Cumhuriyetin İlk Yıllarında Girit'ten Söke'ye Mübadele Öyküleri

T.C.
ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANA BİLİM DALI
TAR-YL-2007-0005
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA GİRİT’TEN SÖKE’YE MÜBADELE ÖYKÜLERİ
HAZIRLAYAN
Tuncay Ercan SEPETCİOGLU
TEZ DANISMANI
Yrd. Doç. Dr. Günver GÜNES
AYDIN-2007

ÖZET

Balkan Savasları sonrası ve I.Dünya Savası sırasında, Balkanlar’ın ve Anadolu’nun giderek ulusallasmasına tanık olmaktayız. 1923 Lozan Antlasması’nın ardından, Türkiye ve Yunanistan’da dogup büyümüs yüz binlerce insan, hükümetler arası anlasma geregince zorunlu nüfus degisimine tabi tutularak anayurtlarına veda etmislerdir. Kendi kararları olmayan bu göç, onların geleceklerini de belirledi. Bu nüfus degisimi, Anadolu ve Yunanistan’ın tarih boyunca bu kadar kısa bir sürede sahit oldugu en büyük nüfus hareketiydi. Bu degisimle birlikte, her iki ülke ulusal bazda çok daha homojenlesmistir. Girit’ten Söke’ye yerlesen göçmenler, kültürel, ekonomik ve hatta kullandıkları lisan bakımından diger mübadillerden farklı özellikler tasımaktaydılar. Türk mübadiller, Söke’ye yerlesmeden önce ve sonrasında birçok sorunla yüz yüze gelmislerdir. Günümüzde gerek Yunanistan’da gerekse Anadolu’da mübadillerin uyum süreci tamamlanmak üzeredir. Bu çalısmada, tarihsel doku üzerinden hareket edilerek ve belgelere dayanarak mübadeleyi yasayanların ve ikinci-üçüncü kusak göçmenlerin göç öncesi ve özellikle de sonrasında sosyo-kültürel ve ekonomik yasama dair anlatıları derlenmistir. Ayrıca, kültürel degerlerin zaman içinde ve göçün ardından, yeni sosyal çevreye uyum sürecindeki degisimleri tarihsel yöntemlerle incelenmistir.

ANAHTAR SÖZCÜKLER
Türkiye, Yunanistan, mübadele, göç, Girit, Söke

ii

NAME and SURNAME: TUNCAY ERCAN SEPETCİOGLU

IN THE FIRST YEARS OF THE REPUBLIC
POPULATION EXCHANGE STORIES FROM CRETE TO SÖKE
ABSTRACT
The period after the Balkan Wars and during World War I was signified by more
and more nationalization of the Balkans and Anatolia. After the Lausanne Treaty in
1923, hundred thousands of people had to migrate from Turkey or Greece where they
were born and grown up, because of the obligatory population exchange that was signed
by the governments; so they left their country behind. This migration was not their
decision, but determined their future. This population exchange is the greatest one that
Anatolia and Greece have ever witnessed just in a little time in history. With this
change, both countries were more homogenized on a national basis. Amongst the
immigrants, Cretans who settled in Söke, were so special that their cultural, economic
and even liguistic characterictics were so different from the others. The Turkish
immigrants faced a lot of difficulties before and after they arrived in Söke. The
adaptation process of 1923 immigrants is coming to an end in both Greece and Turkey.
After begining with historical situation, the research is based on narrations of
emmigrants and second and third generations about socio-cultural and economical life
before and especially just after the migration. Morever, changes of cultural, social and economic values in the process of adaptation to new social environment after some time and after migration were studied in terms of historic techniques.
KEYWORDS
Turkey, Greece, population exchange, migration, Crete, Söke
iii

ÖN SÖZ

Her birimiz yasamımızın bir kesiminde, bulundugumuz mekânı terk etme, uzaklara
çekip gitme ve bırakıp geride her seyi, yeni bir yasam kurma istegini içimizde
hissetmisizdir. Kimi zaman içimizdeki korku buna engel olmus, kimi zaman daha sonra
hissedecegimiz özlemimizi zapt edemeyecegimizi düsünmüs, kimi zamansa
üstlendigimiz sorumlulukları göz ardı edememisizdir. çimizde hapsettigimiz o “hür
olma” duygusu belli aralıklarla kapımızı çalsa da kendimizi dizginlemis, ancak ve ancak olaganüstü sartlarda, bir takım ekonomik ve sosyal zaruretle, o da çok uzaga gidemeden evlerimizi tasımısızdır baska diyarlara.
Uzak görünen diyarlar bazen bize o kadar yakın olmustur ki, bir süre sonra orayı
yurt bellemis ve belki de ömrümüzün geri kalan kısmını orada harcama hayalleri bile
kurmusuzdur. Fakat her durumda da irade sahibi yine bizler olmus, biz istersek
gittigimiz mekandan diledigimiz takdirde geri dönebilme güvencesiyle, sorun varsa eger fazla üzülmemis, olayları akısına bırakmısızdır. Bu bizim kendi tercihimiz olmustur nasıl olsa…
Mübadillerin alın yazısı farklıdır ama. “Geri dönmek” onlar için bir rüya, “yurt
bellemek” onlar için zorunlu bir yazgıdır. “Bir mübadil kimdir?” sorusuna
verebilecegimiz cevap, çogunlukla ucu açık, bulanık bir yanıttır. Bir kez uzaklardan
gelmisler, gelisleri üzerinden yıllar geçmis, bizimle belki de sırt sırta evlerde
oturmuslar, bayramlarda seyranlarda hiç tatmadıgımız yemekleri ikram etmisler, bazen
kulaklarımıza farklı ezgiler takılmıs ve onlardan “bize” ait olmayan türküler
duymusuzdur, ama “bizlere” benzemislerdir nihayetinde.
Bir mübadilin yüreginde, bir ucunu çok iyi bildigi ama diger ucunda bir sürü soru
isaretlerinin gizlendigi tünelin içinde, hiç degilse ölmemis, öldürülmemis olmanın
tesellisinin oldugu çok özel gözlerle bakıldıgında görülebilir. Göçmenin aklını en çok kurcalayan sey, geride bıraktıgıdır. Yanına aldıgı en önemli sey ise, kendinden sonraki kusaklara aktaracagı kimligidir.
Bu kimligin sırrı, memleketine son bir bakısla geri dönüp bakmasında gizlidir.
Mübadilin o bakısı, yüzyıllarca kök saldıgı topraklardan kopmanın sorgulanamaz
iv
agırlıgı ile sekillenecek ve o bakıs o kadar uzun sürecek, öylesine acılarla dolu olacak ki, onun ruhunda bıraktıgı iz genlerine isleyecek, yeni topraklarda yeserecek neslin yüzüne miras olarak yansıyacaktır.
Bu çalısma, Girit’ten Söke’ye 20.yüzyılın basında, Türk ve Yunan hükümetlerinin
karara bagladıgı nüfus degisim anlasması dolayısıyla zorunlu göçe maruz bırakılmıs
mübadillere dairdir.
Arastırmam sırasında bana destegini esirgemeyen, her türlü kolaylık saglayıp sabırla
yol gösteren degerli Hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Günver GÜNES’e; Adnan Menderes
Üniversitesi Tarih Bölümü’ndeki Ögretim Üyeleri Sayın Hocalarım Prof. Dr. Serap
YILMAZ, Yrd. Doç. Dr. Tanju DEMR, Yrd. Doç. Dr. Mehmet BASARAN ve Bölüm
asistanlarına; bilgilerinden yararlandıgım Yunanistan ve Anadolu göçmenlerine ve
özellikle de ikinci kusak Girit göçmeni Sökeli Sayın Hasan TUNTAS’a; sabrından ötürü
sevgili esim Fatma ÖNER SEPETCOGLU’na tesekkürü bir borç bilirim.
v
İÇİNDEKİLER
ÖZET i
ABSTRACT ii
ÖN SÖZ iii
ÇNDEKLER v
EKLER LSTES viii
FOTOGRAF LSTES ix
KISALTMALAR VE SMGELER LSTES x
GRS 1
i. Mübadele Arastırmalarında Sözlü Tarih Sorunsalı 3
ii. Kültür Tarihi 4
iii. Mikro-Tarih 4
iv. Sözlü Tarih 5
BRNC BÖLÜM
MÜBADELENN TARHSEL ÖNEM
1.1. MÜBADELE NÇN NCELENMELDR? 9
1.1.1. Ulus, Devlet, Ulus-Devlet, Etnik Grup ve Çokkültürlülük 9
1.1.2. Mübadele ktisadi Bir Meseledir 13
1.1.3. Mübadele Kültürel Bir Meseledir 14
1.2. LOZAN BARIS GÖRÜSMELER VE MÜBADELE SORUNU 16
1.2.1. Mübadeleyi Gerektiren Sartlar 16
1.2.2. Lozan Barıs Görüsmeleri ve 1923 Nüfus Mübadelesi 18
vi
KNC BÖLÜM
MÜBADELE ÖNCES GRT VE SÖKE
2.1. GRT 21
2.1.1. Cografi Durum ve Osmanlı Öncesi Girit 21
2.1.2. Nüfus ve Ekonomik Yapı 22
2.1.3. Dinsel nanıs 26
2.1.4. Komsuluk liskileri 28
2.2. GRT’TEN KAÇIS 29
2.3. GRT’N OSMANLI’DAN KOPUSU 32
2.4. SÖKE 35
2.4.1. dari Yapılanma, Sosyo-Ekonomik Hayat ve Nüfus Yapısı 35
2.4.2. Gayrı Müslimler 36
2.4.3. Kuva-yı Milliye 39
2.4.4. Yunan Mezalimi 41
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GRT’TEN SÖKE’YE MÜBADELE
3.1. MÜBADELE HABERNN GRT’E ULASMASI 43
3.1.1. Mübadele Haberi 43
3.1.2. lk Tepkiler 44
3.1.3. Karsı Direnis 47
3.2. GÖÇ ÖNCES HAZIRLIKLAR 49
3.2.1. Esyaların Toplanması 49
3.2.2. Vedalasma 51
3.3. GRT MÜBADLLERNN SÖKE’YE YERLESM 53
3.3.1. Göçün Baslaması 53
3.3.2. Mübadillerin Yeni Yerlesim Yerlerine Ulasımı 54
3.3.3. Yerlesim Yerlerinin Tespiti 58
3.3.4. skân Sorunları 62
3.3.5. lk Yerlesim ve Yer Degistirme Sorunu 64
vii
3.4. MÜBADLLERN SÖKE’DEK YEN YASAMLARI 66
3.4.1. Sosyo-Ekonomik Sorunlar 66
3.4.2. Kültürel Sorunlar 73
3.4.2.1.Mübadillerde Dil, Sive ve Konusma 73
3.4.2.2. Dıslanma ve Asagılanma 75
3.4.3. Göçmenlerin Sebep Oldugu Degisimler 78
3.4.3.1. Sosyo-Ekonomik Degisim 78
3.4.3.2. Kültürel Degisimler 81
3.4.4. Kimlik Bilinci 83
3.4.5. Girit Mutfagı 85
3.4.6. Girit Özlemi 89
SONUÇ 97
KAYNAKÇA 104
EKLER 110
ÖZ GEÇMS 121
viii
EKLER LSTES:
1. Söke’de bulunan ve olaylara tanıklık yapan bir grup insanın Osmanlı
idare merkezine geçtikleri telgraf örnegi
2. Kaynak Kisiler Listesi
3. Kaynak Kisiler Fotografı
4. Miti ile Hursit
5. Turko Lefteris
6. Mektup-1
7. Mektup-2
ix
FOTOGRAF LSTES
Fotograf 1: Behlül Tuntas (Girit-1920’ler) 24
Fotograf 2: Neset Adalı’nın dükkânı 25
Fotograf 3: Girit’ten kaçarak Türkiye’ye gelen bir aile
(Söke-1910/1925 arası) 30
Fotograf 4: Gelebeç Kilisesi çan kulesi (Söke) 37
Fotograf 5: Barların bulundugu sokak, Kemalpasa Mahallesi (Söke) 38
Fotograf 6: Genelevler sokagı, Kemalpasa Mahallesi (Söke) 38
Fotograf 7: Adalılar’ın Girit’teki evleri (1920) 53
Fotograf 8: Göç yolları 55
Fotograf 9: Karıstıran’da kilise (Keskin-Kırıkkale) 56
Fotograf 10: Mübadiller kendilerini Anadolu’ya götürecek vapura binerken
57
Fotograf 11: Kilizman karantinası 60
Fotograf 12: Girit göçmenleri mübadeleden hemen sonra (1924) 61
Fotograf 13: Mübadillerin Gaziemir’de yaptıkları ilk evlerden birisi 63
Fotograf 14: Söke ovasında göçmen isçiler (1941) 71
x
KISALTMALAR VE SMGELER LSTES
age. : Adı geçen eser
agb. : Adı geçen belge
agm. : Adı geçen makale
BOA : Basbakanlık Osmanlı Arsivi
bk. : Bakınız
c. : Cilt
çev. : Çeviren
hzn. : Hazırlayan
krs.: Karsılastırınız
nu. : Numara
s. : Sayfa / Sayfalar
TES : Tuncay Ercan SEPETCOGLU
TTK : Türk Tarih Kurumu
vb. : Ve benzeri / ve bunun gibi
vd. : Ve digerleri
1
GRS
Göç, baslı basına üzerinde çalısılması gerekilen, birçok neden sonuç iliskisini içeren
büyük bir sosyal olgudur. Kisilerin daha iyi sartlarda yasamak amacıyla meskûn
oldukları mahalli terk ederek baska bir iskân birimine gitmek suretiyle meydana
getirdikleri yer degistirme hareketine göç denir.1 Göç, meydana geldigi cografya, çıkıs
sebebi ve etkilenen nüfusa göre çesitli tanımlamalara tabi tutulabilir.
