen içinde yerini alacaktı.
1923 yılı vekalet bütçesi 6 095 183 Lira olarak belirlendi.Vekalet öncelikle
mübadele göçmenlerinin yerleştirilmesi işini çözmek istiyordu. Diğer göçmenler için
Mustafa Necati; “Bunların iskânını ancak Mübadeleye tabi olanları memleketimizde
harflerinin kabulünde etkili oldu. 1 Ocak 1929’da öldü. Kâzım Öztürk, (1995) : Türk Parlamento
Tarihi . TBMM, III .Dönem, 1927-1931, C. I., TBMM Vakfı Yayınları, Ankara: s. 443-461; Mustafa
Necati hakkında daha geniş bilgi için bkz. M. Rauf İnan, (1980): Mustafa Necati, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, Ankara ; Bkz. Resim:2.
110 Cengizkan, 2004 : 22.
34
mükemmel bir surette terfih ettikten sonra yapabiliriz. Yoksa o vakte kadar bunları
terfih etmek gayri mümkündür.” demekteydi. 111
Bu kanunun TBMM’de görüşülmesi sırasında, Doğu Vilayetlerine mensup bazı
mebuslar, arta kalan evlerin çeşitli şekilde tahrib edilmiş kişilere verilmesi konusunda
önerge vermişlerdir.112
13 Mart 1924 tarihinde TBMM’de yapılan tartışmalarda bu kez aynı konuda
kanun teklifi verilir. Bu konu hakkında söz alan Doğu Beyazıt Mebusu Şefik Bey:
Muhacirlere verildikten sonra bunlara (Doğu vilayeti halkına) verilsin diye bir Mütalaa
dermeyan bulundu:
“Evvel mescidin içine bakılır. Asıl vatânın evladı olan yurdu harab olan hâk ile
yeknesak olan ahalimiz dururken bunların mesken ve mevaları temin edilmez iken
gelecek muhacirlere evler verilsin de sonra onlara verilsin… Bendeniz öyle
zannediyorum ki havali-i Şarkiye’ de muhtaç olmayan ya bir ikidir, yahut hiç yoktur.”113
Bu teklif aynı gün kanunlaşır.
13 Ekim 1923 tarihinde Aydın Mebusu Mahzar ve arkadaşlarınca, kurtarılan
yörelerdeki halkın kötü durumunu gösteren raporlarında yer alan öneriler bölümünde bir
İmar Bankası kurulması düşünüldüyse de uzun tartışmalardan sonra
gerçekleştirilemedi.114
d. Mübadele ve İskân Kanunu
Kuruluş aşamasından ve bütçe olanaklarının belirlenmesinden sonra vekâletin
önündeki en büyük iş, kapsamlı bir yasanın çıkarılması sorunu idi. 23 Ekim 1923
tarihinde, hazırlanan yasa önerisi TBMM’ye sunuldu. “Mübadele, İmar ve İskân
Kanunu” adını taşıyan yasa 8 Kasım 1923 günü TBMM’de kabul edildi. Bu yasa yirmi
maddeden oluşmaktaydı.
Bu maddelerden bazıları kısaca şunlardır; vekalet, ahali mübadelesine dayanarak
ahalinin taşınma beslenme, yerleşmesini göçmenlerden muhtaç olanlar iki ay boyunca
111 Arı, 2003 : 32.
112 TBMM Zabıt Ceridesi, C. 3, ty, Ankara: s. 304.
113 TBMM Zabıt Ceridesi, C.7 , 1968, Ankara: s. 414-415.
114 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre : II, İçtima I., C.II., ty, Ankara: s. 631.
35
yardıma devam edilmesini sağlayacaktı. Hükümetçe kabul edilecek ve diğer
göçmenlerin, evleri yıkılmış olanları yerleştirmek yerleşme alanlarını belirlemek,
onarım koşullarını hızla sağlamakla da görevlidir. Bu görevlerde tembelliği görülenlerin
vekâletçe el çektirilmesi, buna yeltenenlerin kanun maddesine göre en ağır şekilde
cezalandırılması kararlaştırılmıştır. Mübadele, onarım ve yerleştirme işlerinde vekâlet,
Mülki ve askeri araç gereçlerden ve devlete ait diğer imkanlardan gerekli gördüğü
imkanlardan yararlanabilecektir. İşgal güçlerince yıkılan fabrika, tezgahların, yeniden
onarımı için yurtdışından getirilecek makine, alet ve edevattan gümrük vergisi
alınmaması kararlaştırılmıştır.115
Vekaletin işi oldukça zordu. Sadece göçmenleri yerleştirme sorunları değil aynı
zamanda, emvali metrukenin durumu ve “fuzuli işgaller” ile de fazlaca uğraşmak
durumunda kalmıştır. Çünkü bu sorun, göçmenleri yerleştirme işinde “doğal bir
kaynak” durumundadır. Bunların yok olması göçmenleri yerleştirme işinin daha da
karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır. Göçmen sorunu ve emvali metruke bir
birine neden ve sonuç bağıyla bağlıdır.
115 Arı, 2003 : 34 – 35.
36
II. BÖLÜM
MÜBADİLLERİN TÜRKİYE’YE GETİRİLİŞİ , İSKÂN BÖLGELERİNE
YERLEŞTİRİLMESİ VE SONUÇLARI
A. MÜBADELE MUHACİRLERİNİN TÜRKİYE’YE TAŞINMASI
1. Mübadillerin Türkiye’ye Taşınması İçin İlk Girişimler
Göçmenlerin Türkiye’ye taşınmasında, araçların belirlenmesi, gerekli
sözleşmelerin yapılması ve koordinasyon gibi konular üzerinde önemle durulan
konulardır. Göçmenlerin Yunanistan’da uğradıkları baskı, göçün resmi takviminden de
önce kıyı kentlerine akmasına neden oldu. Öncelikli olarak taşıma araçlarının
belirlenmesi gerekmekteydi. Türk Hükümeti nakliyat işini demir yollarından yapmayı
planlamaktayken deniz yoluyla yapmaya mecbur kalmıştır. Çünkü halkın çoğu liman
kentlerine yığılmıştı.116
Bu nedenle vapur şirketlerine, bağlı sevkıyat müdüriyeti tarafından ihale açıldı.
Buna göre Yunanistan’dan getirilecek Müslüman göçmenler, Selanik’ten Tekfurdağı’na,
Kalikratya’dan İstanbul ve Mudanya’ya; Kavala’dan İstanbul, Zonguldak, Sinop,
Samsun, Ordu, Giresun, İzmit, Tekfurdağı, Gelibolu, Bandırma ve Burhaniye’ye; Girit
ve Kandiye’den, Mersin, Silifke, Marmaris, Bodrum, Gökabad, Göllük, Ayvalık,
Çanakkale ve Erdek iskelelerine boşaltılacaktı.117
Açılan ihaleye İtalyan, Yunan, Ermeni ve Türk vapur birlikleri katılmış ve en
uygun ihale koşullarını öne süren İtalyan Lloyd Tristino Vapur Kumpanyası, ilk aşamada
ihaleyi kazanmıştı. Fakat bir ecnebi kumpanyalar topluluğunun böylesine ulusal
duygularla algılanan bir konuda tercih edilmesi, onur kırıcı olarak değerlendirildi.
İhaleyi İtalyan vapur kumpanyası kazanmışken sözleşme yapılmaktan vazgeçilerek
taşıma işi Türk Vapurcular Birliği ile Seyr-i Safain İdaresine verilmiştir. Vekalet,
116 İbrahim Erdal , (2006): Mübadele (Uluslaşma Sürecinde Türkiye Ve Yunanistan 1923-1925), IQ
Kültür ve Sanat Yayıncılık, I. Baskı, İstanbul: s.133.
117 Arı, 2003 : 37.
37
mübadillerin nakilleri için vapur sahipleri ile 27 Şubat 340/1924’te bir antlaşma
imzalanmıştır.118
Türkiye, böylesine sınırlı olanaklarla Yunanistan’dan göçmen getirmeye
uğraşıyordu. Yeni devletin bu seçeneği tercih etmesi büyük ölçüde Lozan Barış
Konferansı’nda kabotaj hakkının Türkiye’ye geçmesi yönünde önemli engelleri kaldıran
hükümlerden kaynaklanıyordu. Başka bir deyişle bu karar 1926 yılında kabotaj hakkının
kazanılmasına kadarki süreçte, Türkiye’nin kendi ulusal olanaklarıyla bu hakkı
kullanabilme yeterliliğini taşıdığı izlenimini batılı hükümetlere verme çabasından
kaynaklanıyordu.119
2. Hilâl-İ Ahmer Cemiyeti ve Katkıları
Mübadele göçmenlerinin Yunanistan’daki baba ocaklarından kopup, Türkiye’ye
gelişleri ve üretici duruma geçişleri evresine kadar, içine düştükleri zor durumun ve ağır
yaşam koşullarının düzeltilmesi ve hafifletilmesi sürecinde, Türkiye Hilal-i Ahmer
Cemiyeti’nin büyük bir rol oynadığı görülmektedir.120
Mustafa Necati 24 Kasım 1923’te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne bir yazı
göndererek, Cemiyete bağlı şubelerin “azami faaliyetlere” girmelerinin gerekli
olduğunu belirtecekti. En önemli gelişme de, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti ile
Türkiye Hilâl-i Ahmer cemiyeti arasında 6 Mart 1924 tarihinde Ankara da imzalanan
“itilafnâme”ydi. Buna göre göçmenlerin sağlık durumları daha iyi incelenebilmesi için,
Samsun, Trakya, İzmir, Adana, Konya, İzmit mıntıka merkezlerinde birer temsilci
bulundurulması kararlaştırılmıştır. Bunun yanında Yunanistan’da salgın hastalıkların
çıkmasını engellemek amacıyla değişik yörelerde “İmdad-ı Sıhhi Heyetleri” adı verilen
sağlık yardım kurulları oluşturuldu.121 Vekalet’in 22 Mart 340/1924 tarihli yazısında
göçmen nakledilecek vapurlarda mutlaka doktor ve yeterli hastabakıcı bulundurulması
istenmekteydi.122
118Vekalet, 12.11.340/1924 tarihinde muhacirin nakliyat antlaşmasına uymadıkları için bazı vapur
sahiplerinin mukavelenamelerini fesh etmiştir. BCA. 272.14.73.34.6.(3).
119 Arı, 2003: 41.
120 Çapa, 1988 : 241-256.
121 Arı, 2003 : 46.
122 BCA.272.14.76.29.8.(1).
38
3. İskân Bölgelerinin Tespiti
Yapılan bütün bu çalışmalar sırasında, Yunanistan’dan, binlerce insan
Anadolu’ya akın etmeye başlamıştı.Hükümet bu durum üzerine 4.11.1923 tarihinde
mübadele ahali sözleşmesi gereğince Yunanistan’dan gelecek muhacirler hariç
diğerlerinin göçünün önlenmesi hususunun Hariciye Vekaletine tebliği için kararname
hazırladı.123 Gelenlerin önemli bir kısmı çeşitli yerlere sevk edilmeye çalışıldı.
Gelenlerin nerelere yerleştirilecekleri, geldikleri yerlerin ekonomik ve sosyal şartları
göz önüne alınarak talimatnâmeyle belirtilmişti. Fakat bu belirleme pratikte oldukça
fazla engeller ile karşılaşmaya başladı. Buna göre göçmenler belli bir bölgede
toplanacak, daha sonra bu bölgelerden dağıtım yapılacaktı.
Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’nin en büyük sorunu, gelecek olan mübadil
göçmenlerin nerelere yerleştirileceği idi. Bu konuda Kurtuluş Savaşı sonrasında Rum
halkının bırakmış olduğu bölgeler ilk akla gelen bölgeler olmasına karşılık,
Yunanistan’dan gelecek olan göçmenlerin arazi şartları, sosyo ekonomik durumları göz
önünde bulundurulması ve bu konu üzerinde çok esaslı çalışmalar yapılması gerekliydi.
İskân kurallarına göre yerleştirilecek ailelerin gerek tarımsal, gerekse şehirsel
iskânları için yeni yerleşim yeri tespitinin yapılması gerekliydi. Yeni yerleşim yeri tespit
edilirken, zararlı su birikintileri, zehirli gaz tesisleri tespit edilir, zemin yapısının dere
yatağında olup olmadığı, erozyon heyelan ve kayma durumu göz önünde bulundurulur,
kısacası topografik açıdan yerleşime elverişli olmasına dikkat edilirdi.124
1923 Mübadele Antlaşması’na göre mübadil göçmenlerinin emvâli Metrukelere
(terk edilmiş mallar) yerleştirilmesi gerekmekteydi. Fakat Karadeniz Bölgesi’nde,
Ege’de, Doğu Trakya’da hemen hemen sağlam bina kalmamıştı. Çünkü Kurtuluş
Savaşı’nda yenilerek kaçan Yunan Ordusu bu bölgeleri yakarak ve yıkarak çekilmişti. İç
bölgelerde sağlam yerleşim birimi kaldıysa da gelen Mübadil Göçmenler için uygun
yerler değildi. Çünkü iç bölgeler tütün ekimi için elverişsizdi.
6 Eylül 1923 tarihinde her vekâlet’ten birer uzmanın katıldığı kurul125
toplantısında, İzmir ve çevresindeki kentlerde, doğu Trakya üzerinde durulduğu
123 BCA. 30.18. 8.39.9.
124 İpek, 2000 : 40.
125 Bu kurul büyük olasılıkla 17 Temmuz 1923 tarihinde icra vekilleri heyeti tarafından tasdik edilen
kararname ile belirlenen hükümler doğrultusunda çalışmış yerleşme yörelerinin saptanmasında ilk
önemli girişimleri yapmışlardır. İskân Tarihçesi, (1932) : Hamit Matbaası, İstanbul : s.1.
39
görülmekteydi. İyi tütüncü olarak bilinen Drama, Kavala, Girit’ten geleceklerin, kıyı
Ege’ye ve Tekirdağ ile çevresine yerleştirilmesi; Selânik göçmenleri için de,
Karadeniz’in kıyı şeridinin özellikle de Samsun’un uygun olduğu sonucuna
varılmıştır.126 Aynı tarihteki İcra Vekilleri Heyeti kararnâmesi ile Anadolu sekiz iskân
mıntıkasına ayrılmıştı.127
Ayrıca, bu durum İcra Vekilleri Heyeti Başkanı imzası ile 23 Ağustos 1923
tarihinde Müdafaa-i Milliye, Adliye, Dahiliye, Maliye, İktisat Vekâletlerine şu ek tezkire
ile uygulamada dikkate alınmak üzere duyurulmuştur.
Müdafaa-i Milliye, Adliye, Dahiliye, Maliye, İktisat Vekâletlerine 17.7.391923
tarihli ve 6622038 numaralı tezkireye zeyldir. 17.7.39/1923 tarihli ve 2600 numaralı
kararnâmenin otuzuncu maddesinin suret-i umumiyede iskân mıntıkası olmak üzere
tefrik ve tahdid edilmiş menatıka muvazzahen irae eder surette tanzim ve sıhhiye ve
Muavenet-i İçtimaiye Vekalet’inde 22.8.39/1923 tarihli ve İskân Şubesi 42084/4142
numaralı tezkiresine rapten mevcud cedvel sureti muhaddime emvâl-i metrukenin idae
ve tevzii esnasında nâzar-ı itibara alınmak üzere laffen irsal kılınmıştır efendim.” 128
17 Temmuz 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnâmesinde Anadolu sekiz
iskân mıntıkasına ayrılmıştır.129
Tablo II : Mübadele Öncesi Düşünülen İskân Planı
No Gelecekleri Mahal Tarım Grupları Dağılımı
Tütüncü Çiftçi-bağcı Zeytinci
İl Toplam İskân Edilecekleri
Yer
1 Drama ve Kavala 30 000 - - 30 000 Samsun ve havalisi
2 Serez 20 000 15 000 5 000 40 000 Adana ve havalisi
3 Kozana,
Grebene,
Nasliç
Kesriye
2 500 15 000 5 000 22 500
Malatya ve havalesi
4 Kayalar,
Karaferye,
Vodine,
Katerin,
Alasonya,
Langaza,
Demirhisar,
Gevgili’nin bölgesi,
Yenicevardar,
Karacaabat
3 000 25 000 15 000 43 000
Amasya,
Tokat,
Sivas
5 Zeytüncü, 4 000 20 000 40 000 64 000 Manisa,
126 Arı, 2003 : 50.
127 İpek, 2000 : 41, Bir başka kaynakta bu bölgeler Eylül 1923’te ülkenin yedi yerleşim bölgesine
ayrıldığı belirtilmektedir. Arı, 2003 : 50.
128 Tosun, 2002 : 129.
129 İskân Tarihçesi, 1932 : 18.
40
Drama,
Kavala,
Selanik
İzmir,
Menteşe,
Denizli ve havalisi
6 Kesendire,
Poliroz,
Sarışaban,
Avrethisar,
Nevrekop
20 000 55 000 15 000 90 000 Çatalca,
Tekirdağ,
Karaman,
Niğde ve havalesi
7 Preveze ve Yanya - 15 000 40 000 55 000 Antalya,
Silifke ve havalisi
8 Midilli,
Grit
Ve diğer adalar
- 30 000 20 000 50 000 Ayvalık,
Edremit,
Mersin
TOPLAM 79 000 175 000 140 000 Genel Toplam : 394 500
Vekil Mustafa Necati yapılan bu çalışmaları yeterli bulmadı. Bunun üzerine
vilayetlere yazılar yazarak sorduğu sorulara yanıtlar istedi:
a) Mıntıkada ne tür tarımla uğraşılmaktadır.
b) Ne kadar emvâl-i metruke vardır.
c) Kaç emvâl-i metruke hanesi boştur. Ne kadarı boşaltılabilir.
d) Emvâl-i metruke arazisinin miktarı nedir.
Ayrıca, Yunanistan da görev yapan Muhtelit Mübadele Komisyonu Türk
Murahhas Heyeti’ne de bir yazı göndererek gelecek mübadillerin:
a) Hangi kazadan.
b) Ne kadar ahali gelecektir.
c) Vaziyetleri ve uğraşları nelerdir.
Sorularına cevap istemiştir. Bu düşüncenin sonucu olarak, Vekalet ileriki tarihlerde
ihtiyaca binaen iskân mıntıkalarını birkaç kez değiştirmiş ve yeni içerik verilerek
göçmen yerleştirme yörelerinin sayılarını on olarak belirlenmiştir. Bu yerleşim alanları
ve kapsadığı bölgeler şöyleydi:
Birinci Alan : Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Gümüşhane,
Amasya, Tokat, Çorum.
İkinci Alan : Edirne, Tekfurdağı, Gelibolu, Kırkkilise, Çanakkale.
Üçüncü Alan : Balıkesir.
Dördüncü Alan : İzmir, Manisa, Aydın, Menteşe Afyon.
Beşinci Alan : Bursa.
Altıncı Alan : İstanbul, Çatalca, Zonguldak.
Yedinci Alan : İzmit, Bolu, Belicik, Eskişehir, Kütahya.
Sekizinci Alan : Antalya, Isparta, Burdur.
Dokuzuncu Alan: Konya, Niğde, Kayseri, Aksaray, Kırşehir.
41
Onuncu Alan : Adana, Mersin, Silifke, Kozan, Ayıntab, Maraş.130
Böyle bir planlamaya gidilmesindeki en önemli etken, Rumların bırakmış
olduğu mallardı. Fakat planlamadaki bu taslak pratikte gerçekleşmeyecekti. Bunun en
önemli nedeni de Rumlardan kalan malların “Fuzuli İşgale”131 uğramasıdır. Örnek;
taslağa göre 64 000 kişinin yerleştirilmesi düşünülen 5 Bölge İskan Mıntıkasına
(Manisa, İzmir, Menteşe, Denizli ve havalesi) daha önceden gelen ve gayr-i mübadil
olan muhacirlerden 40 000 kişi yerleştirilmişti. 132 Dolayısı ile bu bölgeye yerleşiminde
sorun yaşanmıştır.
Göç öncesinde, Mübadele, İmar ve İskan Vekâleti kendi görev alanına giren işler
için, yerleşim alanları içinde örgütlenmeye gitti öncelikle “Terk edilmiş taşınmazların
onarımı ve yeni köylerin kuruluşu” gerekmekteydi. Çünkü belirlenen bu yerleşim
mıntıkalarında hemen hemen barınacak yapı kalmamıştı. Sadece İzmir bölgesinde
pencereleri, kapıları, tavanları ve döşemeleri harap olup onarımı gereken evlerin sayısı
1 000 kadardır.133
9 Aralık 1923 tarihli genelge uyarınca, terk edilmiş binalardan, göçmen
yerleştirme işlerinde uygun olacağı düşünülenlerin hızla onarılmaya çalışılması, terk
edilmiş taşınmazlardan işgale uğrayanların bir yandan boşaltılması istenmekteydi. 1924
yılı Şubat ayına kadar onarımı pek zor olan 1000 kadar ev tamamlandı. Konya ve
İstanbul dışında bu sayı 4 412’yi buluyordu.134
Ev onarım çalışmaları mübadele göçmenlerinin gelmeye başlamasından sonra da
devam etti. Mesken sorununa bir çözüm de “Numune Köyler” iken 1925 yılından
itibaren –ileriki bölümde etraflı bir şekilde incelenecektir- iktisadi haneler (iktisadi
evler) yapılmasına ağırlık verilecektir.
130 Tanin 13 Teşrinisani 1923 ; Arı, 2003: 51-52.
131 “Fuzuli İşgal konusunda daha geniş bilgi için; Kemal Arı; (1989) : “Yunan İşgalinden Sonra İzmir’de
‘Emvâl-i Metruke’ ve Fuzuli İşgal’ Sorunu”, AAMD, S. V/15, Ankara: s. 691-706; Aynı konu, Lozan
Konferansı sırasında İsmet İnönü ile Başbakan Rauf Orbay arasındaki yazışmalarda da geçmektedir.
2 Aralık 1923 günü Rauf Orbay’ın İsmet İnönü’ye yolladığı telgrafta Batı Anadolu’da evsizler
yerleştirildikten sonra “daha altmış bin hâne iskan olunabilir denilmekte (Şimşir, 1994 : C. I. 155) 23
Ocak 1923 tarihli telgrafa cevap olarak : önceden belirtilen altmış bin haneye İstanbul’dan gelen milli
yersiz muhacirler yerleştirilmesi nedeniyle “bugün oraya ancak yirmi bin hane kolaylıkla kabul
edilebilir.” denmektedir. Şimşir, 1994 : 429.
132 Arı, 2003 : 54.
133 Arı, 2003 : 68.
134 Arı, 2003 : 64-65.
42
4. Mübadillerin Mal Varlığı ve Kıymet Takdiri
30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme 25 Ağustos 1923’te de yürürlüğe girmiş ve
mübadele sürecini işletmekle yükümlü olan Muhtelit Mübadele Komisyonu, komisyon
üyesi Tevfik Rüştü Bey (Aras) mübadelenin resmen 10 Kasım 1923’te başlayacağını
açıklamıştı. Bu tarihten önce ve sonra hatta nakil esnasında Türk göçmenleri birçok
sorunlarla karşılaşmışlardır. Bu sorunlardan ilki Yunan baskı ve zulmü ise, diğeri de
Türk mallarının “Kıymet takdirleri”nin sağlıklı yapılmayışıdır. Çünkü sözleşme’nin 5.
maddesine göre “Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Müslümanların
mülkiyet haklarına ve alacaklarına hiçbir zarar verdirilmeyecektir.” 8 madde ise
“Mübadiller her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta
serbesttir.” Bu yüzden kendilerinden çıkış ya da giriş vergisi ya da başka her hangi bir
vergi alınmayacaktır. Bu görevi Muhtelit Mübadele Komisyonu yapacaktır. Bu
komisyonun kısaca görevi, mübadillerin ayrıldıkları yerde bırakacakları malların
kıymetinin takdiri hususudur. Sözleşmenin 9, 10, 11, 12, 13 ve 14 maddeleri bu konuyla
ilgili olsa da bazı karışık bölümleri mevcuttu.
Mübadeleye tabi olanlar, komisyon tarafından malları hakkında kendisinden
bilgi alınacak, bunu takiben menkul ve gayri menkul tüm mallarının değeri takdir
edilerek sahiplerine, bu değerde emvâli ayrılacakları ülkeye bıraktıkları ve kendilerine
bu yüzden saptanan kıymet kadar borçlanıldığını gösteren bir beyanname (Belge Ek:2)
verilecektir. Mal sahiplerinin bu takdir işlemine hakları bulunacaktı. İşlem tamamlanıp
mübadil anavatana ulaştığı zaman, kendisine beyannamede kayıtlı değer tutarında mal
verilecektir.135 Bu belgeler dört nüsha düzenlenecek onaylanıp mühürlenecektir.Bu
belge, göçmenlerin Türkiye’ye getirmeleri gereken en önemli belge niteliğini
taşımaktadır.
Fakat bu işlemi gerçekleştirmek komisyon için hayli zordu. Mala ilişkin değer
belirleme, malların tasfiyesi ne gibi bir yöntemle yapılacağı pek açık değildi. Bu konuda
birçok plansızlıklar ve suiistimaller meydana geldi. Durumun sıkışıklığı ve zorlaması
ileri sürülerek mübadele göçmenlerinin Yunanistan’da bıraktığı malların değerinin
135 Ömer Dürrü Tesal, (1988) : “Türk-Yunan ilişkilerinin geçmişinden bir örnek Azınlıkların
Mübadelesi”, Tarih ve Toplum, C. 9. S. 53, İletişim Yayınları, İstanbul : s. 50.
43
belirlenmesi işlemi Türkiye ye taşınmalarından sonraki evreye bırakılmıştı. Mal bildirim
belgeleri de, doldurulacak yerde mübadillere doldurtulmuştur.136
Malların dökümünü yapan ve değerini belirleyen göçmen elindeki belgeyi ilk
olarak bulunduğu semtin İhtiyar Heyeti azalarına onaylatıyor. Sonrada ara komisyonlara
teslim ediyordu. Bu şekilde Muhtelit Mübadele Komisyonu’na teslim edilen 120 000
belge vardı.137 Beyannamenin kişinin kendisi tarafından doldurulması ve ihtiyar heyeti
tarafından onaylanması doğal olarak çeşitli dedikodulara sebep olmaktaydı. Bu durum
üzerine Hükümet, Hariciye Vekili Doktor Tevfik Rüştü imzasıyla tarihsiz;
Yunanistan’daki bazı mübadillerin sahte evrak düzenleyerek yolsuzluklarını önlemek
için memurların yabancılarla hukuki ve ticari işlere dair düzenlenen vesikaların imza ve
mühür tasdikine önem vermelerini istemekteydi 138
Mal bildirim beyannameleri sağlıklı bir çözüme kovuşturulmadan, göçmenleri
Türkiye’ye taşıma işlemleri başladı. Böylece Yunanistan’dan önü alınamayan sorun
Türkiye’ye aktarılıyordu. Bazı mübadiller mal bildirim beyannamesi vermemişti. Bunun
en önemli nedeni Yunanlıların Türklere karşı uyguladığı baskıydı. Bazı mübadiller ya
mallarını hiç karşılığı Yunanlılara satmış, ya da malı müsadere edildiği için bütün
haklarından vazgeçmiştir. Bu şekilde yollara dökülen mübadiller, Yunanistan’daki mal
varlıklarını gösteren tapu belgelerini bile yanlarına alamamış, Türkiye’ye geldiklerinde
gerçek mal durumlarını gösterecek geçerli belgelerden yoksun kalmışlardır. Bir başka
grup ise, mal bildirim beyannamesi dolduramadığı gibi malına tasarruflarını gösterecek
nitelik taşımayan ve ihtilaflı olabilecek, ya da tasarrufun varlığını gösterdiği halde
niteliğini belirleyemeyecek vakıfnâme, ilam, temessût, zaim, terhinat ve sipahi senetleri
fermanlar gibi belgelerle yola çıkmışlardı.139 (Belge Ek:3) Bunun diğer bir nedeni de
Osmanlı toprak sisteminden kaynaklanmıştır. Çünkü Türklerin kullandıkları arazilerin
birçoğu vakıf ve ortak mallardı.140 Bunun yanında Hükümet, Yunanistan’da
faydalanamadıkları malları bulunan mübadillerin problemleri ile ilgilenmek üzere
Maliye Vekâleti bünyesinde Gayr-i Mübadiller Komisyonu’nu kurmuştur. Hükümetin
11 Teşrinisani 341/11 Kasım 1925 tarihli kararına göre; Eshâb-ı İstihkâk, Muhtelit
Mübadele Komisyonu veya bu Komisyondaki Türk Heyeti tarafından verilen
136 Tesal, 1988 : 50.
137 Arı, 2003 : 74.
138 BCA.30.10.123.872.3.
139 İskân Tarihçesi, 1932 : 46-47.
140 Çanlı, 1994 :S.II, 58.
44
vesikalarıyla birlikte Gayr-i Mübadiller Komisyonu’na müracaat ve Yunanistan’da
bulunup istifade edemedikleri emvâl ve emlâk hakkındaki taleplerini dermeyân
edeceklerdir.
Evvelemrinde Maliyece idare edilen Yunan tebasına ait emvalden Mutahassıl
Mebaliğ, Eshâb-ı Müracaata istikakları nisbetinde tevzi olunacaktır. Eshab-ı müracaatın
derece-i istihkakı hakkında şüphe vukuunda, bu babda gayr-i mübadillerin içinden
muteber heyet ve zevatın malumatına müracaat olunabileceği gibi, vesait-i saire ile de
tahkik-i keyfiyet edilebilirler.141
Kısacası, Lozan Antlaşması’na göre Karma Komisyonu’nun Göçün Yönetimi,
Mübadillere eşit malların takdiri ve malların tasfiyesi gibi görevleri bulunmaktaydı.
Fakat göçün yönetimi ve tamamlanması işlemini bitirirken diğer görevleri yerine
getirmede aynı sonucu söylemek imkânsızdır. Tabi böyle bir sonuçla karşılanmasını o
dönemin koşullarında sağlamıştır. Aslında mübadillerin yoğun bir şekilde birikmesine
sebep olan bu gelişmeler daha evvel 22 Ekim 1923 te bir kısım milletvekilinin TBMM
verdiği takrirde de belirtilmiştir. Bu takrirde : “….muhacirlerin Mayısa kadar yüz bin ve
mütekâbisini ceste ceste sevk edilmesi mukarerken bunların birden bire sahillerimize
atılması ihtimali günden güne tahakkuk etmektedir.”142 denilmektedir. Fakat buna
rağmen sonuç ortadadır.
5. Mübadillerin Türkiye’ye Nâkledilmesi
Lozan müzakereleri esnasında imza edilen Anlaşma’dan sonra Yunanistan’da
göçe tabi olacak Türkler kısa zamanda Selânik, Kavala gibi Liman kentlerinde
toplanmaya başlandı. Mübadilleri Türkiye’ye hemen sevk etmek mümkün değildi. Bu
nedenle göçmenlerin biriktiği şehirlerde barınma ve sağlık tedbirleri almak gereği
duyulmuştu. Özellikle Selanik’te 40-50 bin kişi toplanmış 1924 tarihi itibariyle aynı
şehirde açıkta kalan mübadil sayısı 20 000 kadar idi. Bunlardan günde 20-25 kişi
ölmekteydi. Bunlar, hanlarda, imarethanelerde, terk edilmiş binaların bodrumlarında
hatta ahırlarda barınmaktaydılar. Bu topluluk içinde açlık sefalet, bulaşıcı hastalık çok
fazlaydı. Bu ölüm oranının da artmasına sebebiyet veriyordu.143
141 Tosun, 2002 : 130.
142 Dışişleri Bakanlığı, (1973) : Türkiye ve Dış Politikasında 50’inci yıl. Cumhuriyetin İlk 10 Yılı ve
Balkan Paktı (1923-2934), Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü
Yayınları (Basım yeri yok) : s. 155.
143 İpek, 2000 : 44.
45
25 Ağustos’ta başlayan sözleşme Türkiye’ye oldukça fazla mali yük getirecekti.
Selânik ve Kavala’da toplanmaya başlayan göçmenlerle ilgili birinci derecede sorumlu
Mübadele, İmar ve İskân Vekalet’iydi. Bunun yanında bölgelerin çoğunda Hilâl-i
Ahmer temsilcileri de görev yapacaktı. Çünkü İcra Vekilleri’nin Hilâl-i Ahmer Cemiyeti
ile Eylül 1923’te yapmış olduğu antlaşma gereğince Cemiyet Türkiye’deki liman ve
iskân bölgelerine ve Yunanistan’a yardım heyetleri gönderecekti.144 24 Kasım 1923
tarihinde ise Mübadele, İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati Bey, Hilâl-i Ahmer Genel
Merkezine bir telgraf göndererek Cemiyetin yardımını istemiştir.145 Bu heyetlerden
27.Heyet Selânik’e 18 Ekim 1923’te gitmiştir. 30.Heyet Kavala’ya, 28. Heyet Drama’ya
41.Heyet Kayalar’a, 42.Heyet Kozan’aya gönderilmiştir.146 (Harita:1)
Mübadillerin gelişinden önce, hangi vasıta ile gelineceği, hangi limana ve hangi
karantina bölgesine gönderileceği ve hangi halkı yerleşim bölgesine gönderileceği
belirlenmiştir. Ayrıca mübadiller geldikleri yer ve sanatlarına göre gruplara ayrılıyordu
(Tablo:II)
Mübadiller, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’nin Seyr-ü Sefain idaresinden
kiralamış olduğu Türk vapurlarıyla (isimleri şunlardır; Kızzade, Ümit, Temah,
Karabiga, Bahricedit, Ankara, Altay, Sulh, Sürat, Sakarya, Giresun, Dumlupınar,
Timsah, Rize, Trabzon, Teşvikiye, Rumeli, Bozkurt, Mahmudiye, Türkiye, Arslan,
Gülcemal Akdeniz, Bandırma, Canik, İnönü, Gülnihal, Kartal, Cumhuriyet, Asya, Amid,
Tanis, Milas; (Çapa, 1988: 249; Erdal, 2001:145 ve Cumhuriyet Arşivi katalog
taramasında geçen isimlerdir), ücretsiz olarak taşınacaktır.147 Vapurların yanı sıra
trenlerle de göçmen taşınmıştır.(Vapur ve trenlerle sevkıyatı yapılan mübadiller için
bkz.,Belge Ek:4 ) Yunanistan içinde Selanik, Kavala, Girit Adası’nda ise Kandiye,
Hanya, Resmo gibi kentler bindirme-yükleme (irkab) iskelesi olarak seçilmişlerdir.
Burada Türk Hükümeti tarafından ara komisyonlar oluşturulmuştur.148
144 Çanlı, 1994 : 52.
145 Çapa, 1988 : 242 Telgraf şöyle başlıyor : “Muhacirlerimiz gelmeye başladı. Bu aziz, aynı zamanda
mazlum misafirlerimizi hiçbir sıkıntı çektirmeden hatta izaz ve ikram suretiyle memleketimizin
harim-i şefkatinde yerleştirmek ve beslemek vecibe-i Milliye ve şiar-ı insaniyettir. O muazzam
mukaddes işi başarabilmek için Hilâl-i Ahmer heyetlerinin azami faaliyete girmeleri lâzımdır.”
146 Arı, 2003: 76-78.
147Ahali Mübadelesi Mukavelesinin Tatbikine Dair Talimat Madde 24: “Naklolunacak Türk
göçmenlerinin eşyaları beş nüfusa kadar aileler için 250 kilo, beş nüfustan fazla olanlar için 500
kiloya ve tek nüfus için 100 kiloya kadar ücretsiz taşınacaktır. Bu miktardan fazla eşyalar ücrete tabi
olacaktır.”