“Ülke sınırları dâhilinde meydana gelen yer degistirme hareketine iç göç, ülke
sınırları asılarak yapılanlarına ise dıs göç denir” (pek, 2000:1). Kisi kendi istegi ile yer
degistiriyorsa istege baglı, kisinin yasadıgı mekânda gerekli sartların bazı nedenler ile
ortadan kalkması yahut degismesi ile ortaya çıkan duruma zorunlu göç denir. Yer
degistirme hareketine zorunlu kılınan veya bu eylemi istemi ile gerçeklestiren kisiye de
göçmen denir.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı iki büyük dıs
göç olayı yasamıstır. lki, cumhuriyetin ilk yıllarında, digeri ise bu olaydan kırk yıl
sonra meydana gelmistir. Her iki göçte de yüz binlerce kisi yurtlarını terk etmistir.
Sonuncusundan baslamak gerekirse; 1963 yılında baslayan Almanya isçi göçü pek çok
Türkiye vatandasını issizlikten dolayı Federal Almanya’ya çekmistir. Türkiye’den giden
göçmen sayısı zamanla daha da artmıstır.
1923 yılında gerçeklesen göç ise tamamen siyasi nedenlere dayanıyordu. Özellikle
Yunanistan ile yapılan nüfus degisimi, iki halkı zorunlu göçe zorlamıstır. Bunun
sonucunda da sosyal sorunlar artmıstır.
I.Dünya Savası’nın ardından Türkiye ve Yunanistan’da meydana gelen bir takım
olaylar sonucu iki devletin ortak kararı ile hayata geçen mübadele2 antlasması ve
takiben gerçeklesen göç ve olaylar öncesi dıs göçü, bunları yasayanların ve bir kusak
sonrasının anlatımları esliginde, göçmenlerin yeni yerlesim birimlerindeki uyum
süreçleri ve eski memleketlerine duydukları, sonraki kusaklarda da yansımaları görülen
1 pek, Mübadele ve Samsun, s. 1
2 mübadele: Degis tokus
2
hasreti irdelemek ve neden-sonuç iliskisi içinde günümüze dek ulasan etkilerini bilimsel
yöntemler ısıgında ortaya koymak bu tezin amacıdır.
Özaslan (1996:2-5), sosyo-kültürel evren bir bütün oldugunu, bu bütünü anlama ve
açıklama ancak parçalara bölme yoluyla saglandıgını belirtmektedir. Fakat bu
bölümlenmede bütün ile parçalar arasında dairesel iliskiler oldugunun göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Sosyo-kültürel evrenin bütünlügü ilkesinden hareketle,
tarihsel bir yaklasımla incelenecek kültür ögelerinin hiçbir zaman tekil bir varlık olarak
yalnız basına bulunmayacagının farkındayız. Bu yüzden de Sosyal Bilimlerin farklı
disiplinlerini, bu çalısmada kullanmayı uygun gördük. Tüm çalısma boyunca tarihsel
doku üzerinden hareket edilerek ve belgelere dayanarak arastırma zemini hazırlanmıstır.
Mübadeleyi yasayanlardan ve ikinci-üçüncü kusak yakınlarından olayın detayları
derlenip, bunların zamana içinde yeni sosyal çevreye uyum süreçlerindeki degisim ve
dönüsümleri ele alınarak bütüncül bir yaklasımla incelenmeye çalısılmıstır.
Arastırma safhasında, alan arastırması yöntemlerinden gözlem ve mülakat yoluyla
derleme teknikleri kullanılmıstır. Tezin önemli bir boyutunu olusturan tarihsel süreç
basta olmak üzere, Anadolu ve Yunanistan’daki nüfus yapısının ve göçün rakamsal
degerlerine dair demografik bilgilerde ve arastırma sahalarının sosyo-ekonomik
yapısına iliskin verilerde istatistikten faydalanılmıstır. Demografik verilerin önemli bir
kısmı ikinci el kaynaklardan alıntı yapılarak verilmistir.
Kaynak tarama ile tezin kapsamı dâhilindeki çalısmaların yöntem ve teknikleri, veri
ve bakıs açılarının irdelenmesi amacıyla yayınlanmıs ya da yayınlanmamıs, ulasılabilen
tüm kaynaklar incelenip, tezi destekleyen unsurlar ön planda degerlendirilmistir. Ayrıca,
arastırma sahalarında kaynak kisilerle birebir görüsülmüs ve bölgenin sosyo-ekonomik
ve kültürel yapısına dair gözlemlerde bulunulmustur. Bir ilk gerçeklestirilerek, kaynak
kisilerin mübadele ile ilgili anlatımları ve yararlanılan kaynaklardaki tarihsel gerçekler
bir arada verilerek, farklı bir anlatım teknigi ile konu bütünlügü saglanmaya
çalısılmıstır. Bu çalısmada, farklı yerlesim birimlerinden de örnek verilmesindeki temel
sebep, farklı uygulamalar ve gelismeler neticesinde mübadelenin tüm Anadolu’da aynı
sekilde gerçeklesmedigidir.
3
Söke’deki Girit Mübadillerine dair bu çalısma, aynı zamanda bir alan arastırması
olması dolayısıyla önem arz eder. Arastırma sahaları olarak Osmanlı’nın son
dönemlerinde önemli bir Rum azınlık nüfusunu barındıran ve günümüzde Girit
göçmenlerinin de ikamet ettigi Aydın’ın Söke ilçesi uygun görülmüstür. Söke ilçesi,
Aydın ilinin 54 km batısında, Büyük Menderes nehrinin yakınında, genis düzlük
halindeki alüvyon ovanın kuzey kıyısında yer alır. lçenin 1960 yılında 18.000, 1980
yılında 37.413 olan nüfusu, 1997 sayımına göre 61.690’dır.3 Girit göçmenleri Söke’de
yerli halkla karısık vaziyette yasamaktadır. Oysa Ayvalık-Cunda adası sırf Girit
göçmenlerine dair çalısma yapmak isteyen bir kisi için son derece uygundur.
i. Mübadele Arastırmalarında Sözlü Tarih Sorunsalı
Belgelerle ya da farklı kisiler tarafından yazılmıs veya aktarılmıs olayların birbirleri
ile karsılastırılması suretiyle saglama yapılmadıgı takdirde, tarihsel olayların dogrulugu
sorgulanabilir. Bundan ötürü bu çalısmada, mübadillerin anlatımlarından önce, farklı
kaynaklardan olaylara degin dogrulamalarda bulunulmaya çalısıldı.
Hatıralar da sözlü tarih çalısmasında büyük önem arz eder; fakat burada dikkat
edilmesi gereken husus, hatıraların birbirleri ile çelismesi, yazanın kendisini savunma
ya da ön plana çıkarma gayretinin olabilecegidir. Ayrıca hatıratı yazanlar, günü gününe
düzenli not tutamadıklarından ya da tutma imkânları olamadıgından, aktarımın yapıldıgı
vakte dek sadece belleklerinde kalanları yazmıs olabilirler.
Sözlü tarih çalısması yapılırken, olayları birebir yasayan sahısların çogunun
hayattan göçmüs oldukları ve kalanların ise yaslarının hayli yüksek oldugu birer
gerçektir. Görgü sahitlerinin çok büyük kısmı okuma ve yazma bilmediklerinden dolayı
arkalarında bir hatırat da bırakmamıslardır. Girit göçmenleri özelinde ise, birinci
kusagın lisan sorunu karsımıza çıkmaktadır ki, canlı sahitlerin torunları olan üçüncü
kusak dahi, iletisim güçlügü nedeniyle atalarının yasadıklarını onların agzından
ögrenememislerdir. Burada çogunlukla ikinci kusagın, bir önceki kusagın anlatılarından
yola çıkılarak ortaya döktükleri bilgiler kullanılmıstır.
3 Bu veriler, Basbakanlık Devlet statistik Enstitüsü’nden (DE) alınmıstır.
4
Genis çaplı askeri harekâtın ve düzenli orduya dair belgelere ulasmak mümkündür,
ancak Batı Anadolu’da örnegi görülen Kuva-yı Milliye tarzı baskın, pusu, vur-kaç tipi
harekâta ait belgelere ulasmak hayli güçtür. Çünkü bunlar, düzenli ordudaki yazılı bir
emre ve bir plana dayanmamaktadır.
ii. Kültür Tarihi
Bu çalısmada, yer yer mübadillerin kültürel yapısına dair bilgilendirmelerde
bulunulmus, özellikle de onların Anadolu kültürüne aktarımları ve yerli halk ile
etkilesimleri üzerine örnekler sunulmustur. Yemek kültürü, halk dansları, müzigi gibi
örneklemeler kültür tarihi yapma çabasının bir ürünüdür.
Varolan Tarih çalısmalarındaki esas alınan iki nokta, siyasal ve diplomatik tarih ile
ekonomik ve toplumsal tarih olmustur. Kültürel tarih ise bu baglamda, kendine fazla yer
bulamamıstır. Oysa kültür tarihi, bir topluma dair her seyi içerebilir. Maddi kültürden
çevreyi algılayısa, insan yasamının her yönü kültürün alanları içerisine girerek, kültür
ve tarih etkilesimi tarihçiligin alanını genisletmektedir. Bu durum toplumsal
açıklamalarda kültürün giderek agırlıgını koyması ile açıklanabilir. Temel sorun,
kültürün tarihsel boyutunu yakalayabilmek ve günlük yasamın her türlü ögesini tarihsel
bir kaynaga dönüstürebilmek. Bir bakıma, Tarih’e Antropolojik bir yaklasım
getirmek…
iii. Mikro-Tarih
Bu çalısma bir tür mikro-tarih çalısması sayılabilir. Mübadele gibi büyük çapta bir
göç hareketinin sadece Girit’ten Söke’ye olan kısmını ele alması, farklı yerlesim
yerlerinde farklı uygulamalar olmasına karsın, Girit ve Söke’ye yogunlasması ve esas
aldıgı noktanın sözlü anlatımlar olması dolayısıyla bu çalısma bir tür mikro-tarih
çalısma olma iddiasındadır.
Mikro-tarihin önemini Sahin su sekilde açıklar (2002:5): Geleneksel “egemenler”,
merkezli tarih yazımları için önemli önleyici görev yapmakta, tarihin temel güçlerinden
olup da tarih yazımında görülmeyen önemli ayrıntıları gün yüzene [mikro-tarih ile]
çıkarabilmektedir. Danacıoglu (2001:7) ise, bir anlamda yerel tarihin, ulusal tarih
5
yazıldıktan ve anıtsal olaylar ortaya döküldükten sonra, “tarihin molozları” olarak bir
kenara atılmıs olanlara egilmek demek oldugunu söylemektedir.
Ancak, içinde yasadıgımız dünyayı anlamamızda yardımcı olacak tarihlerin en
avantajlısı “genel tarih”lerdir. Önümüzdeki zamanları simdiden sorgulamak noktasında
ise genel tarihlerin bütüncül yaklasımı daha da önem kazanmaktadır. Bu yüzden de
öncelikle genel uygulamalar ele alınmıs, Anadolu ve Yunanistan’dan örnekler verilmis,
Türkiye’den giden Rumlar’ın izlenimleri de aktarılmıstır.
iv. Sözlü Tarih
Türkiye’de çogu kimsenin ailevi ya da kisisel tarihi, ya görmezlikten gelinmis ya da
resmi ideolojinin ve tarih söyleminin içinde yerini alamamıstır. Son yıllardaki gerek
üniversitelerin gerekse sivil toplum örgütlerinin yogun girisime karsın özellikle
mübadele konusunda, sözlü çalısmalar yeterli düzeye ulasamamıstır. Oysa böylesine bir
göç sürecinde yasananlar, yerlesim ve uyum asamasına dair baslıca kaynak sözlü
anlatımlar olmalıydı. Çünkü mübadele meselesinde sözlü anlatıma yer vermemek,
geçmisin yok sayılması ya da tarihin geçmisten koparılması olarak görülebilir.
Sözlü tarih, aslında sözlü kültüre sahip Dogulu bir halk olan Türklerin kültürel
yapılarına da uygundur. Dolayısıyla sözlü tarihten evvel, sözlü kültüre deginmek
yerinde olur. Sözlü kültürün olmadıgı yerde, sözlü tarih çalısmaları büyük sekteye
ugrayabilirdi.
Ong’a göre (2003:48), insanların yazı, matbaa ve elektronik gibi ses ve sözü mekana
baglayan teknolojiler kullanılmaksızın yüz yüze ve sese dayanarak iletisim kurdugu
ortam, sözlü kültür ortamıdır. Çünkü “söz önce”dir. Sözlü kültür, yazılı kültürden çok
daha uzun süre yasamıstır. Gündelik yasamda sözlü kültür baskındır çünkü insanın
dogası yazmaktan çok konusmaya egilimlidir.
Danacıoglu (2001:131-132) sözlü tarihin, 1942 yılında arastırmacı Joseph Gould
tarafından adlandırıldıgını ve misyonunu “sözlü tarihle, tarihi asagılara indirecek,
yukarılarda insa edilen tarih yerine kısa gömleklilerin yani halkın isleri, askları,
6
üzüntüleri, yasam deneyimleri hakkında söylediklerini, bu merasimsiz tarihi
koyacagım” sözleriyle ortaya döktügünü yazar.
Modern üniversitelerdeki herhangi bir tez çalısmasında, sözlü bir aktarım pek kabul
görmemektedir. Yazılı söz kalıcı, agızdan çıkan söz uçucudur. Bu çalısma, sözü, yazıya
geçirerek gelecek kusaga yazılı bir kaynak olusturma gayesini de gütmektedir.
Sözlü tarih, tarihsel meselelerin incelenmesinde ve yazılı tarihte tartısmalara yol
açmıs, fazla ilgilenilmemis ve/veya göz ardı edilmis olayların irdelenmesine önemli
katkılarda bulunabilir. Fakat sözlü tarih çalısmalarının da bir takım sakıncaları
bulunmaktadır. Öncelikli mesele, insan belleginin zamanla kayba ugramıs olabilecegi
ve kaynak kisinin sonradan edindigi bilgi ve tecrübeler vasıtasıyla, yasadıgı olayı
kendince yorumlayıp, bunları arastırmacıya aktarma olasılıgıdır. Çünkü “sözlü tarihle,
belgelere dayalı tarih arasındaki en önemli farklardan biri, sözlü tarih görüsmelerinin bu
tarihi olayların yasandıgı dönemde degil de, daha sonra ve bellege referansla
yapılmalarıdır” (Neyzi, 2004:10).
Sözlü tarih çalısmaları, aslında, sözlü tarihçiyle, anlatıcı arasındaki iliskinin ortaya
koydugu noktaların tasnif edilmesinin bir sonucudur. liski olumlu gerçeklesir ve
kurulan bag saglam olursa, anlatıcı dogru ve tam aktarımlarda bulunabilir.
Neyzi (2004:11), sözlü tarih çalısmasının üç asamalı oldugunu ve bu sürecin, sözlü
tarihçi ile görüsülen arasındaki iliski ile basladıgını, sözlü tarihçinin kendisine ait olan
okuma ve yorumlama kısmı ile devam ettigini ve yazıya dökme ile son buldugunu
oldugunu belirtir. Danacıoglu (2001:138-142) ise, ise bir sözlü tarih projesiyle
baslanılıp tasarım ve ön arastırıma yapılması gerektigini, görüsmenin ardından da
desifre ve dizinin geldigini söylemektedir.
Türk toplumunun, resmi tarihin dısındaki kendi tarihini kesfetmesi ve bunu gelecek
kusaklar için kayıt altına alması gerekmektedir. Neyzi (2004:15), sözlü tarihin tarihi
belgelerden yararlanmakla birlikte, agırlıklı olarak sözlü tarihçi ile görüsmecisinin
birlikte olusturdukları ve ses ve/veya görüntü kaydı yapılan bir anlatı metninin sözlü
tarihçi tarafından çözümlenmesini içerdigini; bu anlatının da görüsmecinin bellek
yoluyla geçmiste yasanmıs olayları anımsarken, onları bugünün gözüyle ve bugün için
7
yorumlanmasıyla olustugunu; sözlü tarihçinin de kendi yaratma sürecinde bu anlatıyı
yorumladıgını; bu açıdan sözlü tarihin bir yandan geçmisi arastırırken, bir yandan da
bugünü irdeleyen yaratıcı bir süreç ve karma bir tür olarak görülmesi gerektigini
belirtmistir.
Kaynak kisilere, Yunanistan ve Türkiye’deki yasantılarından, mübadele ve göç
asaması ile göç sonrası yasantılarıyla ilgili sorular yöneltilmistir. Kisilere, dönemin acı
gerçeklerini olusturan siddet olaylarına dair hiçbir soru sorulmamıstır. Kaynak kisi eger
istedi ise bu olaylardan bahsetmesine izin verilmis, anlatıma müdahale edilmemistir.
Göçü takip eden ilk yıllar, nispeten ve dogal olarak göçmenlerin belirli bir süre
içlerine kapanması ya da yerli halk tarafından dıslanmasına tanık olmustur. Bu yılları
yasayan kisilerin her seyi apaçık ortaya koymakta bir takım çekinceleri olması da
dogaldır. Yalnız, göçmenlerin içten davranısı, açıklıgı ve olayların anlatımına
duydukları yogun ilgi tezin kolaylastırıcı yönlerini olusturmustur. Zamanın akıp
geçmesi ve doganın önlenemez kanunu ölümler, göçü yasayan kisilerin birer birer
göçüp gitmesi, kısacası kaynak kisi bulmadaki zorluk bu arastırmanın temel güçlükleri
arasında sayılabilir.
Akademik çalısanların, devletin bu tutumuyla esgüdümlü davranısta bulundukları
ortadadır. Akademik çalısmaların eksikligi de bunun bir sonucudur. Kaplanoglu
(1999:3-8), Türkiye’deki göçmenlerin durumlarına dair çok az alan çalısmasının
yapıldıgını ve bu çalısmaların ortaya konulması gerektigini belirtmekte ve bunun
sebebini, mübadele deneyimine sahip insanların günümüzde çok az kalmasına
baglamaktadır.
“Cumhuriyet’in lk Yıllarında Girit’ten Söke’ye Mübadele Öyküleri” adlı çalısma,
üç bölümden olusmakta; Birinci Bölümde arastırma sahası olarak seçilen Girit ve
Söke’ye dair cografi, tarihsel ve siyasal bilgiler verilmektedir. “Mübadelenin Tarihsel
Önemi” adını tasıyan kinci Bölümde ise, ulus, devlet, ulus-devlet, etnik grup,
çokkültürlülük gibi kavramlar tartısılmıs, mübadeleyi gerektiren sartlar ile anlasmaya
dair belli baslı esaslar aktarılmıstır. Çalısmanın ana noktasını olusturan Üçüncü
Bölümde ise, mübadele uygulamasından genel veriler vermekle baslanıp; Girit
göçmenlerinin Söke’ye yerlesimleri ve bunun ardından göçmenlerin yüz yüze kaldıkları
8
bir takım sosyo-ekonomik ve kültürel güçlüklere deginilmis; göçmenlerin Anadolu
kültürü ile etkilesimleri, mübadil anlatımlarından yola çıkılan örneklerle verilmeye
çalısılmıs; Girit mübadillerini, diger göçmenlerden ayıran özellikleri vurgulanmıstır.
9
BRNC BÖLÜM
MÜBADELENN TARHSEL ÖNEM
1.1. MÜBADELE NEDEN NCELENMELDR?
1.1.1. Ulus, Devlet, Ulus-Devlet, Etnik Grup ve Çokkültürlülük
Modern Türkiye’de ulus, devlet, ulus-devlet, çokkültürlülük ve etnik grup ile azınlık
kavramlarının öznelligi ve gerçekligi ancak mübadeleyi irdelemeyle baslanarak
anlasılabilir.
Balkan Savasları ve I.Dünya Savası boyunca, Balkanlar ve Anadolu’da uluslasma
çabaları görülmektedir. Bagımsızlık mücadelesinin bir mirası olarak, mparatorluktaki
Rumlar, 19.yüzyıl ortasından sonra milli bir bilinç gelistirmeye baslamıslardı.4
Mübadele ile her iki ülke toplumsal bazda çok daha homojenlesmis, etnik kökene, dil ve
dinsel birliktelige dayanan nüfusları artmıstır. Bu yüzden, Yunanistan ve Türkiye
arasında imzalanan nüfus mübadelesi, zaten baslamıs olan ulusallasma sürecinin bir
devamı olarak düsünülebilir.