148 Arı, 2003 : 78.
46
25 Ekim 1923’te başlanması kararlaştırılan göç için evvela Sakız Adasındaki
500’e yakın Müslüman, sonra Girit’teki Müslümanlar ve daha sonra Selanik’teki
Türkler nakledilecekti. Bunların İzmir, Trakya, Samsun ve Karadeniz sahillerine
yerleştirilmesi planlandı.149 Fakat bu tarihten önce ilk gelen kafile, Midilli
Müslümanlarıydı.Türk hükümeti bu mübadiller için kabul iskelesi olarak Ayvalık’ı
belirledi. O günkü gazeteler çıkan ilk kafilenin bölge halkı tarafından büyük bir
tezahüratla karşılandığını, gelen vapurda 955 müslümanın bulunduğunu ancak yolda bir
erkek çocuğun dünyaya gelmesiyle 956’ ya ulaştığını ve bu bebeğe Mustafa Kemal adı
verildiğini kamuoyuna birinci sahifeden duyurmaktaydı.150 Bu mübadiller önceleri
İstanbul Haydarpaşa, Tuzla, İzmit ve İzmir’e gelen vapurlarla aktarılması düşünülürken,
Mudanya, Bandırma, Samsun, Tekfurdağı, Mersin, Antalya limanları da bu aktarımda
kullanıldı. Ön toplanma merkezlerinde kesin iskân yerlerinin belli olmasını beklerken151
Mübadele Vekâleti’nin açtığı, İstanbul’da Ahırkapı(2000 kişilik) , İplikhane(1000
kişilik), Kalikaratya ’da (300 yataklı), Gelibolu’da(500 yataklı), Menteşe Vilayeti’nde
(Güllük,300;Bodrum,200;Fethiye,500 yataklı), Çanakkale’de,(300 yataklı), Erdek
iskelesinde,(1000-1500 kişilik), Samsun’da(3000 kişilik), Edirne,(Karaağaç’ta kara yolu
ile geleceklere 1000 kişilik), Mersin’de misafirhanelerde barındırılıyordu152. Hükümet
de bir talimatname ile misafirhanelerin düzenlenmesini istemiş. Bunun yanında mevcut
kullanılan binaların yanında metruk binalardan da faydanılacaktı. Gerekirse
Askeriyeden yatak yorgan tedarik edilecek kimsenin dışarıda açıkta kalmasına meydan
verilmeyecektir.153 Buralarda barınmaya yönelik eşyanın karşılanması, ısınma ve halk
sağlığına verilen önem dikkat çekicidir. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından hem
Yunanistan’da hem Türkiye de hastahaneler kuruldu. Göçmenlerin aşıları yapılmaya
çalışıldı.
149 İpek, 2000 : 46. O günkü basında bu tarihten önce ve sonra yapılan açıklamalarda bu tarihin
ertelendiği görülmektedir. Örneğin Vakit Gazetesi 20 Ekim ve 2 Kasım tarihli nüshalarında, İleri
Gazetesi 21 Ekim, Tevhid-i Efkar ise 19 Kasım tarihli nüshalarında mübadelenin 25 Kasım’da resmen
başlayacağını duyurmaktadır. (Yay.Haz.) Zengin, 1998 : 118.
150 İleri 16 Teşrinievvel 1923 ; İkdam 17 Teşrinievvel 1923 ; (Yay. Haz.) Zengin, 1998 : 119; ayrıca yine
basın bu göçmenlerin nakilleri sırasında Yunanlıların Türklerin üzerindeki ziynet altınlarını almaya
teşebbüs ettiğini geçen yıl İzmir’den zorla götürüldüğünü ve gayri ahlaki maksatlarla Midillide zorla
alıkonan 20 kadar Müslüman kızın durumlarına da değinmektedir. İleri 6 Teşrinisâni 1923 ; Hakimiyeti
Milliye 6 Teşrinisâni 1923 ; (Yay. Haz.) Zengin, 1998 : 122.
151 Kazım Öztürk, (1994) : Türk Parlamento Tarihi, TBMM II. Dönem, 1923-1927, C. II, TBMM Vakfı
Yayınları No : 2, Ankara : s. 369-372.
152 Hakimiyet-i Milliye 4 Kanunusani 1924 “Mübadele Vekaleti’nin Gelecekler İçin Açtığı
Misafirhaneler ”
153 İskân Tarihçesi, 1932 : 19.
47
Yunanistan’dan gelen mübadilleri Türkiye’ye sevk ederken şu uygulama
yapılıyordu. Bindirme iskelelerinde, tarımsal uğraşlarının ne olduğu konusunda
göçmenlerden sözlü bilgiler derlenerek bağlı olduğu “Ziraat Şubeleri” araştırılıyordu.
Fakat derlenen bu bilgilerden yeterince faydalanılamadı. Her bindirme iskelesinde
“Bindirme ve Yükleme Heyeti” bulunmaktaydı. Bu heyet beşer kişiden oluşmuş ve
Yunanistan’ın belirli yöresinden gelen göçmenlerin önceden belirlenmiş listelere göre
hangi vapura binmesi gerektiği bu kurullar tarafından tespit edilmiştir. Göçmenler bu
kuralların kararlarına uymak ve onların öngördüğü biçimde hareket etmek zorundaydı
fakat önü alınamayan söylentiler nedeniyle bir takım sorunlarla karşılaşılmaktaydı.
Bunların baş nedeni, Yunan kamuoyunun, Türk Hükümeti’nin Türkiye’ye gidecek
göçmenlerin hiçbir verimliliği olmayan topraklara yerleştireceği ve bu insanların
gittikleri bu yerlerde eriyip tükeneceği gibi propagandalarıydı. Bu durum göçmenlerin
endişelenmesine neden olmakta ve bu nedene bağlı veya ailevi nedenlerden ötürü
Yükleme Kurulları’na yanıltıcı bilgiler vererek mübadillerin tercih ettiği İzmir, Aydın,
İstanbul, Bursa gibi şehirlere gitmek istemekteydiler.154 Vekaletin 6.4.1924 tarihli
yazışmasında gelecek olan mübadillerin tayin edilen mahalden başka yerlere sevk
edilmemesi istenmekteydi155
Bunun yanında, Hükümet 9 Kanunuevvel 1339/1923 tarihinde yayınladığı
talimatnâmede muhacirlerin; Muhtelit Mübadele Komisyonundan ellerine verilmiş olan
hüviyet varakaları tetkik edilerek anarşist, cani, casus olanların ve Harekâtı Milliye de
Yunanlılarla teşriki mesai edip Yunanistan’a firar etmiş bulunanların ırktan ve hissen
Türkiye’de tavattunlarına imkan görünmeyenlerin berayı iade hükümeti mahalliye
teslim olunacakları kabul edileceklerin sanat, meslek ve mevki coğrafilerine göre
vekâletçe tayin olunacak iskân mıntıkalarındaki şehir kasaba ve köylere tevzi ve iskân
edilecekleri tedavi altına alınıp muhtaçlarının iaşeye tâbi tutulacağı tespit edilmiştir.156
Göçmen sevkinde Vapurlara fazla yolcu alınması,157 düzensizlik, karışıklık, hatta
bir takım yolsuzluklar da olmuyor değildi. Komisyonlar limana gelecek vapurların
hareket saatini zamanında öğrenemedikleri için mübadiller vapurlar gelinceye kadar
154 Arı, 2003 : 80-81.
155 BCA. 272.11.17.81.6.(1).
156 İskân Tarihçesi, 1932 : 21.
157 “…Akdeniz vapuru dün dört bin muhacir getirdi. …Dört bin kişi bir vapurda ve günlerce aç bırakılırsa
hastalık ve ölüm baş göstermez de ne olur ? ”, Vakit 11 Kanunisâni 1924 (Yay. Haz.) Zengin, 1998 :
165.
48
sahillerde bekletiliyordu. Bunun yanında göçmenlerden fazla bilet ücreti almak ve
göçmenlere sahte beyannameler satmak gibi yolsuzluklara da tesadüf edilmekteydi.158
Fakat belki de en büyük sorun üretici olmalarına göre iskan mıntıkalarına gönderilirken
karışıklık yaşanmasıydı. Mübadele Vekili’nin mecliste yaptığı konuşmaya göre,
özellikle örgütlenme konusunda yaşanan aksaklıklar vardı. Sağlık sorunları yüzünden
kişi kaybı Yüzde 1-2 oranında idi; meslek durumlarına uygunsuzluk, yetkin oldukları
tarım ürününü ve uzmanlık alanlarına yerleşim yerinin ve konutun uyması, ya da aile
parçalanması159 gibi yerleştirme aksaklıkları da yaşanıyordu.160
Türk vapurları yalnızca Türkiye’ye gelen mübadilleri taşımıyordu. Türk
göçmenleri iskelelere boşalttıktan sonra Yunanistan’a gitmesi gereken Rumları da
taşıyordu. Çok az sayıdaki bazı Rumlar kendi olanakları ile gitme arzuları ile bu gruplar
içinde yer almamışlardır.Vekaletin 25.3.340/1924 tarihli Başvekaletle yaptığı
yazışmada; harice sevk olacak olan Rumların demir yolları ile yapılacak olan
taşımalarında yüzde 35 tenzilat yapılması isteniyordu.161 Burada dikkati çeken konunun
bazı Rumların Türkiye’den ayrılmak istememesiydi. Öyle ki bazı çok sevilen Rumların
Türk aileleri tarafından saklandığı görülmüştür. Rumların mübadelesine Niğde, Kayseri
gibi İç Anadolu kentlerinden başlandı. Ama asıl sorun İstanbul’da yaşanmakta olup
mübadele edilmesi gerekli Rumlarda oldu. Daha sonra etraflı bir şekilde incelenecek
olan “etablis” sorunu Yunanistan ile Türkiye arasında önemli bir anlaşmazlık ortaya
çıkarmıştır.162
6. Mübadillerin Belirlenen Mıntıkalara Yerleştirilmesi
Daha önce belirtildiği gibi Ekim 1923’te yürürlüğe giren sözleşme gereğince,
yapılacak olan mübadelenin on sekiz ayda bitirilmesi öngörülüyordu. Komisyon’a göre
Türkiye’ye gönderilecek Müslümanların sırası, sahilde oturanlar kışın, iç kesimlerde
158 İpek, 2000 : 47.
159 Bu duruma belki de yaşanmış önemli bir örneği bizzat kendi ailemizde de gördük. Memleketleri
Drama’ da birlikte yaşayan dedem ve teyzeleri göç sevkıyatı sırasında, teyzelerinin her hangi bir
sebepten Samsun’a gönderildiği bilinmekteydi. Bu kişiler belki de bu bölgeden memnun olmadıkları
için olsa gerek daha sonra Çanakkale iline yerleşmişlerdir. Dedemin sağlığında kendileriyle uzunca
süre görüşmelerimiz olmuştur.
160 Cengizkan, 2004 : 30.
161 BCA.30.18.154.2.
162 Arı, 2003 : 8-87.
49
oturanların yazın yapılacağı şeklindeydi.163 Fakat çok kalabalık bir kitle olan bu göçmen
kafilesinin gerek taşınmasında veya gerekse iskanında birçok problemler yaşanmıştır.
Bu problemlerin ilki, göçmenlerin önceden tespit edilen mıntıkalara sevki sırasında
yaşandı. Çünkü gelecek olan mübadiller büyük oranda metruk evlere yerleştirilecekti.
Bunların “fuzuli işgale” uğraması Vekâleti zor durumda bıraktı. Diğer önemli bir sorun
da “merkezi otoritenin elindeki bilgi eksikliğiydi.” Durum böyle olunca “el yordamıyla”
yerleştirmeler yaşanmış ve bunun sonucunda, Yunanistan’da temel uğraşısı tütüncülük
olan bir aile, zeytin veya bağların çok olduğu bölgeye yerleştirilmiş, bu hem üretimi,
hem de mübadil aileyi olumsuz etkilemiştir. Bu konudaki tartışmalar meclise kadar
taşınmış ve burada mübadillerin yanlış bölgelere iskân edilmeleri ile ilgili Hükümete bir
çok eleştiriler yöneltilmişti. Bu eleştirilere Mübadele, İmar ve İskân Vekili Refet
(Canıtez) Bey, TBMM’de şu şekilde yanıt vermiştir.
“Efendiler, köylerin içerisinde arazinin ne kadarı ovalık ne kadarı dağlıktır.
Kâbili iskan arazisinin yekunu nedir? Ne kadar mezraatla geçinebilir? Zeriyatın derecesi
nedir? Bunlar hakkında uzun uzadıya tetkikat icra etmek lâzımdır. Halbuki bu
malumatın istihsaline imkân yoktur. Bunlar olmadıkça hututu umumiye üzerinde
yürümek lâzımdır ve yapılacak işler de bundan ibarettir.”164
Ayrıca iskan’ın diğer bir zorluk tarafı da giden ve gelen gruplar arasındaki
“toplumsal köken açısından mevcut olan farklılıktır.” Bu durum gelen mübadilleri
yerleştirirken bir çok sorunlara yol açmıştır. Çünkü gelen Türklerin büyük çoğunluğu
köylü, giden Rumların çoğunluğu da esnaf kökenli olması nedeniyle şehirlidir ve yine
yapılan eleştirileri Refet Bey’den önceki Mübadile, İmar ve İskân Vekili Mahmut Celâl
(Bayar) Bey yanıtladı:
“İtiraf ediyorum ki; gidenlerle gelenlerin şeraiti hayatiye ve iktisadiyesi müsavi
değildir. Gidenler ekseriyet itibariyle esnaf ve tüccar, gelenler ekseriyet itibariyle
rençperdiler. Efendiler gelenlerin ekseriyeti azimesi köylülerdir, gidenlerin ekseriyeti
azimesi şehirlidir. Böyle mütefavit nispetler arasında iskân yapmak imkânını takdiri
âlînize terk ederim.165
163 Kayam, 1993 : 601.
164 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II. İçtima II C. X. Ankara,1975, s. 43.
165 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II. İçtima II C.X . Ankara,1975, s. 43.
50
Bunun yanında diğer bir eleştiri de göçmenler arasında Türk olmayan unsurlar
da getirildiği üzerinedir. Fakat bu teze karşı diğer milletvekillerinden tepkiler gelmiştir.
Hükümeti yıpratmak amacıyla da söylenme olasılığı bulunan bu görüşler, iskân
politikasında nasıl sorunlar yaşandığını da göstermektedir. Kastamonu Mebusu Haliç
Bey 20 Temmuz 1924’ te göçmenlerin İnebolu’ya çıktıktan sonraki intibalarını anlatır.
300 kişilik Drama ve Duspat göçmenleri ilk olarak Balıkesir’e sevk edildi. Sonra
gerekli sayıda ev bulunamadığı için Trabzon’a, orada da terk edilmiş evlerin sayısı
yeterli olmadığı için göçmenlerin daha sonraki yerleşim yeri Ankara’nın Keskin
Kazası’dır. Sevk edilmek üzere İnebolu iskelesine getirilmiş, buradan aktarmalı
yolculukları uygun görülmüştür. Bir grup önde giderken geride kalan ailelerin bir kısmı
“Nasıl olsa bizde gideceğiz” diye mallarını, hayvanlarını, hatta çocuklarını dahi yola
çıkardılar. Bu sırada ikinci grubun yola çıkarılmayarak İnebolu’ya yerleştirilmesi emri
geldi. Fakat göçmenler “Biz katiyen İnebolu’da oturmayız, burada arazi yoktur. Burada
oturmak ölmek demektir. Aynı zamanda bir çok eşyamız, ailemiz, hayvanlarımız
(Keskin’e) gitmiştir. Behemal gideceğiz” dediler. Ortam bu şekilde gerginleşti. Sonuçta
göçmenlerin iskân hakkından vazgeçmek koşuluyla özgür bırakıldılar. 166 Bu olayın
değerlendirmesini yapan Halit Bey:
“Eğer bir muhacir iskân hakkından vazgeçerse, serbest kalsın diye kabul etmek
demek, memlekette anarşi tevlid etmek demektir… Memlekette bir anarşist sürüsü
yaratmak istemiyoruz. Eğer Balıkesir’de yer yoksa, niçin gönderdik? Sonra Trabzon’a
Vakıfkebir’de yer yok idiyse niçin kaldırdık Keskin’e gönderdik? Bu ne iştir? Bu da
gösteriyor ki bir program, bir fikir yok demektir? İşin esasında düşüncesizlik,
programsızlık vardır.”167
Hükümete karşı bu eleştiriler sürüp gitmektedir. Mübadele meselesi o günün
basınında da önemli bir yer tutmuştur. TBMM de mübadele ve iskânla ilgili görüşmeler
19 Ekim 1924’te başladı. Menteşe Mebusu Esat Efendi’nin; mübadillerin sayısı,
iskânları ve vekâlet’in imar faaliyetleri hakkında verdiği soru önergesi’ni 27.10.1924’te
Mübadele, İmar ve İskân Vekili (Bursa Mebusu) Refet Bey Cevaplandırdı. Esat Efendi
bu açıklamaları yeterli bulmayarak “Meselenin ehemmiyetine mebni mucib-i istizah”
kabul ederek gensoruya çevrilmesini teklif etti. Bu teklif mecliste kabul edilerek
166 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II. İçtima II, C. IX Ankara, 1975. s. 96-97.
167 TBMM Zabıt Ceridesi, C. IX, 1975, Ankara: s. 96-97.
51
konunun diğer celselerde görüşülmesi kararlaştırıldı.168 Mübadillerin iskanı meselesiyle
başlayan bu sorun ilerleyen sürelerde hükümeti düşürmeye yönelik bir gen soruya
dönüştü. Yapılan oylamada 168 oya karşılık 148 beyaz (güven), 19 oyda kırmızı
(güvensizlik) oyları çıktı.169
Böylesine bir dağınıklığın, Türkiye’nin toplumsal yapısında hiç kuşkusuz
olumsuz etkileri oldu. Bunun tek nedeni ise bir Ömer Lütfü Barka’nın değişiyle “Bir iç
kolonizasyon planının olmayışıdır… Daimi harp gaileleri içinde bunalmış, idaresiz ve
geri memlekette başı boş yardımsız bırakılan veya cahilane bir idare ile, fena tatbik
edilmiş bir iskân işi. Türk nüfus ve ekonomisi üzerinde, tahrib edici tesirler
doğurmuştur.” Bu bozgun ve göç facialarının insan zayiatı iktisadi tahrib bakımından
yarattığı boşluk yanında, manevi sahalarda açtığı yaralar da daha az emniyetsiz değildi.
Bazı eleştirilerde ise “Hükümet İzmir’e ait olması gereken işi Ankara’dan idare etmeye
kalkmıştır.” Denilmekteydi. Bu işin mıntıkalarda valilere, kaymakamlara bırakılması
gerekli olduğun ileri sürülmekteydi.170 Yani Mustafa Kemal’in de Nutuk’ta belerttiği
gibi “Mübadele, İmâr ve İskân İşleri pek de iyi yürümemişti.” Fakat bu konuda hatıra
gelmesi gereken en önemli konu şudur. Mübadele göçünün yapıldığı zaman ülkenin
Kurtuluş Savaşı’ndan çıktığı, ekonomik sıkıntının had safhada olduğu dönemdir.
Bırakın göçmenleri yerleştirmeyi, ülke içinde de bir çok evsiz, yurtsuz, topraksız kalan
insanların sayısı, mübadele yolu ile gelecek olan insan sayısından fazladır. Bu şartlar
altında böyle bir işin sonuçlandırılmış olması bile başarı kabul edilebilir.
Gelen mübadil göçmenlerinin çoğu iklim ve topografya itibariyle geldikleri
topraklara benzerlik gösteren Trakya bölgesini tercih ediyorlardı. Cumhuriyet dönemi
öncesinde başlayan ve mübadele göçü sırasında hız kazanan bu göçün 1955 yılında
yapılan nüfus sayımında ortaya çıkardığı profil ilginçtir. Göçmenlerin yaklaşık yüzde
58’i Marmara Bölgesi’ne yerleştirilmişti bunda toprak ve iklim koşullarının benzeşmesi
yanında Trakya illerinin nüfusça kalabalık olmasının dış güvenlik bakımından uygun
görülmesi olasılığı da akla gelmektedir. Göçmenlerin yerleştikleri illeri coğrafya
168 Çapa, 1988 : 55 Mustafa Kemal Paşa, bu gensoruyu muhalefetin komplosunun bir devamı olarak
görmekte ve şöyle demektedir. “Hoca Esat Efendi’nin soru önergesi 27 Ekim de yani Karabekir
Paşa’nın istifasının ertesi günü gensoruya çevrilmişti. Fuat Paşa’nın istifa yazısının verildiği 30 Ekim
günü meclis’te gensoru görüşmeleri başlamıştı.”, Nutuk: 1995.
169 Öztürk, 1994 : C.II., 373.
170 Arı, 2003 : 112.
52
bölgelerine göre kümelendirdiğimizde nasıl dağıldıkları konusunda daha belirli görüş
ortaya çıkar. Bu çizelge Tablo III. de düzenlenmiştir.171
Tablo : III.
Bölgeler Yerleştirilen Göçmenlerin
Oranı %
Balkan Doğumluların
Oranı %
Marmara
Ege
Kuzey Anadolu
Güney Anadolu
Orta Anadolu
Doğu Anadolu
Güney Doğu Anadolu
57.1
8.5
8.7
5.2
14.6
4.7
1.2
56.7
21.3
3.3
2.8
11.7
0.6
3.4
Toplam 100 100
1924 yılından 1933 yılına kadar şehirlere yerleştiren göçmen sayıları ise Tablo
IV. te şöyle düzenlenmiştir.172
Tablo IV. Mübadillerin Yerleştirildikleri İllere Göre Aile ve Nüfus Miktarı (1924-1933)
Sıra No İller Aile adedi Nüfus Miktarı
1 Adana 1 640 5 862
2 Afyon Karahisar 109 358
3 Aksaray 1 076 3186
4 Amasya 475 2 087
5 Ankara 185 925
6 Antalya 1 087 4 015
7 Aydın 2 264 8 312
8 Balıkesir 7 541 25 515
9 Bilecik 771 2 665
10 Bolu 14 122
11 Burdur 102 380
12 Bursa 7 082 31 558
13 Çanakkale 2 143 9 646
14 Çankırı 2 5
15 Çorum 428 1 680
16 Cebelibereket 502 2 396
17 Denizli 490 1 740
18 Diyarbakır 3 8
19 Edirne 10 354 24 705
20 Elazığ 174 651
21 Erzincan 272 945
171Cevat Geray, (1970) : “Türkiye’de Göçmen hareketleri ve Göçmenlerin Yerleştirilmesi”, Amme İdaresi
Dergisi, C. 3, S. 4, Ankara : s. 20.
172 Geray, (1962): Türkiye’den ve Türkiye’ye Göçler ve Göçmenlerin İskânı (1923-1961), Siyasal Bilgiler
Fakültesi, Maliye Enstitüsü Yayınları, Ankara : Ek Tablo 5. Fakat Türkiye’ye mübadele yolu ile gelen
göçmenlerin sayıları başka bir kaynakta” 40 041’i Edirne’ye, 33 138’i Balıkesir’e, 32 075’i Bursa’ya,
22 237’si Tekirdağ’a, 32 773’ü İstanbul’a, 31 867’si İzmir’e, 19 920’si Kırklareli’ne, 16 277’si
Samsun’a, 15 530’u Kocaeli’ne 15 668’i Niğde’ye, 11 872’si Manisa’ya yerleştirildi.” Şeklinde
geçmektedir. Bu rakamlar DİE İstatistik Yıllığı (1929-1930) kaynak gösterilerek düzenlenmiştir. Arı,
2003 : 113.
53
22 Eskişehir 855 1 214
23 Gaziantep 119 438
24 Giresun 216 832
25 Gümüşhane 17 130
26 İçel 143 543
27 İzmir 13 234 62 947
28 Isparta 264 984
29 İstanbul 8 610 33 328
30 Kastamonu 97 333
31 Kayseri 1 644 6 150
32 Kırklareli 4 729 19 739
33 Kocaeli 5 071 17 074
34 Konya 1 021 4 023
35 Kütahya 176 669
36 Malatya 1 4
37 Manisa 3 662 15 468
38 Maraş 103 842
39 Mersin 803 3 091
40 Muğla 647 2 401
41 Niğde 3 969 15 750
42 Ordu 332 1 432
43 Samsun 6 288 23 454
44 Sinop 225 920
45 Sivas 486 1 918
46 Şebinkarahisar 1 425 5 617
47 Tekirdağ 6 430 23 221
48 Tokat 1 630 6 209
49 Trabzon 77 393
50 Urfa 1 3
51 Yozgat 1 113 3 911
52 Zonguldak 207 938
Toplam 99 709 380 243
Bu çizelgeyi analiz edecek olursak, başta İzmir olmak üzere, İstanbul, Bursa
Balıkesir, Edirne, Tekirdağ, Samsun, Kırklareli ve Manisa mübadil göçmenlerin en fazla
yerleştirildiği illerdir. Bölge olarak Ege-Marmara- Karadeniz olarak sıralamak
mümkündür. Bu derece büyük göçmen sayısının bu kentlere yerleştirilmesi bu şehirlerin
nüfus sayıları için büyük bir değişimdir. Bu özellikleriyle aslında ilk zamanlarında
mükemmel bir sosyal çalışma laboratuarıydı.
Türkiye’nin bütününe getirilip yerleştirilen mübadillerin toplam sayısı
konusunda pek çok değişik rakama rastlanmaktadır. Bu, göçmen sayıları dökümlerinin
çok da titiz tutulmadığını göstermektedir. Örneğin Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1929-
1930 yıllığına göre bu sayı 456 720 iken, Anonim olarak düzenlenen İskân Tarihçesi
kitabında toplam mübadil sayısı 499 239 olarak gösterilmiştir.173 Köy Hizmetleri Genel
173 İskân Tarihçesi, 1932:137; Aynı kaynakta mübadele kapsamı dışında olup ta Türkiye’ye gelerek
yerleşen göçmenlerin sayısının 172 029 olduğu belirtilmektedir.
54
Müdürlüğü’nün Arazi İskan Dairesi verilerinde 1923-1924 yılları arasında gelen Türk
göçmen miktarı 99.709 hânede 384.000 kişi olarak gösterilmiştir.174
1925 tarihli bir belgeye ve Dahiliye Vekili ve Mübadele Vekâleti Vekili Recep
Bey’in Mecliste sunduğu belgelere göre ise, Aralık 1924 tarihine kadar gelen
mübadillerden 73 502’si Trakya’da 35 332’si İstanbul’da, 26 578’i İzmit’te, 38 925’i
Karesi’de (Balıkesir ve yöresi), 26 204’ü Bursa’da, 62 524’ü İzmir’de, 6 179’u
Antalya’da, 29 189’u Konya’da, 20 856’sı Adana’da, 1 100’ü Erzincan’da, 38 076’sı
Samsun’da olmak üzere 358 465 kişi iskân edilmişti.175 Tüm bu karmaşık rakamlarla
beraber sonuç: Göçmen sayısı olarak Türkiye’ye 500 000 kişiden fazla mübadil
muhacirin yerleştirildiği sanılmaktadır.176 Bu sayının tam olarak belirsiz olmasında,
verilen bu rakamlardan sonra bile bu göçün devam etmesi de etken olmuştur. Edirne
Köy Hizmetleri Arşivinde (2005 tarihinde yapılan değişiklikle İl Özel İdaresi)
yaptığımız çalışma sırasında, tutulan bir defterde bu göçlerin 1926’lardan sonra bile
devam ettiğini ve Edirne’ye gelmiş olan bu göçmenlerin yerleştirildiği mahalleler
belirtilmiştir. (Belge Ek:5)
Bu göçlerden sonra Yunanistan’da kalan Müslüman Türkler için çok fazla bilgi
yok.Yabancı bir kaynakta,1923’teki mübadeleden sonra Yunanistan’da dört gurup
Müslüman kaldığı belirtilir:
a- Makedonya, Teselya, Epir’de Arnavutça konuşanlar,
b- Rodos ve Kos’da Türkçe konuşanlar,
c- Rodop’un Yunanistan’a ait kısmında Bulgarca (Pomakça
kastediliyor) konuşanlar,
d- Batı Trakya’da Türkçe konuşanlar. (Bu bölgedikler zaten
imzalanan “sözleşme” gereğince burada bırakılmışlardır.)
Devamında da Güney Makedonya’da Arnavutça konuşanların 12 bin kişi
olduğu ve bu gurubun 1945’te Arnavutluk’a gittiği belirtiliyor.177 Ayrıca On iki Ada ve
174 Çanlı,1994: S.129,s.246.
175 Cengizkan, 2004 : 28 .
176 Bu rakamların büyük oranda doğruluk payı vardır. Örneğin, 1924 Kasım ayı İtibariyle sadece
Selanik iskelesinden mübadeleye tabi 320.580 kişi nakledilmiştir ki bu, Anadolu’ya gelen
mübadillerin yaklaşık % 85 ‘ini oluşturmaktadır. Erdal, 2006:152.
177 Hariciye Vekaleti’nce İcra Vekilleri Heyetine gönderilen 11 .10. 1923 tarihli bir yazıda;
Yunanistan’da Epir
bölgesinde bulunana Arnavutların mübadeleye tabi olmadıkları belirtilmiştir. BCA.30 10 123. 874. 3.
55
Rodos-Kos‘ da Türkçe konuşanların sayısı da 10-15 bin civarında olduğu
belirtilmiştir.178
Yunanistan’dan gelen bu göçlere karşılık, Anadolu’dan Yunanistan’a giden Rum
mübadillerin sayıları konusunda da kesin bir rakam yoktur. 1926 Yunanistan Nüfus
sayımına göre Anadolu’dan 626 954, Doğu Karadeniz’den 182 169, İstanbul’dan 38 458
ve Doğu Trakya’dan 256 635 kişi olmak üzere toplam 1 104 216 kişi Yunanistan’a göç
etmiştir. Ancak bunların ne kadarının I. Dünya Savaşı ve ne kadarının daha sonra göç
ettiğini tam manasıyla bilinmemektedir.179 Fakat bazı kaynaklarda 1923 Lozan
Antlaşması’nda imzalanan sözleşme dahilinde 186 189 Rum’un Yunanistan’a göç ettiği
belirtilmektedir.180 Bu belirsizlikte yine yukarıda sözü edilen konumda olduğu şekilde
bu göçlerin hala devam ediyor olmasının da rolü vardır. Örneğin, 1928’in sonlarında
bile Trabzon Vilayeti’nin Maçka semtinde mübadele edilecek 25 Yunanlı vardı.181
Aslında burada verilen bu rakamları ne çok fazla doğru kabul etme, ne de kesin
bir şekilde reddetme olanağımız var. Bu detaylı nüfus dokümanlarının bu gün için
birebir çok fazla değeri olmasa gerek. Bizce asıl önemli olanın yine buradaki rakamlara
yakın, gelen ve giden göçmen kitlelerinin büyüklüğü hakkında genel bir yargıya varmak
olmalıdır.
Ekim 1924 tarihine kadar Mübadele büyük ölçüde sona erdi.Bunun üzerine
Kavala, Drama,Kayalar ve Kozana’ daki ara komisyonlar lağvedildi.Yalnız Selanik ve
Epir’de birer komisyon kaldı182
178 Alaksandre Popovic, (1995): Balkanlarda İslam, İnsan Yayınları, (Çev. Komisyon) , İstanbul: s.332.
179 Ağanoğlu, 2001 : 306.
180 Mübadil göçmenlerle ilgili rakam belirsizliği yabancı kaynaklarda da mevcut, Ladas 1 104 216
sayısını doğrularken, (Aktaran, M. Murat Hatipoğlu ,(1997): Yakın Tarihte Türkiye ve Yunanistan
1923-1954, Ankara : s 326) “Lozan Sözleşmesi’nin 11 maddesi uyarınca kurulan uluslar arası Karma
Komisyon’u gözetiminde 1923’ten 1926’ya kadar geçen süreçte 189 916 Rum Yunanistan’a göç
etmiştir.” ,Meindersma’dan aktaran, Mıchel Barutcıskı, (2005) : “Lozan’a Yeniden Bir Bakış :
Uluslararası Hukuk ve Siyasette Nüfus Mübadelesi” Ege’yi Geçerken 1923 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus
Mübadelesi, İstanbul : 40, “Bu değiş tokuş sonucunda 149 851 Türkiyeli Rum’un ülkemizi bırakarak
Yunanistan’a gitmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır” Seteriades’ten aktaran, Geray, 1970 : 10.
181Antonios Pavlidis, (1997) : Yunan kaynaklarına Göre Mübadele Meselesi, İ.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul : s. 19.
182 Arı, 2003: 92.
56
C. MÜBADİL GÖÇMENLERİN İSKANINDA BAŞLICA SORUNLAR
1. Yunanistan’da Karşılaşılan Sorunlar
Mübadeleye tabi olan göçmenlerin Yunanistan’da karşılaştığı sorunlar daha
mübadeleden önce başlamıştı. Fakat mübadele sözleşmesinin imzalanmasından sonra bu
baskı daha da arttı. Türklere yapılan bu baskı gönderilen telegraflarda, günlük basında
fazlasıyla yer bulmuştu. Örneğin ; Hariciye Vekaleti’nden Mübadele Ahali
Komisyonuna çekilen 13 Şubat 340/1924 tarihli telegrafta; Yunan Makedonya’sında
bulunan Türklerin iskan bahanesiyle Yunanlılar tarafından meskenlerinden atıldıkları,
bütün mallarına el konulduğu belirtilmektedir.183 Günlük basında ise daha da vahim
haberler çıkmaktaydı. Yunanistan’da özellikle Florina, Vidina, Kayalar, Kuzana ve
Kareferye sancaklarında yaşayan Türklerin her türlü vahşet ile karşı karşıya
kaldıkları,184 Drama civarında ise 50 kadar Türkün parçalanmış cesetlerinin ağaçlara
asıldığı, mübadeleye tabi ahaliye zülüm edildiği binlerce kişinin Drama hapishanesinde
gazla yakıldığı,185 bu olayların öncesinde de “Yunanistan’daki İslâmları kurtarmak
lâzımdır.”, “İslâmlar müthiş bir zulüm ve imha siyasetine tabi tutulmaktadır.”186
“Yunanlılar İslamların emlakini elinden alıyor.”187 şeklindeki başlıklarla
duyurulmaktaydı. Bunlara karşılık Yunan hükümeti ise milletlerarası kuruluşlarda
kendini savunmak için çareler arıyordu. Selanik Tali Komisyonu Başkanının Mektubuna
dair Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in 25 11 339/1923 tarihinde gönderdiği tezkere dikkat
çekicidir.188 Bu durum ilerleyen tarihlerde Yunanlılar tarafından kabul edildi.189
Bunun yanında sert hava koşulları yüzünden telef olanlar da vardı. Örneğin;
Selanik’te toplanmış muhacirlerden 40 kişi topluca donarak ölmüştür.190
2. İskân Öncesi Geçici Barınma Sorunu
Mübadele göçmenlerinin Türk topraklarına ayak basmalarıyla birlikte çözülmesi
gerekli sorunlar da kendini gösterirdi. Bu sorunların başında, mübadillerin kendilerine
183 Türkiye Dış Politikasında 50 . Yıl, 1973 : 156, 157.
184 İleri 14 Ağustos 1923.
185 Tevhid-i Efkâr 21 Teşrinievvel 1923.
186 Vakit 18 Teşrinisâni 1922.
187 Cumhuriyet 22Haziran 1924.
188 Türkiye Dış Politikasında 50 . Yıl, 1973: 158, “Yunan Hükümeti’nin bu olayların olmadığına tek şahit
olarak Selanik’te biriken halkın refahından bahsetmiştir. Oysa Selanik’teki Tali Komisyonu Başkanı
Mösyö Henmot, Muhtelit Komisyona gönderdiği bir mektupta bu halkın sefaletinden bahsetmiş ve
çabuk bir şekilde Türkiye’ye nakledilmesi gerektiğini, pek acınacak durumda olduklarını bildirmiştir.”
Aynı eser: s. 158.
189 “Muhtelit komisyonda dünkü umumi içtimaı: Yunan murahhasları Garbi Trakya’da Türklerin perişan
bir halde bulunduklarını ve zulüm gördüklerini itiraf etmişlerdir.” Cumhuriyet 25 Şubat 1926.
190 Vakit 23 Kanunisâni 1924.
57
yeterli olana dek beslenme ve barındırılmasıydı. Vekâletin bu konuyla ilgili çıkardığı
kanun ve yönetmeliklerden, fazlaca önem verdiği anlaşılmaktadır.
Yunanistan’dan Türkiye’ye gelerek ulaşım iskelelerine gelenlerin kimlikleri
Göçmen Komisyonu mensuplarınca tespit edilerek kabul edilmesinde sakınca
görülmeyenler deftere kaydedilerek göçmen olduklarını beyan eden bir kimlik kartı
verilecekti. Buradan kadın, çocuk güçsüzlerin eşyaları ile beraber kamyonlarla daha
önceden hazırlanan misafirhaneye götürülerek dinlenmesi sağlanacaktır. 28 Kasım 1923
tarihli “Misafirhaneler Talimatnamesi” ne göre kamuya ve hayır kurumlarına ait binalar,
terk edilen binalardan uygun olanlar veya yerli ahaliden kiralanacak binalar tahliye
edilerek misafirhane haline dönüştürülecektir.191
Misafirhaneler Talimatname’sine göre; muhacirler misafirhanelerde iskân
mıntıkalarına sevk ve iskânlarına kadar a’zami üçgün kalacaklardır. (madde 17), Hilâl-i
Ahmer tarafından büyük misafirhanelerde onar yataklı revir açılacaktır. (madde 11),
Emvali metrukeden ve Askeri kuruluşlardan, yatak yorgan battaniye çarşaf gibi temin
edileceği, hiç kimsenin tahta, toprak ve taş üzerinde kalmasına meydan bırakılmayacağı
(madde 4) belirtiliyordu.
Misafirhanenin yiyeceklerinden memurlar da ücret karşılığı
faydalanabilmekteydiler. Fakat bu durum bazı yolsuzluklara da sebebiyet vermekteydi.
Örneğin, Samsun iskân memurlarından Abdullah Efendi, iskân ambarından çıkarttığı iki
fıçı zeytini bir bakkala satmaya çalışmıştır.192
Mübadele göçünün yoğun olduğu 1924 yılında bu geçici barınma yerleri de
yeterli olmadı. Örneğin, Samsun’da Kızılay Doktoru Haydar Bey’in 1 Mayıs 1924
tarihli yazısında, “18 Nisan dan 1 Mayıs 1340 (1924) tarihine kadar Samsun’a ihraç
olunan muhacirin miktarı dokuz binden fazladır. ….. (19 Haziran’da ise) Bu gün
Samsun şehrinde onbir bin beşyüzden fazla muhacir bulunmaktadır. Misafirhaneler,
sokaklar, bahçeler, kabristanlar, çarşılar, koşu mahalli mahşer halindedir.” diyerek
göçmenlerin içinde bulundukları acı durumdan bahsediyordu.193
191 İskân Tarihçesi, 1932 : 19-20; İpek, 2000 : 54.
192 İpek, 2000 : 55.
193 Çapa, 1988: 64.
58
Ayrıca misafirhanelerde uzun müddet kalan göçmenler için “Basit ve Geçici
Konutlar” düşünüldü. Bunlar için acil önlem arayışları için de ‘hazır baraka’ ithali,
‘kamıştan ev’ (huğ) yapımı önemli deneyimler oluşturdu.
Denizli’ye bağlı Sarayköy ve Buldan kazalarının köylerinde baraka kullanıldığı,
bunlardan Dairebol köyündeki barakaların gerçekleştirildiği ,İzmir’e gelen barakaların
Buldan’a naklinin sağlandığı, bununla da 1922 yılı sonuna kadar 14 hane ve baraka,
1923 yılı sonuna kadar da 59 hane ve baraka yaptırıldığı anlaşılmaktadır.194
3. İaşe Sorunu
Mübadillere iaşelerinin ne şekilde dağıtılacağına dair Aralık 1923 tarihli
tamimden195 sonra, 25 Kasım 1925’ te çıkarılan “İaşe Talimatnamesi” İskan
Kanunu’nun birinci maddesine dayandırılarak oluşturulmuştu. Bu Talimatnameye göre
iskan edilmek üzere Türkiye’ye gelen ve yardıma gereksinimi olan göçmenlere
verilecek besinler, miktarı, türü, süresi, İcra Heyeti’nin onayıyla belirleniyordu196
Buna göre iskân edilmek üzere getirilen göçmenler tahaffuzhanelerde sabahları
ekmek ve çay, akşamları ise sıcak yemek, ihraç iskelelerine kadar yolda ekmek ve katık,
ihraç iskelelerindeki misafirhanelerde kaldıkları süre içinde her sabah ekmek ve çay
akşamları ise etli yemek verilecekti. Aydınlatma ve yakacak malzemesi olarak
misafirhanelerde nüfus başına 30 gram gaz ve bir kilogram odun verilecekti. Emzikli
kadınlara ve üç yaşına kadar çocuklara iki günde bir, bir kutu teksif edilmiş şekerli süt
verilecekti. Göçmenlere verilecek gıdanın cinsi ve miktarı şu şekildeydi:
Ekmek: yemeksiz ve katıksız olarak verildiği zaman büyükler için 900 gram, on
yaşından küçükler için 450 gram; sıcak yemek ile çay verildiği zaman büyükler için 500
gram, küçükler için 250 gramdır.
Katık : Nüfus başına 160 gram zeytin.
Sıcak yemek : Nüfus başına 100 gram et, 10 gram fasulye ve benzeri kuru
yiyecekler, 5 gram sade yağ, 8 gram tuz, 1 gram çay, 10 gram şeker, 700 gram taam
odunu olarak hesaplanıyordu.197
194 Cengizkân, 2004 : 32. Diğer bir kaynakta “4 Haziran 1924 tarihi itibariyle 30 baraka mevcuttu” İpek,
2000 : 54.
195 BCA.272.14. 76.27.9.(1).
196 İskân Tarihçesi, 1932:17-19.
197 İpek, 2000 : 56.Ayrıca, İaşe Talimatnamesi için bkz. Vakit 2 Kanunuevvel 1923.
59
Ülke çapında 120 000 göçmenden Ocak 1924 sonuna kadar 47 524 kişi
misafirhanelerde, 2 489 kişi yollarda, 20 805 kişi iskelelerde, 31 444 kişi iskân
mahallinde iki ay süreyle iskân edilmişlerdir.198
1923 yılında gelen göçmenlerin iaşeleri için yapılan harcamaların tutarı 343 758
liraydı.199 1 Eylül 1925 tarihinde yardıma muhtaç göçmenlere verilmekte olan iaşe
yardımı sona erdi.200
4. Sağlık Sorunu
Türkiye’ye gönderilen mübadiller göç sırasında çok ciddi sağlık sorunları ile de
uğraştılar. Sağlık sorunlarında vekâlete en büyük yardımı takibi Hîlâl-i Ahmer Cemiyeti
yapmıştır. Cemiyet, göçmenleri Yunanistan’dan Türkiye’ye sevkine dek sürekli olarak
kontrolden geçiriyordu özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı önlemler alınıyordu. Sağlık
sorunlarının ortaya çıkmasında bulaşıcı hastalıklar kadar sevk sırasında göçmenlerin
sağlıksız koşullarda bulunması,barınma sorunları da etkili olmuştur. Misafirhanelerde
sağlık sorunları ile ilgilenecek doktor sayısı azdı. Ahırkapı ve Eyüp Misafirhanelerine
bir doktor bakıyordu. 1900 kişiye bir doktorun bakması oldukça zordu. Doktor Halit
Bey’in gazete muhabirinin bu yöndeki sorusuna verdiği cevapta: “Bu gün muhacirlerin
yaşadığı ortamda maalesef hiçbir insan yaşayamaz. …genellikle soğuktan
hastalanmaktadırlar. Koğuşlarda sobalar yanmıyor.”201 şeklindeydi. Bu hastalıklar
bazen tedavi ile sonuçlanırken bazen de ölümle sonuçlanıyordu. Örneğin 18 Eylül 1924
tarihli Haber Gazetesi’ne göre Samsun’da günde tahminen ellisi çocuk olmak üzere 100
kişi vefat ediyordu. İskan tababeti bunlarla hiç ilgilenmiyordu. Buna karşılık Hekim
Kâmil Bey köy köy dolaşarak hastaları teselli ediyor ve ilaç dağıtıyordu. Aynı gazeteye
göre, gerekli tedbirler zamanında alınamadığı takdirde Samsun bir sene içinde göçmen
mezarlığı haline dönüşebilecekti.202 Ege bölgesinde de durum farklı değildi. Burada da
göçmenleri en fazla etkileyen yerli halkın da muzdarip olduğu Malarya (sıtma)
hastalığıdır. Kimi yerlerde pek yaygın olan sıtma yüzünden çocuk ölümleri yüzde
90’ları bulmaktaydı. Normal ölümler de dikkate alındığında nüfusun aynı kalması bile
198 TBMM. Zabıt Ceridesi, Devre II., İçtima I., C. VII, Ankara 1968, s. 1061.
199 Arı, 2003 : 99.
200 İpek, 2000 : 58.
201 Cumhuriyet 15 Kanunisâni, (Yay. Haz.) Zengin, 1998: 164.
202 İpek, 2000: 64.
60
mümkün değildi. Bu nedenle 1924 yılında yörenin korkunç durumu üzerinde durulmuş,
kimi köylerde “Ak saçlı ihtiyarlara tesadüf edilmez” olunmuştur.203
Mübadillerin sağlık sorunları iskân birimlerine dağılışından sonra devam etti.
Bir kısmı bölgenin iklimine uyum sağlayamadı. Örneğin Bafra’ya yerleştirilen 260
hanede 968 nüfus iklim şartlarından muzdaripti. 11 Mart 1925 tarihine kadar 40 nüfus
vefat etti.204
5. İskân ve Mesken Sorunu
Üç gün süreyle misafirhanelerde barındırılan mübadiller, bu sürenin bitimi ile
önceden belirlenmiş iskân mıntıkalarına hareket ettiriliyordu. Bu noktadan sonra aileler
için en önemli konu barınak sorunuydu. Bu sorun, ailenin belirlenmiş iskân mıntıkasına
hareket ettirilmesinden sonra iskân memurları vasıtası ile mübadil ailenin terk edilmiş
bir eve yerleştirilmesi ile çözülmeye çalışılmıştır. Tabi ki bu sorunu çözmek pekde
kolay olmadı. Hatta bu zorluk ve ortaya çıkardığı sonuç Türkiye’ye gelen mübadil
göçmenler tarafından mitinglerle protesto edildiği de olmuştur.205 Genel olarak bir
yargıya varılacak olursa, iki ülkede de göçmenlerin iskânında yanlış kararlar verilmiş ve
bu yanlış kararlar birinci derecede aileleri olumsuz olarak etkilemiştir.
Bir ailenin iskân edilmesi sadece konuta yerleştirilmesi anlamına gelmemeli.
Bununla beraber o ailenin yaşamını sürdürecek gelir imkânlarına kavuşturulması da
düşünülmelidir. 17 Ocak 1924 tarihinde mübadele, imar ve iskân vekâleti, çıkardığı
genelge ile İskân Kanunun kapsamı içine giren grubun yerleştirilmesi konusuna açıklık
getirmiştir. 1913 yılından sonra göç edip de iskân edilmemiş olan göçmenler, milli
sınırlar haricinde kalan yerlerden gelip tescil edilen mülteciler savaş ve işgal sebebiyle
meskenleri yanan veya yıkılan istilazadeler, geçimlerini temin edemeyecek bir konumda
olan şark mültecileri ile mübadiller iskân edilecek kitleler olarak değerlendirildi.206
Bunun yanında devlet hazinesinden 800 kuruştan aşağı maaş alan asli veya 40 liradan
203 Arı, 2003 : 150.
204 İpek, 2000 : 64.
205 Cumhuriyet 18 Ağustos 1924; Sultan Ahmet Meydanında düzenlenen bu miting’in amacı
Yunanistan’a gönderilecek olan Rum mübadillerin gönderilme işlemlerinin yavaşlaması ve buna
karşılık Türk mübadillerin ise yerleşecek konut beklemesidir. Ayrıca, Rumların lehine bir antlaşma
hazırlığı bulunmasından da kaynaklanmıştır. Bu mitingin o zaman ki basında yer almasına karşılık
mübadele ile ilgili yapılan çalışmalarda söz edilmemesi ise dikkat çekicidir. Bu konu ile ilgili bkz.
Mehmet Ali Gökaçtı, (2003) : “Mübadillerin Protesto Mitingi” Tarih ve Toplum, C. 39, S. 229,
İletişim Yayınları, İstanbul: s. 10.
206 İskân Tarihçesi, 1932 : 36-38.
61
düşük ücret ve yevmiye alan muhacir mülteci ve istilazede memur ve müstahdem de, bu
haktan yararlandırıldı. Bu genelgenin önemli bir özelliği de şuydu: Terk edilmiş Rum
taşınmazları Mübadele yoluyla gelenlerin memleketlerinde bıraktıklarına karşılık
olduğundan mülteciler felaketzedelerden yardıma gereksinimi olanların, terk edilmiş
Ermeni taşınmazları yeterli gelmediği zaman geçici olarak Rumların terk ettikleri evlere
yerleştirilmeleri uygun görülmekteydi.207
İskân edilen göçmenleri; mübadeleye gayr-i tâbi ve mübadiller şeklinde iki
gruba ayırmak mümkündür. İkinci grupta yer alanlar İstanbul’daki Rumlar ile Batı
Trakya’daki Müslümanlar hariç diğerlerin mübadelesi kararlaştırılmıştır. 18 Ekim 1912
tarihinden sonra Yunanistan’dan göç ederek Anadolu’ya gelenler düşman istilası gibi
amiller tersinde isteksiz de olsa ocaklarını terk ettiklerinden sonraki yurtlarını terk
etmemiş kabul edilerek mübadil kavramına dahil edilmiştir. Buna göre mübadilleri:
a. 1912-1923 tarihleri arasında gelenler,
b. Lozan sonrası gelenler.
olmak üzeri iki kısma ayrılır. Lozan sonrasında gelenler genellikle, Lozan öncesinde
gelenler ise muhtaç olmak şartıyla adiyen iskâna tabi tutuldular.208
Göçmenler bağlı oldukları statülere göre de:
a. Serbest Göçmenler
b. İskânlı Göçmenler
olmak üzere ikiye ayrılır. Serbest Göçmenlere devlet yardım etmemekte, “İskânlı
Göçmenler” ise yerleşme ve üretici duruma geçme konusunda devletten yardım
görmekteydi. “İskanlı” Göçmenlerin yerleşmeleri de iki aşamada olmuştur.
1. Yerleşme,
2. Üretici duruma geçiş.
Göçmenlerin yerleşmesinde; sınır giriş kapısından alınıp sürekli yerleşme
noktalarına kadar geçen aşamaya “Geçici yerleşme”, içinde yaşayacağı konutlara girip
oturmaya başlama aşamasına da “Sürekli Yerleşme” adı verilir.209
Gelen Mübadil Göçmenlere nasıl konut verileceği “emvâli gayrimenkule-i
Metrukenin Kanunen Hakk-ı İskânı Haiz Muhacirine Suret-i Tavziini Mübeyyin
Talimatnâme” sinde detaylı şekilde belirtilmiştir.
207 İskân Tarihçesi, 1932 : 37-38.
208 İpek, 2000 : 92.
209 Geray, 1970 : 22-23.
62
Bu genelgeye göre; her göçmen ailesine, ailenin nüfusunu barındırmaya yeterli
ölçüde terk edilmiş taşınmazlardan bir ev verilecekti. Zorunlu kalınması durumunda
baba oğul, kayınvalide ile damat ve iki kardeş derecesinde, evlilik akrabalığı ve nikah
bağı olan aileler de bir evde toplanabilecekti. Bir köy ya da mahallede yerleştirilecek
göçmenlerin sayısı, var olan evlerin sayısına bağlı olmayıp, arazinin genişliği oranına ve
kendi geçimlerini sağlayacak sanat erbabının sayısına bağlıydı. Dolayısı ile bir köye,
mevcut evlerden çok, daha ne kadar göçmen ailesi iskân etmek gerekirse, ona göre
göçmen gönderildiği durumlarda, her bir aileye birer dönüm arazi verilecekti. Bu
arazilerin olabildiği ölçüde köye yakın olmasına özen gösterilecek ve hangi arazinin
hangi göçmene verileceği, kurayla saptanacaktır. Her yetişkin göçmen bir aile
sayılıyordu. Yetişkin olup da henüz bekâr bulunanlar ayrıca değil, ana babalarıyla
birlikte yerleştirilecektir. Yerleştirilmek için aile oluşturmuş olmak gerekiyordu. Bu
köylerde bir demirci, bir arabacı, bir marangoz bir nalbant, semerci vb. sanatkâr ve
esnaftan birer kişi ile bir okul öğretmeni bulundurmasına dikkat edilecek; bunlar için
meslek ve sanatlarına göre birer ev dükkân ayrılacak; sanatkâr göçmenlere verilmesi
gerekli araç gereç ve sermayeden başka, bunlara yalnızca çiftçi göçmenlere verilen arazı
miktarının yarısı derecesinde arazi ya da ağaç verilecektir.210 Fakat, uygulamada bu
talimatnâmenin bazen dışına çıkılmıştır.
Göçmenlerin yerleştirilmesinde belirlenen yöntemler şu şekildeydi;
1. Göçmenlerin geldikleri yerlerin coğrafya özellikleri, iklim ve toprak
koşulları,
2. Türkiye’ye gelmeden önceki uğraşıları, iş ve güç biçimleri,
3. Alıştıkları tarım biçimleri, türleri ve uzmanlık dalları,
4. İllere alelacele gönderilen sorulara alınan cevaplara göre nerelerde
göçmen yerleştirme olanağı bulunduğu.211
Göçmenlerin bu şekilde gruplara ayrılmasının nedenleri daha iyi ve çabuk
şekilde iskân edilebilmeleri içindi. Fakat daha önce de değinildiği gibi, iskân sırasında
büyük sorunlar yaşandı. Özellikle yanlış sevk edilmekten kaynaklanan bu sorun,
ilerleyen zamanlarda daha da büyüdü. TBMM’ de bu konuyla ilgili bir çok tartışmalar
yaşanmıştır.
210 Arı, 2000: 124-125.
211 Geray, 1970 : 22.
63
Mübadillerin, iskân mıntıkalarına yerleştirilmeleri sırasındaki en büyük sorun
“mesken bunalımıydı.” Çünkü geçici barınma durumundan sonra artık ailelerin kalıcı
bir barınağa yerleştirilmesi ve üretici duruma getirilmesi gerekliydi. Getirilen mübadil
göçmenleri genellikle Rumlardan kalan konutlara yerleştirilecekti. Fakat bu konutların
bir çoğu tahrib edilmiş durumdaydı.212 Ayrıca sağlam kalan konutlarda evsiz barksız
kalan kişilerce “fuzuli işgale” uğramıştı. Rumlardan kalan konutların yetersizliği
anlaşılınca daha değişik ve kısa zamanda sonuçlanacak çözümler aranmaya başlandı.
Bu konuda 1923 – 1924 yılları arasında çıkarılan yönetmelik ve genelgelerle
sonraki uygulamalar içinde bir ön hazırlık teşkil etti. İskân alanındaki ve mesken
sorununa çıkarılan üç yönetmelikle çözüm arandığı görülmektedir. Bu yönetmelikler
şunlardır:
a) “Yangından Zarar Görenlere Yapılacak Yardım Hakkında Yönetmelik”
b) “Savaş Dolayısıyla Yıkılan ve Tahrip Olan Evlerin Tamiri ve Yeniden İnşası
Konusundaki Yönetmelik”
c) “Mübadeleye Tabi kitlelerin iskân edileceği Bölgelerdeki Terk Edilmiş
Mülkte Yapılacak Küçük Tamiratlar Hakkındaki Yönetmelik” tir.
İlk Yönetmelikle; bütün illere para gönderilmiş, İkinci Yönetmelikle ise ; evsiz
kalanlara yönelik yardım amaçlanmakta, öncelik sırası “inşaata başladığı halde bir odayı
bile tamamlayamayanlara ya hükümet tarafından ev yaptırılacak ya da malzeme
verilecektir.
Üçüncü Yönetmelik; önce terk edilen emlak üzerinde belli saptamalar yapılacak,
yıkılmaya eğilimli olanlar yıktırılacak, malzemesi ayrılacak ve yeniden kullanılacaktı.
Bu genelgeler ve önlemler “Mesken bunalımı”nın çözümlenmesine yetmedi.
Mübadil göçmenlerin yoğun bir şekilde gelmeye başlaması ile bu sorun en üst seviye ye
çıktı. Rumlardan kalan malların sözleşme gereğince Yunanistan’dan gelen mübadil
göçmenlere, orada bıraktıkları mallarına karşılık verilmesi gerekirken, Türkiye’de
devlet memurları bile oturacak ev bulamaması, kimi mebusların ülkenin en gözde
yerlerinde Rumlardan geriye kalan seçkin konakları, köşkleri ve evleri tasarruflarına
geçirmeye çalıştıkları, yakınlarına da bir pay kapma çabası içine düştükleri görülmüştür.
212 25 Ağustos 1924 tarihli İkdam Gazetesi’nden bu konuyla ilgili aktarılan bilgi şu şekildeydi: “Rumların
şekâveti sebebiyle Samsun ve Amasya vilayetlerindeki Rumların bulunduğu köyler yüzde 99 oranında
tahrip olmuş durumdaydı.”, İpek, 2000 : 99.
64
21 Kanunuevvel 1924 tarihli Türk İli gazetesinin duyurusuna göre, İzmir’in seçkin bir
semtinde, bir iki mahallede yaptığı araştırmada Rumlardan kalan terk edilmiş evlerin
44’ünde memurların, 27’sinde harikzedelerin, 14’ünde kendisine harikzede süsü veren
fırsatçıların, 52’sinde mübadele göçmenlerinin oturdukları saptanmış, en güzellerinden
13 evde de, hükümetten senede 3000-4000 lira “tahsilat” olan mebusların oturduğu
tespit edilmiştir.213
Hükümet konut sıkıntısına çare olarak “ucuz” ve “hızlı” ev elde etme
arayışlarına girdi. Sonucunda ortaya çıkan çözümler şunlardı:
1. “Baraka” ve Huğ” (kamış) türü, kurulduğu bölgeye uygun, taşınabilir
hızla kurulabilen konutlar yaptırarak ve satın alarak (hatta ithal ederek
konut açığını yeni üretilen basit ve geçici konutların konut mahalline
eklenmesiyle kapatmak.
2. “İktisadi ev”(Belge Ek:6 ) kavramı çerçevesinde, yerleşik düzende ucuz
ev yaptırarak konut sunumunu arttırmak; yeni köyler, “Numune köyler”
kurmak ve kurdurmak.
3. Yukarıda sözü edilen ‘karşılıklı değişim’ (mübadele) sonucunda terk
edilerek boşalan konut stokunu (emvali metruke), anlaşmalar çevresinde,
yine değişim sonucu ülkeye gelen mübadillere dağıtmak, bunlar
hasarlıysa, dağıtımlarını onarımdan sonra yapmak.214
Bu konut tipleri tamamen gelecek olan göçmenlerin yaşamasına uygun şekilde
tasarlanmasından ziyade sorunu çözmeye yöneliktir.
Örneğin; acil barınma sorununu çözmeye yönelik huğ’ları; basit olarak kerpiçten
ve sazdan yapıldığı, kerpiç duvarlarda yer yer işlenmemiş ahşap ya da ağaç dallarının
bağlayıcı olarak kullanıldığı biliniyor.215 (Resim:3) 1925 yılında masraflı olan ve inşaatı
uzun zaman alan numune köyleri sistemi terk edilerek iktisadi hanelerin yapılmasına
ağırlık vermiştir. Bu evler, bir çatı altında dört haneden ibaretti. Hepsinin ayrı ayrı birer
bahçesi vardı. Ayrıca tuvalet, samanlık ve ahır da olacaktı. 1925 yılında 5600 tane
yapılması planlandı.216
Bu bir kısım köylerin planları, göçmenler tarafından geldikleri yerlerdeki
köylerin planları esas alınarak inşa edilmiş, bu nedenle Rumeli ve Kafkas köy şekilleri
Anadolu’ya taşınmıştır. Göçmenlere tahsis edilen arazi için vilayet Na’fıa (Bayındırlık)
mühendisleri tarafından köy planları hazırlanmıştır. Planlı köylerin ortasında belirli
213 Türk ili Gazetesi’nden aktaran, Arı, 2003 : 116.
214 Cengizkan, 2004 : 23.
215 Cengizkân, 2004 : 34.
216 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II. C. XIII. XVI. Ankara : 1975, 1976, s. 453, 204.
65
miktarda arazi köy meydanı olarak bırakılmıştır. Köy meydanında Camii, mektep, Pazar
yeri, dükkan, misafirhane, çeşme veya kuyu mevcuttur. Meydan geniş bir cadde ile
şöseye bağlanmaktadır. Köyün büyüklüğüne göre harman, mezarlık, mera alanı
bırakılmakta, köylünün yakacak ihtiyacını karşılamak üzere “baltalık” tahsis
edilmektedir. Bu evler ya bizzat göçmenler tarafından veya devlet tarafından
yaptırılmıştır. Bazı göçmen köylerindeki cami mektep binaları kurban derilerinden elde
edilen gelirlerle inşa edilmiştir. 217
Netice itibariyle “Mesken bunalımı” sorununda çözüm olarak getirilen bu
uygulamaların bu zor dönemde istenildiği ölçüde yerine getirildiğini söylemek bir hayli
zordur. Çünkü Rumlardan geriye kalan malların özellikle Batı Anadolu’da ve kısmen
Karadeniz’de esamesi bile okunmuyordu. Bu çalışmalar içinde Mübadele ve İskân
Vekili Mustafa Necati’nin 24.03.1924 tarihinde meclise verdiği beyanatta; “Enval-i
Metrukeden beş bin evin tamir edildiği, Pontus eşkiyası tarafından tahrib edilen Samsun
mıntıkasında 14, Türkiye genelinde 27 adet numune köyünün inşa edileceği, fakat
uygulamada 14 numune köyü inşa edildiğini, belirtmiştir.218
Mübadele uygulamasının dışında kalmakla beraber, Romanya, Bulgaristan,
Yugoslavya ve Sovyetler Birliği gibi ülkelerden gelen ve mübadele, İmar ve İskân
vekaleti tarafından Ermeni ve Rumların terk etmiş oldukları evlere yerleştirilen
göçmenlerin sayısı 172 029 dır. Mübadele göçmenlerine vekâlete bağlı İskan
Komisyonlarınca dağıtılan ev sayısı 88 700’dir.219
6. Muhacirleri Üretici Duruma Getirme Sorunu ve Yapılan Yardımlar
Mübadil göçmenlerin Türkiye’ye getirilip iskân edilmesiyle sorun
çözülmüyordu. Asıl sorun bu noktadan sonra başlıyordu çünkü getirilen ailelerin bir an
önce üretime geçirilmesi gerekliydi.220 Buna iki yönden ihtiyaç vardı. İlki, üretici
duruma geçmiş olan aile artık devletin üzerine bir harcama oluşturmuyordu. İkincisi ise,
217 Nedim İpek, (1996) : “Göçmen Köylerine Dair” , Tarih ve Toplum, S. 150, İstanbul: s. 19-20.
218 Öztürk, 1994: C. II. , 371.
219 İskân Tarihçesi, 1932 : 137-138.
220 Bu durum Heyet-i vekile tarafından, mübadelenin uygulanması hakkında hazırlanan talimatnâmenin
25. maddesinde şöyle belirtilir : “Gelen ahali dağlık veya münhat veya sevahil ahalisinden olmalarına
göre müşabih araziye iskan olunacak, çiftçi bağcı, tütüncü, sanatkar gibi evsaflarına bazende mahal-i
İskânda tatabuk ve muvafakat aranacaktır. Yunanistan’dan mübadeleten vürud edecek ahalinin bir an
evvel memleketimizde müstahsil haline geçmesi mültelzim olmakla ekseriyet-i azimesinin köylerde
iskânlarına itina edilecek ve şehirlerde icap ederse bu hususta tedabir ittihaz kılınacaktır.” BCA.30
18.7.25.2; Ayrıca,Yücel Demirel, (1994) : “Mübadele Dosyası”, Tarih ve Toplum, S. 123, İstanbul :
s. 57.
66
boş kalan toprakların hemen değerlendirilerek, ülke ekonomisine katkısı sağlanmış
oluyordu. Fakat bu sorun en az göçmenlerin iskânı sorunu kadar zordu. İskân sırasında
yaşanan karışıklıklar doğal olarak ailenin üretici yaşama geçmesinde de uzantısını
sürdürmüştür.
Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde hükümet savaş öncesinin üretim düzeyine
erişmenin yollarını aradı. İzmir’de toplanan ilk İktisat Kongresi’nin amaçlarından biri
de buydu. On yıldan fazla süren savaşların askeri yükü esas olarak köylünün üzerine
binmişti. 1913’te Türkiye nüfusu 15,8 milyondu. 1923’te yaklaşık 12 milyona düşen
nüfus, 1927’ye kadar ancak 13,6 milyona erişebilmişti. Nüfus savaşta ölenler ve
azınlıkların kitle halinde Türkiye’den göçleri nedeniyle azalmıştı. İş gücündeki azalma
ise nüfustaki düşüşe göre çok daha fazlaydı. 1928 Yunanistan nüfus sayımlarına göre
Türkiye’den göç eden ve yapılan ankete yanıt veren 880 000 Rum’un 250 000’i tarım
sektöründen gelmekteydi. Bunlar arasında tahıl ve tütün yetiştiricileri önemli bir yer
tutmaktaydı. 1926’da Yunanistan’daki tütünün üçte ikisini bu göçmenler yetiştirdi.
Bağcılar ise değişik üzüm türlerinin Yunanistan’da tanınmasını sağladılar. 1923-1929
yılında Türkiye’nin dış satımının yüzde 40’ı tütün ve kuru üzümden gelmekte olduğu
bilinmektedir. Dolayısı ile bu ürünlerin yetiştirilmesinde uzman kişilerin ülke dışına
çıkmış olmaları, dış satım rekabetinin boyutu hakkında da bilgi vermektedir. 221 1925-
1927 yıllarında pamuk, tütün ve fındıkta eski üretim düzeyine ulaşıldı. Bundaki
nedenler ise, yabancı sermayenin rolünün artması ve Müslüman tüccar sınıfının
olgunlaşmasına bağlanmaktadır.222 Bu şartlar altında mübadele göçmenlerinin atıl
durumda kalmamaları için hükümetin 25.11.339/1923 tarihli kararnamesinde
kendilerine tohumluk,hayvan, alet vs. tedariki için kredi verilmesini öngörmüştür.223 Bu
konuda hükümeti zor duruma sokan konu, dağıtılacak olan toprakların azlığıydı. Çünkü
göç eden Rumların sayısı Türklerden fazla olmasına karşılık çoğu ticaret erbabıydı.
Fakat Yunanistan’dan gelen göçmenlerin çoğu tarımla uğraşmaktaydı. Dolayısı ile giden
ve gelen göçmenlerin bıraktıkları toprak ve uğraşı alanları ters orantılıydı. Bu duruma
bir de Rumlardan kalan malların fuzuli işgale uğraması, işin güçlüğünü göstermektedir.
Savaş sonrasında, Yunan mübadillerin bıraktığı tarla, bağ, bahçede ürünler
kalmıştı. Maliye Vekâleti Müslüman mübadillerin gelmesinden önce tarlalarda kalan bu
221 Arı, 2003, 128.
222 Çağlar Keyder, (2005) : Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul : s. 130.
223 BCA: 42.102-21.18. 8.41.10.
67
ürünleri hasat zamanında toplanması için yerli halka kiraya vermişti. Fakat bu mallara
önemli oranda para yatıran ve emek harcayan kişiler toprakların alınmak istemesine ilk
zamanlarda doğal olarak tepki gösterdiler. Hükümetin işi bu şartlarda daha da zorlaştı.
Bir tarafta emek vermiş kiracılar, diğer tarafta sözleşme gereğince malını bırakmış ve bu
mala karşılık mal almayı ümit eden mübadiller.
Bütün bu güçlüklere rağmen hükümet fuzuli işgale uğrayan taşınmaz malları
boşaltılması için büyük çabalar gösterdi. 6 Temmuz 1924’te Tevzi Talimatnâmesi
(Emvâli Gayrimenkule-i Metrukenin Kanunen Hakk-ı İskânı Haiz Muhacirine Tevziini
Mübeyyin Talimatnâmenin Meriyete Vazına Dair Talimatname) ile terk edilmiş
taşınmaz mallardan pay alma hakkına sahip olan göçmenlere bu malların hangi
yöntemle nasıl dağıtılacağının ilkeleri belirlenmişti. Talimatnâmeye göre vilayet ve
Kaza merkezlerinde “Tevzi ve Taksim Komisyonları” kuruldu. Dağıtım sonuçları
“Arazi Tevzi Defterleri”ne kaydedilecekti.224
Ortalama beş nüfuslu bir mübadil çiftçi ailesine arazinin verim durumuna göre
(büyük şehirlere, iskelelere, istasyonlara olan mesafesine dikkate alınarak) değişik
büyüklükte arazi dağıtılacaktı. Tevzi edilecek arazinin büyüklüğü ve meyve ağaçlarının
sayısı aşağıdaki gibi olacaktı.225
Tablo V. Tevzi edilecek arazinin büyüklüğü ve meyve ağaçlarının sayısı
Tevzi Edilen Arazinin Özelliği En Az En Çok
Hububat Arazisi 75 dönem 100 dönüm
Tütün Tarlası 13 dönüm 18 dönüm
Sebze Bahçesi 7,5 dönüm 12,5 dönüm
Bağ 8 dönüm 12,5 dönüm
Zeytin Ağacı 120 Adet 150 Adet
Bu yönteme uygun olarak yerleştirilen mübadele göçmenlerine, 5 000 000
dönüm arazi, 4 300 000 adet zeytin, incir ve meyve ağacı dağıtıldı.226
Sorunlar toprak dağıtılması ile de son bulmuyordu. Mübadil göçmenlerin üretici
duruma getirilmesi için araç gereç yardımına da gerek vardı. Mübadele sözleşmesine
göre göçmenler her türlü araç ve gereci yanlarında getirebileceklerdi. Fakat uygulamada
bunu gerçekleştirmek mümkün değildi. Çünkü taşıma zorlukları ve Yunan hükümetinin
Türklerin mallarını müsadere etmesi de balıca nedenler arasında gösterilebilir.
224 Arı, 2003 : 133 ve İpek, 2000 : 105-106.
225 İpek, 2000 : 106.
226 İskân Tarihçesi, 1932 : 138.