Ulus-devlet kavramını ortaya dökmeden evvel, ulusun ve devletin ne ifade ettigini
belirtmek yerinde olur. Devellioglu’na göre Arapça kökenli devlet ismi (1988:214), bir
hükümet idaresinde teskilatlandırılmıs olan siyasi topluluktur. Püsküllüoglu devleti
(2004:371), toprak bütünlügüne baglı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar
toplulugunun olusturdugu tüzel varlıktır. Baumann’a göre ise devlet (1999:35),
merkezilesmis, toprak egemenligini elinde tutan ya da talep eden, bu topraklardaki
baskıcı güç tekelini elinde tutan ya da talep eden ve bireysel yurttaslıga dayalı bir üyelik
sistemiyle isleyen bir yönetisim biçimidir.
Ulus ise, siyasal olarak örgütlenmis biçimde ve belli bir toprak üzerinde bir arada
yasayan, ekonomik yasam, dil, tarih, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden
ortaklık gösteren en genis insan toplulugudur.5 Ulus, üyelerinin bir devlete “sahip
4 Augustinos, Küçük Asya Rumları, s. 327.
5 Püsküllüoglu, Türkçe Sözlük, s. 1373.
10
oldugunu” düsünen ya da bir sekilde düsündürten, yani buna karsı özel bir sorumluluk
tasıyan bir ya da birden fazla etnik gruptur.6
Etnik7 grup ve ulus kavramlarının ikisi de soya dayanır; dil, dıs görünüm gibi aynı
kültürel özellikleri paylasır; her ikisi de dogustan kazanılır. Etnik grup, kader birligi ve
bir tür siyasi örgütlenme iken ulus, devlet temelinde kader birligini ifade eder. Yani
aslında etnik kimlik ve ulusu birbirinden ayıran temel nokta devlet örgütlenmesidir.
Ulus-devletlerin ve üniter yapılanmaların ortaya çıkısı, Fransız Devrimi’nden
sonraki yıllara rastlar. Krejci ve Velinsky (1981:38), Fransız Devrimi’nden sonra dinler
ve krallıklar canlanırken, demokratik (laik) ve liberal akımların da güç kazandıklarını
belirtmektedirler. Yerlerini korumak isteyen hanedanlar da her ikisine ödün vermisler
ve dinlerin güç kaybetmesiyle etnik toplumlardaki sosyal-kültürel dayanısma
egilimlerinde artıs yasanmıstır. Bu dayanısmanın bu sayede en büyük temelini ulusal dil
olusturmus ve ülke sınırları içinde, ortak dilden daha etkili bir bütünlesme aracı
bulunamamıstır.
Mübadele, aynı zamanda bir çokkültürlülük meselesidir de. Nüfus degisimi ile gerek
Türkiye’nin gerekse Yunanistan’ın, çokkültürlü bir toplumdan ziyade, tekkültürlü ve
tekkültürün dinsel, dilsel birliktelik ve benzesme gibi olgularını içeren bir toplum
yapısını tercih ettikleri görülmektedir. Tekkültürlülük, etnik olarak tek bir köken ve tek
bir dinsel yapılanmayı içerir. Baumann (1999:8) çokkültürlülügün, mevcut grupların
sayısınca çogalan eski kültür kavramından çok, yeni ve kendi içinde çogulcu, kendi ve
ötekilere atfedilen kültür uygulayımı oldugunu belirtir.
Yüzyıllar boyu çokkültürlü bir yapıda olan Osmanlı’nın, 19.yüzyılın sonunda ve
20.yüzyılın basında yasadıgı toplumsal bunalım, milliyetçilik akımları, parçalanma,
etnik ayrım ve temizlik ile azınlıkların sürekli yarattıgı sorunlar, Kurtulus Savası
süresince Anadolu’nun farklı etnik gruplarının destegi söyle dursun, tersine isgale
yardımcı olmalarından ötürü, yeni kurulan Türk Devleti’nin çokkültürlü, çok dinli, çok
dilli bir yapılanmadan sogumasına yol açmıs ve mübadele bu yüzden genis çevrelerce
6 Baumann, Çokkültürlülük Bilmecesi, s. 36.
7 Latince “etnos” ırk veya kavim manasındadır.
11
uygulanabilir görülmüstür. Bu yüzden, Kurtulus Savası’nda sömürgelesme karsısında
verdigi savası kazanan Kemalist hareket, yeni bir toplum kurma savasını baslattı.
1920’ler, Anadolu’nun yıkıma ugradıgı yıllardır. Türk- Yunan savası, yeni bir devlet
kurma mücadelesi ve buna karsı yapılan faaliyetler ile iç savaslar bu dönemde meydana
gelmistir. Türk resmi tarih söylemi, bu yılları dıs güçler ile yapılan mücadele olarak
algılar. Resmi ideolojinin olusumunun temeli bu savasla meydana gelmis ve dolayısıyla
yeni bir devlet ortaya çıkmıstır. Fakat Baskaya “Paradigmanın flası” adlı çalısmasında
(1997:56,58-59), genç Cumhuriyetin dinamiklerinin temel faktörünün dıs güçler ile
mücadelede degil Anadolu’nun ulusallasmasında, yani yerli gayri Müslim azınlıklara
karsı mücadelede yattıgını belirtmektedir. Baskaya, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin
kurulmasından bahseder ve bu cemiyetlerin asıl amacının isgalci dıs güçlerle mücadele
degil I.Dünya Savası’nda Ermenilerle Rumların bölücü faaliyetlerine karsı mücadele
oldugunu belirtir. O’na göre (69), savasta ölen Türklerin sayısı 9 bin 167 olmasına
karsın Anadolu’dan göçen Rumların sayısı yaklasık 1,5 Milyon ve Anadolu’ya gelen
Türklerin sayısın yaklasık 500 bindir. Bu rakamlar da göçün Anadolu’nun sosyal
yasamına etkisinin dıs güçlere karsı olan savastan çok fazla oldugunu ortaya çıkarmıstır.
Fakat Cumhuriyet Tarihi ancak mübadelenin iyi kavranması ile irdelenebilir,
düsüncesindeyiz; çünkü Cumhuriyetin temel atılımları, mübadeleden sonra
gerçeklestirilmisti. Yunanistan’daki Müslüman kitlelerin Anadolu ile iliskilerine, Yunan
yayılmacılıgın ve isgalinin halka yansımalarına, Mili Mücadele dönemi ile savas,
devletle degisen iliskilere, baskı ve tacizlere, her iki ülkede ulus-devlet yaratma
projelerine ve tüm bunların akabinde niçin nüfus degisimine ihtiyaç duyuldugu
derinlemesine incelemek, Türk Devleti’nin kurulus felsefesini algılayabilmeye yardımcı
olabilir.
Anadolu 1920’lerin basında bir topluma sahipti, ama bir ulusa sahip degildi. Güvenç
(2005:11), her ulus kuskusuz bir toplumdur; ama her toplum henüz toplum olmayabilir
demektedir. Yeni kurulan ulus-devlet, basta her ne kadar din olgusunu içerdigini
mübadele uygulaması ile göstermis olsa da, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Saltanatın
kaldırılmasından sonraki atılımları ve yapılan devrimler neticesinde, bu din olgusundan
giderek uzaklasıldıgı ve devletin seküler bir yapıya kavusturulmak istendigi
görülmüstür. Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması, Cumhuriyet Halk Fırkasının
kurulması ve egitim üzerine bir takım yenilesme hareketleri bunun ispatıdır.
12
Bernard Lewis’e göre (1988:331-38), Batılı anlamdaki ulus (nation) olgusunun
slam dünyasındaki karsılıgının “milla”, Osmanlıca’sının ise “millet” oldugunu belirtir.
Milla ya da millet, din birligine dayalı cemaat anlamına gelir ki Osmanlılar millet
sözcügünü Rumlar, Ermeniler, Museviler gibi Müslüman olmayan dini cemaatler için
kullanmıslardı. Neyzi (2004:8), Osmanlı mparatorlugu’nun nüfusu çok dinli, çok
etnisiteli ve çok dilli iken, Türk ulusal hareketinin tarihi, ideolojik ve pragmatik
nedenlerden dolayı kendisini Müslüman kökenli ve Türkçe konusan nüfusla
özdeslestirdigini, Kemalizm’in bir yandan ulusasırı Aydınlanmacı degerler üzerinde
yükselirken, bir yandan da tekil bir etnik kimlik kurgusuyla kendisini iliskilendirdigini
belirtir ve ona göre, bu açıdan ulusal kimlik hem kapsayıcı hem de dıslayıcıdır. Fakat
Kurtulus Savası’nın hemen ardından ortada bir “Türk Milleti”nin varoldugunu
söylemek çok güçtür. Cumhuriyet’in ilanından sonra “Türk Milleti” ortaya çıkmıs
olmasına karsın, millet sözcügü dini cemaatleri hatırlattıgından ve “Türk Milleti” ile
“Müslüman Türk” imgesi akla geldiginden Türk milliyetçilik hareketi, slam ya da dini
cemaat çagrısımı yapmayan laik ulus kavramını ortaya koymus ve bu yönde atılımlarda
bulunmustu. Halkın dine dayalı tutumunun yerine, ulus-devletin laik ve yurttaslık
baglarına dayanma yolu seçilmistir. Asıl amaç, Osmanlı’dan ayırt edilmesini saglayacak
olan, bir ulusal kimlik kurma girisimidir.
Tunaya’ya göre (1995:559), 1 Kasım 1922’de saltanatın ilgası kararının
alınmasından sonra bir süre daha iç ve dıs politik nedenler sebebiyle Halifeligin
devamına müsaade edilmis ve bu süreçte Türkiye’de seküler baglamda yapılacak köklü
degisimlere zemin teskil etmesi için, Fırka kurma girisimi baslatılmıs ve söz konusu
fırka, Halk Fırkası namıyla 23 Ekim1923’te tesekkül etmistir. Özek (1999:465) bu
durumu, Saltanatın kaldırılması, laik siyasal iktidar düzenine geçisin de ilk asaması
olarak kabul edilmelidir; Osmanlı’nın kuramsal olarak, siyasal ve dinsel iktidarı
kaynastıran siyasal iktidar düzeni, saltanatın kaldırılması ile ilk kez bölünmekte, dinsel
iktidar varlıgını sürdürse bile, -saltanatın kaldırılmasıyla- siyasal gücünü yitirmis
olmaktadır, seklinde açıklamaktadır.
Güvenç (2005:11), Türkiye’nin ulusçuluk ideolojisine uygun çabalar sonunda,
1920’lerin ardından ulus olabildigini ve toplumların ya geçirdikleri yapısal islevsel
degisimler sonucunda ulus olabildiklerini, ya da ulusçuluk ideolojisine uygun
13
degisimler içinde ulus olmaya çalıstıklarını söyler. 3 Mart 1924’te Hilafetin
kaldırılmasına karar verilip, dini tahsilin yapıldıgı müesseseler olan medreseler de
kapatıldı ve egitimin laiklesmesini saglayan Tevhid-i Tedrisat kanunu kabul edildi. Yine
bu baglamda Ser’iyye ve Evkaf Vekâleti lagvedilerek Diyanet sleri Baskanlıgı kuruldu
ve Basbakanlıga baglanarak siyasi iradenin kontrolüne geçirildi. Hilafetin kaldırılması
mübadele kapsamında özel bir anlam içermekteydi: Artık Cumhuriyet Türkiyesi’nde
birinci asamada Saltanatın Hilafetten ayrılarak ilgası, ikinci asamada Hilafetin
kaldırılması ve son halifenin yurt dısına sürülmesiyle birlikte köklü degisimlerin,
“dünyevilesmenin” önü açılmıs oluyordu. Kısacası, Hilafetin ilgasıyla birlikte
Türkiye’de seküler bir dönem baslıyordu.
Tüm bunlar, nüfus mübadelesinin temelini olusturan dinsel birliktelige dayalı
toplum olusturma çabasından sıyrılma konusunda Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlıgını
da göstermektedir. Mübadele ile homojenlestirilen ve yeni Cumhuriyetin nüfus
yapısının Müslüman kimlikte olması esası, ortaya konulan sekülerizm faaliyetleri ile
tırpanlanmıs oldu.
Yeni Türk Devletinin ekonomik mücadelesini anlayabilmek ve Anadolu’nun savas
sonrası hızla iktisadi kalkınmasının mucizesini kavrayabilmek için de, mübadeleye
ragmen bunların gerçeklestigini bilmek gerekmektedir.
1.1.2. Mübadele ktisadi Bir Meseledir
Kaplanoglu (1998:8), mübadeleden hemen önce ve sonra Türk Cumhuriyetinin ve
dolayısıyla Yunanistan’ın da göç ve göçmenler sebebiyle çok büyük problemlerle karsı
karsıya kaldıgını belirtmektedir. Erdal (2006:30-31), mübadele ile Türkiye
Cumhuriyeti’nin iktisadi, siyasi, idari ve demografik problemlerle karsılastıgını;
devletin, sıkıntılar içinde, gelen nüfusu iskan etmeyi ve hemen müstahsil8 hale
getirmeyi planlarken, giden nüfusun geride bıraktıgı iktisadi boslugu ve harap
toprakların imarı ile bogustugunu; nüfus mübadelesinin bir anlamda Anadolu’da Türk
nüfusun artmasını saglamıssa da devletin ekonomik gelisimini de geciktirdigini
belirtmektedir. Hacır (2006:112), Türk iktisat tarihi için önemli bir betimleme yaparak,
8 müstahsil: Üretici, yetistirici
14
özellikle stanbul, zmir ve Ankara gibi sehirlerde ticareti elinde bulunduran Rum
nüfusun gidisiyle ticaret burjuvazisinin yeni sahibini aradıgını söylemektedir.
Savasın yıkımları ve yoksulluk, savastan sonra Türkiye’nin gelisimi önündeki en
büyük engellerdi. Bunun yanı sıra, göçmenlerin sebep oldugu ekonomik degisimler ve
üretim modellerine katkıları ile beraberlerinde getirdikleri yeni teknikler de hesaba
katılmalıdır. Tüm bunların incelenmesi, ortak iktisadi geçmisimiz için gereklidir. Fakat
mübadillerin Anadolu toplumuna sosyal uyumları ve uyum problemlerinin, ülkenin
ekonomik problemleri ile karsılastırıldıgında çok daha mühim ve uzun yıllar alan bir
problem oldugunu da bir gerçektir. Mübadeleye dair problemleri anlamadan ve bunları
arastırmadan, Cumhuriyet Tarihinin yapılamayacagı açıktır.
1.1.3. Mübadele Kültürel Bir Meselesidir
Tarihsel süreç ve olaylar ısıgında, kaynak kisilerin anlatımları ile mübadillerin
mübadele öncesi yasadıkları bölgeye, yerlesim yerine, insan iliskilerine, gelenek ve
göreneklerine iliskin derlemelerin yapılması, 20.yüzyılın baslarında Anadolu ve
Yunanistan’daki sosyal yasamı anlayabilmek için gereklidir. Kisinin yasadıgı yerlesim
birimi, mekânlar, ürünler, Rumlar ve diger yerli halklarla iliskiler, ortak ekonomik ve
sosyal alanlar, komsuluk iliskileri, dinsel ritüeller, sarkılar, oyunlar gibi kültürel olgular
ile dönemin tarihsel olaylarından kendilerinin ve sosyal, ekonomik yasantılarının ne
derecede etkilendigine deginmek, toplumumuzun geçmisini iyi kavramaya büyük destek
olabilir.
Mübadele haberinin halka duyurulması, mübadelenin halkta ne gibi tepkilere yol
açtıgı, göç hazırlıkları ve göçün ne sartlar altında basladıgı ve göç süreci irdelenmelidir.
Toplumsal hafızanın her ne kadar güçlü olmadıgı söylense de, yasanan bir toplumsal
travmanın, gelecek kusakların yasamlarını da etkileyebilecegi bilinen bir gerçektir.
Mübadillerin uyum sorunlarına iliskin çalısmalar, günümüz Türk toplumunun da
algılanabilmesine katkı saglayabilir. Anadolu’ya ayak basıs ve ilk izlenimler, geçici
ikametgahlar, iaselerin nasıl saglandıgı, iskan yerleri, bu yerlerin durumları ve iç göç;
verilen toprak, ev ve aletler, yerli halkla temas ve nasıl karsılandıkları; göçmenlerde
üretim biçim ve araçları, ekonomik yasam, gelir ve yasam düzeyindeki artıs ve düsüsler;
15
toplumsal uyum sorunları, karsılastıkları sorunlar, kültürel uyum, sive ve dil
problemleri, dinsel anlayıs, Anadolu’ya beraberlerinde getirdikleri gelenek görenek,
yemek, giysi, müzik, dans, görgü kuralları, evlenme; göçmenlerin farklılık bilinçleri,
dıslanma ve asagılanma; sosyo-ekonomik ve kültürel degisimler üzerinde durulmalıdır.
Mübadillerin, göç ettikleri topraklara dair anlatıları ve eski memlekete dair
özlemleri irdelenmeli, Yunanistan’da geçen çocukluk, arkadaslık anıları; oradaki her
hangi bir nesne ya da ürüne duyulan özlem; göç esnasında yanlarına aldıkları esya ve
nesnelere iliskin duygu ve düsünceleri; ilk kusagın eski memlekete dönme istekleri;
ikinci ve sonraki kusaklardaki baba/dede memleketinin etkileri kaynak kisilerin
anlatıları dogrultusunda aktarılmalıdır. Bütün bunlar, toplumsal bellek ve tarih için
gereklidir.
Yunanlılar, “Küçük Asya Faciası” ya da “Bozgunu” olarak isimlendirdikleri,
Yunanistan’ın zmir’i isgalinden baslayarak mübadele ile geçen süre sonunda
Anadolu’da Helen varlıgının yok oldugunu söylerler; aynı sekilde bizler için de
mübadele sonucu Batı Trakya dısında Yunanistan’da ve Girit’te Türk varlıgı sona
ermistir. Fakat varlıgın ya da kalıcılıgın asıl olanı medeniyettir.
smet Zeki Eyüpoglu, “bir uygarlıgın çökmesi, ortadan kalkması için onun dogdugu
toprak üzerinde yasayan insanların da toptan yok olmaları, silinip gitmeleri, o ülkenin
çöllesmesi gerekir” demektedir. Çünkü baska türlü bir uygarlık yok olmaz. Onun izleri,
kalıntıları, degisik biçimlere bürünerek, giysiler giyerek gelecek kusaklara kalır, kendini
sürdürür.9
Datça’nın köylerine yerlesen Yörüklerin günümüzde kullandıkları bir takım esyalar
ile, arkeolojik kazılar neticesinde eski yon medeniyetinden çıkartılan zeytin sıkma
kapları, testi gibi esya arasında büyük benzerlik ve geçislilik gözlemlenmistir.10 Oysa,
Yörükler ile Datça’daki antik Yunan halkı arasında ne ırksal, ne dilsel, ne dinsel bir bag
bulunmuyordu. Dolayısıyla, yüzyıllarca birlikte yasamıs ve birbirlerinin kültürlerinden
9 Eyüpoglu, Anadolu Uygarlıgı, s. 9.
10 Begümsen Ergenekon, Cultural Evoluation II (Kültürel Evrim II) Dersi Ders Notları, Orta Dogu
Teknik Üniversitesi Arkeometri ABD, 2000, Ankara.
16
etkilenmis olan mübadillerin tarihsel ve kültürel izleri Girit, Yunanistan ve Anadolu’da
her zaman varolacaktır.
Kısaca, modern Türkiye’nin gerek siyasi, gerek iktisadi ve kültürel geçmisi ve
yapılanması için mübadele irdelenmeli, günümüz toplum yapısına etkileri
arastırılmalıdır.
1.2. LOZAN BARIS GÖRÜSMELER VE MÜBADELE SORUNU
1.2.1. Mübadeleyi Gerektiren Sartlar
Nüfus degisimi Türkçe’de “mübadele” olarak adlandırılmıstır. Mübadelenin resmi
manası, iki ülke tarafından kabul edilen karsılıklı göçtür. Yunanistan’ın bagımsızlıgını
kazanması, sürekli toprak talebi ve hızla yayılması, baskılar dolayısıyla Yunanistan ve
Girit’ten kitleler halinde gelen Türk göçü, özellikle Ege ve Karadeniz’de Türk ve Rum
çetelerin birbirleriyle çatısması, iki halk arasında güveni asgari düzeye indirmisti.
Yunanistan, elde ettigi yeni topraklardaki Müslüman unsurlara karsı uyguladıgı
politikayla, Ortodoks bir toplum yaratma çabasında oldugunu zaten ortaya koymustu.
Yunan isgaline karsı yerli Rumların takındıkları tutum ve isgal altındaki bölgelerden
kaçan Türklerin vaziyetleri ve isgal sırasında Yunan kuvvetlerinin Müslüman nüfusa
vahseti halk arasında yaygınlasıyor, iki halkın arasındaki düsmanlıgın artık olumlu
sekilde çözülemeyecegi fikri benimseniyordu. Türklerle Yunanlılar ve Yerli Rumlar
arasındaki gerginlik çok had bir safhaya girmekteydi.11
Lozan görüsmeleri basladıgı sırada, Türk ordusunun önünden kaçan Yunan
birlikleriyle birlikte, Batı Anadolu’da yogun sekilde yerlesen Rumlar da Yunanistan’a
veya Yunan adalarına göçmüslerdi. Türk ordusunun zaferi ardından Ege’den kaçanların
geri dönmesiyle sorunların daha da artacagı, sürgündekilerin ise iki yılın ardından eski
yerlesimlerine adaptasyonlarının -yine- sorun çıkaracagı ve bu insanların (ki bir kısmı
Yunan isgaline ya da çete faaliyetlerine ciddi destek vermislerdi) yeni kurulan bir
Cumhuriyete ne derecede vatandas olabilecekleri, Türk ve Yunan hükümetinin
önlerinde duran büyük bir meseleydi. ki topluluk arasında olusan karsılıklı nefret ve
11 Gökbel, Milli Mücadelede Aydın, s. 224.
17
güven yoksunlugu mübadele fikrinin, her iki kesimde de taraftar bulmasını saglamıstır.
Mübadele, belki tek çözüm degildi, ama en kolay çözümdü. Arı (2000:1), bu
uygulamanın yeni Türkiye Devleti’nin dıs politikasında, önemli bir degisiklige
gitmesine olanak tanıdıgını; artık azınlıklar sorununun eski etkisini yitirecegini
belirtmistir. Bunun yanında, Yunanistan’daki Türklerin Türkiye’ye getirilmesiyle, ülke
içindeki nüfusun yogun biçimde türdeslesmesi saglanıyordu.
Savasın ardından iki hükümetin de ortaya koydugu samimi barıs ortamı ve bir baska
felaket istememe konusunda gösterdikleri kararlılık, uzun süreli etnik çatısmalara sahne
olan Türkiye ve Yunanistan’ı, homojen yapıda topluluklara sahip olma fikrine itti.