68
Bu soruna karşılık, hükümet mübadillerin üretim vasıtalarına sahip olabilmeleri
için gerekli tedbirleri almıştır. Alınan kararlara göre, çift hayvanı bulunmayan her
haneye bir veya iki hayvan, haneye tahsis edilen araziye göre tarım aletleri ve tohumluk
verilecektir.227
Bu göçmen ailelerinden verilen malzemeleri satmayacaklarına ve ellerindeki
toprağı ekip biçme dışında başka bir amaç için kullanmayacaklarına ilişkin, ihtiyar
heyetlerinin önünde ve onların onayıyla “kefaletnâme” alınıyordu. Bu yardımın mal
olarak değil, parasal olarak yapılması durumunda her aileye tohumluk için 75, çift
hayvanları için 100 ve tarım araç gereci için 50 liraya kadar para verilmesi
kararlaştırıldı. Bu yardımdan yoksul göçmenler yararlanacaktı. Bunların belirlemesini
İmar ve İskân Komisyonları yapacaktı. Yapılan bu yardımlar karşılığında göçmen
ailesinden borç senetleri alınıyordu. Senetlere düşülen düzenleme tarihinden bir sene
sonra başlamak üzere ve beş yıl içinde göçmene verilen malların bedelinin ve nakit
olarak paranın on taksit olarak geri alınması yoluna gidiliyordu.228
Göçmenlerin üretici duruma gelmesi için yapılan yardımlar Türkiye genelinde
değerlendirilip gruplandırıldığı zaman şöyle bir tablo çıkar.
Tablo VI. Göçmenlere Dağıtılan Topraklar.229
Yıllar Aile Sayısı Kültür Toprağı Aile Başına Ortalama
1923-1933 157 736 6 258 928 39,6
Tablo VII. Göçmenlere Sağlanan Tarım Araçları
Yıllar Traktör Çift Hayvanı Araba Tırmık Pulluk Çayır
Makinesi
Orak
Makinesi
1923-1933 12 22 994 20 2 27 501 20 5
Çiftçilere yapılan bu yardımların yanında sanatkâr göçmenler içinde İcra
Vekilleri Heyeti 30 Nisan 1924 tarihinde benimsediği bir genelge ile kredi ve sermaye
yaratma konusunda önemli bir adım attı.230 Sanatkâr göçmenlere yapılan yardımlar daha
227 Tosun, 2002 : 132.
228 İskân Tarihçesi, 1932 : 27-28.
229 Geray ,1970: 26-27 (Tablo, XV-XVII). Bunlarında dışında;
7 618 000 kilo tohumluk,
41 253 çeşitli tarım makineleri,
19 070 kilo kükürt ve göztaşı,
22 994 baş çift hayvanı dağıtılmış.
Doğrudan araç gereç değil de nakit olarak göçmenlere verilen paranın tutarı 15 238 liraydı. İskân
tarihçesi, 1932 : 139.
230 BCA. 500.97.70.18.9.24.17.
69
çok bu gibi küçük sanat sahibinin döner sermaye gereksinimini karşılamak konusunda
olmuştur. Sanatkâr göçmenlere açılan “Döner Sermaye” kredileri şu şekildedir.231
Tablo VIII.
Yıllar Sanatkâr Göçmen
ailesi
Verilen Döner
Sermaye
Sanatkâr Aile Başına
Kredi
1923-1933 7 886 Lira 15 238 Lira 1 932 Lira
Göçmenlerin üretici duruma getirilmesi, çok geniş kapsamlı bir çalışma
gerektirmektedir. Dünya tarihinin yazmadığı “Cebri” biçimde emval ve insan
mübadelesi” gibi yeni ve zorlu bir iş için alınacak kararların tam bir başarıyla
uygulanmasına olanak yoktu. İlk başta yapılabilecek hazırlıklar tamamlanmadan, göç
menlerin büyük gruplar halinde “fevren” getirilmeleri ihtiyacı yapılabilecekleri de
azaltmıştı.232
Mübadil göçmenlerin yerleştirilmesindeki temel sorun, parasal kaynakların
yetersizliğiydi. 1923-1929 yılları arasında bu sorun için ayrılan kaynak şu şekildedir.233
Tablo : IX.
Yıl Tahsis Edilen (Lira) Harcanan (Lira)
1923 6 095 083 5 228 415
1924 10 022 535 5 199 390
1925 5 967 636 2 808 695
1926 1 446 116 889 930
1927 2 060 859 1 008 713
1928 1 018 433 725 949
1929 1 417 690 970 784
Toplam 28 417 690 16 871 876
Bütün bu düzenlemelere karşılık mübadil göçmenlerin üretici duruma geçirilerek
ülke ekonomisine katkılarının sağlanması pek kolay olmadı. Bu karmaşa ortamında bazı
göçmenlerin büyük geçim sorunlarıyla karşılaştıkları, böylece yeni arayışlar içine
girdikleri görülmekteydi. Bazı aileler bu yeni arayışların sonucu olarak yeni bir iç göç
hareketini başlatmıştı. Mübadele İmar ve İskan Vekâleti, bu gibi ailelerin
yerleştirildikleri bölgeleri terk etmeleri durumunda bir kez daha yerleştirme hakkına
sahip olmadıklarını açıkladı.234
Bu karışıklığın önüne geçebilmek amacıyla 28 Ekim 1925 tarihli bir yasa ile
gerek kendi istekleriyle, gerekse zorunluluk ve anlaşma dolayısıyla Türkiye’ye gelen ve
231 Geray, 1970 : 29.
232 İskân Tarihçesi, 1932: 12.
233 İskân Tarihçesi, 1932: 135,140.
234 İskân tarihçesi, 1932 : 35-38.
70
daha sonra gelecek olan bütün göçmenlerin, yerleştirilecekleri yerde beş yıl boyunca
oturulmaları zorunluluğu getirildi.235
Gelen mübadillere yapılan yardımları şu şekilde belirtmek mümkündür.
Tablo X: Mübadillerin Yerleştirildikleri İllere Göre Verilen Taşınmaz Mallar (1924-1933)236
Sıra
No İller Ev
Adet
Dükkan
Adet
Arsa
Adet
Toprak
Dönem
Bağ
Dönüm
Bahçe
Dönüm
1 Adana 1 640 344 41 45 187 2 870 84
2 Afyon Karahisar 74 - - 3 472 - 58
3 Aksaray 474 22 - 13 561 2 178 2 273
4 Amasya 448 43 5 14 887 1 549 -
5 Ankara 135 159 56 16 426 286 290
6 Antalya 1 033 228 - 106 780 939 -
7 Aydın 1 893 201 144 97 256 - 12 466
8 Balıkesir 7 018 1 583 958 131 541 606 906
9 Bilecik - - - 11 308 2 969 3 393
10 Bolu 5 9 - 3 131 - -
11 Burdur 98 8 - 2 403 330 57
12 Bursa 5 317 719 1 844 150 221 4 445 33 885
13 Çanakkale 2 709 152 8 87 894 1 091 3 492
14 Çankırı 2 - - - -- 6
15 Çorum 181 83 42 18 697 297 150
16 Cebelibereket 486 48 16 13 482 - 960
17 Denizli 193 141 -- 296 - -
18 Diyarbakır 2 4 -- 296 - -
19 Edirne 10 354 128 243 400 334 1 1998 3 485
20 Elazığ 174 - - 11 484 - -
21 Erzincan 272 - - 11 805 - -
22 Eskişehir 186 29 214 4 633 - -
23 Gaziantep 117 - - 8 082 - -
24 Giresun 214 39 - 938 - 6 118
25 Gümüşhane 839 - - 11 191 - -
26 İçel 143 16 - 5 674 - 32
27 İzmir 5 000 3 000 - 1 000 000 5 000 5 000
28 Isparta 254 39 - 6 281 830 193
29 İstanbul 2 553 2 000 - 937 441 12 158 -
30 Kastamonu 94 27 - 771 13 -
31 Kayseri 1 640 119 - 65 244 3 721 3 008
32 Kırklareli 4 437 192 - 151 069 3 005 -
33 Kocaeli 1 688 295 27 111 218 - -
34 Konya 1 021 156 - 33 858 32 492
35 Kütahya 139 64 3 4 145 - -
36 Malatya 1 - - - - -
37 Manisa 2 349 155 423 45 572 22 893 798
38 Maraş 103 - - 5 000 1 711 274
39 Mersin 680 115 11 23 264 1 075 942
40 Muğla 641 99 - 27 040 - 89
41 Niğde - 120 - 134 709 - -
42 Ordu 389 178 148 21 174 - 24
43 Samsun 4 209 511 544 112 997 - -
44 Sinop 204 41 - 8 202 - 24
45 Sivas 288 15 - 25 636 - -
235 Arı, 2003 : 155.
236 Geray, 1962: Tablo: 5.
71
46 Şebinkarahisar 1 515 - - 58 450 - -
47 Tekirdağ 3 179 361 266 290 571 18 878 1 722
48 Tokat 1 325 25 - 75 868 - -
49 Trabzon 77 65 - 590 - -
50 Urfa 1 - - - - -
51 Yozgat 698 67 3 56 731 4 80 100
52 Zonguldak 207 9 - 1 542 - 3
Bütün zorluklara karşın verilerde de görüldüğü gibi, yeni gelen bu göçmenlere,
memleketin yanmış yıkılmış haline rağmen bir takım yardımlar yapılmıştır. Şüphesiz bu
yardımların yeterli gelmesi mümkün değildi. Fakat Anadolu’daki halkın durumu
göçmenlerden farklı durumda değildi. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kurulmasına rağmen
göçmenleri yerleştirirken dışarıdan yardım talep etmemiş, herhangi bir yardım da
gelmemiştir. Yalnızca Mustafa Kemal Atatürk’ün İslâm aleminden göçmenler için
yardım toplanmasına yönelik bir beyannamesi vardır. (Belge Ek:7) Bu beyanname
sonucunda ne kadar bir yardım geldiğini kaynaklarda bulamadık. Ayrıca, halkın da bu
konuda bir takım yardım çalışması içine girdiği kaynaklarda mevcuttur. Örneğin Aralık
1923’ten itibaren Bursa’ya gelen mübadillere yardım için bir hafta evvelinden bazı
kişilerce “Muhacirin Yardım Cemiyeti” adında bir cemiyet kurulduğu bilinmektedir.237
Ayrıca çalışılan kaynaklarda, adına pek rastlanmayan, ne zaman kurulduğu ve işlevinin
ne olduğu bilgisine ulaşılamayan, fakat mübadil göçmenler için yardım topladığını
belgeleyen bir makbuzu bulunan, (Belge:8) “Mübadele Cemiyeti” adında bir derneğin
varlığı bilinmektedir. Mübadele Cemiyeti’nin 30. Kanunuevvel 340/1924 tarihinde
Cemiyet katibi tarafından Başvekalet’e sözleşmenin yurdumuzda uygulanması üzerine
mübadiller adına bir teşekkür yazısı da bulunmaktadır.238(Belge:9)
Fakat Türkiye’nin bu durumuna karşılık, ileride daha detaylı olarak inceleneceği
gibi, Yunanistan’a borç niteliği altında bir çok yardımlar yapılmıştır. Türkiye’nin böyle
bir imkânı olmaması bir yana Dr. Nansen’in Ekim 1923’te Anadolu’da yaptığı
incelemede Türk Hükümeti’nin kendi göçmenlerinin sorunlarıyla ilgilenebileceğini,
dışarıdan bir yardıma ihtiyaç duyulmadığını ifade etmiştir. Oysa Türkiye’nin ardı ardına
gelen savaşlardan yorgun düşmüş, ekonomisi bozulmuş ve son göç olayı ile de zor
237Nesim Şeker, 1995: Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sonucu Bursa’ya Gelen Göçmenlerin Kentin Sosyal
Yapısı
Üzerindeki Etkileri 1923-1935, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı, Cumhuriyet Tarihi Bilim Dalı, Bursa: s. 47.
238 BCA. 30.10.123.877.14.
72
durumda kaldığı anlaşılmıyordu.239 Asıl sorun sayısal bir karşılaştırma değildi. Çünkü
Yunanistan’dan gelen mübadiller savaşın yakıp yıktığı bir ülkeye geliyorlardı.
Yunanistan hiç olmasa böyle bir yıkıma uğramamıştı.240
7. Göçlerin ortaya çıkardığı Ekonomik Kültürel Değişimler ve Göçün Mübadil
Muhacirler üzerindeki Psikolojik Sonuçları
Sadece mübadele yolu ile gelen göçmenlerin ortaya çıkardığı değişimleri
belirtmek tek başına yeterli olmayabilir. Çünkü göç Cumhuriyet dönemi öncesinden
gelen bir süreçtir. Dolayısı ile Cumhuriyet öncesi dönemi göç hareketlerinin ortaya
çıkardığı değişim ve sonuç sonrasını da etkilemiştir.
Dışarıdan gelen göçler Osmanlıda bazı alanlarda büyük köklü değişimlerin
ortaya çıkmasına neden oldu. Osmanlı Devleti’nde “Miri rejim” geçerliydi.Yani
toprakta mülkiyet hakkı devlete, tasarruf hakkı çiftçiye aitti. Fakat bu sistem
XIX.yüzyılın ortasından sonra değişmeye başladı ve “miri rejim” in yerini özel arazi
“mülkiyet rejimi” aldı. Büyük sosyal devrimin kapılarının açılmasına sebep olan en
önemli unsur göçmenlerdir. Çünkü onlara verilen arazi özel bir mülkiyet olarak verilmiş
veya az zamanda özel mülkiyete dönüşmüştür.241
Balkanlardan yoğun bir şekilde Müslüman nüfusun Osmanlı sınırlarına girmesi
sonucu imparatorluğun Müslüman nüfus oranında artışa sebep olmuştur. Bazı yazarlar
II. Abdülhamit’in İslamcı bir politika izlemesinin nedenlerini imparatorluğun değişen
bu kompozisyonuna bağlar. Rumeli’den gelen bu göçmenlerin tarımsal teknoloji
bakımından Anadolu’dan daha gelişmiş olduğu bilinmektedir.242 Bunun yanında siyasi
ve demografik değişimlerde ortaya çıkmıştır. Türk Devrimi aynı zamanda ulusal bilince
sahip insanı oluşturmak için atılan bir adımdı. Bu adımın dayandığı insan
topluluklarından bir tanesi nüfus mübadelesi sonucu gelecek olan Türk-Müslüman
unsurlardı. Dolayısı ile bu göçler Türk halkı arasında milliyetçilik akımının kök
salmasına neden olmuştur.243
239 Alantar, 1998 : 76.
240 Carthy, 1998 b : 359-360.
241 Karpat, 2003:19.
242 Tekeli, 1990 : 57-58.
243 Gülten, Kazgan, (1971) : “Milli Türk Devleti’nin Kuruluşu ve Göçler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi
Mecmuası, S.1-
4, İstanbul : s. 318; Değişik bir kaynak ta, Türkiye’de Pantürkizm akımlarının Cumhuriyet sonrasında
önem
73
Balkan Savaşlarından başlayarak, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’de Türkiye
nüfusunun çeyreği yok olmuştu. Bu kaybın bir nedeni savaştaki ölümler ise diğer bir
nedeni de dışarıya yapılan göçlerdir. Bu sonuç hem şehirlerde hem de genel olarak
Türkiye nüfusunda homojen bir yapının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Özellikle
göçmenlerin yoğun olarak yerleştiği şehirlerde Türk-Müslüman nüfusu artırmıştır. Bu
konuda bir şehrin bu yöndeki değişimini araştıran kapsamlı bir çalışmada, Bursa
nüfusunun imparatorluk döneminde şehrin yaklaşık dörtte biri (% 24,1) oranında ki
azınlıkların, Cumhuriyetle birlikte dikkate alınmayacak bir orana (% 3,2) ye düştüğü,
1927 nüfus sayımında ise çok daha düştüğü (Binde 5)244 belirtilmiştir. Bu oran kadar
olmasa da yine de göçmenlerin yoğun olarak yerleştirildiği şehirlerde de nüfus
değişikliği bu örneklere yakındır. Bazı yerlerde ise nüfusun tamamına yakını
değişmiştir. Örneğin Doğu Trakya’da Milli Mücadele sonrası Rum nüfusunun bölgeyi
terk etmesi sonucunda yerleştirilen Türk nüfusu şehirlerde olmasa da köylerde büyük
çapta bir değişiklik ortaya çıkartmıştır. Örneğin kendi köyümüz Uzunköprü Kasabası
Kırcasalih Nahiyesi savaş öncesi adı Zalof Karyesi245 olan ve halkı tamamıyla Rum
halkından müteşekkil olan köy, savaş sonrasında Rum halkının gitmesi buraya
mübadele yolu ile yerleştirilen Türk-Müslüman nüfusu sonucu köyün ismi değişerek
tamamen Müslüman halkın yaşadığı bir köy haline gelmiştir. Doğu Trakya’da bir çok
yerleşim yeri için bu örneği vermek mümkündür. Savaş öncesinde yüzde 80’ni
Müslüman olan Anadolu, artık yaklaşık yüzde 98’i Türk-Müslüman nüfus haline
geldi.246
kazanmasında Türkiye’ ye göç eden dış Türklerin tesiri olduğunu savunur; Atabay, 2005: 238
244 Şeker, 1995 : 77-78; Aslında Bursa Vilayetindeki bu değişme XIX.yüzyılın son çeyreğinde başlamıştı.
1876’da Bursa (Hüdavendigar) vilayetinin nüfusu 841 305 kişiden 1906 yılında 1 691 277 kişiye
çıkmıştır. Hıristiyan nüfusun oranı bu tarihlerde % 15 ‘e düşmüş, ziraat alanında güç Hıristiyanlardan
Müslümanlara geçmiştir. Karpat, 2003: 19.
245 Edirne Vilayet Salnâmesi 1311 / 1895.
246 Erik jan Zürcher, (2005) : Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul : 24; Etnik
yapıda ki bu değişiklik Yunanistan için de geçerlidir. Bu konuda 1912 ve mübadele sonrası 1926 yılı
sonrası Makedonya nüfusundaki bu değişimin Yunan kaynaklarındaki yansıması şu şekildedir.
(Sadece Müslüman ve Yunan nüfusu için)
Yıllar 1912 % 1926 %
Yunanlılar 513 000 42,6 1 341 000 88,8
Müslümanlar 477 000 39,4 2 000 0,1
Pavlidis, 1997 : 26. Bu tablonun devamında mübadeleye tabi olan bölgelerin etnik yapıdaki değişimi
verilmiştir.
74
Mübadele göçmenleri Yunanistan’da bir çok ekonomik değer bırakarak
Türkiye’ye geldiler ve bir çok kayıpları oldu.247 Bu sonuç doğal olarak şehirlerin
ekonomik yapılarında da gerek bu ekonomik kayıptan, gerekse değişik iş kollarından bir
takım değişmeler yaşandı. Türkiye’den giden azınlıkların bir çoğu tüccar, sermayeci az
bir kısmı da tarımla uğraşmaktaydı. Fakat gelen göçmenlerin çoğu toprakla uğraşan bir
nüfusu oluşturmaktaydı. Bu durum şehirleşme oranını düşürürken, bazı şehirlerde
yetiştirilen ürünlerin değişmesine buna bağlı olarak ekonomik değişmeye de neden
olmuştur. Örneğin Bursa şehrinde azınlıklar zamanında yapılan ipekböcekçiliği eski
üretimini kaybetmiş, bunun yerine, gelen mübadillerin tütüncü olması nedeniyle bu
alanda bir gelişme yaşanmıştır. Ürün değişimi yanında bu iş kollarında çalışan işgücü
cinsiyeti bile değişmiştir. Cumhuriyet öncesi ipekçilik endüstrisinde işgücünün
tamamına yakını kadınlardan oluşurken, Cumhuriyet sonrasında bu tür fabrikalarda
çalışan kadınların oranı yüzde 4’e inmiştir.248 Bazı bölgelerde yetiştirilen ürün yok
olmasa da büyük oranda kullanımı farklılaşmıştır. Edirne bölgesinde yoğun olarak bazı
köylerinde (Kırcasalih eski adı Zalof) bağcılık ve buna bağlı şarap üretimi yapılırken,
mübadillerin yerleşmesi sonucu bağcılık oldukça gerilerken bunun yerine, gelen
mübadillerin iyi bildikleri tütüncülük yapılmaya başlanmıştır. Bu durum resmi
kaynaklara kadar geçmiş, 1923 yılında bütün Türkiye’de tütün üretimi 23 milyon kilo
iken bunun 2 – 2,5 milyon kilosu Edirne’de yetiştirilmiştir. Oysa bir yıl önce ise
Edirne’de tütün üretimi 1 milyon kiloydu.249 Gelen mübadillerin çoğu başta Ege ve
Marmara bölgesine yerleştirilmiş, kaybedilen bu ekonomik değerler burada
kazanılmaya çalışmıştır. Fakat mübadil yerleşimi Doğu Anadolu bölgesinde pek
247 Mübadil göçmenlerini ekonomik zorluklarına İmar ve İskân Vekili Refet Bey şu şekilde
değinmektedir: “… mesela 10 bin lira sermayesi olan ve geldiği yerde bir bakkaliye mağazası olan
şehirli bir muhaciri düşünelim. Bu adamın memleketinde bankalarda kredisi, ticaret aleminde itibarı,
nihayet mağazasının babadan kalma intikal eden müşterileri vardı. Mübadele ile bu zat sermayesini
nakde tahvile mecbur kalmıştır. Bu nakde çevirme sırasında muhacir belirli oranda zarar edecektir.”
denmekteydi. Vakit 21 Teşrinievvel 1923.
248 Şeker, 1995 : 91-92.
249 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II, İçtima II, C.IX, 1975, Ankara: s. 59. ürünlerdeki bu farklılık aynı
zamanda kişisel bir gözlemimizdir. Gelen mübadillerin tütüncülük ile uğraştıklarına bir kanıt
(Belge:10) Fakat tütün yetiştiriciliği Doğu Trakya’da ilerleyen tarihlerde getirilen kotalar sebebiyle
azalmış ve zaman içinde ekilmesi tamamen son bulmuştur. Yunanistan’dan gelen mübadillerin, tütün
yetiştiriciliğine katkısı böyle iken Yunanistan’da farklıdır. Yerel gazetenin verdiği “Yunanistan’da
Tütüncülük” başlıklı bir habere göre “…bu işten anlamayan muhacirlerinde tütün ekmeye kalkışması
Yunan tütüncülüğünü fena vaziyete getirdiği” yazılmakta ve devamında, “1925 senesinde 290 742
000 Drahmi olan üretimin 1929’da 180 370 000 Drahmi” ye düştüğü belirterek tütüncülüğün
gerilediği bilgisi verilmektedir. Yunan Fos gazetesinden aktaran Edirne postası, 29.5.1930, 342
numaralı gazete. Belirtmek gerekir ki bu durum tütüncülük alanında böyledir.Fakat şüphesiz Mübadil
göçmenlerin diğer alanlarda Yunanistan’a katkısı büyüktür. Bkz. Pavlidis, 1997 : 23-25.
75
yapılmadığı için bu bölgede nüfus yoğunluğu düşük kalmış hatta bu bölgenin canlanma
göstermemesinin nedenini bu etkene bağlayan araştırmalar da vardır.250
Mübadele göçü kültürel bir değişime de yol açmıştır. Bu özellikle homojen bir
toplum oluşturulması yönündeki önemli bir adımdır. Azınlıkların ayrılması ve gelen
Türk-Müslüman mübadillerin bir kısmı Rumca ve diğer dilleri (Pomakca gibi) biliyor
olsalar da Türkçe daha fazla kullanılan bir dil olmuştur. Örneğin Bursa şehrinde 1927 ve
1935 nüfus sayımında yüzde 96’ya yakın oranla ana dillerinin Türkçe olduğunu
belirtmiştir.251 Mübadil göçmenler ayrıca Türkçe’ye yeni bir şive de katmıştır. Bu şivede
“h” sesini yutarak ya da farklı bir sesle karşılayarak konuşmak pek yaygındı. Bunun
yanında “abe”, “abe mari”, “breh”, “kızan”, “kızancık” gibi terimlerle süslenmekte, bu
durum özellikle konuşma anında yansıtılan heyecan, sevinç ve özlem gibi davranış
kalıplarıyla birlikte ortaya çıkmaktaydı. Mübadele yolu ile gelen az sayıdaki Pomağın
dışarıya karşı Türkçe konuşurken, kendi aralarında Pomakça konuştuğu
bilinmektedir.252
Bunun yanında günlük hayatta kullanılan araç gereçten tarım ürünlerine kadar
değişimler de söz konusudur. Anadolu’da kağnıya göre “Muhacir Arabası” olarak
bilenen Rumeli’de yaygın bir şekilde kullanılan dört tekerlekli çelik talmiyeli at
arabaları yaygın şekilde kullanılmaya başlanmış, patates, tütün ekimi gelen bu
göçmenler sayesinde yerli halk arasında yine yaygın bir şekilde ekilmeye başlanmıştır.
Kireçle badana etme, buğday unu kullanma ve hamuru mayalama, fırında pişirme
yöntemleri arpa ve çavdar unundan mayasız yapılan ve ocakta pişirme yönteminin
yerini almıştır. Orta Anadolu’daki göçmenler ise evlerini orada adet olduğu üzere düz
damlar yerine üç köşeli damlarla253 ve geniş pencerelerle yapmaya başlamışlardır.254
250 Tekeli, 1990 : 62.
251 Şeker, 1995 : 95.
252 1340 senesi İzmir Vilayeti’nin Sıhhi, İçtimai Topografyasına Ait Malumat, s. 12’den aktaran Arı,
2003: 172, İzmir için yapılan bu araştırma büyük oranda gözlemlerimize dayanarak Doğu Rumeli
(Trakya) içinde geçerli olabileceği yargısına varılabiliriz. Örnek olarak dışarıya karşı Türkçe
konuşurken kendi aralarında Pomak’ça konuşulmasına, Edirne ili Meriç ilçesi Küplü, Kavaklı,
Uzunköprü, Kırcasalih nahiyesi bir mahallesi gösterilebilir. Fakat bu durum son yıllarda kendi
aralarında da Pomakça’dan ziyade Türkçe’ye yönelinmiştir.
253Bu konuda yine kendi gözlemlerimize dayanan bir örneği aktarmak faydalı olacaktır. Adana’lı bir
arkadaşımızın Trakya bölgesinde yaygın bir şekilde kullanılan ve halk söyleminde “eski kiremit” veya
“gavur
kiremidi” denilen oluklu uzun kiremide kendi yörelerinde “ muhacir kiremidi ” denildiğini
belirtmiştir. Bu
kiremit türü hala, özellikle Ege bölgesinde ve kısmen Trakya’da eski Rum yapılarının çatılarında
bulunan
76
Şüphesiz ki gelen mübadil göçmenler yerli halkı bu yönde etkilediği ve bir takım
değişimlere neden olduğu gibi, yerli halktan birçok kültürel ve sosyal değerler alarak
onlar da değişime uğramıştır. Bu özellikleriyle gelen göçmenler üzerinde çok yönlü
sosyal araştırmaların yapılması, bu konu üzerinde daha çok hakimiyet sağlayacağı bir
gerçektir.
Yeni teşkil edilen köylerin bir kısmı göçmenler tarafından geldikleri yerlerdeki
köylerin planları esas alınarak inşaa edilmişlerdir. Dolayısı ile önceki göçlerinde bir
uzantısı olarak Kafkas ve Rumeli köy şekilleri Anadolu’ya taşınmıştır.255
Şüphesiz göç olayının siyasi boyutu kadar insani boyutunun da değişik bir
zâviyeden geniş çaplı araştırılması gerekli bir tarafı da vardır. Çünkü göç ve göçmen
psikolojisi birinci ve ikinci kuşaklar arasında çok derin sonuçlar bırakan bir olgudur.
Göç her şeyden önce, psikodinamik olarak çok yönlü kayıplar manzumesidir.
Göç eden insan ya da gruplar, eğer bu göç zorunlu bir göç ise, öncelikle özgürlüklerini
kaybetmiş sayılabilirler. Bir ideal veya amaç uğruna olmayan göçlerde insan ya da
gruplar yaşamak istedikleri yeri tercih etme haklarını ve özgürlüklerini kaybederler.
Yaşanılan yer kısa bir zaman içinde kaybedilecek bir nesne iken gidilecek yer ise, her
neresi olursa olsun göreceli olarak ırak ve yabancıdır, yeni bir nesnedir.Yeni bir nesne
ile karşılaşmanın yarattığı anksiyetenin (bunaltının) çok ciddi psikolojik altyapısı vardır.
Eski mekandan ayrılma ve yeni bir mekanla karşılaşılacak olmanın birincil(primer)
ayrılık (separasyon) duygusunu yeniden kışkırtacağını düşünebiliriz. Bu ürkütücü
ayrılık duygusuyla baş etmek için ruhumuzun derinlerinde terk edilen yeri
değersizleştirme veya göç edilen yeri yüceltme gibi gerçekte yaşanan anksiyeteyi ört
bas etmekten başka bir şey olmayan bir takım manevralar icra edilir. Yeni ruhsal
algılamalar gelişir. Öncelikle, her şeyiyle yeni mekan yeni bir nesnedir, yabancıdır,
düşmandır, farklıdır. Yeni bir toplulukla karşılaşan bu insan bu topluluğa karşı son
derece temkinli ve peşin hükümlüdür. Göç eden kişi veya grup, önce sosyal olarak
regresyon gösterecek (yani erişkin insanın çocukluk zamanlarına gitmesinde olduğu gibi
topluluk varlığının daha organize şekillerden daha kitlevari düzensiz davranışlara doğru
meyledecek ) yabancısı olduğu bu topluluk içinde korku ve endişe gibi yeni duyguları
kiremit türüdür. “ Gavur kiremidi” denmesinin bir sebebi de Rumlar tarafından yaygın bir şekilde
kullanılması
olsa gerek.
254 Bu sonuçlar, Kemal Karpat, (1967) : Türk Demokrasisi Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller,
İstanbul : S. 97’den kısmen aktaran, Arı, 2003 : 170.
255 İpek, 1996: 19.
77
ile baş edebilmek için aşinası olduğu diğer göç edenlerle daha da yakınlaşacaktır. En
güvendiklerine, en çok kendine benzeyenlere tutunacaktır. Göç travmasıyla baş etmede
hiç şüphesiz karşılaşılan yeni topluluğun da niteliği önemlidir. Yeni topluluk, yeni nesne
ne kadar eskilerine beziyorsa göç travmasının etkisi de o kadar kolay bertaraf edilir.
Tersi durumda iş zorlaşacaktır.256 Türkiye’ye gelen mübadil göçmenlerin bu travmayı
kolay atlatabilmesine karşılık,Yunanistan’a giden mübadil göçmenlerin uzun yıllar bu
travmayı yaşamaları bu etkene bağlanabilir.
Gelinen yeri yüceltme belki de bir kaçıştı. Bu konuda ne kadar güçlü piramidal
(Belleğin piramit şeklinde oluşması. Dip kısmı daha güçlüdür) bir hafızaya sahip
olunduğunu -kendiside mübadil göçmeni olan – dedemde şahit oldum. Vefatından kısa
bir süre önce felç geçirerek şuurunu yitirmesine rağmen unutmadığı tek şey vardı. Yıllar
önce ayrıldığı köyü. Bizi tanıyamayacak kadar şuur kaybına uğrayan dedemin, kendi
köyünü, hısım ve akrabalarını hatırlaması, bu bağın nekadar güçlü olabileceği örneğini
bize göstermiştir.
256 Murat Beyazyüz , Erol Göka, (2006): “Kronolojik Bir Biyografi Yerine Psikobiyografi” Cemil Meriç,
Yay. Haz. Murat Yılmaz, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara: s. 127-128; (Bu eserin konuyla
doğrudan bağlantısı olamamasına karşılık kendiside göçmen çocuğu olan Cemil Meriç’in
hayatında göçmenlik psikolojisinin yarattığı etkiyi de inceleyen bir makaledir.)
78
III. BÖLÜM
RUMLARIN MÜBADELESİ VE MÜBADELE UYGULAMASINDA TÜRKYUNAN
DEVLETLERİ ARASINDAKİ SORUNLAR
A.YUNANİSTAN’IN ANADOLUDA TAKİP ETTİĞİ NÜFUS SİYASETİ VE
RUMLARIN MÜBADELESİ
1. Milli mücadele sırasında Anadolu’dan Ayrılan Rumlar
9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılması ve öncesinde
Anadolu’dan ve Doğu Trakya’dan Yunanistan’a çok büyük bir Rum göçü
başlamıştı.Bkz;(Resim:4) Anadolu ve Trakya’dan giden Rumlar için sayının
belirlenmesi gerçekten çok güçtür. Bu göç kaynaklarda değişik sayılarla geçmiştir. 1922
yılında Yunan ordusunun bozgun sonucunda güvende olacaklarını düşündükleri Ege ve
Marmara’nın büyük kentlerine akmaya başladı. Özellikle İzmir bu sıralarda bir hayli
Rum halkını ağırlamıştı. Yunanistan’a yapılan ilk göç başlangıcı İzmir’dendi. Yunan
ordusuyla birlikte Yunanistan’a kaçan Rumların sayısı 213 418 dir.257 Sadece imzalanan
Rum ve Türk Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelenâme ve protokol dahilinde 186
189 Rum’un Yunanistan’a göç ettiği bilinmektedir.258 Fakat genel olarak 1926
Yunanistan Nüfus sayımı göz önünde bulundurularak verilen rakamlarda ise;259
Geldiği Yer Göçmen Sayısı
Anadolu’dan 626 954
Doğu Karadeniz’den 182 169
İstanbul’dan 38 458
Doğu Trakya’dan 256 635
Toplam 1 104 216
Kişi Yunanistan’a göç etmiştir. Fakat bunların ne kadarının I. Dünya Savaşı ve ne
kadarının daha sonra göç ettiği tam manasıyla bilinmektedir. Savaş sonrasından göç
257 Bilge Umar, (1998) : Türkiye Halkının Ortaçağ tarihi Türkiye Türkleri Ulusunun Oluşması, İnkılap
Kitapevi, İstanbul : s. 211; Yine ayı yazar ,Rumların Anadolu’dan büyük göçü ile ilgili daha geniş bilgi
için bkz. ,Bilge Umar,(1974): İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yayınevi, İstanbul: s.330-334.
“Büyük Göçün” Yunan kaynaklarında değişik bir anlatımı için bkz. Dido Sotiriyu , (1986): Benden
Selam söyle Anadolu’ya, (Çev.A.Tokatlı), İstanbul.
258 Ağanoğlu, 2001: 306; Konu ile ilgili demografik saptamalar, kaynaklara göre çok değişik rakamlar ve
yüzdeler içermektedir. Bir başka kaynak Lozan’da imzalanan Antlaşmaya göre kendi isteklerine
bakılmaksızın Anadolu’dan Yunanistan’a gönderilen Rumların sayısı 149 851 kişidir; Türk
Ansiklopedisi, “Göç” maddesi, C. 17 s.460. Geray, 1962 : 6; Ayrıca Yunan kaynaklarında 189 916
olarak belirtilmiştir. Stephan Ladas’tan aktaran, Akgün, 1986 : 266, ek:5 .
259 Carthy, 1995 b : 336 .
79
eden Rumların, göç sırasında Yunanistan’a kadar takip ettiği güzergâhlar Yunanistan’da
yayınlanan küçük Asya Araştırma Merkezi Eksodos Dergisi’ne göre şu şekildedir.260
Soyun Bulunduğu Bölge Duraklar Hareket Edilecek Yer
Kapodakya Ereğli-Ulukışla-Mersin
Güney Doğu Akdeniz Halep-İskenderun-Beyrut (Erkekler)
Mersin-Yunanistan (Kadın-Çocuk)
Orta Anadolu (1) (Galatia) Ankara-İstanbul-Yunanistan
Orta Anadolu (2) (phrygia) a- Mudanya-Doğu Trakya-Yunanistan
b- İstanbul - Yunanistan
c- Mersin
Isparta - Burdur a- Kapadokya-Mersin (Kadın-Çocuk)
b- Sivas-Erzurum (Erkekler)
Fethiye - Antakya a- Mersin-İskenderun-Rodos
b- İç Anadolu-Kafkasya (Erkekler)
Antalya a-Mersin-Yunanistan (Kadın-Çocuk)
b-İç Anadolu-Kafkasya (Erkekler)
Doğu Alanya a- Ovalık-Suriye-Kıbrıs-Yunanistan
b- Dağlık-İç Anadolu-Yunanistan
Batı Anadolu Doğu Ege Denizi – Adalar
Doğu Karadeniz a. Kafkasya-Yunanistan
b- İstanbul Yunanistan
Mübadele göçünden sonra Türkiye’de kalan Rumlarla ilgili sayıları 1927 yılında
yapılan nüfus sayımında görmekteyiz. Türkiye’de 1927 de yapılan sayıma göre 52.987
erkek ve 66.835’ i kadın toplam 119.822 kişi Rumca konuşabildiğini beyan etmiştir.