Ayrıca, uzun süreli savasların ardından her iki ülke de ekonomik açıdan son derece
zor durumdaydılar. Üretim minimum seviyeye düsmüs, ekili araziler tahrip edilmis ya
da mahsul toplanamadan tarlalarda kalmıstı. Bir an önce toplumun sükunete döndürülüp
üretime geçilmesi zorunluydu.
Azınlıkların çabuk ve etkili mübadelesi, bu felaketi her türlü önlemden daha kolay
önleyebilirdi. Türkiye, kaçan Rumların bıraktıkları bakımlı toprakları isletmek için
gereken nüfusu saglayabilecekti. Yunanistan’dan Müslümanların ayrılması, o sırada
Yunanistan'ın çesitli sehirleriyle kasabalara sıgınmıs göçmenlere önemli ölçüde kendi
gereksinimlerini kendi baslarına saglama olanagı verecekti. Her iki ülke için, gelecek
yaz tarım ürünlerinin elde edilmesi yasamsal önem tasıyordu. Baska bir deyisle, Türkiye
için verimli Trakya topraklarının, 1923’te de her zamanki ürünü vermesi ne kadar
önemliyse, Yunanistan için de, tarımcı göçmenlerin gelecek yazdan önce kendi
ürünleriyle kendilerini besleyebilmeleri öylesine önemliydi. Nüfus mübadelesi isinin,
hiç olmazsa bir kısmının Subat sonundan önce üç ay içinde sonuçlandırılması
zorunluydu; çünkü bu tarihten sonra tarım mevsimine yetismek olanaksızdı. Dogu
Trakya basta olmak üzere, Anadolu'da bosalmıs köyler çoktu; giden Rumların
bıraktıkları araç gereç de kullanılabilirdi; dolayısıyla Yunanistan'dan mübadele
edilecekler hemen bu köylere yetistirilmeliydi.12
12 Arı, Büyük Mübadele Türkiye’den Zorunlu Göç (1923-1925), s. 16-17.
18
Tarihsel süreç içinde Balkanlarda uluslasma çabalarına kosut olarak bir çok ulusal
devlet kurulmustu. Bu yeni ulusal devletler, Türk-Müslüman kitleler üzerinde baskılar
yaratmıs, kitlesel göç hareketlerinde itici bir güç olusturmuslardı. lhan Tekeli’nin
yerinde bir saptamasıyla (1990:54), bu baskı ve göçe zorlama olgusunun basında, bir
kısmı Balkanlar’daki etnik ve din ayrımlarıyla temellendirilmis ulusçuluk kavramı
gelmekteydi. Bu nedenle onlar bir imparatorluk gibi, farklı etnik ve dini guruplara
hosgörüyle bakamamıslardı. Gelisimleri, egemen gurup olan Türk-Müslüman kitleleri
düsmanlıkla temellendirilmisti. Her yeni kurulan ulusal devlet, toprak egemenligini
saglama çabasıyla, toprak sahipligini genellikle ellerinde bulunduran Türklerin yöredeki
gücünü kırmak için, onları göçe zorlamaya gerekli görmüstü. Yeni bagımsızlıgını elde
eden bu uluslar, ulusal egemenliklerini pekistirmenin yolunu, ülke nüfusunun
homojenlesmesinde buluyorlardı. Böylece, imparatorlugun eski topraklarında bir Türk-
Müslüman nüfus göçü baslamıstı.
Bu süreç Türk-Yunan Savası'nın bitiminden sonra devam etti. Üstelik savasın
kosulları nedeniyle yasanan yogun Rum göçü, buna bir ortam da hazırlamıstı. Artık
uluslar arası hukuka uygun olarak, henüz bitmis bu süreci tamamlamak ve yasal bir
zemine oturtmak gerekliydi.
1.2.2. Lozan Barıs Görüsmeleri ve 1923 Nüfus Mübadelesi
Lozan Barıs Görüsmelerinin, böyle bir yasal zemini olusturmaktaki islevi yönüyle,
önemi büyüktü. Sorunların büyük ve çok taraflı olusu, uluslar arası zemin
hazırlanmasında önemli bir kolaylık da saglamıstı. Milletler Cemiyetince Norveçli Dr.
Fridtjof Nansen nüfus üzerine görevlendirildi.13 Nansen her iki ülkeyi de ziyaret ederek
ilgili kisilerle görüstü; çözüm yolları üzerinde onlarla tartıstı.
Nansen, nüfus degisiminin istege baglı olmasını ve stanbul Rumlarının bu kapsama
dâhil edilmemesi önerecek; fakat bu ilk önerisi, Türkiye, tarafından, Batı Trakya’da
Müslümanların azınlık degil çogunluk oldukları gerekçesiyle reddedilecekti. Yunanistan
ise, bu ülkeye yıgılan göçmen nüfusun iskânı için, 350.000 Türkün derhal Anadolu’ya
gönderilmesini istiyordu.14
13 Erdal, age., s. 60.
14 Arı, age., s. 17.
19
Nansen, her iki görüsünü de dikkate alarak, raporunu yeniden sekillendirdi; rapor, 1
Aralık 1922’de, Lozan’daki barıs konferansında okundu.15 Raporda, mübadele
uygulamasının göçmenler için iyi bir çözüm olacagı, Yakındogu’da ekonomik durumun
gerçekten çok kötü göründügünü vurguluyordu. Daha simdiden nüfus çok yogun olarak
yer degistirilmisti. Bir milyondan fazla insan yurtlarından ayrılıp baska ülkelere
kaçmıstı. Nansen, bir an önce soruna çözüm bulunmasını salık veriyordu.16
30 Ocak 1923’te Türkiye ve Yunanistan karsılıklı nüfus degisimi anlasmasına
vardılar. stanbul ve Batı Trakya haricindeki Türkiye’deki Rumlar ve Yunanistan’daki
Türkler yer degistirecekti. Anlasma, göçmenlerin mal varlıgının korunacagını ve
tasınabilir varlıklarını özgürce yanlarında götürebileceklerini öngörüyordu.17 Tasınmaz
mallar listelenecek ve bu listeler her iki devlet tarafından onaylanacaktı. Bir komisyon
kurulacak ve bu komisyon tasınmaz malların degerini belirleyecekti. Göçmenler
gittikleri yeni topraklara, önceki vatanlarında bıraktıkları mal varlıgı degerince
kendilerine mülk saglanacaktı. Türk ve Yunan Devletleri göçmenlerin toplam mal
varlıklarını hesaplayacaklar, fazlalıgı diger ülkeye ödeyeceklerdi. Her iki taraf,
göçmenlere belirlenen tarihten önce yerlerinden ayrılma, yanlarında mal tasıma,
herhangi bir vergi ödeme ile stanbul ve Batı Trakya’da yasayanların ülkeyi terk etme
konusunda hiçbir baskı yapmayacaklardı.
30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan mübadele protokolü iki maddeden
ibarettir. Özgüç (1974:33-39), anlasma metnini sadelestirilmis olarak söyle
sunmaktadır:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan hükümeti, su iki madde üzerine
anlasmaya varmıslardır: Madde 1: 1 Mayıs 1923 tarihinden itibaren Türkiye
topraklarında bulunan Ortodoks dinine mensup Türk uyruklu Rumlarla, Yunan
topraklarında bulunan Yunan uyruklu Müslümanlar, mecburi mübadeleye tabi
tutulacaktır. Madde 2: Birinci maddede belirtilen mübadele islemi su iki halka samil
degildir: a) stanbul il sınırları içinde yasayan Rum halkı; b) Batı Trakya Müslüman
halkı.
15 Erdal, age., s. 62.
16 Arı, age., s. 15-16
17 pek, age., s. 31-32.
20
Mübadele için çesitli alt komisyonlar kurulmustur. Bunların en önemlisi, Mübadele
ve skân Komisyonudur. “Mübadele ve imar konusuna, hükümet nezrinde, ilk defa, 5
Eylül 1923 tarihli Fethi (Okyar) Bey baskanlıgındaki cra Vekilleri heyeti raporunda yer
verildi” (Çapa, 1990:50). Çok geçmeden, 13 Ekim 1923 tarihli bir kanunla Mübadele,
mar ve skân Vekâleti teskil olunarak, 8 Kasım 1923’te Mübadele, mar ve skân
Kanunu kabul edildi. TBMM’ce bu vekalete ilk defa zmir mebusu Necati Bey…
getirildi. Necati Bey’den sonra, kısa bir süre zmir mebusu Celal (Bayar) Bey ve
ardından Bursa mebusu Refet Bey Mübadele, mar ve skan Vekaleti görevlerinde
bulundular (Çapa, 1990:51).
Türkiye Seyr-ü Sefain sirketleri ile Vekâlet arasında yapılan anlasmadan sonra,
göçmenlerin Türkiye’ye nakillerine baslandı. Tahsis olunan vapurların istiab haddi
stanbul Liman daresince tesbit ediliyordu. Yunanistan’da Selanik, Kavala limanları ile
Girid adasındaki Hanya, Kandiye, Resmo limanları bindirme (irkâb); Türkiye’de ise
stanbul, Samsun, zmir, Antalya ve Mersin limanları çıkarma (ihraç) iskelesi olarak
tayin edildi. Diger yandan Türkiye’de on iskan mıntıkası tespit edilerek imar ve iskan
mıntıka müdürlükleri kuruldu (Çapa, 199051-52).
Azınlıklar konusunda bugüne kadar Türk ve Yunan makamları tarafından çesitli
anlasmalar imza edilmistir. Türk ve Rum Azınlıklarının, Lozan’dan sonraki
durumlarını, Lozan’da imzalanan “Mübadele Protokolü” ile “Azınlıkların Korunmasına
Dair Protokol” teskil eder. Batı Trakya Türk ve stanbul Rum toplumu, bu protokollerle
yerlerinde kalmıs ve kendilerine yeni bir statü verilmistir. Statüye göre azınlıklar, dil,
din, egitim, gelenek, miras, evlenme, bosanma, aile hukuku gibi konularda hür olacak
ve diger bölgelerde uygulanan mübadele islemi bunlara uygulanmayacaktı.
Mübadele anlasmasının 1. Maddesinde, “Türk topraklarında yerlesmis Rum
Ortodoks dininden, Türk uyruklarıyla Yunan topraklarına yerlesmis Müslüman dininden
Yunan uyrukların” zorunlu göçe tabi oldugunu belirtiyordu. Bu maddeden anlasılacagı
üzere, mübadele kapsamına giren ile girmeyen arasındaki ayrımın ana kriteri, ne ırk ne
de dil olup sadece dindi.18
18 Belli, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi-Ekonomik Açıdan Bir Bakıs, s. 28-29.
21
KNC BÖLÜM
MÜBADELE ÖNCES GRT VE SÖKE
2.1. GRT
2.1.1. Cografi Durum ve Osmanlı Öncesi Girit
Girit, Dogu Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra yüzölçüm olarak en büyük adasıdır.
Batısındaki Kithira ve Andikithira adaları ve dogusundaki Kasot, Kerpe ve Rodos
adaları ile birlikte Ege Denizi’ni güneyden kaplar. Uzunlugu 240, en genis yeri 54, en
dar yeri 13 km. olan Girit adasının kuzeybatı ucu Mora’dan 90, kuzeydogu ucu
Anadolu’dan 150, güney ucu ise Bingazi’den 325 km. uzaklıktadır.19 “Girit adası, Ege
Denizi ile Akdeniz’in kesistigi noktada kilit niteligiyle bir taraftan Mora’ya diger
taraftan Anadolu’nun batı ve güneybatı sahillerine ve Afrika’nın kuzey sahiline
baglıdır” (Adıyeke, 2000:7). Adıyeke’nin Mansel’den aktardıgı üzere (2000:7), “Girit,
bütün bu ülkelere bunların kültür etkileri altında kalabilecek kadar yakın fakat
bunlardan gelecek düsman akınlarını önleyebilecek kadar uzaktı”.
Akdeniz’de önemli bir konuma sahip Girit adası, MÖ.1000 yıllarında Minos
uygarlıgına, ardından MÖ.600’de Atina ve Isparta medeniyetlerine ev sahipligi
yapmıstır. MÖ.235’te Persleri yenen Büyük skender Girit’i ele geçirmis, MÖ.190’da
Roma egemenligi baslamıs, 1152 yılına dek Bizans hâkimiyetinde kalmıstır. Adayı
Bizanslılardan devralan Venedikliler, Akdeniz’de Osmanlı ile giristikleri egemenlik
mücadelesinde, adanın Hanya, Kandiye ve Resmo kıyı sehirlerini birer üs olarak
kullanmıslardır. Akdeniz’deki korsan faaliyetlerinde Girit adasının rolü ve bu
faaliyetlerin Osmanlı sarayı mensuplarını dahi etkilemesi dolayısıyla Girit’in fethine
karar verilmis, 1645 senesinde baslayan tüm adanın fethi hayli vakit almıs, ada sehir
sehir ele geçirilebilmis ve nihayetinde en küçük kasabaya dek fetih 1715 yılında
tamamlanabilmistir.20 Adıyeke (2000:40), Osmanlı idaresine geçen Girit’in, her zaman
19 Cografi bilgiler, www.google.com/Girit’ten alınmıstır.
20 Girit’in Osmanlı öncesi tarihi ve Osmanlı dönemine dair ayrıntılı bilgi için bk: Erozan, Tarihi Ege
Adalarından Kıbrıs, Girit, Sisam, Rodos, Sakız, Midilli Tarihleri; Adıyeke, Osmanlı mparatorlugu ve
Girit Bunalımı, The Encyclopedia of Islam, Volume I, Crete maddesi, s. 878-880 (çev: Tuncay Ercan
Sepetcioglu; TES). Beyoglu, adanın fethinin 1699 yılında tamamladıgını belirtmektedir; Girit Göçmenleri
(1821-1924), s. 123. Adıyeke, 1715 yılında Damat Ali Pasa’nın Mora seferi sırasında daha önce
Venediklilere bırakılan Suda, sperlanka ve Granbosa kalelerinin Osmanlı topraklarına katıldıgını ve
22
ayrıcalıklı bir yapıda oldugunu belirtmektedir. Girit, Muhtariyetten önce Sancak olarak
adlandırılan; Hanya, Kandiye, Resmo, Sphakia ve Lasid olmak üzere bes idari bölgeden
olusuyordu ve adanın baskenti Hanya idi.21
Türkler adaya yerlestikten sonra bu güzel ada, edebiyat ve siirin merkezi haline geldi.
Elbette adanın stratejik ve politik öneminin yanı sıra, cografi ve dogal güzellikleri de
ilgi çekti. Fakat önemli olan husus, Girit’ten sonra Osmanlı’nın kültürüne Akdenizlilik
düsüncesinin intibak eylemesidir.22
2.1.2. Nüfus ve Ekonomik Yapı
Girit’te 1821 yılında 129 bin Hıristiyan’a karsılık 160 bin Müslüman; 1876’da 135
bin 780 Hıristiyan, 95 bin 746 Müslüman23; 1894 yılında 175 bin Hıristiyan, 74 bin 150
Müslüman varken;24 4 Haziran 1900’daki sayımda Müslüman nüfus 33 bin 496,
Hıristiyan nüfus ise 269 bin 319 olarak tespit edilmistir. 4-5 Haziran 1911 sayımlarına
göre ise adada, 27 bin 852 Müslüman’a karsılık, 307 bin 812 Hıristiyan yasamaktadır.25
Bu sayımlara göre, adadaki Rum nüfus artarken Türk nüfus hızla azalmaktadır. Son
iki sayım arasındaki on bir senede Türk nüfusunun önemli bir oranının göç ettigini
görmekteyiz.26
Girit, 1894/95 yıllarında Osmanlı’nın 36 idari bölgesi içinde, nüfus sayısı
bakımından 30.sırayı almasına karsın, yogunlukta 18.sıradadır.27 Bu durum, Girit’te
hayli yogun bir yerlesimin gerçeklestigini gösterir ki, yogun yerlesim birimlerinin refah
seviyeleri ya da is bulma, konaklama/yerlesim imkânlarının daha elverisli oldugu
bilinmektedir.
adanın da bir Osmanlı eyaleti haline geldigini belirtmektedir, Girit’in Mehmet Ali Pasa Yönetimindeki
Durumuna Dair Bir Rapor, s. 294.
21 The Encyclopedia of Islam, Volume I, Crete, s. 878.
22 Pala, Crete and Poems, s. 119, (çev: TES)
23 Beyoglu, agm., s. 135.
24 Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), s. 193.
25 The Encyclopedia of Islam, Volume I, Crete, s. 879.
26 Adıyeke, Türk Basınında Girit’in Yunanistan’a Katılması (1908-1913), s. 61.
27 Karpat, age., s. 245.
23
statistikler, 1894/95 yıllarında Girit’te 7.250.000 kiyye28 süt, 175.000 kiyye
tereyagı, 75.200 kiyye peynir üretildigini29 ortaya koyuyor ki, bu rakamlar adada hayli
yüksek bir üretimin gerçeklestiginin kanıtıdır. Toplam 36 idari bölge içinde Girit süt
üretiminde 31.olmasına karsın, tereyagı üretiminde sonuncu, peynir üretiminde ise
13.sıradadır. Göçmenlerin aktarımlarından da anlasılabilecegi üzere, Girit bir peynir
üretim merkezidir. Tereyagı üretimimdeki sonunculuk, Girit mutfagının zeytinyagına
dayanmasıyla açıklanabilir.
Girit ayrıca, 36 idari bölge içinde, gelir bakımından 29.olmasına karsın, kisi basına
gelirde, 12.sıradadır. Osmanlı’nın zengin olarak gösterilen Aydın Vilayeti’nin kisi
basına gelirde 27.sırada oldugunu göz önüne alırsak, Giritliler’in refah durumunun
Osmanlı’nın diger yörelerine göre yüksek oldugu görülmektedir.30
Yunanistan’daki Türklerin 19.yüzyıl ortalarından sonraki siyasi konumlarına bir göz
atılacak olunursa, en genel ifadelerle, Osmanlı topraklarında yönetici sınıf Müslüman-
Türk kitleden olusuyordu, denilebilir. Mora’da gerçeklesen Yunan ve takiben meydana
gelen Sırp ayaklanmaları, bir kısım topragın mparatorluktan kopusu ve gayri
Müslimlere karsı olusan güvensizlikten sonra, mahalli idarelerde dahi Türk unsurlar
daha aktif rol almaya basladılar.
Girit’in fethinin ardından adaya yerlesen Türkler ve adada önceden ikamet eden
Arap kökenliler ile birlikte din degistiren Rumlar, adanın Müslüman nüfusunu
olusturmaktaydılar. Konusulan dil, Osmanlı merkezi idaresince gönderilen yöneticilerin
dili Türkçe olan haricinde, Yunanca’nın farklı bir lehçesi olan Giritçe idi. Adanın
Ortodoks ve Müslüman nüfusu Hanya31 ve Kandiye32 gibi büyük kentlerde iç içe, küçük
yerlesim birimlerinde ise genelde ayrı köylerde yasamaktaydılar. Adadaki halkın geçim
kaynagı tarım ve hayvancılıga, Akdeniz’deki özel konumu dolayısıyla da ticarete
dayanıyordu. Karpat (2003:249), 19.yüzyılın sonunda ticaret ve tarım alanları dısındaki
meslek sahibi kisilerin sayısını 35 bin 700, oranını ise %14,28 ile mparatorlugun 19.
28 1 kiyye: 1283,5 gr.
29 Karpat, age., s. 257.
30 Bu sonuç, Karpat’ın (age., s. 258) verdigi istatistiki deger üzerinden çıkartılmıstır.
31 Hanya: Girit’in kuzeydogusunda, Hanya Körfezi kenarında bir sehirdir. 1879’da Türk yönetiminden
çıkmıstır.
32 Kandiye: Girit Adası’nın en büyük kentidir. Kaynaklarda Iraklio ya da Heraklion diye geçmektedir.
24
sıradaki idari bölgesi oldugunu belirtmektedir. Bu oran, tarım, hayvancılık ve ticaret
dısında da baska meslek gruplarının Girit’te yogunluguna dikkat çeker.
Fotograf 1: Behlül Tuntas (Girit-1920’ler)
Yunanistan’daki Müslüman kitleler, mparatorlugun genel askeri anlayısı üzere
uygulanmakta olan sistem dolayısıyla ticarete uzak durmuslardı. Genelde rençper, az
görülmekle birlikte küçük esnaflardı. mparatorlukta, uzak mesafeler ve dıs ülkelerle
olan ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. Bölgeler arası farklılıklara deginilecek olursa,
Batı Trakya’da tütün tarımı ve büyükbas hayvancılıgın, Ege adaları ve Girit’e ise
küçükbas hayvancılık, et ve süt ürünleri üretimi, bagcılık ve zeytinciligin daha yaygın
oldugu söylenebilir:
Babamın köyünün adı Haraçi. Köy çok yüksek, sarp, kayalık… Haraçi, büyük bir
tas demek Rumca. Köyün üstünde büyük bir tas var, köy adını oradan almıs.
Köyün geliri zeytin, keçi, koyun ve zeytincilikten… Büyük bas hayvan pek yok
orada. Tahıl ürünleri de çok az; ancak belli ovalarda yetisiyor.33
Annemin babası Girit’te kunduracıymıs.34
Türkler Girit’te bagcılık, zeytincilik yapar, sarap üretir, sarap içerlerdi.35
33 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
34 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
25
Babam Neset Adalı ticaret ile ugrasıyordu. Iraklio’da bakkalı vardı. Peynir,
yag, zeytinyagı, sarap, hayvan yemi ve diger yiyecekler satardı.36
Fotograf 2: Neset Adalı’nın dükkânı (Girit–1920)
Türklerin egitim seviyesi, mparatorluk genelindeki nüfustan farklı degildi. Yalnız,
Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından da ele alırsak, Batı Trakya ve Makedonya’nın
Türkler açısından çok önemli birer egitim, kültür ve düsünce merkezi oldugu
görülmektedir. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk,
Namık Kemal, ttihat ve Terakki Cephesi ve Jön Türklerin mensei orasıdır. Bununla
birlikte, Girit adası Müslüman nüfusun egitim seviyesi ve buna verdikleri önem ile
ticarete olan yatkınlıgı, onları Anadolu’dan ayıran önemli özellikleriydi.
13 Ekim 1868 tarihinde yayına baslayan, “Girit” isminde Türkçe ve Rumca
dillerinde yayın yapan bir vilayet gazetesi de bulunmaktaydı.37 Adanın aynı zamanda
Anadolu ile sürekli bir iletisimi bulunmaktaydı:
Babam iki çocuklu aileyken, yerlesmek amacıyla zmir’e gitmis. Ama zmir’in
geçim durumunu pek begenmemis.38
35 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
36 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
37 Kologlu, Girit’de Türkçe Basın, s. 9.
38 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
26
Yunanistan’daki Müslüman nüfusun, Yunanlılar ile benzer kıyafet kullandıklarını
belirtmek gerekir. Batı Trakya’daki Selanik gibi, zengin ve egitim seviyesi yüksek,
Avrupa etkisinde kalmıs aileler haricinde geneldeki katı Müslüman anlayıs, Yunan ve
Türk unsurlar arasında özellikle kadın kıyafetinde farklılasmaya yol açmıstı.