Bunların 91.902 si (% 76.69) İstanbul’da gerisi Çanakkale (7.938), (Mübadele gereği,
İstanbul ve Çanakkale ‘İmroz-Gökçeada’ dışındaki Rumlar Mübadeleye tabii tutuldu ),
Balıkesir, Antalya, Aydın yoğunlukluydu. (Diğer illerde rastlanan Rumca konuşan nüfus
ya Türkiye’ye mübadele sonucu gelen Müslüman muhacirlerdir ya da gözden kaçmış
Rumlar olduğu tahmin edilmektedir.) 261
a)Yunanistan’ın Anadolu’daki Rumları Fazlalaştırma Gayretleri
Yunanistan’a göç eden bu Rumların tamamı Anadolu’nun yerli Rum’u değildi.
Sayıları bir milyonu aşan bu grup içerisinde sadece Anadolu’nun yerli Rum’u
diyebileceğimizin sayısı 1850 yıllarında birkaç yüz bin dolaylarındaydı.Özellikle
260 Pavlidis, 1997 : 21; Anadolu’dan kaçan bu Rumların hepsi Yunanistan’a gitmedi. Avrupa’ya, Birleşik
Devletlere, Mısır’a göç edenler de vardı. Örneğin, Birleşik Devletlere 1922-1928 yılları arası “Asya
Türkiye’si”den 94 137 göçmen gelmiş, bunların 30 000’i Anadolu’dan doğrudan Amerika’ya, gitmiş
Anadolu, Rumlarıdır. Carthy 1998 a : 140.
261 Fuat Dündar, (2000): Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar, Çiviyazıları Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul:s.125.
80
Balkan harbinden sonra Rumeli’deki Rumların ,Batı Anadolu’da çoğunluğu Rumlar
Lehine oluşturmak için aileleriyle İzmir ve Balıkesir havalisine geldiği bilinmektedir.262
Bilge Umar’ın bu konudaki tezi hayli dikkat çekicidir. Umar’a göre; 1850’lerden sonra,
hele hele Anadolu kıyı kesiminden komprador burjuvazi modelinde bir zengin Rum
burjuvazisinin ortaya çıkışı sonrasında Yunanistan’dan ve Adalardan Anadolu’nun batı
kıyılarına, en çok da İzmir’e ve yakın çevresine dalga dalga yığın yığın Rum göçmen
geldi ve 1922 “Küçük Asya felâketi” üzerine Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Rum
yığınlarının büyük çoğunluğu da Anadolu’nun yerli Rum’u değil böyleleriydi. Bu
konuda birkaç aydınlatıcı örnek de verir; Kırım Savaşı sırasında Çanakkale’nin Ezine
kasabasında bir tek Rum kalmamışken, önce üç Rum Göçmen gelmiş, bu gelişin arkası
kesilmeyerek kasabadaki Rum sayısı 1909 da 380 haneye çıkmıştır. Çanakkale Boğazı
girişindeki Yenişehir Rum köyü, Kırım Savaşı sırasında yaklaşık 30-40 hanelik iken, 19
yüzyılın sonunda 850 haneye ulaşarak nüfus patlaması göstermiştir. Edremit’te yine
Kırım Savaşı sırasında, yalnız 2 Midilli’li Rum varken, 1909’da Rum nüfus 1500
hanelik olmuştur. Milas’ta ise 1738’de 30 kadar Rum ailesi varken 19. yüzyılda gelen
göçmenlerle Milas’ın Rum halkı 550 haneye çıktığı ve kasabada Rum mahallesi
kuruldu; Rum nüfus 19. yüzyıl sonunda 1 950’yi, 1908’de 3 200’ü buldu.263Anadolu’ya
geçen Rumları bu başarısı daha sonraki tarihlerde Atina’nın saldırıya geçmesi ve 1919-
1922 yılları arasındaki Türk-Yunan savaşı ile sonuçlandı264.
Bu bilgilerden de anlaşıldığı gibi, aslında Kurtuluş Savaşı sonunda Yunan
ordusuyla birlikte Anadolu’dan çekilen Rum halkı buraya sonraları Yunanistan’dan,
Rusya’dan gelen göçmen Rumlardı. Bu yerleşme olayı bazen ihtiyaç üzerine, bazen
ticaretin getirmiş olduğu Batı Anadolu’daki etkinlikten yararlanmak ve bazen de
Yunanistan’ın Rum nüfus dengesini Yunanistan’ın lehine değiştirmek istememesinden
kaynaklanmıştır.265 Sadece bu kadar da değildi. 19 Mayıs’ta Yunanlıların İzmir’i
işgalinden de sonra bölgede çoğunluğun sağlanması için Balkan Savaşında mübadele
edilmiş olan Rumlarla askerlikten kaçmış olan Rumlar ve eski Yunanistan ve adalardan
262 1913 Tarihli Harbiye, Dahiliye ve Hariciye Vekalet arşivlerinin tasnifine göre oluşan bu yargı
için bkz.
Halaçoğlu, 1995: 116.
263 Umar, 1998 : 210-212.
264 Karpat, 2003: 87.
265 Yerli Rum nüfusu hakkındaki bu tez, doğal olarak Yunan kaynaklarında farklı bir şekilde yer alacaktır.
Bu göçmenler; “… Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye olarak bilinen bölgesinde uzun yıllar önce
yerleşmiş bir halk olan Anadolu Rumlarıydı”, Renee Hırschon, (2000); Mübadele Çocukları, Çev.
Serpil Çağlayan , Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul: s.6.
81
pek çok Yunanlı kendilerine arazi ve çiftlik verileceği vaadi ile Anadolu’ya
başlanmıştı.266 Yunanlıların nüfusu kendi lehine çevirebilmek amacıyla, sadece Batı
Anadolu’da değil, Trakya’da da değişik uygulamalar takip ettiği bilinmektedir. Babaeski
dolaylarındaki halkı göçe zorladığı ve yerlerine Kafkasya’dan getirilen Rum
muhacirlerini iskan ettiği Hudut Emniyet Müfettişliğince Harbiye Nezaretine 7 Eylül
1921 tarihinde sunulan raporda belirtilmektedir.267 Ayrıca nüfusu lehine çevirme
işleminin, Balkan Savaşı sonrasından itibaren uygulandığını sadece göç ettirmekle de
değil aynı zamanda baskı yoluyla asimile edilmek istendiğini de 21 Mayıs 1914 tarihli
Selanik Müftüsü’nün Dahiliye Nezâreti’ne yazdığı tahrirat (mektup)an anlıyoruz.268
b)Anadolu’daki Rum Nüfusunun İstatistiklerde fazla Gösterilmesi
Bu konuda önemli olan diğer bir nokta da Anadolu’daki Rum nüfusunun
sayısıdır. Bu konudaki görüşler Lozan Antlaşması’ndan itibaren tartışılmaktadır. Aslında
bu tartışma 19. yüzyıla kadar uzanır, fakat incelenen konu dahilinde olması nedeniyle
Lozan olarak belirtilmiştir- Lord Curzon Amerikan kaynaklarına dayanarak ayrıntılı bir
istatistik vermişti. Buna göre Anadolu’da 1914’te 1 600 000 Rum vardı. 1914-1918
yılları arasında göç ve ölüm gibi nedenlerle 300 000 kişi ölmüş veya ülkeyi terk etmiş
1919-1922’de aynı nedenlerle 200 000 kişi ve 1922 Eylül ve Ekim aylarında 500 000
kişinin eklendiğini söyleniyordu. İsmet İnönü ise 1914’te İstanbul’da dahil 1 600 000
Rum’un hiçbir zaman Osmanlı topraklarında bulunmadığını belirtilmiştir.269 Bunun
öncesinde 3-4 Şubat 1919 Paris Barış Konferansı’nda Venizelos Rum Patrikhanesi’nin
hazırladığı istatistiklere dayanarak Batı Anadolu’daki Rum nüfusunu 1 700 000 olarak
belirtmiş ve devamında Türk çoğunluğunun olmadığı bu bölge Osmanlı Devleti’nin
olmamalıdır tezini ileri sürmüştür.270 Venizelos’un bu iddialarının Wilson ilkeleriyle
çelişmediğinin anlaşılması için, yani Rum çoğunluğun ispatlanması için, bir Amerikan
266 Cengiz Orhonlu, (1973) : “Yunan İşgalinin Meydana Getirdiği Göç ve Yunanlıların Yaptıkları
‘Tehcir’in Sonuçları Hakkında Bazı Düşünceler.”, Belleten, C.XXXVII., S. 148, TTK Basımevi,
Ankara : s. 489.
267 Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi, I, Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, (1995), Ankara: s.317, Belge no:126.
268Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi, I, 1995: 258. Belge no:106;
Ayrıca Batı Anadolu’dan Türklerin tehcir edilmesi için, bkz. Mustafa Turan,(1999): Yunan Mezalimi,
AAM, Ankara: s.53-66.
269 Meray, 1969: 123, 126 ve Akgün, 1986: 252.
270Adnan Sofuoğlu, (1995) : “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum
Patrikhanesinin Faaliyetleri”, AAMD, C.X, s.28’den ayrı basım, Ankara: 217
82
heyeti oluşturulmuştu. Fakat heyetin yaptığı araştırmalar sonucunda bölgede –Batı
Anadolu- Rum nüfusunun %32’yi geçmediği anlaşılmıştır.271 Venizelos, bu sayıların
Barış Konferansında Rum nüfusa ilişkin olarak öne sürdüğü iddiaları desteklemek üzere
kullanılması için patrikhanenin hazırladığı öne sürdü. “Patrikhane İstatistiği” adını
alacak olan bu istatistik özellikle Justin Mc Carthy’nin eserinde geniş bir yer tutar. İlk
defa 1918 yılında ortaya çıkan “Patrikhane İstatistiği” Profesör George Soteriadis
tarafından yayınlanmıştır. Sürekli olarak bilim adamları ve politikacılar tarafından
Anadolu’daki toprak istemlerini desteklemek üzere –görünüşe göre biri Türkçe, diğeri
de Rumlarca yapılmış iki “sayım”ın verdiği sonuçlar Osmanlı verilerine ters
düşmektedir. Bu istatistikte Anadolu’da yaşayan Rumların sayısını Osmanlı
istatistiklerine göre çok daha fazla göstermektedir. “Patrikhane İstatistikleri” hiçbir
bakımdan Yunanlı / Rumlarca yapılmış bir nüfus sayımının ürünü değildi. Bunlar
düpedüz aldatma çabası ürünü idiler. Bu olaya önemli bir örnek şöyledir; Versailles
Barış Konferansı’ndaki Britanya delegasyonuna, 9 Mayıs 1919’da Trabzon Rum
Metropoliti Khrysanthos’dan bir mektup ulaştı. Metropolit Pontus bölgesinde “gerçek
Türklerden” çok daha fazla sayıda Rum bulunduğunu öne sürüyor. Savını kanıtlamak
amacıyla “resmi” Osmanlı kaynağından, 1908 yılı Salnâme’sinden aktarımda bulunuyor
ve Trabzon Vilayetinde Rum nüfusunun 500 000 ulaştığını öne sürüyordu. Aslında 1908
Salnamesinde Rum nüfusunun 500 000 olarak gösterilmesi güçlü bir destek te olurdu,
fakat ne yazık ki 1908 yılı için Sâlnâme ne yazık ki yoktu yoktu. Çünkü Trabzon
Salnamelerinin yayınlanması 1905 yılında sona ermişti. Gerçek ve patrikhane tarafından
hazırlanan nüfus sayımlarını şöyle gösterebiliriz 272
271 Akgün, 1986: 244.
272 Carthy, 1998 a: 91-101.
83
Tablo :XI
Gerçek ve Sahte , Osmanlı İstatistiklerine Göre
Anadolu İllerinde Rum Nüfus
İller Gerçek Sahte
İstanbul (Anadolu Yakası) 45 202 70 906
İzmit 40 048 78 564
Aydın 319 020 629 002
Bursa 183 974 274 530
Konya 95 847 85 320
Ankara 45 760 54 280
Trabzon 260 313 351 104
Sivas 76 394 98 270
Kastamonu 26 109 18 160
Adana 11 481 88 010
Biga 8 580 29 000
Toplam 1 112 698 1 777 146
Verilen bu rakamlara daha önceden de belirtildiği gibi Anadolu’ya çeşitli
nedenlerle gelen Yunan Göçmenlerini de içinde bulundurmak gerekir.
2.Karamanlı Ortodoks Türkler Meselesi ve Bunların Mübadelesi
Anadolu’dan Yunanistan’a mübadil olarak giden bu göçmenler arasında Rumca
konuşmayan guruplar da vardı. Bu Hıristiyanlar Karamanlıca (Karamanlides) denen bir
yazı ile okuyup yazmakta ve ibadet etmekteydiler. Bu yazının özelliği ise Grek alfabesi
ile Türkçe idi. Özellikle kadınlar Türkçe konuşuyordu. Yunan devleti, bunlara ulusal
bilinci kazandırabilmek için epeyce uğraştı.273
Orta Anadolu bölgesinde yaşayan, Türk adı taşıyan Hıristiyanlar konusunda bir
çok araştırmalar yapıldı. Yıllardan beri sürdürülen Helenizm hareketi Rumeli’den sonra
Anadolu ‘da da hızla yaygın hale getirildiği için, İstanbul’u merkez yaparak başlatılan
hareket kısa bir süre içinde Türklerin anavatan topraklarında kol gezmeye başladı.
Halbuki Anadolu’nun yarattığı insan kendine özgü bir yaşam düzeyi ve dili seçmişti.
Bir çok yerlerde günlük işler, ticaret işlemleri, ve hatta ibadet bile Ortodoks kiliselerin
çoğunda Türkçe yapılmaktaydı. Hatta XIX. Yüzyılda Anadolu içlerinde gezenler veya
273 Richard Colog, (1992): Modern Yunanistan Tarihi, İstanbul: s.7.
84
araştırmalarda bulunanlar Yunanlılık bireylerini ararken, Türklük öğesini ağır basan
taraf olarak görmüşler ve taraf tutanlar bile bunu teslim etmişlerdir.274
I.Dünya savaşı sonunda Anadolu’nun Yunan ordusu tarafından işgal edilmesi
sırasında bir çok yerli Rum Yunan ordusunun yanında yer aldı. Fakat İç Anadolu’da
Papa Eftim’ in liderliğini yaptığı Ortodoks Yunanlılar Avrupalı devletlerin ve onlarla
işbirliği halinde hareket eden Osmanlı tebaası azınlıkların faaliyetlerinden rahatsızlık
duydular. Papa Eftim Milli Mücadele yıllarında yayınladığı beyannamede görüşünü :
“... Avrupa müdahalesi ve bilhassa son zamanlarda Yunan taarruzları neticesinde
Anadolu’nun Müslümanları gibi biz Hıristiyanlar müteessir ve mutaarız oluyoruz. Buna
hiç şüphe yoktur. Anadolu’da hiçbir Hıristiyan yoktur ki şu umumi felaketin kendilerine
ait kısmımın yegane müsebbibi İstanbul Patrikhanesi olduğuna kanaat getirmemiş
olsun.”275 şeklinde belirterek Türk halkının yanında yer aldığını burada olduğu gibi
defalarca dile getirmiştir.
İlerleyen tarihlerde Anadolu’daki Ortodoks nüfus içerisinde kendilerinin Türk
olduğunu dile getiren ve Fener Patrikhanesi’ni desteklemeyerek kendilerine ait bir
patrikhanenin kurulmasını isteyenler de vardı. Bu istek basında 3 Mayıs 1921 tarihli
gazetede “Anadolu Rumları ayrı patriklik istiyor” şeklinde başlıkla dile getirilmiştir.276
Ankara hükümetine yapılan müracaatlar sonunda icra vekilleri heyetinin 1Mayıs
1921 tarihli toplantısında konu ele alınarak Anadolu’da bir Türk Ortodoks kilisesi
kurulması kabul edilmiştir.277 22 Eylül 1922 de Kayseri’de toplanan kongrede bir gün
önce resmen kurulduğu ilan edilen patrikhane için seçim yapıldı ve Konya Metropoliti
Umum Türk Ortodokslarının Patrik kaymakamı seçildi.278
Bu Patrikhanenin kurulmasından sonra, Türk Ortodokslarını en fazla ilgilendiren
gelişme, Lozan Antlaşması’nda imzalanan mübadele sözleşmesidir. Resmi tutanaklar
incelendiği zaman 50 bin kişilik Türk Ortodoks nüfusundan söz edildiği görülecektir.
274 Mahmut H. Şakiroğlu, (1985) : “Lozan Konferansı Sırasında Kabul Edilen Türk-Yunan Ahali
Değişimine Ait Tarihi Notlar”, Yusuf Hikmet Bayır Armağanı, TTK Basımevi, 1985’ten ayrı basım,
Ankara : s. 229-230.
275 Teoman Ergene, (1951): İstiklal Harbinde Türk Ortodoksları , İstanbul: s. 5-7.
276 Yonca Anzerlioğlu, (2003): Karamanlı Ortodoks Türkler, Phoenix Yayınları, Ankara: s. 232.
277 Anzerlioğlu, 2003: 234; Ayrıca toplanan bu kongre sırasında “Anadolu’da Ortodoksluk Sedası”
adında 22 Temmuz 1922- 8Nisan 1923 tarihleri arasında Türk Ortodoksların fikir ve düşüncelerini
göstermesi açısından önemli bir kaynak niteliği taşıyan bir gazetede çıkarılmıştır.Aynı eser: 239
278 Anzerlioğlu, 2003: 234,250.
85
Türk Ortodokslarının Lozan’da tüm taraflarca mübadeleye tabi tutulacağına yönelik her
hangi bir açıklama olmadığı gibi, mübadeleye tabi tutulmayacağı öne sürülmüştü.279
Fakat ilerleyen tarihlerde uygulama farklı şekilde oldu .
Fener Patrikhanesi’nin Lozan’da İstanbul’da kalması kesinleşince Ankara
hükümeti nezdinde temsili gündeme gelmiştir. Bu durum üzerine Papa Eftim bu göreve
talip olduysa da Adliye vekili Papa Eftim’ i meşru ruhani heyet tarafından seçilmediğini
belirterek tasdik etmediği gibi, bu kişilerin mübadele edilmeyeceklerine dair Ankara
Hükümeti, Papa Eftim’ e söz vermesine rağmen Anadolu’da yaşayan Tür Ortodoksları,
hem vatanlarından, hem de ırki ve kültürel anlamda mensubun oldukları topluluktan
koparılmıştır.280
Aslında, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Ortodoksları savı ortaya atılırken, bunu
tarihsel geçmişinin temelini çizmekte geç kalınması, iki toplumu yakınlaştırmaya
yetmemiştir. Anadolu Ortodokslarını belirli bir düzen etrafında toplamak ve örgütlemek
isteyen Papa Eftim tarafında başlatılan bu hareket tam bir başarısızlığa uğramıştır.Bu
kavramın hararetli savunucularından ve hatta uygulayıcılarından olan Eftim Bey, ne
devlet ne de dindaşlarından umduğu desteği sağlayamadı. Ömrünün son günlerinde
mücadeleden vazgeçmiş bir tavır aldı.281 Sahip olduğu cemaati mübadeleyle kaybeden
Eftim ve ailesi, Heyeti Vekile kararıyla mübadeleden muaf tutuldu.282(Belge Ek: 11)
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmetleri sebebiyle bazı kişilerinde mübadeleden
istisna tutulduğu bilinmektedir.283
Anadolu’dan göç eden mübadiller Yunanistan’da bir çok sorunlarla
karşılaştılar.Yunan toplumu için özellikle mübadiller her zaman yabancı topluluk olarak
kalmışlar ve mübadillerin Yunanlılığı sorgulanır bir şey olmuştur. 1933 yıllarında bile
mübadiller hala yabancı gözüyle görülmekte ve Venzelist karşıtı basında. Mübadillerin
toplumdan ayrı tutulmaları gerektiği savunulmuş, hatta kollarına sarı renkte bant
takılarak dolaşmaları dahi istenmiştir.284
279 Bkz. Meray, 1969: 182, 211, 226. sayfalar.
280 Bülent Atalay ,(2001): Fener Rum Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri (1908-1923), Tarih ve Tabiat
Vakfı
Yayınları, İstanbul : s.239, 240, 257.
281 Şakiroğlu, 1985: 231.
282 BCA.30.18.10.37.1.
283 BCA. 30.18.136.24.
284 Anzerlioğlu, 2003: 315.
86
Anadolu’dan gelen Rumlar da kendilerini yerli Yunanlılardan ayırabilmek
amacıyla “Biz Mülteciyiz (Prosfğas)” veya “Biz Anadoluluyuz (Mikrasiates)” gibi
tanımlar kullanmışlar, onların da yerlik halkla ilgili bazı düşünceleri şu şekildedir;
“Bunlar hiçbir şey bilmez”, “Nasıl konuşulacağını bilmiyorlar”, “Hiç terbiye
almamışlar”, “Biz buraya gelmeden önce ne haldeydiler sayemizde gözleri açıldı. Nasıl
yemek yeneceğini ve giyinileceğini bilmiyorlardı. Salamura balık ve çiğ sebze
yiyorlardı. Onlara her şeyi biz öğrettik”285 şeklinde değerlendirmişlerdir.Aynı
araştırmacının Anadolu’dan gelen Rumlar hakkındaki bulguları da bu noktada bu
yargıyı destekler. Araştırmacı Mübadele Olayının üzerinden uzun bir süre geçmesine
rağmen Atina şehrinin yakınlarında göçmen yerleşim yeri olan Kokinya’da mübadiller
arasında yaptığı çalışmada ; "...aradan elli yıl geçtiği halde, bu göçmenler ilginç
özellikler gösteriyordu. Ev sahibi toplumla genel hatlarıyla ortak özelliklere sahip
olmalarına rağmen, özünde onları yerli Yunanlılardan ayıran farklı bir kimlik
duygusunun ifadelerine rastlanıyordu. Bunun yanında, sosyo-ekonomik olarak
dezavantajlı konumlarına ve marjinalliklerine rağmen, kültürel olarak onlardan daha
üstün olduklarına inanıyorlardı. Uzun yıllar önce Yunanistan’a yerleşmiş olan bu
insanların “Son Osmanlılardan” olduklarını kavramaya başlamıştım. Yaşam tarzları ve
davranışlarında, yerli Yunanlılarınkine zıt bir kozmopolit hava hakimdi. Elbette
evlerinde Türkçe’yi kullanmaya devam edenler, 1923’ten önceki dönemin dilini
konuşmaktaydı. Hepsinden önemlisi, farklılık fikri, olağanüstü inatçı bellekler
sayesinde varlığını sürdürüyordu…” şeklinde açıklamıştır.286.
3-Mübadelenin Yunanistan’da Ortaya çıkardığı Ekonomik sonuçlar
Yunanistan’da da göç eden Rumların İskân işleri de Türkiye’de olduğu gibi zor
olmuştur. Yine o günlere ait Türk basınında 60 000 Rum’un Yunanistan’a gidip büyük
bir kısmının sefalet içine düşmelerinden dolayı tekrar İstanbul’a geri gelmek üzere
teşebbüsünden bahsedilir.287 Fakat Yunanistan’a bu göçmenleri yerleştirirken başta
uluslar arası kuruluşlar yardım ederken, ABD ve diğer devletlerin de yardımları söz
konusudur. Bu yardımlar Türk ordusunun İzmir’e girişinden sonra kenti terk etmek için
rıhtıma yığılan 150 000 göçmene gıda dağıtmak üzere İzmir de Amerikalılar tarafından
285 Hırschon, 2000 : 4, 28.
286 Hırschon, 2000 : VI.
287 Tevhid-i Efkâr 18 Şubat 1923 (Yay. Haz.) Zengin ,1998 : 176.
87
daha sonra “U.S. Disaster Relief Committee” (Amerikan Felaketlere Yardım Komitesi)
adını alacak bir kuruluş geliştirmesiyle başladı.288 Dr. Nansen’in teklifiyle Yunan
Hükümeti Milletler Cemiyeti’nden yardım istemiştir. 9 Temmuz 1923’te konsey alt
komitesi göçmenlerin yerleşimi için yapılacak yardımların bir kısmını onaylamış ve
millet cemiyeti Yunanistan’a 6 milyon sterlin ödemesine karar vermiştir.289 Ancak bu
yardım yeterli görülmemiş, İngiliz Bankası Yunan Ulusal bankasına bin pound transfer
etmiştir. Mayıs 1924’te ise ikinci kez İngiliz Bankası tarafından yine bin pound
tutarında ödeme yapılmıştır. Bu arada Yunan göçmenlerinin yerleştirilmesiyle ilgili
konseyin alt komitesi Londra’da toplantı yaptı. Aynı yılın Eylül ayında komisyon’un
başkanı Morgentau Cemiyet Konseyine başvurarak Yunanistan’a yardımın yeterli
olmadığını bildirmiş ve Yunanistan’da istikrarın sağlanması ve Rum göçmenlere yardım
için daha fazla ödenek ayrılmasını talep etmiştir.290 Milletler Cemiyeti Yunan
hükümetinin örgütü “Mülteciler Yardım Fonu”ndan görevi alarak uluslar arası bağımsız
bir kuruluş olan” Mülteci Yerleştirme Komisyonu’na devretti. Mültecilerin iskânından
ülkenin her yerinde MYK sorumluydu. Gelirinin büyük bölümü, uluslar arası esaslara
dayanılarak iki kerede alınmış, toplamı 19 milyon Poundu bulan krediler
oluşturuyordu.291 Görüldüğü gibi Milletler Cemiyeti yardım etme konusunda pek de
tarafsız olduğu söylenemez.
Yunanistan’a giden bu göçmenlerin Yunanistan’ın ekonomik açıdan
kalkınmasında önemli katkıları olmuştur.Mübadele yolu ile gelen şehirli nüfusun % 60’ı
Atina, Selanik ve Pire’de, üç büyük şehirde yaşamaya başlamıştır. İstanbul, İzmir gibi
büyük şehirlerden gelen belirli sermaye ve uluslar arası deneyimle gelen mübadiller
Yunanistan ekonomisinin yeniden düzenlenmesinde ve hatta ayağa kalkmasında önemli
birer etken olmuştur.292 Mübadillerin yaptığı bu katkı, Yunan kaynaklarına şu şekilde
yansımıştır.
288 Akgün, 1986: 246; Amerikan basını da Kurtuluş Savaşı’nı yakından takip etmiş, çoğu zamanda
Rumları savunmuştur.Örneğin The New York Tımes gazetesinin 10 Temmuz 1921 tarihli yazısında ;
“Hıristiyan nüfus korkunç bir zulüm altında inlemektedir...yalnızca Pontus bölgesinde 350 bin ölüme
mahkum edilmiş Rum bulunmaktadır. Masum ve barış sever bir halk, herkesin gözleri önünde yok
edilmektedir.” Aktaran, Osman Ulagay, (1974): Amerikan Basınında Türk-Kurtuluş Savaşı, Yelken
Matbaası, İstanbul: s.139. İlginç olan , burada verilen 350 bin rakamının daha sonra Yunanlılar
tarafından sürekli bir şekilde soykırım iddiası ile kullanılmasıdır. Bu konu ileriki bölümde
incelenecektir.
289 Anzerlioğlu, 2003: 366.
290 Alantar, 1998 : 75-76.
291 Hırschon, 2000 : 36.
292 Anzerlioğlu, 2003: 308-309.
88
1921 Sonrası Sanayi Ürün Değeri (drahmi olarak)293
Sene Değer ( Drahmi)
1921 1 077 103
1922 1 958 417
1923 3 189 867
1924 3 883 162
1925 4 977 829
1926 5 472 686
1927 6 655 375
1928 7 115 149
Yine Yunan kaynaklarına göre mübadillerin ortaya çıkardığı değişimler şöyle
belirtilmektedir; halkaların mübadele suretiyle ırken ait oldukları memleket
topraklarında toplamak hiç olmazsa bir dereceye kadar Balkanlardaki huzursuzluğun
belli başlı sebeplerinden birini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca gelen göçmenlerin
yerleştirilmesi Yunanistan’ın sosyal ve ekonomik karakterinde büyük değişikliklere yol
açmıştır.Yeni gelenlere toprak verilmesi zorunluluğu büyük arazilerin parçalanmasına
neden oldu. Artı Yunanistan’da 1200 dönümden büyük arazi sahibi kalmamıştır.( 1936
tarihine gör, kaynağın yazımı bu tarihlidir.) Köylerin fiziki yapısı değişmiş,Makedonya
bölgesinde yerleştirme komisyonları tarafından kurulan birbirine benzer evler
görülmektedir. Bir başka yönden değerlendirilecek olursa nüfus mübadelesi Balkan
Tarihinde Bizans devrinin de sonu olmuştur.294
B.MÜBALE UYGULAMASINDA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR VE
BUNLARIN ÇÖZÜMLENMESİ
1. Uygulamadaki Önemli Sorun “Etabli” Anlaşmazlığı ve Çözümü
Lozan Antlaşması’ndan sonra 10 yıllık sürede Türk Dış Politikasını en uzun
süreyle meşgul eden meselelerden birisi, Türk-Yunan ilişkileri ve buna bağlı “etablis”
sorunuydu.
293 D. Pentzopoulos, (1962) : The Balkan Exchange of Minorities and its impact upon Paris : S. 165’ten
aktaran; Pavlidis, 1997 : 23.
294 Bu bilgiler, Pallis, 1997: 104-108’ den derlenmiştir.
89
Şüphesiz, Yunanistan’a giden Rumların karşılaştığı bu olumsuzluklarla –hatta
daha fazlasıyla - Yunanistan’dan gelen Türk mübadiller de karşılaştı. Yapılan
antlaşmaya göre göç ettirilen aileler gidecekleri yerlerde uğraşı alanlarına göre
yerleştirilecekti. Uğraşı alanı ticaret olan varlıklı ailelerin, yine ticaretle uğraşan
mübadil Rumların yerlerini almaları hedeflendi. Bu nedenle bu mübadillerin şehirlere
yerleştirilmesi düşünüldü.
Yapılan plan çerçevesinde İstanbul’a, Selanik, Siroz, Yanya, Kavala, Hamya,
Resmu ve Teselya’dan gelen varlıklı göçmenler yerleştirilecekti. “İskân-ı âdiye tabi”
olmadıklarından bunlara, Yunanistan’da terk ettikleri emlâk ve arazilerin değerlerinin
%25 oranında emlak temlik edilecek ve diğer kısmı “tasfiye-i nâhiyede” dağıtılacaktı.
İstanbul’un belediye sınırları dışında ise Yanya muhacirleri iskân ediliyordu. İki bin
kişilik göçmen kafilesini yerleştirmek için, aynı sayıda Rum’un Yunanistan’a sevki
amacıyla İstanbul Valiliği’nin Muhtelit Mübadele Komisyonu’na müracaat etmesi
üzerine Maltepe, Pendik ve Kartal Rumlarından bazıları, sâkin oldukları mıntıkaların
belediye sınırları olduğunu ve bu yüzden mübadeleden muaf tutulmaları gerektiğini ileri
sürdüler.295 İşte İstanbul’da mübadeleye tabi Rumların belirlenmesinde ortaya atılan bu
iddialar, bir süre devam edecek olana Türk-Yunan “etabli” anlaşmazlığının ilk
örneklerinden birini teşkil etti. Aslında bu sorunun öncesinde ortaya çıkan sorun
uygulamanın başlangıcında hemen kendisini gösterdi. Sözleşmenin iki ve üçüncü
maddeleri pratikte her iki tarafa sorunlar yarattı. Antlaşmaya göre;
Madde 2.
Birinci maddede öngörülen mübadele
a. İstanbul’da oturan Rumları [İstanbul’un Rum ahalisini]
b. Batı Trakya’da oturan Müslümanları [Batı Trakya’nın Müslüman
ahalisini] kapsayacaktır.
1912 Kanunuyla sınırlandırıldığı biçimde İstanbul Şehremaneti Daireleri içinde
30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş (Etabli) bulunan bütün Rumları İstanbul’da
oturan [İstanbul’un Rum ahalisi] sayılacaktır. Buna karşılık 1913 tarihli Bükreş
295 Çapa,1990 : 62. Aslında bu konu 16 Ocak 1923 tarihli oturumunda mübadele hudutlarının görüşülmesi
sırasında atlanan konulardandı. 21 Ocak 1923 tarihli Tanin Gazetesinde bu durum “tabiyet meselesi ile
ilgilenen tali komisyonlara kimsenin dikkat ettiği, önem verdiği yoktu.” Aktaran, Atalay, 1998 : 233.
90
Antlaşması’nın koymuş olduğu sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye yerleşmiş (etablis)
bulunan Müslümanları [Batı Trakya’nın Müslüman ahalisi] 296 sayılacaktır.
Bu maddenin sonucunda yaklaşık yüz otuz bin Müslüman Batı Trakya’da, aynı
sayıya yakın Rum da İstanbul’da kalacaktı.
Madde 3.
Karşılıklı olarak Türk ve Rum nüfusu mübadele edilecek olan toprakları… 1912
tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, birinci madde de
öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaktır. Kısacası sözleşme ikinci maddeyle
istisnayı belirliyor ve kalmalarına izin verilecek olanları (Etabli) tanımlıyordu. Bu
madde iki ülke içinde ulusal azınlıkları ortaya çıkardı. Sözleşmenin uygulanmaya
başlanmasıyla ilk ihlaller de başladı. Yunanistan, Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki
Etabli’leri (yerleşmiş Müslümanları) boşaltmaya başladı. 1922’de Batı Trakya’da
çoğunluğu oluşturan Türkler297 kendi topraklarında sayısal bir azınlığa dönüştü. Savaşın
ardından Yunan ordusuyla birlikte Meriç Nehri’ni geçerek Yunanistan’a sığınan Rumlar
Batı Trakya bu Türklerin mülklerine yerleştirildi.298 Türkler mallarını bırakarak
Türkiye’ye sığındı.
Anlaşmazlık, madde metnindeki “sakin bulunmuş - yerleşmiş” deyiminin
tefsirinden çıkmakta idi. Anlaşmanın aslı Fransızca idi. Fransızca metinde kullanılan
296 Rum azınlığın hakları Lozan’da (Barış Antlaşması’nın yukarıda belirtilen maddeleri, mübadele
sözleşmesi ve bir de 10 Haziran 1930 Antlaşması) getirilenlerden ibaret olduğu halde, Batı
Trakyalıların azınlık hakları iki ayrı belgede daha dile getirilmiştir: Birinci, Atina Antlaşması ve 3
numaralı Protokolü (14 Kasım 1913), İkinci ,Balkan Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile
Yunanistan arasında yapılan bu ikili antlaşmayla Yunanistan’daki Müslümanların hakları koruma altına
alınmıştır. Oran, 1986: 62-64.
297 Tüm Batı Trakya’da 129 000 Türk’e karşılık, 33 900 Yunanlı vardı ve bu bölgedeki toprakların %84’ü
Türklere aitti. Meray, 1969: s.41, 42, 54, 61, Tutanak No: 3. Bu bilgi bir başka kaynakça’da teyit edilir.
Gümilcine, İskeçe, Dedeağaç, Dimotoka gibi şehir, kasaba, köylerde oturan Türklerin Sayısı 1920
rakamlarına göre 129 120 olarak gösterilmektedir. Bütün batı Trakya sınırları içinde ise Türk nüfusu
191 699 olarak tespit edilmiş olup, geri kalan içinde 26 266’sı Bulgar, 33 910’u Yunanlı nüfus idi. 1923
yılında Batı Trakya’da 180 000 Türk’e karşılık 30 000 Yunanlı yaşadığı tespit edilmiştir. Cengiz
Orhonlu (1976): “Yunanistan’daki Türkler”, Türk Dünyası El Kitabı,Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü, Ankara: S. 1100. Yine başka bir kaynak; “1922 yılında bütün Batı Trakya’da ise (Bulgaristan
idaresinde kalan) Razlog , Nevrekop, Dövlen, Paşmaklı, Eğridere, Kırcaali, Darıdere, Koşukavak,
Ortaköy, de dahil olmak üzere ) % 76.5 (747 628) Türk ,% 11.3 (110 741) Bulgar, % 11.2 (110 041)
Rum, % 1 (9 234) Yahudi, Ermeni ve Ulah yaşamaktaydı.”, İlker Alp (1992): “Misak-ı Milli
Hedeflerinin Lozan Antlaşması’na Yansıması”, Türkler, C.16, Ankara: s.304 .
298Bu gerçek Konferans’ta Venizelos tarafından da itiraf edilir. Meray, 1969: 122 Tutanak 8. Benzer bir
yargıda; “1923’te nüfusun % 84’ ünü teşkil eden Türk nüfusu, Anadolu ve Ege’den göç eden
Yunanlıların gelmesiyle değişmiştir”, Popovic, 1995: 333 ; Başka bir örnek te; Yunanlı Tarım Bakanı
Anastas Bakkalbaşı 1950’de yeniden seçilebilmek amacıyla bastırdığı broşürün ikinci sayfasında
yaklaşık 60 000 Rum mültecinin, Türklere ait olan evlerden tahliyesine ilişkin bir emri iptal etmişti.
Trakya, [O.N. Fettahoğlu tarafından İskeçe’de 1932’den 1964’te kadar yayımlanan Türkçe Gazete] 24
Mayıs 1954, .İlgili gazeteden aktaran, Oran, 2005: 171.
91
deyim “etablis” kelimesiydi. Bu madde Komisyonun Türk ve Yunan üyeleri tarafından farklı şekilde yorumlandı. Türkiye ye göre “yerleşmiş” (etabli) deyiminin anlamı Türkyasalarına göre belirlenmeliydi. Çünkü 1912 yılından itibaren bir çok Rum İstanbul’agöç etmişti. Bunlar 3. maddeye göre mübadeleye tabi kişilerdi. Bu kişilerin “yerleşmiş”olmalarını kanunen ispat edilmesi gerektiğini, bunun 14 Ağustos 1914 tarihli nüfus
kağıdına göre İstanbul’un nüfus siciline yazılmış olmakla ispat edileceğini ilerisürüyordu. Yunanistan ise 30 Ekim 1918 tarihinden önce her ne şekilde olursa olsunİstanbul’da bulunan Rumlar olarak şeklinde yorumluyor, bu tarihten önce İstanbul’dabulunan bütün Rumların “yerleşmiş” sayılması gerektiğini ve bu durumun ikâmet
etmekle karıştırılmaması gerekli olduğunu iddia ediyordu.299 Yukarıdaki açıklamalardanda anlaşılacağı gibi, bu meselede çıkan uyuşmazlık Yunan Hükümetinin İstanbul veçevresinde yaşayan Rum halkından mümkün olduğu kadar fazlasını mübadele dışında bırakmak çabasından kaynaklanmaktadır.300

Türkiye’yi bu şekilde düşünmeye sevk eden faktör Lozan Konferansıgörüşmeleri arasında, Şükrü Kaya Bey’in Mekke’ye Hac için gidenlerin yerleşmeyi düşünmeksizin dört yıl oturabildiklerine göre “etablis” sayılıp sayılamayacakları konusundaki sorusuna, M. Fromageot’un Cevaban; “Bu konunun mahkemelerce tespit
edilebileceği” konusundaki görüşüydü.301

Komisyonun toplantılarında Türk ve Yunan temsilcilerinin görüşlerinin kesinlikle uzlaşmaması durumu iyice gerginleştirmiştir. Diğer yandan Komisyon’un tarafsız üyelerinin “yerleşmiş” deyiminin uluslar arası hukuka göre yorumlanması gerektiğini savunmaları, Türk tarafının uzlaşma yönünden umutlarının sönmesine neden oldu. Komisyon’un oturumları, bu gergin havadan etkilenerek ertelendi. Yunanistan, meselenin Milletler Cemiyeti’nin gündemine girmesi için elinden geleni yapıyor, Türkiye ise, Yunanistan’ın Türkiye üzerinde bir baskı oluşturmak amacı ile Milletler Cemiyeti’nin devreye sokmasına karşı çıkıyordu.
Netice itibariyle konu komisyonda halledilememiş ve anlaşmazlık konusu 19 Aralık 1925 te Lahey Adalet Divanı’na intikal etmiştir.302 Sorun milletler Cemiyeti’nden Adalet Divanı’na gitmesinde etkili olan nedenlerden birisi Hariciye vekili İsmet

299 Gürün, 1986: 410.
300 Gönlübol, v.d. 1969: 69.
301 Gündağ, 1993 : 22.
302 Nihat Erim, (1944) : “Milletlerarası Daimi Adalet Divanı ve Türkiye”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi,
C.II., S.I., Ankara: s. 63-64.

92

Paşa’nın 28 ikinci teşrin 1924’te Milletler Cemiyeti Umumi katibine çektiği telgraftır.Bu telgrafta İsmet Paşa; Muhtelit Komisyonun Milletler Cemiyeti’ni temsil ettiği ve o vazifesini yaparken başka bir otoritenin devreye girmesi komisyonun itibarını sarsacağını belirtmiş ve bu görüş haklı bulunmuştur.303Fakat, bu sorun Adalet Divanı’nda da halledilemedi. Yunan hükümetinin kötü niyeti sonucunda durumun kötülüğü daha da arttı. Meseleye hukuki bir çözümün başarısızlıkla sonuçlanması meselenin tatbikatını daha da zorlaştırdı. Yunanistan Batı Trakya’daki Türklerin mallarını Türkiye’den gelen mübadil Rumlara veriyordu.Türkiye’de bu duruma bilmisil yaparak karşılık verdi. Sorun bu yönde gelişirken yeni bir olay ortaya çıktı, Başpapaz’ın mübadelesi.304 2. Konstantin Araboğlu’ nun Patrik Seçilmesi ve Patriğin Mübadelesi Patrikhane meselesi Türk tarafının Lozan Konferansı’nda üzerinde önemle durduğu ve bir strateji geliştirdiği bir konudur.Türk tarafı İstanbul Rumlarının İstanbul’da kalmasını bir bedele bağlamak istiyordu. Bu bedel patrikliğin Ülke sınırları
dışına çıkarılmasıydı. Bu konu üzerinde çok durulmuş hatta Alt- komisyon toplantılarının çözümlenemeyen konusu olarak komisyona havale edilmiştir.305 Bu konuda Türk-Yunan ilişkileri açısından asıl sorun oluşturacak olan Lozan’da Patrikhânenin görüşülmesinden ziyade, patriğin mübadeleye tâbi tutulması
uygulamasıdır. Patrikhânenin, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’deki Rumları Türkler aleyhine kışkırttığı bilinmektedir.306 Bu nedenle patrikhanenin Türk tarafınca kaldırılması düşünülmekteydi. Oysa kılıcın hakim olduğu bir çağda kılıç

303 Türkiye Dış Politikasında 50 inci Yıl, 1973 :177 ;Bundan öncede Türk basınında buna paralel haberler
çıkmıştır, “Etabli meselesinin Lahey mahkemesine gitmesini istiyoruz.” Cumhuriyet 16 Teşrinisani 1924
304 Türkiye Dış Politikasında 50 inci Yıl 1973: 194-195. Bu konuda Yunan Tezi, Türk Tezi ve Divan
kararı için bkz. Aynı eser; s. 184-194.
305 Meray 2001:238.
306 “….. Mondros Mütarekesini Anadolu’nun taksimi için eşi bulunmaz fırsat olarak gören Fener Rum
patrikhanesi, uzun süreden beri Yunan kilisesi haline gelmiş, bir taraftan bağımsız bir devlet gibi
hareket etmeğe başlamıştı. Nitekim Temmuz 1919’da patrikhane kapısına çift kartallı Bizans ve Yunan
bayrakları çekildi.” Sofuoğlu, 1995: .222, Yine başka bir kaynak “… Varsın Patrik efendi Yunan
ordusu Ankara’ya doğru giderken Konstantin’e Rum heyetleri, Konstantin ordusu Ankara
yakınlarından yüzü geri ederken Rumlara iâne beyannâmeleri çıkarsın” Sevük, Açıksöz Gazetesi, 2
Ekim 1921, S.298. (Yay. Haz.), Mustafa Eski, 1999 : 50. Değişik bir kaynak ise, “Edirne işgal
edildikten sonra, Edirne Metropoliti Polikaryos Atina’ya giderek Venizelos’a teşekkür etti”, Yavuz
Ercan, (1986): “Türk yunan ilişkilerinde Rum patrikhanesi’nin Rolü”, Tarih Boyunca Türk Yunan
İlişkileri, Üçüncü Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Ankara: s. 204 .

93

kuvvetiyle zapt edilmiş olan İstanbul’da Patrikhane’nin devamına müsaade edilmiş olması zamanına göre inanılmayacak düzeyde bir müsamaha eseridir.307 İsmet Paşa, Lozan’dan gönderdiği 8 Aralık 1922 tarihli telgrafta İtalyan delegesi Morki Garroni ile görüşmesini anlatır, eski İstanbul yerlisi ve suç işlememiş Rumların
kalabilmesine karşılık Rum Patriğinin gitmesi gerektiğini söylediğini, İtalyan delegesinin de Patrik’in ihracına sıcak baktığını aktarır308 16 Aralık’ta ise Lozan’daki Türk Heyeti, Nüfus Mübadelesi Alt komisyonu’na Patrikhane’nin Türkiye’den taşınması için yazılı bir başvuru yapar. Gerekçesini de şu şekilde belirtir; Patrikhane Türkiye’de her zaman politikayla uğraştığı, son savaş sırasında ise devlete karşı davranışının çok düşmanca olduğu ve Aynoroz’a taşınması teklif edilir. Fakat Komisyon başkanı Montagna, anlaşmaya varmanın mümkün olmadığından konuyu Askerlik Sorunları Komisyonu genel kuruluna havale eder.309 Venizelos’un Patrikhane’nin İstanbul’da bırakılmasını istediği Le Journal Gazetesiyle yaptığı 25 Aralık tarihindeki söyleşisine karşılık310 Mustafa Kemal’in aynı tarihte aynı gazetenin muhabiriyle yaptığı,
patrikhaneyle ilgili görüşünü belirten ünlü söyleşisi yayımlanır.311

Aslında Patrikhane sorunu, İstanbul’da Rumların kalmasının Türkler tarafından onaylanacağının bir garantisi olarak ele alınmaktaydı. Yine de, İstanbul Rumlarının yerlerinde kalmaları karşılığında, Müttefiklerin Patrikhane’nin İstanbul’dan kaldırılmasına göz yumabileceği söylentisi çıkmıştı. Sonuç olarak, 10 Ocak 1923 günü Arazi ve Askeri Komisyonlar Patrikhane sorununu ele aldılar. Patrikhane’nin kaldırılmasına bütün, İngiliz, Yugoslav, Roma, Fransız ve Yunan delegeleri karşı koymaktaydılar. Hepsinin patrikhane’nin siyasal ve yönetsel karakterden arındırılıp salt dinsel işlev görmesinin saptanmasını öne sürmeleri üzerine İsmet Paşa’da kalmasını

307Yaşar Nabi, (1999) : Balkanlar ve Türklük, C.I., (Basım yeri yok): 24.
308 Şimşir, 1990 : 187.
309 Meray, 1969 : 337-338, 341.
310 Meray, 1969 : 246.
311 “Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felâkete sebeb olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bize mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Bâ-ı Ali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, şeref, haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.”; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1997 : III, AAM, Yayınları., Ankara : s. 79. (Yay. Haz. Nimet Arzan)

94

onayladı.312 Bu sonucu Lord Curzon, Londra’ya, İsmet Paşa da Ankara’ya 10 Ocak 1923 tarihli telgraflarıyla bildirdiler.313 Fakat bu kararı alınmasından sonra Patrik Meletios daha önce de gizleyemediği gerçek niyetlerini ortaya koymaya devam etti.Türk gazetelerine Yunan basınından yansıyan haberlere göre, Avrupa’daki bazı şehirlere temsilciler atadı.Ayrıca Türk Yurdunun harabe haline gelmesinde rolü olmasına rağmen bunları unutarak, Türk Devleti’nden göç sırasında uğradıkları zararları savaş tazminatı olarak alma çalışmalarına başladı.314
Patrikhane sorununun bu şekilde çözümlenmesi Türk-Yunan sorununu bitirmiyordu. Bu sefer patriğin mübadeleye tabi bir kişi olması gergin olan bu ilişkilerin
daha da bozulmasına sebep oldu. Yunan ordusunun yenilgisi ve İzmir’in kurtuluşu ile
patrikhanenin durumu daha da ön plana çıkmıştır.
İngiltere patrik Meletios’un hayatını korumakla ilgili subayları görevlendirir.
Patrik 2 Aralık 1922’de, Stambol ve Journal d’orient gazeteleri ile “affetmek ve
unutmak” üzerine mesajlar iletir. Fakat Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra
istifa etmek zorunda kalır. Yerine İstanbul Valiliği’nin bildirisine uygun olarak Kadıköy
312 Akgün, 1986 : 253; Meray, 1969 : 331. Bu konuda ilginç bir iddiaya göre; İngilizler, Türk heyetinin
askeri ve diplomatik haberleşmesini dinleyip deşifre edebilecekleri, İngilizlerin Patrikhane’nin Ankara
için hayati bir konu olmadığı ve İsmet Paşa’nın bu konuda sıkıştırılabileceği düşünülmüştür. Elçin
Macar, (2004): Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi, İletişim Yayınları, İstanbul; s. 106-
107; Ayrıca Akgün, ABD Kamuoyunun Lozan Antlaşması’na olan ilgisini Yunan askerlerinden
oluşmuş işçi kafilelerinin özgür bırakılacağını Dünyaya duyurulmasını 13 Ocak 1923 tarihli New York
Times Gazetesini referans göstererek örnek olarak vermiştir. Akgün, 1986: 253.
313 Şimşir, 1990 : 362-363, Lozan’da Türk Heyeti başta İsmet Paşa, Patrikhane’nin sınırlar dışına
çıkarılması veya etkisiz hale getirilmesi için çeşitli çareler üretmişlerdir. Örneğin Lozan görüşmeleri
sırasında Fener Patrikhanesine ihtiyaç olmadığını göstermek amacıyla Türk Ortodoks Patrikhanesi
konusu için İsmet Paşa ile, Ankara’da Başvekil Hüseyin Rauf Bey arasında yapılmış telgraf
görüşmeleri bulunmaktadır. Bu, Papa Eftim’in kurduğu kilisenin hükümetin bir palanı doğrultusunda
şekillendiğini gösteren önemli belgelerdir. Macar, 2004 : 113-114 telgraflar için, Şimşir, s. 277, 296,
308 ve 314 (141, 170, 174, 194 No’lu telgraflar).
314 Atalay, 2001: 222; Tazminat taleplerine yönelik bu argümanlar sadece bu yıllara ait değildir.
Günümüzde bile Yunanistan’ın Türkiye’ nin sözde “Pontus Soykırımı” nda 350 bin Pontusluya
soykırım uyguladığı iddiasıyla 1985’ten bu yana çalışmaları olup “19 Mayıs” gününü sözde “Pontus
Soykırımını Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkartmış, 7 Mart 1994 ‘de Yunan Cumhur
Başkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Yunanistan bu çalışmasıyla tazminat talebinde
bulunmaktadır.Yusuf Sarınay, (1999): “Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası” AAM, Ankara:
s.55-57; Tezimizin bitimine yakın bir tarihte Türkiye Başbakanı’nın Batı Trakya’da bulunduğu
sırada Selanik Belediyesi tarafından sözde “Pontus Soykırımı anıtı” nın açılışı yapıldı. Bu anıt
“Selanik’te Ayosofya Kilisesi’nde bir papaz ve bir öğretmeni gösteren ilk Pontuslu Rum sözde
soykırım anıtından 40 metre mesafede bulunuyor”; “Yeni Selanik Pontus’u”, Hürriyet 9 Mayıs
2006.
95
Valiliği’nin bildirisine uygun olarak Kadıköy Metropoliti Grigorios 6 Aralık 1923’te
patrik seçilir. 315
Cumhuriyet döneminde de patrik seçimleri yine serbestçe yapılmaktaydı. Fakat
hükümet bu seçimlerle ilgili baza şartlar aramaktaydı. Bu şartların başında, patriğin
Türkiye’de bulunan Türk vatandaşı metropolitler tarafından seçilecekti.316 Fakat Patrik
Grigorios’un 16 Kasım 1924’te ölmesi üzerine yeni patrik seçiminde yaşanan gerginlik,
Türk-Yunan ilişkilerinde ilk kez bir krizin çıkmasına neden oldu. Çünkü seçilmesi
düşünülen Terkos metropoliti Konstantin Araboğlu317 mübadeleye tabi birisiydi.
Konstantin tartışmalı bir şekilde patrik seçildi. Metropolitler Meclisi (Sen Sinot)
seçtikleri kişinin mübadeleye tabi bir kişi olduğunu bildiği halde kasten seçilmiştir.
Meclisin bu hareketle mübadele mukavelesinde bir gedik açmak istediği görülmüştür.318
Türkiye konuyu Mübadele Alt Komisyonu’na götürdü. Konu buradan Karma
Komisyon’a havale edilmiş, Karma Komisyon da 28 Ocak 1925’te “Bu kilise adamını
ilgilendiren bir karar almanın, komisyon yetkileri dışında kaldığı” kanısına varmıştır.
Türkiye’de Komisyon’un bu açıklamasını “Konstantinos’un mübadele edilebilirliliği”
şeklinde değerlendirdi. Bu olaydan önce 18 Ocak’ta Başvekil Fethi Bey,
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e çektiği telgrafta “Yunan hükümeti, İstanbul’daki
Başpapaz meselesini Lahay Mahkemesi’ne havale etmiştir. Murahhasımız bu suret
muameleyi kabul etmiştir. Mübadeleye tabi olan Başpapazların iki gün zarfında hudut
haricine çıkarılması için İstanbul’a tebligat ita edildiğini” bildirir, fakat kararın
ertelendiği ertesi gün açıklanır. Sonunda 30 Ocak 1925 tarihinde Başpapaza “Mübadele
gereğince İstanbul’u terk etmesi gerektiği” mesajı iletilir. Vapur bulunmadığı için aynı
315 Macar, 2004 : 117, 120, 124. 17 Aralık 1923 tarihinde Meclis Başkanlığına verilen önerge sonucunda,
Hükümet, patrikhane’nin başındaki kişiye “patrik” değil, “Başpapaz” olarak hitap edecektir. Bunun
muhtemelen iki nedeni olabilir : Ekümenliği çağrıştırması, Rumların Milletbaşı almasından dolayı
dünyevi otoriteyi simgelemesine son vermek. Macar, 2004 s.125.
316 M. Süreyya Şahin, (1996) : Fener Patrikhanesi ve Türkiye, İstanbul : S. 270.
317 (1861-1930) Konstantin Araboğlu (Karacopulos), Bursa Mudanya yakınlarındaki Sigi’de (bugünkü
adıyla Kumyaka) doğdu. 1885’te Heybeliada Ruhban Okulundan mezun oldu. 1896’da Maçka’da
piskopos oldu. Oradan Edirne Metropolit Yardımcılığına atanda. Sırayla 1899’da Belgrad ve Koniçis,
1906’da Trabzon, 1913’te Erdek Metropoliti oldu. Konstantinos, Patrikhane içinde, “Venizelesco”
olarak bilinen meletios’a karşı “Kralcı” grubun lideriydi. Aralık 1921’de, IV. Meletios’un patrik
seçildiği seçime katılmayarak protesto etti. Bunun üzerine, 1922’de Bursa’ya atandı. Bu karara direndi
ve gitmedi. IV. Meletios Temmuz 1923’te Türkiye’den ayrılınca, Kutsal Meclis’e döndü. Mayıs
1924’te Terkos Metropoliti oldu. 17 Aralık 1924’te patrik seçildi. 30 Ocak 1925’te sınırdışı edildi.
Daha sonra adı İskenderiye patrikliği seçiminde adaylar arasında geçti. Atina’da öldü.Macar,2004:128;
“Konstantin Kimdir ?” İkdam, 18 Aralık,1924.
318 Yusuf Hikmet Bayur, (1973) : Türkiye Devleti’nin Dış siyasası, TTK Basımevi, Ankara : s. 160 ;
Sadece Konstantin Araboğlu değil, ilk belirlemeye göre 222 papazdan 152’si mübadeleye tabiiydi,
Cumhuriyet 9 Kanunisini 1925.
96
günde yanında hizmetçisi olduğu halde trenle Yunanistan’a gönderilir.319 Bu durum
Yunanistan tarafından tepkiyle karşılanmış, bilhassa Ortodoks Hıristiyanların kalabalık
olarak yaşadığı ülkeleri Türkiye’ye karşı işbirliği yapmaya çağırmış,320 fakat bunda
başarılı olmamıştır. Hatta İngiltere Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş açması durumunda
karşısında kendisini bulacağını belirtmesi Yunanistan’ın politikasını yumuşatmasına
neden olmuştur.321 Yunan hükümeti tehlikesinin oluştuğunu iddia ederek gösteriler tertip
etmiş terhis müddetleri gelmiş olan 1923 efrâdını silah altında tutmuştur.322 Daha önce
de belirtildiği gibi Yunanistan’ın bu şekildeki bir harekete girişmesi savaşma isteğinden
değil, mübadele sözleşmesinde ileriye dönük genişletilecek haklar elde etmek
istemesinden kaynaklanmaktadır.
Böylece Lozan’dan itibaren Türk-Yunan münasebetlerini zaman zaman tehlikeli
duruma sokan mübadele ve patrik meselesi birer tehlike olmaktan çıkmaya başlamıştır.
Bundan sonra, iki devlet arasında normal diplomatik münasebetler kurulmuş, fakat yine
de 1930 yılına kadar geçen süre içinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki münasebetler
dostane olmaktan uzak kalmıştır. Bunun başlıca nedeni Yunanistan’ın 1926
Antlaşmasının mübadeleden doğan bütün meseleleri halledememiş olmasıdır.323 Bu
antlaşmazlığın giderek uzaması Yunanistan’ı telaşlandırmaktadır. 1929 yılına doğru
Yunanistan ile Türkiye arasındaki hukuki mesafeler Ege Denizi’nde bir savaş tehlikesi
doğuracak bir mahiyet aldı. Hatta bu iki devlet bu konuda donanmasını takviye etmeye
başladı. Ancak gelişmeler Yunanistan’ın korktuğu gibi olmamış 1929 yılı sona ermeden
müzakereler tekrar başlamıştır.324 Bunda Bulgaristan’ın izlemeye başladığı revizyonist
politikadan Türkiye’nin kuşku duyması ve bunu Yunanistan’ın tutumundan daha
tehlikeli görmesi; Yunanistan’ın ise Bulgaristan karşısında Türk dostluğuna gerek
duyması iki devletin yakınlaşmasındaki temel unsurdur. Ayrıca 1928 yılında Türkiye ve
İtalya arasında imzalanan Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması imzalayan İtalya’da
319 Tosun, 2002 : 141-143, Macar, 2004 : 129-130.
320 Konstantin dahi Romanya ve Çekoslovakya hükümetlerine kendisinin “Etabli” sayılarak mübadele dışı
bırakılmasını istediyse de ilgili hükümetlerin bunun iç işlere karışma şeklinde yorumlanacağını
belirmiştir. Cumhuriyet, 16 Kanunisâni 1925, (Belge Ek:12).
321 Tosun, 2002 : 145.
322 Bayur, 1973 : 161.
323 Gönlübol, v.d., 1969 : 70.
324 Alantar , 1998 : 77.
97
uzlaşmaya yardımcı olmuştur. Atatürk’ün izlemeye başlayacağı Balkan politikası için
Yunanistan’la uzlaşmayı ilk adım olarak görmesi de diğer bir nedendir.325
Venizelos’un 10 Şubat 1930’da Yunan Meclisinde yaptığı konuşma
Yunanistan’ın o zamana kadar izlemekte olduğu dış politikada ani bir değişme meydana
getirdi.326 Aynı tarihlerde de Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ ın verdiği beyanatta
“Yunanistan’ı idare eden zatın iyi münasebet kurmak arzusunda samimi olduğunu
zannetmekteyim” 327 şeklinde belirtilmekteydi.
Nihayet ahali değişimi meselelerini Yunan görüşmesine uygun bir biçimde
düzenleyen 10 Haziran 1930 Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile yerleşme tarihleri
ve doğum yerleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri’ nin hepsi
“etablı” deyiminin kapsamını içine alındı. Ayrıca her iki memleketin azınlıklarına ait
mallar konusunda da bir çok düzenlemeler yapıldı. Bu şekilde yedi yıldır devam eden
anlaşmazlık sona erdi.328 Bu konu o derece uzamıştı ki basının bu konuları takip
etmekten bıktığı şu başlıklardan analaşmaktadır. “Yine, Etabli itilafı.”, “Mübarek ne
halledilmez mesele imiş!”329
Bu antlaşma iki komşu devlet arasındaki münasebetlerde yeni bir sayfa açmıştır.
Antlaşmanın imzalandığı gün Baş Vekil İsmet Paşa Yunan Başvekil’i Venizelos’u
Ankara’ya davet etmiş, Venizelos da 27-31 Ekim 1930 Tarihlerinde Ankara ve
İstanbul’u ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında da iki taraf arasında 30 Ekim 1930’da üç
vesika imzalanmıştır: Dostluk, Tarafsızlık Uzlaşma ve Hakem Antlaşması; Deniz
kuvvetlerinin tahdidi hakkında protokol; İkamet, Ticaret ve Seyr-i Sefain Sözleşmesi
Bkz; Ek:1 1931 yılının Ekim ayında da Türkiye Başvekili İsmet Paşa ile Dış İşleri
Vekili Tevfik Rüştü (Aras) Yunan Başvekil’inin ziyaretini iade ettiler. Bir yıl önce
Ankara’da imzalanan vesikalar teati edildi.330 Antlaşmanın getirdiği dostluk havası
325 Şükrü S. Gürel, (1983) : “Türk Dış Politikası, (1919-1945), Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi,
C.II. İstanbul : S. 525.
326 Gönlübol, v.d. 1969 : 72.
327 Kemal Girgin, (1993) : T.C. Hükümetleri programlarında Dış Politikamız (70. Yılın Panoraması)
1923-1973, (Basım yeri yok): s. 15.
328 Armaoğlu, 1992 : 326. Haziran 1930 tarihli Antlaşmanın imza töreninde Hariciye Vekili Tevfik Rüştü
Bey tarafından irad olunan asıl metin ve çevirisi için bkz. Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1981) :
(Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge) 1923-1938, C.II., Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi, Ankara
:s.169-172, Belge no:16
329 Aktaran, Zengin, 1998 : 216.
330 Gönlübol, v.d. 1969 : 74. 28 madde ve bir protokolden meydana gelen bu metin için; Soysal, 1965 :
213-215 (Ek:3); A:Gündüz Ökçün, Ahmet R. Ökçün,(1974): Türk Antlaşmaları Rehberi(1920-1973),
A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara: s.79-80; Ahmet Yavuz, (1976):Türkiye
Cumhuriyeti’nin Akdettiği Milletler Arası Antlaşmalar, Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara: s.255
Buna karşılık , Türkiye’de kalan Rumlar lehine o sıradaki Türk-Yunan dostluk havası içinde aynı
98
sonunda Yunanistan’daki Türk siyasi sürgünleri Yunanistan’dan çıkarıldı.331 Bu
antlaşma mübadele sorunun “takas ve tasfiye” esaslarını da kararlaştırıyor ve mübadele
sorunu kesin olarak çözüme kavuşturuyordu. Son olarak, Muhtelit Mübadele
Komisyonu 8 Eylül 1931 tarihinden sonraki vaki olacak müracaatların kabul
edilmeyeceği kararını almıştır.332
Bu antlaşma sonucunda 1940’ların son senelerine kadar öyle iyi bir hava esmişti
ki,333 Bu iki ülkenin yirmi yıl sonra savaşın eşiğine geleceklerini ve ondan sonra da
kötüleşeceğini kimse aklının köşesinden bile geçiremezdi.334
tarihte imzalanan ikamet, Ticaret ve Seyrisefain Sözleşmesi ile çok avantajlı haklar tanınmıştı 1964
yılında iki memleketin ilişkilerinde sarsıntılar olunca, Türkiye bu sözleşmeyi fesh etmiştir. Böylece
sözleşme 16 Eylül 1964’te ortadan kalkmıştır. Soysal, 1965 : 137 (dipnot). Bu ziyaret ve yapılan
antlaşmalar ulusal basında da geniş bir yer tutmuştur. Örneğin Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 27
Teşrinievvel 1930 Pazartesi günü (No : 3338) “M.Venizelos bu gün geliyor”, “Sefa geldiniz!” ve
yapılan Antlaşmalarla ilgili yine aynı gazete 31 Teşrinievvel 1930 Cuma (No : 3341) günü de;
“Yunanistan’la Dostluk, Uzlaşma ve Bitaraflık Muhaedesi imzalandı” başlıklarıyla duyurmuştur.
331 Popoviç, 1995: 339.
332 Bu belge, Hariciye vekalet tarafından Baş Vekalete gönderilen karar suretinde bulunmaktadır BCA.
30. 121. 865.7.
333 Yunanistan’ın o zamanki Başkanı Venizelos 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış ödülüne aday
göstermiştir. Venizelos’un Nobel ödülü komitesine yazmış olduğu mektup için bkz. Atatürk’ün Milli
Dış Politikası, Cumhuriyet Dönemine Ait 100 Belge 1923-1938, s.241-245, Belge no: 39
334 Kamuran Gürün (1983) : Dış İlişkiler ve Türk Dış Politikası , A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara :
s. 378-379.
99
SONUÇ
XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nde nüfus ve
toprak açısından ters bir orantı ortaya çıkmıştı; devlet alan olarak küçülüyor, fakat nüfus
olarak artıyordu. Bunun en önemli nedeni kaybedilen topraklardan, özellikle Balkan
coğrafyasının devletten kopması sonucu buralardan âdeta “kökü kazınırcasına” göç
etmeye zorlanan Türk Müslüman nüfusunun Trakya ve Anadolu’ya akmasıdır. Bu sonuç
Osmanlı Devleti’nde XX. yüzyıl başlarında yoğun bir şekilde milliyetçilik akımlarını
güçlendirerek Balkanlar’da olduğu gibi “Ulus-Devlet” modeli yapılanmasını ortaya
çıkardı. Çünkü Devlet; “Avrupa topraklarının %83’ünü, nüfusunun %69’unu
kaybetmişti.”335
Bu ters orantı sadece yüzölçüm ve nüfus orantısında değil, ekonomik alanda da
mevcuttur. Yine aynı yüzyıllarda nüfus-sermaye açısından değerlendirilecek olursa,
daha önce de incelendiği gibi Osmanlı Devleti’nde Türk Müslüman nüfusu dörtte üçlük
bölümü oluştururken sermaye ve işgücünün %15’ini elinde bulundurmaktaydı. Bu
durum Milli Sermayenin oluşmasını engelleyen en önemli faktördür. Milli ekonominin
güçlendirilmesi için “Milli İktisat” adıyla bir politika İttihat ve Terakki Partisi
döneminde takip edildiği biliniyor.336
Aslında bu çelişkiyi besleyen en önemli unsur kapitülasyonların varlığıydı. Bu
durum yine İttihat ve Terakki döneminde anlaşılmış ve Milli Mücadele sonrası Lozan
Konferansı’nda kesinlikle kaldırılması istenen bir uygulama olmuştur. Bunun
uzantısında konferansın sonuçlanmasından hatta Cumhuriyetin ilanından önce ilk İktisat
Kongresinin toplanması (17 Şubat-4 Mart 1923) yeni kurulacak olan devletin ekonomik
konulara verdiği önceliği belirtmesi açısından önemlidir. Çünkü 1923’te hazırlanan
Türk Ticaret Salnâmesi savaşın yabancı ve azınlıkların göç etmesi yönündeki etkisine
rağmen Türk-Müslüman girişimcilerin yine de çok azınlıkta kaldığını göstermektedir.
335 Standford J-Ezel Kural, Shaw (1983) : Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye C. II, E yayınları,
İstanbul : s. 359.
336 “Milli İktisat” Politikası ile ilgili daha geniş bilgi, bkz. Zafer Toprak, (1982): Türkiye’de “Milli
İktisat”
1908-1918, Yurt Yayınları, Ankara: s. 25-30.
100
İstanbul’da 4 267 firmadan 1922 yılında sadece 1 202’si yani %28’i Müslüman Türklere
aittir.337
Daha I. Dünya Savaşı sırasında başlayan,özellikle milli mücadelenin zaferle
sonuçlanmasıyla azınlıkların ülke dışına yaptıkları göçler Lozan’da resmi bir
sözleşmeye bağlandı. Yeni devletin harab olmuş bir vatanda karşılaştığı ilk büyük
sorunlardan birisidir mübadele meselesi. Temellerini Osmanlı’dan alan bu göç hareketi,
Osmanlı döneminde yapılan göçlerden zorunlu olması yönüyle ayrılırken, dışarıya
büyük çapta göç vermesiyle de farklılaşır. Bu özelliği, mübadele meselesinin yeni
kurulan devlet üzerinde etkisinin büyük olduğunu gösterir. Osmanlı Devleti’nde
azınlıklarla karışık (heterojen) olan nüfus artık büyük oranda yeknesak (homojen) bir
topluma doğru yönelmeye başlamıştır. Bu, kurgulanmış olan bu durum değil, şartların
ortaya çıkardığı bir sonuçtur. İstatistikler bize 1970’li yıllarda bile Türkiye toplam
nüfusun %30’unu son dört kuşak içinde yerinden yurdundan koparılan insanlardan
oluştuğunu göstermektedir.338
Türkiye ekonomisindeki bu düzenin gerek savaş yoluyla, gerekse nüfus
mübadelesi sonucunda değişim geçirmesi doğal olarak işleyişi bozmuş ve Türkiye bu
durumdan uzun süre etkilenmiştir. Mübadil göçmenlerin yerleştirilmesi, azınlıkların
ülke dışına çıkması sonucu bazı iş kollarında meydana gelen boşluklar bu zorlukların
bazılarıdır.
Lozan’da yapılan sözleşme gereğince gelen ve giden göçmenlerin iş kolları
açısından durumu simetrik değildir. Türkiye’ye gelenlerin %90’ı tarımla uğraşan bir
nüfusu oluştururken gidenlerin ise çoğu çeşitli sanayi ve ticari alanlarda yoğunluk
kazandığı bilinmektedir. Bu durum Yunanistan’dan ziyade Türkiye’de bir takım
dengesizliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin azınlıkların ayrılmasıyla
sanayi, ticaret alanlarında gerileme olması da yükselmede görülmeyecek, ayrıca
sermaye eksikliği, Müslüman-Türk insanının ticarete olan uzaklığı milli bir ekonominin
kurulmasını zorlaştıracaktır.
Fakat bu olumsuzlukların yanında bir takım olumlu yönler de olacaktır.
Azınlıkların ülke sınırları içinde nüfusunun azalmasıyla ve gelen mübadil ile ülke içinde
Türk-Müslüman nüfusu artmıştır. Bu durum homojen bir nüfus yapısını da beraberinde
337 Kazgan, 2002 : 55.
338 Kazgan, 1983: 1556.
101
getirmiştir. Buna bağlı olarak kültürel bir bütünlük sağlanmış, aynı inancı, aynı dili -
lehçe farkları olsa bile- ortak bir kültür alanını paylaşan bir nüfus yapısı olmuştur.
Temel hedefi, yerli sanayi geliştirmek ve ulusal kültürü yaymak olan yeni devlette
cumhuriyet hükümetlerinin bu konuda geliştirdiği politikalardan çıkardığımız sonucu şu
şekilde özetleyebiliriz:
1. Osmanlı Devleti’nden devam eden azınlık sorunlarından ve buna bağlı
dış müdahalelerden kurtularak tam bağımsızlığı gerçekleştirmek.
2. Azınlıkların boşalttığı topraklara ihtiyaç duyulan bir nüfus getirilerek,
hem nüfus olarak çoğalmak ve hem de “yeknesak” bir toplum yaratma
sürecine girmek.
3. Yine azınlıklardan boşalmış olan sermaye sınıfına karşılık milli
unsurlardan oluşan Türk sermaye sınıfının güçlenmesini sağlayarak milli
ekonominin sağlam temellere oturtulmasın sağlamaktır.
Bu başlıkların ayrı ayrı birer araştırma ve inceleme konusu oluşturabileceği
düşünülürse, mübadele meselesinin ne kadar geniş bir alanı kapsadığı ortaya çıkar.
Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, ahali mübadelesi sırasında yapılan
göçün acılarını her iki taraf ta payına düşeni çekmiştir. Fakat daha Lozan
Antlaşması’ndan itibaren acı çeken tarafın sadece Rum halkı olduğunu zannetmek,
öncesi değerlendirilmeden yapılan eksik yorumlar olarak nitelemek gerekecek. Bu bakış
açısını Milli Mücadele ertesi Anadolu’dan ayrılan Rumlara yapılan yardımlarda da
görmek mümkündür. Bu eksik yorum sadece mübadele sırasında değil daha önceki
tarihlerde yapılan göçler içinde geçerlidir. Olayların üzerinden uzun süre geçmesine
rağmen ve bugün, özellikle Avrupa’da güncelliğini koruyan bu konu maalesef, bu
acıların sadece azınlıkların çektiği eksik bilgisinden temelini alır. Müslüman Türklerin
çektiği acılar ise değerlendirilmez. Bu çalışmanın sonucu bize şunu göstermektedir;
Çekilen bu acıların fazlasıyla da Müslüman Türkler tarafından da çekildiğini anlatan
çalışmalara fazlasıyla ihtiyaç olduğu kanaatini vermektedir. Değerli araştırmacının bu
konudaki yorumu, konu üzerinde yapılacak olan araştırmaların da yönünü göstermesi
açısından iyi bir örnektir:
“Ondokuzuncu yüzyıldan günümüze kadar, bir zamanlar Osmanlı
İmparatorluğu’nda yaşayan bazı uyruklar sürekli olarak geçmişte ve günümüzde
kendilerinin zulüm gördüğünü iddia etmişlerdir. Türklerse böyle bir iddiada
102
bulunmamışlardır. Değersiz ve üretken olmama gibi bir düşünceyi reddetmişlerdir.
Türkler, kendilerine işlenen suçlar üzerine durmamışlardır. Bu iyi karardı. Bu, Türkler’e
eski hatalarından dolayı intikam almayı değil, onlara Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma
imkânını sağlamıştır. Fakat bunun kötü bir sonucu ortaya çıkmıştır. Dünya Osmanlı
azınlıklarının çektiği acıyı biliyor ve bunu abartıyordu. Dünya, Türklerin yaşadığı acılar
konusunda hiçbir bilgi sahibi değildi.”339
“Unutmak kaybetmektir” unutmamak için hatırlamak, hatırlamak için görmek
gerekir. Yüzyıllardır göçlerle yoğrulmuş bir toplumda bir “Göç Müzesi “kurulamadığı
gibi, göç anıtı bile dikilememiştir. Bu konuyla ilgili daha bir çok çalışmaya ihtiyaç
olduğu kanaatindeyiz. Özellikle bir “Göç Enstitüsüne” duyulan ihtiyaç daha belirgindir.
Zira “ Bu Enstitünün çalışmalarını yönlendirmek için gerekli materyal, bizzat
Türkiye’nin kendisidir.”
339 Justin Mc Carthy, (2001) : Kurbanlar ve Şefkatli İnsanlar, Süleyman Demirel Üniversitesi Senatosu
tarafından kendisine verilen fahri doktora payesinin takdim töreninde yaptığı konuşma metni Süleyman
Demirel Üniversitesi Basımevi, Isparta : s. 6.
103
MÜBADELE GÖÇÜ SIRASINDA BAZI ÖNEMLİ
KRONOLOJİK GELİŞMELER
Tarih OLAYLAR
9 Eylül 1922 Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilmesi, Yunanistan’a ilk
Rum göçünün Ege ve Doğu Trakya’dan başlaması (Bir aylık
sürede 650 000 kişi göç etti.)
20 Kasım 1922 Lozan Konferansı barış görüşmelerinin başlaması
1 Aralık 1922 Konferans’ta mübadele meselesinin ilk olarak görüşülmesi
30 Ocak 1923 Türk-Yunan Ahali Mübadelesi Sözleşmesi’nin Lozan
Konferansı’nda imzalanması.
4 Şubat 1923 Konferans’ın kesintiye uğraması (I. Dönem Sonu)
21 Şubat 1923 TBMM’de gizli oturumda Konferans ve Ahali Değişimi
Sözleşmesi ile ilgili bilgiler sunulması.
23 Nisan 1923 Konferans’ın II. Döneminin başlaması.
1 Mayıs 1923 Sözleşmenin I. Maddesine göre mübadelenin başlaması
gereken tarihi.
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın imzalanması.
17 Temmuz 1923 Ahali mübadelesi mukavelenâmesi’nin tatbikine dair
talimatın kabulü
23 Ağustos 1923 Kütahya Mebusu Tunalı Hilmi Bey, İmar Vekâleti Teşviki
Hakkında kanun teklifi’ni sunması.
17 Eylül 1923 Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun kurulması
8 Temmuz 1923 Komisyonun Çalışmaları için Atina’da ilk toplantı.
13 Ekim 1923 Mübadele İmar ve İskân Vekaleti kuruldu. (339 tarihli
kanunla)
20 Ekim 1923 Mustafa Necati’nin ilk mübadele İmar ve İskân Vekili
seçilmesi.
8 Kasım 1923 Mübadele İmar ve İskân Kanunu çıkarıldı. (368 No’lu yasa
ile)
10 Kasım 1923 Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in mübadeleye resmen başlanacağını
açıklaması.
3 Aralık 1923 “İlk Kafile-i Mazlumin’in İzmir’e gelmesi” (Ahenk
Kanunuevvel 1923)
2 Şubat 1924 Drama, Dedeağaç ve Burgaz yoluyla 3 236 kişinin Trakya’nın
değişik yerlerine gelmesi.
26 Mart 1924 Mübadele İmar ve İskân vekilliğine Celâl (Bayar) Bey seçildi.
(II. Vekil) Mustafa Necati Adliye Vekili oldu.
7 Temmuz 1924 Mübadele İmar ve İskan Vekilliğine Refet (Canıtez) Bey
seçildi. (III. vekil)
19 Ekim 1924 Menteşe Mebusu Esat Efendi’nin mübadil göçlerin sorununu
ele alan bir soru önergesi vermesi.
11 Aralık 1924 Mübadele İmar ve İskân Vekaleti’nin kaldırılması ve Dahiliye
vekaleti bünyesinde iskânla ilgili Genel Müdürlük kurulması
(529 No’lu yasa ile) İskan Müdüriyeti umumisi devredildi.
2 Nisan 1925 Mübadelenin tamamlanması
30 Ocak 1925 Mübadeleye tabi olan Başpapaz’ın (Kostantin Araboğlu’ nun)
Yunanistan’a gönderilmesi
104
1 Aralık 1926 Türkiye ve Yunanistan arasında Atina Antlaşması’nın
imzalanması.
10 Haziran 1930 Türkiye ve Yunanistan arasında Ankara Antlaşması’nın
imzalanması.
21 Ekim 1935 İskân Umum Müdüriyeti 2849 sayılı yasa ile sıhhat ve içtimai
Muavenet Vekâletine devredilmesi.
105
KAYNAKÇA
ARŞİV KAYNAKLARI
BAKANLAR KURULU KARARLARI FONU (BKK)
BCA. 30.18.7.25.2
BCA.2867 sayılı,30.18.1.1/7.38.9.
BCA. 30.18. 8.39.9
BCA.30.10.123.872.3
BCA.30.18.154.2
BCA: 42.102-21.18. 8.41.10
BCA. 500.97.70.18.9.24.17
BCA. 30.10.123.877.14.
BCA.30.18.10.37.1
BCA. 30.18.136.24
BCA. 30.18.7.25.2
BCA.30 10 123.874.3
BCA.30.121.865.7
TOPRAK İSKAN MÜDÜRLÜĞÜ FONU (TİM)
BCA.272.14. 76.27.9.(1)
BCA. 272.11.17.81.6.(1)
BCA. 272.14.73.34.6.(3).
BCA.272.14.76.29.8.(1)
BCA,272.12.40.40.3
106
Yayınlanmış Vesikalar
Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1994) :(Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge) 1919-
1923, C.II., Kültür Bakanlığı, Atatürk Dizisi, Ankara
Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri, 1997 : Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara
Yay. Haz. Nimet Arzan)
Atuner, M. E. (1937): Muhtelit Mübadele Komisyonu Kararları , Damga Matbaası,
(Basım Yeri Yok )
Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da Ve Anadolu’da Yunan Mezalimi,I, Başbakanlık
Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, (1995) ,
Ankara
Dışişleri Bakanlığı, (1973) : Türkiye Ve Dış Politikasında 50’inci Yıl .Cumhuriyetin İlk
10 Yılı Ve Balkan Paktı (1923-2934), (Basım Yeri Yok)
Edirne Vilayet Salnâmesi 1311 / 1895
Meray, S. L. (1969): Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Birinci Takım, C.1,
Kitap. 1, AÜ. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara
___________(2001): Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul
Ökçün, G. ; Ökçün, A. R. (1974) : Türk Antlaşmaları Rehberi (1920-1973), A.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara
Soysal, İ. (1965) : Türkiye’nin Dış Münasebetleri İle İlgili Başlıca Siyasi Antlaşmaları ,
TTK
Basımevi, Ankara
Şimşir, B. (1989): Rumeli’den Türk Göçleri, C.II.,TTK, Basımevi, Ankara
___________ (1994) : Lozan Telgrafları,Türk Diplomatik Belgelerinde Lozan Barış
konferans
C.II, TTK Basımevi, Ankara
T. Gizli Celse Zabıtları, C.3., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara
TBMM. Zabıt Ceridesi
Yavuz, A. (1976): Türkiye Cumhuriyeti’nin Akdettiği Milletler Arası Antlaşmalar,
Dışişleri
Bakanlığı Yayınları, Ankara
107
Göç, Rumların Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923), Küçük Asya Araştırma
Merkezi, Çev. Damla Demirözü, İletişim Yayınları, İstanbul
Kaynak Ve İnceleme Eserler
Ağanoğlu, H. Y. (2001) : Osmanlıdan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makus Talihi, Göç,
Kumsati
Yayınları , İstanbul
Anzerlioğlu, Y. (2003): Karamanlı Ortodoks Türkler, Phoenix Yayınları, Ankara
Arı, K. (2003) : Büyük Mübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı
Yurt
Yayınları , İstanbul
Armaoğlu, F. (1992): XX. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), C.1, (1914-1980), İş
Bankası
Kültür Yayınları, Ankara
Atalay, B. ( 2001): Fener Rum Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri (1908-1923),
Tarih Ve
Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul
Atatürk, M. K., Nutuk, (Yay. Haz.) Zeynep Korkmaz, (1995) : A.A.M., Ankara
Bayur, Y. H. (1973) : Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, TTK Basımevi, Ankara
Beyazyüz M., Göka, Erol, (2006): “Kronolojik Bir Biyografi Yerine Psikobiyografi”
Cemil
Meriç, Yay. Haz. Murat Yılmaz, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
Bıyıkoğlu, T. (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara
Bilsel, M. C. (Tarihsiz) : Lozan, C.II. Sosyal Yayınları, İstanbul
Carthy J. Mc. , (1998)A : Müslümanlar Ve Azınlıklar, İnkılap Yayınları, Çev. Bilge
Umar,
İstanbul
__________________ (1998)B: Ölüm Ve Sürgün, İnkılap Kitapevi, Çev. Bilge Umar,
İstanbul
__________________ (2001) : Kurbanlar Ve Şefkatli İnsanlar, Süleyman
Demirel
Üniversitesi Senatosu Tarafından Kendisine Verilen Fahri Doktora Payesinin
Takdim
108
Töreninde Yaptığı Konuşma Metni S.D.Ü. Basımevi, Isparta
Cengizkan, A. (2004) : Mübadele Konut Ve Yerleşimi, Arkadaş Yayıncılık, Ankara
Clog, R. (1992): Modern Yunanistan Tarihi, İstanbul
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978, Memduh Yaşar İdaresinde,
Akbank
Kültür Yayınları,1980,İstanbul
Dündar, F. (2002): İttihat Ve Terakki’nin Müslümanları İskan Politikası (1913-
1918),
İletişim Yayınları, İstanbul
Elvada Doğduğum Toprak, Fotoğraflarla Anadolu’nun 150 Yıllık Göç Tarihi, (1995) :
Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
Erdal , İ ( 2006): Mübadele (Uluslaşma Sürecinde Türkiye Ve Yunanistan 1923-1925),
IO
Kültür Ve Sanat Yayıncılık, I. Baskı, İstanbul
Eren, H. (1966) : Türkiye’de Göç Ve Göçmen Meseleleri, Tanzimat Devri, İlk
Kurulan Göçmen Komisyonu Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası, İstanbul
Ergene, T. (1951): İstiklal Harbinde Türk Ortodoksları , İstanbul
Genel Kurmay Harp Tarihi Başbakanlığı, (1975) : Türk-Yunan İlişkileri Ve Megolo
İdea,
Genelkurmay Basımevi, Ankara
Geray, C. (1962): Türkiye’den Ve Türkiye’ye Göçler Ve Göçmenlerin İskânı (1923-
1961),
Ankara
Girgin, K. (1993) : T.C. Hükümetleri Programlarında Dış Politikamız (70. Yılın
Panoraması)
1923-1973, (Basım Yeri Yok)
Gönlübol, M. - Sar ,C, (1969) : Olaylarla Türk Dış Politikası, A.Ü.Siyasal Bilgiler
Fakültesi
Yayınları ,Ankara
Gürün, K. ( 1983) : Dış İlişkiler Ve Türk Dış Politikası, A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi,
Ankara
_______________ (1986): Savaşan Dünya Ve Türkiye, Bilgi Yayınları, İstanbul
109
Halaçoğlu A. (1995): Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912- 1913),
TTK
Basımevi, Ankara:
Hatipoğlu, M. M,(1997): Yakın Tarihte Türkiye Ve Yunanistan 1923-1954 , Ankara
Hırschon, R. (2000); Mübadele Çocukları, Çev. Serpil Çağlayan , Tarih Vakfı Yurt
Yayınları,
İstanbul
İnan, M. R. (1980): Mustafa Necati, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Ankara
İpek, N. (1999): Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, (1877-1890), TTK Basımevi ,
Ankara
___________ (2000) : Mübadele Ve Samsun, TTK Basımevi, Ankara
İskân Tarihçesi, (1932) : Hamit Matbaası, İstanbul
Lewis, B. (2004): Modern Türkiye’nin Doğuşu , TTK Basımevi,(Çev. M. Kıratlı),
Ankara
Kazgan, G. (2002) : Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Bilgi
Üniversitesi
Yayınları, İstanbul
Kocabaş, S. (1988) : Tarihte Ve Günümüzde Türk Yunan Mücadelesi, Vatan Yayınları,
İstanbul
Keyder, Ç. (2005) : Türkiye’de Devler Ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul
Karpat, K. (1967) : Türk Demokrasisi Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller,
İstanbul
Nabi, Y. (1999) : Balkanlar Ve Türklük, C.I., (Basım Yeri Yok)
Macar , E., (2004): Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi, İletişim
Yayınları,
İstanbul
Oran, B. (1986) : Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Mülkiyeliler Birliği
Vakfı
Yayınları, Ankara
Ortaylı, İ. (2004): İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yayınları, İstanbul
Öztürk, K. (1995) : Türk Parlamento Tarihi . TBMM, II.Dönem, 1927-1931, C. I.,
Ankara
110
Pallis, A. A. (1997): Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922), Yapı Kredi Yayınları
(Çev.
O.Azizoğlu), İstanbul
Parla, R. (1987): Türkiye Cumhuriyeti’nin Temelleri, Lozan-Montrö, Lefkoşe
Popovic, A. (1995): Balkanlarda İslam, İnsan Yayınları, Çev. Komisyon , İstanbul:
Salışık, S. (1968) : Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri Ve Etnik-İ Eterya, İstanbul
Sevük, İ. H. “Hem Saâdet, Hem Şikâyet ” Açıksöz Gazetesi, 22 Kasım 1921, Sayı :
341, Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlılar Ve Anadolu Rumları Üzerine Makaleler. (Yay.
Haz.) Eski, M. (1999): Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara
Sonyel, S. R. (1973) : Türk Kurtuluş Savaşı Ve Dış Politika, C. I-II., Ankara
Sotiriyu ,D. (1986):Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Çev. A.Tokatlı , İstanbul
Şahin, M. S. (1996) : Fener Patrikhanesi Ve Türkiye, İstanbul
Shaw ,S. J-Ezel K., (1983) : Osmanlı İmparatorluğu Ve Modern Türkiye C.II , E
Yayınları,
İstanbul
Toprak, Z. (1982): Türkiye’de “Milli İktisat” 1908-1918, Yurt Yayınları, Ankara
Tosun, R. (2002) : Türk-Yunan İlişkileri Ve Nüfus Mübadelesi (1821-1930), Berikan
Yayınevi,
Ankara
Toynbee, A. J. (2000) : Türkiye , Bir Devletin Yeniden Doğuşu, C.II, Yenigün Haber
Ajansı,
(Basım Yeri Yok)
Ulagay, O. (1974): Amerikan Basınında Türk-Kurtuluş Savaşı, Yelken Matbaası,
İstanbul
Umar, B. (1974): İzmir’de Yunanlıların Son Günleri,Bilgi Yayınevi,İstanbul:
___________ (1998) : Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi Türkiye Türkleri Ulusunun
Oluşması,
İnkılap Yayınları, İstanbul
Kocatürk, U. (1988): Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938,
TTK
Basımevi, Ankara
Zürcher, E. J. (2005) : Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul
111
Makale Ve Ansiklopedi Maddeleri
Akgün, S. (1986) : “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”
Üçüncü
Askeri Tarih Semineri : Türk-Yunan İlişkileri, Genelkurmay Yayınları, Ankara
Akgündüz, A. (1999) : “ Osmanlı İmparatorluğu Ve Dış Göçler , 1783- 1922 ”,
Toplum Ve
Bilim, Birikim Yayınları, İstanbul:
Aktar, A. (2005) : “Nüfusun Homojenleştirilmesi Ve Ekonominin Türkleştirilmesi
Sürecinde
Bir Aşama: Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi, 1923-1924”, Ege’yi Geçerken, İstanbul
Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul
Alantar, Ö. Z. (1998) : “Türk Dış Politikasından Milletler Cemiyeti”, Türk Dış
Politikasının
Analizi, Der Yayınları, İstanbul
Alp, İ. (1992): “Misak-I Milli Hedeflerinin Lozan Antlaşması’na Yansıması”, Türkler,
C.16,
Ankara
Altuğ, Y. (1966) : “Balkanlardan Anayurda Yapılan Göçlerin Mahiyeti” İ.Ü. Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. XXXII, S. 1, İstanbul
Arı, K. (1989) : “ Yunan İşgalinden Sonra İzmir’de ‘Emvâl-İ Metruke’ Ve Fuzuli
İşgal’
Sorunu”, AAMD, S. V/15., Ankara
_________ (1990) : “1923 Türk-Rum Mübadele Antlaşması Sonrasında İzmir’de
Emvâl-İ Metrûke Ve “Mübadil Göçmenler ”, AAMD, C.VI, S.; 18, Temmuz
Barkan ,Ö. L. (1949): “Türkiye’de Muhacir İskân İşleri Ve Bir İç Kolonizasyon Planına
Olan İhtiyaç.” İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, C.10. S.1-4, İstanbul
Beyatlı, Y. K (2004): Kendi Gök Kubbemiz, Yapı Kredi Yayınları ,İstanbul
Çanlı, M. (1994) : “Yunanistan’daki Türklerin Anadolu’ya Nakledilmesi , I- II.”, Tarih
Ve Toplum, C. 22, S.129- 130, İstanbul
Çapa, M. (1988) : “Lozan’da Öngörülen Türk Ahali Mübadelesinin Uygulanmasında
Türkiye
Kızılay (Hilâl-İ Ahmer) Cemiyeti’nin Katkıları”, Atatürk Yolu, A.Ü. İnkılâp Tarihi
Enstitüsü
Dergisi, Yıl 1, S.2, Ankara
112
___________ (1991) : “Cumhuriyetin İlk Mübadele İmar Ve İskân Vekili Mustafa
Necati Bey
” Mustafa Necati Sempozyumu, 9-11 Mayıs 1991 Kastamonu, Ankara
Demirel, Y. (1994) : “Mübadele Dosyası” Tarih Ve Toplum, S. 123, İstanbul
Evengelia B.-Herkül M., (1996) : “Bir Destan Ve Sözlü Tarih” Tarih Ve Toplum
Dergisi, 149, İstanbul
Ercan; Y. (1986) : “Türk Yunan İlişkilerinde Rum Patrikhanesi’nin Rolü”, Tarih
Boyunca Türk
Yunan İlişkileri, Üçüncü Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Genel Kurmay Basımevi,
Ankara
Erim, N. (1944) : Milletlerarası Daimi Adalet Divanı Ve Türkiye”, A.Ü. Hukuk Fakültesi
Dergisi, C.II. S.I, Ankara
Geray, C. (1970) : “Türkiye’de Göçmen Hareketleri Ve Göçmenlerin
Yerleştirilmesi”, Amme İdaresi Dergisi, C. 3, S. 4. Ankara
Gökaçtı, M. A. 2003 : “Mübadillerin Protesto Mitingi” Tarih Ve Toplum, C.39, S. 229.
İstanbul
Gündağ, N. (1993) : “Türk-Yunan Mübadelesi Ve Batı Trakya” Batı Trakya’nın Sesi,
S:53,
Ağustos
Gürel, Ş. S (1983) : “Türk Dış Politikası, (1919-1945), Cumhuriyet Dönemi Türk
Ansiklopedisi, C.Iı. İstanbul
İpek, N. (1996): “Göçmen Köylerine Dair”, Tarih Ve Toplum, S.150, İstanbul
Kayam, H. C. (1993): “Lozan Barış Antlaşması’na Göre Türk-Yunanmübadelesi Ve
Konunun
Tbbm’ De Görüşülmesi ”, Aamd, C.9,S.27,Ankara
Kazgan, G. (1971) : “Milli Türk Devleti’nin Kuruluşu Ve Göçler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi
Mecmuası, S.1-4, İstanbul
Kocacık, F. (1980): “Balkanlardan Anadolu’ya Yönelik Göçler (1878-1890), Osmanlı
Araştırmaları, S. I, İstanbul
_______________ (1987) : “İngiliz Arşivlerine Göre. XIX. Yüzyıl’da Anadolu’ya
Yönelik
Göçler Ve Etkileri.”, Türk Kültürü, S. 289, Ankara
113
Köni, H. (1993) : “Kurtuluş Savaşı Öncesi Azınlıklar Sorununa Bakış”, Atatürk
Araştırma
Merkezi Dergisi, C. 9, S.27 Ankara
Oran ,B. 2005 : “Kalanların Öyküsü 1923 Mübadele Sözleşmesi’nin Birinci,
Özelliklede
İkinci Maddelerinin Uygulanmasından Alınacak Dersler ”, Ege’yi Geçerken,
İstanbul
Orhonlu, C. (1973) : “Yunan İşgalinin Meydana Getirdiği Göç Ve Yunanlıların
Yaptıkları
‘Tehcir’in Sonuçları Hakkında Bazı Düşünceler.”, Belleten, C.XXXVII., S.148, TTK
Basımevi, Ankara
________________ (1976): “Yunanistan’daki Türkler”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara
Öksüz, H. (1997): “ Atatürk Döneminde Balkan Türleri’nin Durumu ”Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi, S.107, Ankara
Önder, S. (1991): “Meclis-İ Vükela Mazbatalarında Türk-Bulgar Mübadelesi” Anadolu
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.3, S.1, Eskişehir
Sarınay, Y. (1999): “Pontus Meselesi Ve Yunanistan’ın Politikası” AAM, Ankara
Şakiroğlu, M. H. (1985) : “Lozan Konferansı Sırasında Kabul Edilen Türk-Yunan Ahali
Değişimine Ait Tarihi Notlar”, Yusuf Hikmet Bayır Armağanı, 1985’ Ten Ayrı Basım,
Ankara
Tarih Ve Toplum Dergisi, (1994) : “Ahali Mübadelesi Hakkındaki Talimatname” , S.123
Tekeli , İ. (1990) : “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer
Değiştirilmesi Ve İskân Sorunu, Toplum Ve Bilim ,Birikim Yayınları, S.50, İstanbul
Tesal, Ö. D. (1988) : “Türk-Yunan İlişkilerinin Geçmişinden Bir Örnek Azınlıkların
Mübadelesi” Tarih Ve Toplum, C. 9. S. 53 İstanbul
Türk Ansiklopedisi, “Göç” Maddesi, C. 17
Sofuoğlu, A. (1995) : “Anadolu Üzerindeki Yunan Hedefleri Ve Mütareke Dönemi
Fener Rum
Patrikhanesinin Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.X, S.28’den
Ayrıbasım,
Ankara
114
Tezler
Atalay, N. (1998): Dönemin İstanbul Basınında (Tanin Gazetesi) Lozan Müzakereleri.
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Edirne
Şeker, N. (1995) : Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sonucu Bursa’ya Gelen Göçmenlerin
Kentin Sosyal Yapısı Üzerindeki Etkileri 1923-1935 ,Basılmamış Yükseklisans Tezi,
U.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Cumhuriyet Tarihi Bilim Dalı,
Bursa
Pavlidis, A. (1997) : Yunan Kaynaklarına Göre Mübadele Meselesi, İ.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ,
İstanbul
Zengin, C. (1998) : Türkiye Ve Yunanistan Devletleri Arasında Meselesi Ve Kamuoyu
(1918-
1930), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İ.Ü.Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi
Enstitüsü
İstanbul
Gazeteler
Vakit
Cumhuriyet
Tanin
Hakimiyet-İ Milliye
115
EKLER
116
Belge Ek :1 30 ocak 1923 de Türk-Yunan Hükümetleri arasında imzalanan
“Rum –Türk Ahalinin Mübadelesine dair Mukavelename ve Yunanistan’da
Bulunan Emlâk-ı İslâmiyyeye Müte’allik Beyânnâme
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
Rum ve Türk Ahalinin Mübadele
Vazifesiyle Mükellef Muhtelit
Komisyon
___________________________
YUNAN VE TÜRK HALKININ
MÜBADELESİNE DAİR MUKAVELENAME
30 KANUN-İ SANİ 1923 TARİHİNDE LOZAN’DA İMZA
OLUNMUŞTUR
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümet-i Kraliyesi atideki
mevaddı (aşağıdaki maddeleri) kararlaştırmıştır.
MADDE : 1
Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan
topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923
tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (Exchange obligatoire) girişilecektir.
Bu kimselerden hiç biri, Türk hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da
Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşmeyecektir.
MADDE : 2
Birinci Maddede öngörülen mübadele:
a. İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini);
b. Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya’nın Müslüman
ahalisini) kapsamayacaktır.
MADDE : 3
Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18
Ekim 1912 tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, 1 inci
Maddede öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaktır.
İşbu Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrants) terimi, 18 Ekim 1912
tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel
kişileri kapsamaktadır.
131
MADDE : 4
Aileleri Türk ülkesini daha önce bırakıp gitmiş olup da kendileri Türkiye’de
alıkonulmuş bulunan Rum halkından vücutça sağlam erkekler, işbu Sözleşme uyarınca,
Yunanistan’a gönderilecek ilk kafileyi meydana getireceklerdir.
MADDE : 5
İşbu Sözleşmenin 9 uncu ve 10 uncu maddesindeki çekinceler (ihtirazi kayıtlar)
saklı kalmak üzere, işbu Sözleşme uyarınca yapılacak mübadele yüzünden,
Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Müslümanların mülkiyet haklarına ve
alacaklarına hiçbir zarar verdirilmiyecektir.
MADDE : 6
Mübadele edilecek halklara mensup bir kimsenin gidişine, herhangi bir nedenle
olursa olsun, hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bir göçmenin, kesinleşmiş bir hapis cezası
bulunduğu, ya da henüz kesinleşmemiş bir cezaya çarptırıldığı, ya da kendisine karşı
ceza soruşturması yürütüldüğü durumlarda, söz konusu olan göçmen, cezasını çekmek
ya da yargılanmak üzere, kendisine karşı kovuşturmada bulunan ülkenin makamlarınca,
gideceği ülkenin makamlarına teslim edilecektir.
MADDE : 7
Göçmenler, bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler e varış
ülkesinin topraklarına ayak bastıkları anda, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş
sayılacaklardır.
İki ülkeden birini ya da ötekini daha önce bırakıp gitmiş olan ve henüz yeni bir
uyrukluk edinmemiş bulunan göçmenler, bu yeni uyrukluğu, İşbu Sözleşmenin imzası
tarihinde edinmiş olacaklardır.
MADDE : 8
Göçmenler, her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları
taşıttırmakta serbest olacaklar v bu yüzden kendilerinden çıkış ya da giriş yada başka
herhangi bir vergi alınmayacaktır.
132
Bunun gibi, İşbu Sözleşme uyarınca, bağıtlı devletlerden birinin ülkesini bırakıp
gidecek her topluluk (cemaat, communaute) üyesinin (camiler, tekkeler, medreseler,
kiliseler, manastırlar, okullar, hastaneler, ortaklıklar, dernekler, tüzel kişiler ya da ne
çeşit olursa olsun başka tesisler personelini kapsamak üzere) kendi topluluklarına ait
taşınır malları yanlarında serbestçe götürmek ya da taşıtmak hakkı olacaktır.
11 inci maddede öngörülen Karma Komisyonların tavsiyesi üzerine, her iki ülke
makamlarınca, taşıma işlerinde en geniş kolaylıklar sağlanacaktır.
Taşınır malların tümünü ya da bir kısmını yanlarında götüremeyecek olan
göçmenler, bunları, oldukları yerde bırakabileceklerdir. Bu durumda, yerel makamlar,
bırakılan taşınır malların dökümünü (envanterini) ve değerini, ilgili göçmenin gözleri
önünde saptamakla görevli olacaktır. Göçmenin bırakacağı taşınır malların çizelgesini
ve değerini gösteren tutanaklar dört nüsha olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel
makamlarca saklanacak, ikincisi, 9 uncu maddede öngörülen tasfiye işlemine esas
alınmak üzere 11 inci maddede öngörülen Karma Komisyona sunulacak, üçüncü göç
edilecek ülkenin Hükümetine, dördüncüsü de göçmene verilecektir.
MADDE : 9
8 inci maddede öngörülen göçmenlerin ve toplulukların kent ve köylerdeki
taşınmaz mallarıyla, bu göçmenlerin ya da toplulukların bırakmış oldukları taşınır
mallar, 11 inci maddede öngörülen Karma Komisyonca, aşağıdaki hükümler uyarınca
tasfiye edilecektir.
Zorunlu mübadele uygulanacak bölgelerde bulunan ve mübadele
uygulanmıyacak bir bölgede yerleşmiş toplulukların din yada hayır kurumlarına ait olan
mallar da, aynı şartlar içinde, tasfiye edilecektir.
MADDE : 10
Bağıtlı Tarafların ülkelerini daha önceden bırakıp gitmiş olan ve işbu
Sözleşmenin 3 üncü maddesi uyarınca nüfus (halkların) mübadelesinin kapsamına girer
sayılan kimselere ait taşınır ya da taşınmaz malların tasfiyesi, 9 uncu madde uyarınca,
Türkiye ile Yunanistan’da 18 Ekim 1912 tarihinden bu yana yürürlüğe konmuş
kanunlarla her çeşit yönetmeliklere (tüzüklere) göre ya da başka herhangi bir zoralım
(müsadere), zorunlu satış, vb. gibi işbu mallar üzerindeki mülkiyet hakkını herhangi bir
yoldan kısıtlayıcı nitelikte hiçbir tedbire konu olmaksızın yürütülecektir. İşbu madde ile
133
9 uncu maddede öngörülen mallar, bu çeşit bir tedbire konu olursa, bu mallara 11 inci
maddede öngörülen Komisyonca, bu tedbirler uygulanmamışçasına, değer biçilecektir.
Kamulaştırılmış mallara gelence, Karma Komisyon, her iki ülkede mübadele
kapsamına girecek kimselere ait olup da, mübadele uygulanacak topraklarda bulunan ve
18 Ekim 1912 den sonra kamulaştırılmış olan bu mallara yeniden değer biçecektir.
Komisyon, bir zarar verilmiş olduğunu görürse, bu zararı mal sahiplerinin yararına
onaracak bir zarar-giderim (tazminat) saptayacaktır. Bu zarar-giderim tutarı, mal
sahiplerinin alacak hesabına ve kamulaştıran ülke Hükümetinin borç hesabına
geçirilecektir.
8 inci ve 9 uncu maddelerde göz önünde tutulan kimseler, şu ya da bu yoldan
yararlanmadan yoksun bırakıldıkları malların gelirlerini elde edememişlerse, bu
gelirlerin tutarlarının kendilerine gere verilmesi, savaş öncesi ortalama gelir esas
alınarak ve Karma Komisyonca saptanacak yol e yöntemler uyarınca, sağlanacaktır.
Yunanistan’daki Vakıf mallarının ve bunlardan doğan hak ve çıkarların ve
Türkiye’de Rumlara ait benzer tesislerin tasfiyesine girişirken, 11 inci madde de
öngörülen Karma Komisyon, bu tesislerin ve bunlarla ilgili bulunan özel kişilerin
haklarını ve çıkarlarını tam olarak korumak amacıyla, daha önce yapılmış
Andlaşmalarda kabul edilmiş ilkelerden esinlenecektir.
11 inci maddede öngörülen Karma Komisyon, bu hükümleri uygulamakla
görevli olacaktır.
MADDE . 11
İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girişinden başlayarak bir aylık bir süre içinde
Bağıtlı yüksek Tarafların her birinden dört ve 1914-1918 savaşına katılmamış
Devletlerin uyrukları arasından Milletler Cemiyeti Meclisince seçilecek üç üyeden
oluşan ve Türkiye’de ya da Yunanistan’da toplanacak olan bir Karma Komisyon
kurulacaktır. Komisyonun Başkanlığını, tarafsız üç üyeden her biri sıra ile yapacaktır.
Karma Komisyon, gerekli göreceği yerlerde, bir Türk ve bir yunanlı üye ile,
Karma Komisyonca atanacak tarafsız bir Başkandan oluşacak ve Karma Komisyona
134
bağlı olarak çalışacak alt-komisyonlar kurmaya yetkili olacaktır. Karma Komisyon,
alt-komisyonlara verilecek yetkileri kendisi saptayacaktır.
MADDE : 12
Karma Komisyon, işbu Sözleşmede öngörülen göçü denetlemek ve
kolaylaştırmak ve 8 inci madde ile 9 uncu maddede öngörülen taşınır ve taşınmaz
malların tasfiyesine girişmekle yetkili olacaktır.
Karma Komisyon, göçün ve yukarıda belirtilen tasfiyenin yol ve yöntemlerini
saptayacaktır.
Karma Komisyon, genel olarak, işbu Sözleşmenin uygulanmasında gerekli
göreceği tedbirleri almağa ve bu Sözleşme yüzünden ortaya çıkabilecek bütün sorunları
karara bağlımaya tam yetkili olacaktır.
Karma Komisyon kararları oy çokluğu ile alınacaktır.
Tasfiye edilecek mallara, haklara ve çıkarlara ilişkin bütün itirazlar Karma
Komisyonca kesin olarak karara bağlanacaktır.
MADDE : 13
Karma Komisyon, ilgilileri dinledikten ya da dinlemeğe gereği gibi çağırdıktan
sonra, işbu Sözleşme uyarınca tasfiye edilmesi gereken taşınmaz mallara değer biçme
işlemine girişmek için tam yetkili olacaktır.
Tasfiye olunacak mallara değer biçilmesinde, bunların altın para ile olan değeri
esas alınacaktır.
MADDE : 14
Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin Hükümeti
emrinde kalacak olan mallardan dolayı borçlu kalınan para tutarını belirten bir bildiri
belgesi verecektir.
Bu bildiri belgeleri esas alınarak borçlu kalınan para tutarları, tasfiyenin
yapılacağı ülke Hükümetinin, göçmenin mensup olduğu Hükümete karşı bir borcu
olacaktır. Göçmenin, ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunan paraların
135
karşılığında, ayrıldığı ülkede bırakmış olacağı mallarla aynı değerde ve aynı nitelikte,
mal alması gerekecektir.
Yukarıda belirtilen biçimde bildiri belgeleri esası üzerinden, her iki Hükümetçe
ödenmesi gereken paraların hesabı, her altı ayda bir çıkartılacaktır.
Tasfiye işlemi tamamlandığı zaman, karşılıklı borçlar birbirine eşit çıkarsa,
bununla ilgili hesaplar denkleştirilmiş (takas ve mahsup edilmiş) olacaktır. Bu
denkleştirme işleminden sonra, Hükümetlerden biri ötekine borçlu kalırsa, bu borç peşin
para ile ödenecektir. Borçlu Hükümet, bu ödeme işine süre tanınmasını isterse, yıllık en
çok üç taksitte ödenmek şartıyla, Komisyon bu süreyi ona tanıyabilecektir. Komisyon,
bu süre içinde ödenmesi gereken faizleri de saptayacaktır.
Ödenecek para oldukça önemli ise ve daha uzun sürelerin tanınmasına
gerektirmekteyse, borçlu Hükümet, borçlu olduğu paranın yüzde yirmisine kadar Karma
Komisyonca saptanacak bir parayı peşin olarak ödeyecek, geri kalan borç için de,
Karma Komisyonca saptanacak oranda faizli ve yirmi yıllık bir süre içinde anaparaya
çevrilebilecek (amortise edilecek) borçlanma bonoları (istikraz tahvilleri)
çıkarabilecektir. Borçlu Hükümet, bu borç için, Komisyonca kabul edilecek sağlancalar
(rehinler) gösterecektir. Bu sağlancalar, Yunanistan’da Uluslar arası Komisyonca,
İstanbul’da Devlet Borcu (Düyun-u Umumiye) Meclisince yönetilecek ve gelirleri
toplanacaktır. Bu sağlancalar konusunda anlaşmaya varılamazsa, Milletler Cemiyeti
Meclisi bunları saptamaya yetkili olacaktır.
MADDE : 15
Göçü kolaylaştırmak amacıyla, ilgili Devletlerce, Karma Komisyonun
saptayacağı şartlarla, Komisyona öndelik (avans) olarak ödemede bulunacaktır.
MADDE : 16
Türkiye ve Yunanistan Hükümetleri, işbu Sözleşme uyarınca, ülkelerini bırakıp
gidecek olan kimselere yapılacak bildirilerle, bu kimselerin varış ülkesine taşınmak
üzere yönelecekleri limanlara ilişkin bütün sorunlar üzerinde, 11 inci maddede
öngörülen Karma Komisyonla anlaşmaya varacaklardır.
Bağıtlı Taraflar, mübadele edilecek halklara, gidişleri için konmuş tarihten önce
yurtlarını bırakıp gitmelerine yol açacak, yada mallarını ellerinden çıkartmak üzere
doğrudan ya da dolaylı hiçbir baskıda bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler.
136
Bağıtlı Taraflar, ülkeyi bırakıp giden yada gidecek olan göçmenleri hiçbir vergiye yada
olağanüstü bir resme bağlamamayı yükümlenirler. 2 inci madde uyarınca mübadele dışı
bırakılacak bölgelerde oturanların, bu bölgelerde kalmak yada oralara yeniden dönmek
haklarıyla, Türkiye ve Yunanistan’da özgürlüklerinden ve mülkiyet haklarından
serbestçe yararlanmalarına hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bu hüküm, mübadele dışı
bırakılacak söz konusu bölgelerde oturanların mallarını başkalarına geçirmelerine ve bu
kimselerden Türkiye’yi yada Yunanistan’ı kendi istekleriyle bırakıp gitmek
isteyeceklerin gidişine engel olma vesilesi olarak öne sürülmeyecektir.
MADDE : 17
Karma Komisyon çalışmaları ve işlerin yürütülmesi için gerekli giderler,
Komisyonca saptanacak oranlar içinde, ilgili Hükümetlerce karşılanacaktır.
MADDE : 18
Bağıtlı Taraflar, işbu Sözleşmenin uygulanmasını sağlamak üzere, yasalarında
gerekli değişiklikleri yapmağı yükümlenirler.
MADDE : 19
İşbu Sözleşme, Bağıtlı Yüksek Taraflar bakımından, Türkiye ile yapılacak Barış
Andlaşmasının bir parçasıymış gibi, aynı güç ve aynı değerde sayılacaktır. İşbu
Sözleşme, söz konusu Antlaşmanın Bağıtlı Yüksek Taraflardan her ikisince
onaylanmasından hemen sonra yürürlüğe girecektir.
Bu hükümlere olan inançla, yetki belgelerinin, karşılıklı olarak, usulüne uygun
olduğu görülmüş ve aşağıda imzaları bulunan Tam yetkili Temsilciler, işbu Sözleşmeyi
imzalamışlardır.
LAUSANNE’da,otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak
düzenlenmiştir. Bu nüshalardan bir Yunanistan Hükümetine, biri Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümetine verilecek, üçüncüsü de doğruluğu onaylanmış birer örneğini,
Türkiye ile yapılmış Barış Andlaşmasını imzalayan Devletlere yollayacak olan, Fransa
Cumhuriyeti Hükümetine, bu Devletin arşivlerine konulmak üzere, teslim edilecektir.
Venizelos İsmet
Kaklamanos Doktor Rıza Nur
Hasan Hüsnü
137
YUNANİSTAN’DA BULUNAN EMLÂK-I İSLÂMİYYEYE
MÜTE’ALLİK BEYÂNNÂME
Hâ’iz oldukları selâhiyetler mîcibince hareket eden zîrde vaz’în-i imzâ (aşağıda
imzası olanların), mübâdele-i ahâlî hakkında 30 Kânûn-ı sânî 1923 târîhinde Lozan’da
imzâ olunan mükâvelenâme ahkâmıyla istihdâf edilmiş (hedeflenmiş) olan ve 18.
Teşrîn-i sânî 1912 tarihinden mukaddem (önce), Girid Adası da dâhil olduğu halde,
Yunanistan’ı terk etmiş veyâhûd mine’i-kadîm (eskiden) Yunanistan hâricinde bulunmuş
olan eşhâs-ı Müslimenin hukûk-ı mülkiyetlerine hiçbir halel îrâs edilmeyeceğini,
Yunanistan hükûmeti nâmına beyân ederler. Eşhâs-ı mezküre emlâklerine serbestçe
tasarruf etmek hakkını muhâfaza edeceklerdir.
Bu Müslümânların emvâli hakkında sûret-i istisnâ’iyede ittihâz veyâ tatbîk
edilmiş olan ahkâm ve tedâbir ref’edilecektir. İşbu emvâlin veridâtı (gelirleri) şimdiye
kadar i’âde edilmeksizin veyâhûd hükûmetle alâkadârân beyninde (arasında) i’tilâfât-ı
mahsusâya (özel uyuşmalara) mevzu’teşkîl etmeksizin Yunanistan Hükûmet veyâ
me’mûrîni tarafından ahz ve kabz edilmiş olduğu takdîrde vâridât-ı mezkûre ashâb-ı
emlâte’allik (bahsi geçen gelirlerle ilgili) bi’l-cümle metâlib (istekler) ile eşhâs-ı
mezkûrenin, sûret-i umûmiye de müttehaz tedâbirin (genel olarak alınan tedbirlerin)
gayrı-ı müsâvi (eşit olmayan) bir sûretde tatbîkinden dolayı hukûklarının haleldâr
olduğunu (zarar gördüğünü) iddi’a etmeleri keyfiyetinden münba’is (ileri gelen) bil’-
umûm metâlib (bütün talepleri) hakkında mâruz-zikr (zikredilen) mukâvelenâmede
münderic (belirtilen) komisyon tarafından karâr i’tâ olunacaktır. Ma’a-hazâ (bununla
beraber) metâlib-i mezkûrenin işbu metâlibin bugünkü mümzi (imzalı) mu’âhede-i
sulhiyenin mevkî-i mer’iyete vaz’ından (yürürlüğe konulmasından) i’tibâren altı aylık
bir müddet zarfında der-meyân edilmiş (ortaya konulmuş) olmaları şartdır. Metâlib-i
mebhûsun anhâ mu’âhede-i mezkûrenin mevkî-i mer’iyete vaz’ından i’tibâren nihâyet
bir senelik bir müddet zarfında bir karâra rabt olunabilmek (bağlanabilmek) içün
komisyon tarafından müsta’cilen (çok acele) tedkik olunacaktır.
Yunanistan hükûmeti, sâlifüz-zikr eşhâsın (zikredilmiş olan şahısların),
gaybûbetlerinden nâşî (kaybolmalarından dolayı) mallarına serbestçe hakk-ı tasarrufları
husûsunda tahaddüs edebilecek (olunabilek) müşkîlât-ı fi’iliyeyi nazar-ı itibâra alarak
bunları arzû eyledikleri takdîrde mülklerini ferâh etmek içün bâlâda mezkûr muhtelit
komisyonun vesâtet-i mücâmelekârîsinden (iyi muamelesinden) istifade edebilmelerini
138
kabûl eyler. Şurası mukarrerdir ki, bu takdîrde muhtelit komisyonun müdahâlesi
Yunanistan Hükümeti İçün, mevzu-ı bahs olan emlâkın iştirâsı hakkında bir günâ
mecbûriyet istilzâm etmeyecek (gerektirmeyecek) ve komisyonun vazîfesi bunların
ferâğını teshîle (bir malın sahip olma hakkını başkasına terk etmekte kolaylık
sağlamaya) münhasır olacaktır.
Şurası mukarrerdir ki, işbu beyânnâme 18 Teşrîn-i evvel 1912 târîhinden evvel
Türkiye’yi terk etmiş olan veyâhûd mine’i-kadîm Türkiye hâricinde ikâmet eylemekde
bulunan Rum ashâb-ı emlâki lehinde mu’âmele-i mütekâbile icrâsı şartıyla tanzim
olunmuştur.
Lozan’da 24 Temmuz 1923 târihinde tanzîm olunmuşdur.
Kaklamanos Venizelos
139
Belge Ek: Vakit 30 Kanunusani 1924; Mübadele Sözleşmesi ile ilgili Gazete
kupürü. “Lozan’da İmzalanan İki Mukavelenâme”
140
Belge Ek: 2 ; Mübadele Mukavelenâmesine gereğince Mübadil göçmenlere ait mal
beyanını kapsayan “Tasfiye Talepnâmesi” ; (Kaynak; Avukat Hüseyin Sıragezen)
141
Belge Ek 3:
Kaynak: Mübadil göçmenlerden Kırcasalih Nahiyesinden Mehmet Drama’da
alınan belge
(Mübadil göçmenlerinin getirmiş olduğu belgeler)
Drama Kazasına bağlı İzbişta Karye’sinden “ Salih Kâhya Hüseyin’in, üç göz
odası ile ambarlarını hüsnü rıza ile İzbişta Karyesi’nden Hasan ve Hüseyin
efendilere 20 altın karşılığında verdiğin ” ni, “Muhtar-ı evvel Karyeyi İzbişta”
ve “İmamı Karyeyi İzbişta” mühürleri ile belirten senet örneği. 15 Kanunuevvel
307 / 1891
142
Belge Ek: 4, Mübadillerin sevkini yapacak Vapur Ve Tren Listesi
143
144
145
146
147
VAPUR VAZİYETİ 6 / 2 / 40
Vapurun İrkab İskelesi İhrac İskelesi Getirdiği
Kabiliyeti İsmi İsmi Tarih-i
Muvasaleti İsmi Tarih-i
Muvasaleti
İskan Mıntıkası
Eşhas Hayvanat Eşya
İzahat
Sıra No.
A Elimizdeki Vapurlar
1 900 Arslan Selanik Fethiye İzmir – Menteşe
2 1450 Rize “ “ “ “ 4 – 5/2/40 Gecesi Çeşme’den
Selanik’e hareket etti.
3 1450 Sulh “ 4/2/40 İzmid Bilecik
4 900 Antalya “ Antalya Antalya 7/2/40’da hareket edecek
5 900 Kartal “ İzmit Bilecik 8/2/40’da Selanik’e hareket
edecek.
6 700 Turan “ İzmir İzmir Timur Yusuf
İrkabdadır
1 4000 Akdeniz Kavala Bandırma
İzmid
Karesi – İzmid 6/2/40’da hareket edecektir.
2 1500 Ümid “ İzmid İzmid 6/2/40 Akşamı Kavala’ya 300
çadırla hareket edecektir.
1 3100 Sakarya Kandiye Mersin Adana
147
148
VAPUR VAZİYETİ 6 / 2 / 40
Vapurun İrkab İskelesi İhrac İskelesi Getirdiği
Kabiliyeti İsmi İsmi Tarih-i
Muvasaleti İsmi Tarih-i
Muvasaleti
İskan Mıntıkası
Eşhas Hayvanat Eşya
İzahat
Sıra No.
B Şubat ayı zarfında nakil edilen nüfus
1 4000 Akdeniz Kavala 24/1/40 İzmir 31-1/1-2/40 İzmir mıntıkası 2344 673
615
denk
4868
2 1350 Türkiye Atina 29 “ Darıca 3/2/40 İstanbul “ 901
3 2300 Giresun Kavala 30 “ Samsun Samsun “ 1265 244
148
149
VAPUR VAZİYETİ 6 / 2 / 40
Vapurun İrkab İskelesi İhrac İskelesi Getirdiği
Kabiliyeti İsmi İsmi Tarih-i
Muvasaleti İsmi Tarih-i
Muvasaleti
İskan Mıntıkası
Eşhas Hayvanat Eşya
İzahat
Sıra No.
C Elimizdeki Vapurlar
1 4000 Akdeniz Kavala’ya 3 sefer için tertibat verilmiştir. Birinci sefer, Dördüncü-Beşinci kafileleri ikinci sefer sekizinci, üçüncü
sefer, dokuzuncu kafileyi alacaktır.
2 3100 Sakarya
3 2500 İnönü 28/1/40’da Trabzon’da postadır
emrinize verilecektir.
4 2300 Giresun Samsun’da tahliyeden sonra tekrar Kavala’ya gidecek ve ihraç iskelesi Somsun veyahut Trabzon olacaktı. Emir kati
verilmemiştir.
5 1500 Ümit 5/2/40’ta tamirden çıkmıştır.
6 1500 Ankara 28/1/40’ta kendi hesabına
Antalya’dadır.
7 1450 Rize
8 1450 Sulh
9 1350 Türkiye İzmid sahilinde ihraç iskelesi
verilirse 7/2/4’ta Girit’e emre
amadedir.
10 1200 Bahri Cedid 28/1/40’da itibaren iki aylık
tamiri vardır.
11 1200 Antalya Yalnız bir defa’ya mahsus olarak
Selanik seferine tahsis edilmiştir.
12 1200 Trabzon 6/2/40’da kömür için
Zonguldak’tadır.
13 900 Kartal
14 900 Arslan Kabiliyeti az takdir edildiğinden
yalnız bu defa’ya mahsus olarak
Selanik içun verilmiştir.
15 Mesudiye Kırkzade’nin takriben
20/2/40’da emrimize
verilecektir.
149
150
SELANİK KAVALA GİRİT İRKAB İSKELESİNİN MUHACIR VAZİYETİ
6/2/340
İrkaba hazır olan Tahsis edilen vapurlar İhrac iskeleleri
Kafile No
İskelenin
İsmi Tarih
İnsan B
Hayvan
K
Hayvan Eşhas 1 2 3 1 2 3
İzahat
1 Selanik 23/1/40 2570 Arslan Rize Fethiye Fethiye ............
2 “ 24 “ 2904 Sulh Kartal İzmit İzmit İpekçiler
3 “ 25 “ 900 Antalya Antalya Çiftçiler
4 “ 27 “ 41 20 900 Turan İzmir Çobanlar
4 Kavala 26/1/40 1427 421 1000 Akdeniz İzmit
5 “ 27/1/40 744 398 3732 Akdeniz Bandırma
6 “ 2/2/40 909 286 2962 Ümit İzmit
7 “ 5/2/40 938 460 1315 Ankara ..........
8 “ 8/2/40 400 20000 Akdeniz Mudanya
9 “ 01/2/40 3817 1957 1569 Akdeniz Samsun
1 Kandiye 21/1/40 3600 Sakarya Mersin
2 ................ 18/1/40 2400
3 “ - “ 25/1/40 4200
150
151
6/2/340 ŞİMENDÜFER VAZİYETİ
İrkab İstasyonu İhraç İstasyonu Getirdiği
Kafil
e No
Memleketleri
İsmi Tarih
Hareketi İsmi Tarih-i
Muvasaleti
İskan
Mıntıkası Eşhas Büyük Hayvan Küçük Hayvan Eşya
İzahat
Kanuni Sani ayı zarfında gelenlerin
mecmu-ı
3013 184 1800
1 Drama
Havalesi Drama 4/2/40 Uzunköprü 5/2/40 Samsun 12
2 Drama’ nın
Lice Karyesi “ 4/2/40 “ 5/2/40 Trakya 9 933
151
152
Belge Ek:5, Mübadil Göçmenlerin Edirne Köy Hizmetleri Arşivi’nde
tutulmuş kayıt defterleri
153
154
Belge Ek. 7; Mustafa Kemal Paşa’nın İslam Aleminden Mübadil
Göçmenler için Yardım Talebi Beyannamesi
155
156
157
158
159
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İcra Vekilleri Heyeti Riyaseti
Kalemi Mahsusu Müdüriyeti
Aded
60
____
2900
Hilâli Ahmer Cemiyeti Âliyesine
29/9/25
Gazi Paşa Hazretleri tarafından Alem-i İslam’a hitaben yazılan beyannameyi
aynen takdim ediyorum. Hemen icabına tevessül buyrulmasını rica eder ve
teşebbüsatında mazhar-ı muvaffakiyet olmanızı teferri ederim efendim.
Yazıldı / Fi 25
160
İslâm Alemine Beyanname
Türk Milleti Allah’ın inayetine güvenerek hayatını kurtarmaya, yaşamak hakkına
malik olduğunu Dünyaya göstermeye azmettiği gün, biliyorsunuz ki bütün vesaitten
mahrum yalnız iman ve aşk-ı istiklâl kuvvetine malik idi. Türkler bu sayede istihsal
ettikleri zaferle mucaheresini tetvic ederken alem-i islâmın pek ulvi bir alaka ile
mütehassıs olduklarını şükranla görmüş ve bunu daima hissine yad etmekte
bulunmuştur. İşte bu alakaya istinaden şimdi de bütün din kardeşlerimize de yine kendi
kardeşleri için şefkât ve merhamet rica ve tevasutunda bulunacağım. Türk Milleti zafere
kavuştu. Fakat el yevm muazzam bir iş karşısındadır.
Yunan idaresi altındaki dindaşlarımızın mübadelesi ve Türk toprağında iskânları:
Bu kardeşlerimiz bu gün Yunan zumlû altında inliyor bütün gün muhtelif mahallerden
gelen feryatnâme her Müslüman kalbini rikkate getirecek her Müslüman’ı ağlatacak
derecede acıklıdır. Bunların biran evvel kurtarılmaları her şeyden evvel bir vecibe-i
diniye olmuştur. Bizler gibi birer yuva sahibi olan ve yekünü altıyüzbini geçen bu
kardeşlerimizi Türk toprağına kavuşturmak sefaletlerine hatime verilmek pek büyük bir
iştir.
Kardeşler Türk Milleti ne kadar vesaite malik olursa olsun bu vesait yine kâfi
değildir. Harb esnasında Yunanilerin ayak bastıkları Anadolu mamuresi bugün birer
virane olmuşdur.
Yunan hırsına, cinayetine kurban giden Kardeşlerin toprakları da harabeye
dönmüştür. İşte kardeşler! Bu yerleri imâr etmekle düçar oldukları mahrumiyet ve
sefaletlerden bir dakika evvel halası idilmeleri lazım gelen Yunan idaresindeki
Müslümanları buralarda iskânı altıyüzbin kişiye ekmek vermeye, meva bulmaya çalışan
Türkler, kardeşlerinin sefaletten telef olmamaları için alem-i İslâmın mürvetini
müracaat ediyor.
Dindaşlık rabıta-i kudsiyesinin feyyaz-ı tecelliyatına ümid var ve müntezar bu
zavallı kardeşlerimiz için müşterek bir hayır ve şefkât müessesi olan Hilâl-i Ahmer’in
vaki olacak teşebbüssatına bütün alem-i İslâmın seve seve ve kemal-i iftaharla zahir
olacağından şüphem yoktur. Hilâl-i Ahmer bu dini vazifesinde de muvaffak olması için
alem-i İslâmın arzına ihtiyaç ediyor.
* Yan not: Yapacağımız en ufak bir muavenetin birkaç Müslüman ailesinin
hayatını kurtaracağını düşününüz.
161
Belge Ek: 9 ;Mübadele Cemiyeti’nin Teşekkür Yazısı
162
Mübadele Cemiyeti Merkez-i Umumisi
Aded
652
Başvekâlet-i Celileye ye
Muhterem Efendim Hazretleri
Büyük Mukaddes Ordumuzun muzaffer şanlı süngüleriyle imzalanan Lozan
Muahedesi’nin Mübadele-i Ahali İtlafnamesi bir seneden beri mağlub Yunanlılar
tarafından hükümetimizin derin sure gelmiş hüsnüniyetlerine rağmen bir dürlü
derstviam olarak tadbik idilmişdir. Bu yüzden gerek mübadil ve gerek gayri mübadil
ırkdaşlarımız sayısız zararlara uğramış sefalet ve felâket içerisinde kalmışdılar. Artık
milletdaşlarını bu tahammülatına bir nihayet vermek lüzumunu hisederek İstanbul
Rumlarına mukabele-i bil misil yapmaya karar viren sevgili hükümetimizi anavatanın
yaralı bağrında muzdarip yaşayan yüz binlerce mübadil namına bu hakperest
kararından dolayı bütün kalbimizle tebrik eder ve hararetle alkışlarız.
Efendim Hazretleri. 30 Kanunusâni 340
Kâtib-i Umum
i
MÜHÜR
(Mübadele Cemiyeti Merkez-i Umumisi İstanbul 1329)
Başvekâlet
2
_____
11
163
Belge Ek: 11; Gelen Mübadillerin (Edirne Zaluf Karyesi ) tütün yetiştirdiğini gösteren
Belge,(Kaynak,Kırcasalih Nahiyesi Mübadil Mehmet Drama’ dan alınan belge)
“Türkiye Tütünleri İdare-i İnhisariyesi
1926 senesi mahsulü için”
164
Belge Ek: 11 ; Papa Eftim Efendi ve Ailesinin mübadeleye tabi tutulmayarak
İstanbul’a yerleşmesine izin verilmesini gösteren kararname örneği
165
Türkiye Cumhuriyeti
Başvekil
Kalem-i Mahsusu Müdüriyeti
aded
744
Kararnâme
Papa Eftim Efendi’nin hareket-i muayenin ibtasından beri Türkiye davasıyle
alakadar görünümü, patrikhane ile arasında ki vaziyet nazar-i itibare alındığı takdirde
efrad ailesi mübadeleye tabi olması, düçar-ı felaket olacağı muhakkak bulunduğundan
bu hususta bir karar ittihazı talebini havi Dahiliye Vekâlet-i Celilesinin 20/8340 tarih ve
emniyet-i Umumiye Müdüriyeti 3798 numaralı tezkiresi üzerine mûmâ-ileyh Papa
Eftim Efendi ve ailesinin İstanbul’da yerleşmesine müsaade itası icra vekilleri heyetinin
2/8/340 tarihli içtimaında karargir olmuştur.
3/8/340
Türkiye Reis-i Cumhuru
Gazi
Maarif Maliye Dahiliye Vekâleti Adliye Müdafaa Başvekil ve Hariciye
Vekili Vekili Vekili Vekili Vekili Vekili
Mübadele İmar ve İskân Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Ticaret Ziraat Nafie
Vekili Vekili Vekili Vekili Vekili
166
Belge Ek 12 ; Mübadeleye tabii Papaz Konstantin Araboğlu’nun Mübadele dışı
kalması için bulunduğu girişimler, Cumhuriyet 16 Kanunisini 1925
“Fesad Ocağı Hâla Tütüyor”
167
Resim 1: Mübadele Antlaşmasını Yürütmekle Görevli Muhtelit Mübadele
Komisyonu . Ortada Gözlüklü Tevfik Rüştü (Aras) Bey
168
Resim 2: İlk Mübadele İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati
(Kaynak,Parlamento Tarihi)
169
Resim 2: Mübadil Göçmenlerin Geçici olarak Yerleştirilmesi için Düşünülen
“Huğ” Evleri (Kaynak, Cengizkan)
170
Resim 4: Anadolu’dan Yunan Ordusuyla Kaçan Rumlar Atina Sokaklarında
(Kaynak , Tarih Ve Toplum)
171
Resim:8
Sınır Kapılarında ya da Konsolosluklarda düzenlenen göçmen belgeleri, bazen
kişisel bazen de aile kartpostal fotoğraflara sahiptir.
(Kaynak; Avukat Hüseyin Sıragezen )
172
“Mübadele, 700 000 Müslüman Yunanistan’dan Türkiye’ye göç ediyor! Müslümanlar
bize yardım edin !”(Hilal-i Ahmer Mecmuası, 15 Ocak 1924)
(Kaynak, Elveda Doğduğum Toprak)
173
DİZİN
174
DİZİN
A
Adana: 36,38,51,53,54,70,76,81
Ahırkapı: 45,59
Altay (vapuru): 44
Akdeniz vapuru: 44,47
Arazi Tevzi Defterleri: 67
Atatürk: 8,22,71,
Atina: 5 ,9 79,86,87,100,101
Aydın: 5 ,10,43,39,46,53,58,70,81
Ayvalık: 35,38,45,52
B
Bağcılık: 74
Balkan(lar):1,2,3,4,8,9,19,25,26,31,43,57,55,71,
73,75,78,79, 86,90
Balıkesir: 26,32,39,49,52,53,54,70,78
Bandırma: 11,35,44,45,52
Batı Trakya: 9,11,15,16,18,20,22,23,55, 61,82,
87, 90
Bulgaristan: 8,9,10,65,82,96
Bursa:31,39,46,50,52,53,54,70,71,73,74,75,81
C
Caclamanos: 19
Cemiyet-i Akvam: 29
Curzon (Lord): 13,14,16,17,80,91
Ç
Çanakkale: 35,39,45,47,52,53,70,78
Çatalca: 38,39,52
Çeşme: 65
D
Dahiliye Nezareti: 27,29,30,37,38,54,79,100
Darülaceze: 31
Doğu Trakya: 9,10,13,16,37,55,73,77,78,100
Drama: 37,38,44,49,56,100
Dulara/Dolara (general):28
E
Edirne: 2,26,39,45,52,53,54,70,73,74,75,90,92
Edremit:38,52,
Ege bölgesi: 37,51,54,59,74,77,78
Erdek:35,45,52
Ermeni(ler): 3,8,35,61,65,88
Etabli(sorunu):18,20,22,47,86,88,89,90,93,95
F
Felaketzede: 61
Fuzuli İşgal: 34,39,48,63,67
G
Galip Kemali Bey: 9,10
Gelibolu: 35,39,45,52
Gevgili: 38
Giresun: 35,39,44,52,53
Girit: 35,37,45
Grebene: 38
Gülcemal vapuru: 44
Göçmen(ler):1,2,5,9,16,18,20,21,24,25,26,28,29
,30, 33,34,35,36,37,39,40,41,42,43,44,46,47,48,
49,50,51,52,54,55,56,57,58,59,60,61,62,63,64,
65,66,67,6,8,69,70,71,72,73,74,75,76,77,78,79,
81,84,85,86,87,97,
Gönüllü mübadele: 17
H
Herikzede: 64
Hilal-i Ahmer Cemiyeti: 27,36,44,46,57,59,
Hüviyet vesikası: 46
I-İ
İaşe Talimatnamesi:58,59
İmar ve iskan Müdüriyeti: 33
İmar ve iskan Vekaleti:29,32,36,37,40,44,65,70
İndirme iskelesi(irkab): 45
İpekböcekçiliği:
İskan Kanunu: 31
İskan Komisyonu: 31,58
İskan Müdüriyeti: 100
İsmet Paşa:
14,15,16,17,19,22,23,24,80,89,90,91,95
İspanya: 2
İstanbul:3,8,9,11,14,15,16,17,18,20,22,23,27,35
,39,
40,45,46,47,52,53,54,55,61,70,77,78,80,81,82,8
3,94 ,85,87,88,89,90,91,92,93,94,95,96
175
İzmir:3,5,11,13,15,26,27,30,36,37,38,39,40,45,4
6,50, 51,53,54,58,64,70,77,78,79,85,92
İzmit: 3,36,39,45,52,54,81
K
Kalikratya: 35
Kandiye: 35,45
Karaağaç(Edirne): 45
Karaferye: 38
Karaman(lı):
Karesi: 52,54
Kavala: 35,37,38,43,44,45,56,87
Kavaklı(Edirne): 75
Kayalar: 38,44,56
Kırcasalih(Edirne): 38,44,56
Kırkkilise: 39,52
Kırklareli: 9,53,54,70,
Kozana: 38,56
Küplü(Edirne): 75
Kurtuluş savaşı: 1,4,5,17,37,50,66,79,83,85,90
L
Ladas: 55,77
Langaza(Lankaza): 38
Lloyd Tristino Vapur Kumpanyası: 35
Lozan Antlaşması: 43,55,79,82,86,98
Lozan Barış Konferansı: 12,13,22,23,35
M
Mahmut Celal (Bayar)Bey (Mübadele, İmar ve
iskan Vekili): 31,48,100
Makedonya: 8,9,10,54,55,56,86
Maliye Vekaleti: 43,67
Manisa:38,39,40,52,53,54,71
Megali İdea: 3,10,15,
Meriç: 75,88
Milletler Cemiyeti: 13,14,20,26,85,89
Milli Mücadele: 9,11,24,73,82,94,96,98
Misafirhane(ler): 45,58,59,60,65
Misafirhaneler Talimatnamesi: 57
Mudanya: 11,35,45,52,78,92
Muhacir Nizamnamesi: 26
Muhacirin Müdüriyeti: 26
Muhtelit Mübadele Komisyonu: 19,26,27,28
39,41, 42, 43,46,56,57,89,95
Mustafa Necati(Mübadele, İmar ve iskan
Vekili): 30,31,32,33,36,39,44,65
Mübadele Antlaşması: 37
Mübadele Cemiyeti: 71
Mübadele İmar ve İskan Kanunu: 31,58
Mübadele, İmar ve iskan Vekaleti: 31,32,45
Mübadele Sözleşmesi: 56,68,82,87,93
Mübadil(ler):21,35,37,39,40,41,42,43,44,45,46,
47, 48,49,50,52,53,54,55,56,57,58,59,60,61, 62,
63, 64, 65,67,78,69,70,71,72,74,75,76,81,83,84,
85, 86, 87, 90, 97
N
Nansen(Fridtjof):13,14,15,17,72,85
Nasliç: 38
Nevrekop: 38,88
Niğde: 38,39,47,51,52,53,71
Numune Köyler: 40,64,65
O-Ö
Ortodoks (lar): 14,15,20,77,81,82,83,93
Osmanlı:2,3,5,8,10,11,16,23,25,26,31,42,72,80,
81,82,84,97,99
Osmanlı İmparatorluğu: 1,2,3,4,8,9,10,11,12,
24,25,26,72,79,80,87,91,96,97,98
P
Papaz: 93
Pomak(ça): 55,77
R
Refet Bey(Mübadele, İmar ve iskan Vekili):
48,50,
Rize Vapuru: 44
Rodop: 55
Rodos: 54,55,78
Romanya: 65,93
Rum(lar): 3,4,5,7,8,9,10,12,14,15,16,17,18,19,
20,21,22,23,26,28,37,39,41,47,48,55,61,63,64
65,66,67,73,77,78,79,80,81,84,85,86,87,88,89,
90,94,98
Rumeli: 1,24,25,26,44,65,72,75,76,78,81
Rusya: 1,2,8,79
S
Sakarya Vapuru: 44
Samsun: 35,36,37,38,39,45,47,52,54,57,58,59,
63,65,71
Sarışaban: 38
Selanik: 35,38,44,45,56,57,79,85,87
Serez: 38
Seyr-i(ü) Sefain: 44,95
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti:
28,30,38
Sulh Vapuru: 44
T
Tahaffuzhane(ler): 58
176
Tekirdağ: 23,37,38,52,53,54,71
Tevfik Rüştü Bey(Aras): 28,41,42,56,94,95
Trakya:8,9,10,11,13,15,16,18,20,22,23,36,37,45
50, 51,52,54,55,61,73,77,78,79,87,88,90,94,96
Türk Vapurcular Birliği: 35
Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi: 3,10,13
Türk-Yunan Savaşı:5,79
Tütüncülük: 48,74,75
V
Vapurlar: 31,36,44,45,47
Venizelos:5,10,11,12,14,15,16,19,21,80,91,94,
95,88,90
Vodine: 38
Y
Yunan Hükümeti: 9,10,11,56,68,85,89,90,93
Yanya: 38,87
Yugoslavya: 65
Yunan Maclisi: 94
Z
Zalof (Kırcasalih): 73,74
Zeytinci (Zeytüncü): 38
Zorunlu Göç: 9,21
KAYNAK: http://aydinuclar.com/attachment.php?aid=69