Kıyafetler hemen hemen aynıydı. Bütün Giritliler çizme, yelek giyerler, köstekli
saatler kullanırlardı. Kimin Türk kimin Rum oldugu kıyafetlerinden ayrılmazdı.39
Batı Trakya’da Yunan-Türk karısık yasamalarına karsın, belki de nüfusun
çogunlugunu teskil etmelerinden dolayı, o bölgelerdeki Müslümanlar genelde Yunanca
konusamıyorlardı. Fakat Teselya, Ege Adaları ve Girit’te ikamet eden Türklerin tamamı
Rumca konusabiliyor, Girit’teki Türkler ise Rumca’nın bir lehçesi olan Giritlice’yi
anadil olarak kullanıyorlardı.
Bizim su an konustugumuz Rumca’yı Giritliler, daha ‘öz’ konusuyoruz diye çok
begeniyorlar.40
2.1.3. Dinsel nanıs
Ortodoks Rum ve Müslüman Türk nüfusun Osmanlı mparatorlugu’nun son
dönemleri haricinde karsılıklı iyi iliskiler içerisinde oldukları, sosyal ve ekonomik
yasamda ileri düzeyde iletisimlerinin bulundugunu söylemek gerekir.
Adanın Hıristiyan nüfusu, bir Metropolit ve yedi rahipten olusan ve Hanya’da
toplanan Sinod tarafından idare ediliyordu. Hukuk, Fransız modeline göre isliyor
ve Müslümanlar kendi dinlerinin geregi sekilde yargı, evlilik ve veraset islerini
yürütüyorlardı.41
Adada hayli fazla olan Bektasi nüfusu da kendi inanç ve yapılanmalarına göre
özgürce yasamaktaydılar.42
39 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
40 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
41 The Encyclopedia of Islam, Volume I, Crete, s. 879.
42Girit’teki Bektasilik ve Bektasi tekkelerine dair ayrıntılı bilgi için bk: smail Kara, Hanya/Girit
Mevlevihanesi, Dergâh yayınları, stanbul, 2006.
27
ç içe geçmis olan imparatorlugun bu iki unsuru, yüzyıllarca beraber yasamıs
olduklarının verdigi birikimle, birçok paylasımlarda bulunmuslardı. Anadolu ve
Yunanistan’da sehir ve birçok kasabada komsuluk iliskileri gayet iyiydi. Birbirlerine ev
ziyaretlerinde bulunuyor, en büyük ayrım noktası olan dini inanısta bile biri bir
digerinin dini bayramlarına katılıyor,43 bayramlarını kutluyorlardı44. Nazar inançları
dahi aynıydı.45 Dügünlerine, senliklerine komsularının da katılmasını arzuluyorlardı:
Girit’te Kapadokya göçmeni Nikos Kopsabbas isimli bir Rum ile tanıstım. (Biz
Türklerle iç içe büyüdük. Kurban Bayramında kurban kesmeyi biliyorduk. Asure
ayında asure yapmayı ögrenmistik. Hayatımız müsterekti. Biz böyle büyüdük,
böyle geldik. Yunanistan’a gelince hep dıslandık), demisti.46
Türklerle Rumlar arası ticaret iliskisi çok iyiydi. Bakkalımızdan alıs veris
yaparlardı. Dini bayramlarda birbirlerini kutlama ve hediye alıp verme oluyordu.47
Girit’te babamın köyünde Türkler, annemin köyünde Rumlar çogunluktaymıs;
karısık yasamıslar. Komsuluk iliskileri önceden çok iyiymis. Beraber okula
giderlermis. Iraklio’daki 95 yasındaki en yaslı arkadasım; (Biz Türkler ile aynı
yerde büyüdük. Onların dini günlerinde faytonlara biner ‘helal olsun paralar!’ diye
birlikte bagırırdık), demisti. Harpler patlamaya basladıktan sonra, hızla ayrımlar
olmus. Yabancı güçler gelince iliskiler bozulmus. Karısık olan köylerde çetecilik
haberleri Girit’ten Türkiye’ye gelince, burada da çeteler olusturulmus. Rumlara da
çok zarar vermisler.48
43 Mustafa Güzelgöz (Ürgüp-Nevsehir): “Kadir Gecesi olurdu, annem derdi ki (Aliki’ye git, baklava
götür). Onlar da Nisan ayındaki yortularında, bize boyanmıs yumurta verirlerdi. Kırar yerdik”,
Dogdugum Topraklar-‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004.
44Bir muhacirin anlatımı (Ürgüp-Nevsehir): “yiydik. Birbirimize iyi davranırdık. Bayramlarda,
dügünlerde iyi geçindik. Hiçbir seyimiz yoktu; Allah var, günah! Onların dügünlerine biz giderdik;
bizimkilere de onlar. yi komsuyduk. Bir seyimiz yoktu birbirimize”, Dogdugum Topraklar-‘Mübadele’,
Bölüm 1, TRT, 2004.
45Pembe Horasan (Kuyucak-Aydın): “Hiç düsmanlık yoktu aramızda. Onlar bize, biz onlara gelip
giderdik. Rumlar, hastalık için, nazar, ugrama, (çarpılma) için, yaslılar bile anneme muska yazdırmaya
gelirlerdi. Hiç düsmanlık yoktu; agladılar biz giderken.”
46 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
47 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
48 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
28
2.1.4. Komsuluk liskileri
Ortak cografyayı paylasma, ortak üretim biçimleri de gelistirdi. Özellikle kırsal
alalarda, tarımcılık yapan Türk ve Rumlar, Anadolu’da bugün de örneklerini
gördügümüz üzere, karsılıklı dayanısma halinde olmuslar, imecelik yapmıslardı. Dogu
Karadeniz ve ç Anadolu’nun kırsal kesimlerinde ortak meralar kullandıkları, birlikte
yaylalara çıktıkları oluyordu.49
Yunanistan Krallıgı’nın kurulması sonrası, her iki devlet arasında bitmek bilmeyen
savaslar sırasında, özellikle sınır bölgelerinde ve toprak olarak sürekli büyüyen
Yunanistan’a ilhak olmus eski Osmanlı topraklarında, karsılıklı katliam ve zorbalıklar,
19.yüzyılın ortalarından itibaren söz konusu yerlerin olagan görüntülerindendi.
Çetelerin baskınları sonucu, varolan hosgörülü ortam bozulmaya yüz tutmus, süregelen
kargasalık da mübadele ile sonlanmıstı. Katliam ve baskınlar esnasında birbirlerine
yardımlarda bulunan birçok Rum ve Türkün anıları kayıtlarda yer almasına karsın, artık
birbirlerine karsı kırgınlıklar ve düsmanlıgın tohumlarının yeserdigine de tanık
olmaktayız:50
Komsuluk iliskilerimiz çok iyiydi. Daima çok samimiymisler. Girit’te birkaç
katliam olmustu, baskınlar da oluyordu. Girit’te iki büyük katliamda çok insan
kesmisler. Rumlar, gebe kadınları harman yerine yere çıplak yatırmıslar.
Karınlarını kılıçla kesip, çocukları havaya atıyorlarmıs. Komsumuz Rum olan
kadın avlu duvarına merdiven dayayarak annemi (köydeki kardeslerine haber et,
katliam yapılacak. Orada bulunmasınlar, sehre gelsinler) diyerek ikaz ederdi.
49 Marina Sarımihalidis (Larissa-Yunanistan): “Annem, Türkler çok iyiydi derdi. Kapadokya’da Türklerle
birlikte, davarlarını da alıp yaylaya giderlermis”, Dogdugum Topraklar-‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT,
2004.
Thea Halo (Virginia-ABD): “Annem, Türkler ile Rumların birbirleriyle hiçbir sorunu olmadıgını söyler.
Onlar yan yana bir harmoni içinde yasadılar. Büyük amcam bir Türkü çıgdan, digerini ise yanan bir evden
kurtarmıs. Açıkça söyleyebilirim ki, bu trajediyi yaratan idarecilerdi.”
50Hamit Sepetcioglu (Dikmen-Sinop): “Ortalık karısınca, önce Rumların aralarında gizli gizli
anlastıklarını duyduk. Samsun–Trabzon sahillerinde birlesmisler, çeteler kurmuslar. Bafra daglarını
tutmuslardı. Bir gün, bir haber yayıldı: Alaçam’da Rumlar toplanmıs, çeteler ile Türkleri kesmeye karar
vermisler. Alaçam’ın, Türklerin de çok sevdigi bir papazı vardı. O geceleyin bizimkilere haber vermis,
‘kaçın, sizi yarın kesecekler’ diye. Onun sayesinde kaç kisi hayatını kurtardı. Ama yine de Rumlar ile
birlikte o papazı da sürdüler. Olaylara karısmayanlar da gitti. Alaçam’dan sonraki bütün köylerdeki, Bafra
civarındaki tüm Rumlar Samsun’a kadar yürümüsler; ardından da gemiyle gönderildiklerini duyduk.”
29
Dayımlar ve çocukları sehre, Iraklio’ya geldiklerinde bizde kalırlardı. Bozgunluk
oldugu zaman da bize sıgınmıslardı.51
Girit’te çok iyi anlasıyorlarmıs; çok iyilermis. Karısık yasarlarmıs. Fakat ekseriyeti
Müslüman’mıs; Rumlar azınlıktaymıs. Sonraları Yunanistan’a ilhaktan dolayı
Yunan palikaryaları ile Türkler çatısmıs. Geçimsizlikler olmus, ortalık karısmıs.52
Annem Rumca bilmiyordu. Komsuluk varmıs, sevgi, saygı olsa da bagdasmıyor
iste. Karısık Rum da varmıs ama bizimkilere sahip çıkmamıslar. Bir de pek
düzgünlük yokmus, bir Osmanlı, Bir Yunan, bir Bulgar gelirmis. Karmasık iste…
Mübadele ile temizlik oluyor. Allah’a sükür biz öyle görmedik.53
2.2. GRT’TEN KAÇIS
Mübadeleden çok önce Batı Trakya ve Girit’ten 1890’lı yılları takiben,
Yunanistan’daki iç karısıklıklar ve bölge halkının birbirleriyle olan çatısmaları
dolayısıyla, Anadolu’ya yönelik kitlesel göçler görülmektedir. Süphesiz ki, Balkan
Savasları, I.Dünya Savası, Kurtulus Savası sürecinde de Türkiye’den Yunanistan’a
göçler olmustu. Devletlerarası karsılıklı bir anlasma olmaksızın, dagınık, üzerine bir
istatistiksel çalısma yapılmamıs ve devletler tarafından yeterli düzenleme ve önlem
olmaksızın gerçeklesen “kaçıslar” yoluyla gelen halk, tüm mal varlıklarını terk ettikleri
topraklarda bırakmak zorunda kalmıslar ve yeni yerlesim yerlerinde büyük sıkıntılar
çekmislerdir.
Yunanistan’ın 1821 yılında bagımsızlıgını kazanması ardından yayılmacı politikalar
izlemesi ve kuruldugu Mora Yarımadası haricindeki Yunan soyundan gelenleri
kıskırtması sonucunda Girit’te karısıklıklar meydana gelmistir. Giritli Rumların
taskınlıkları ve silahlı çeteleri, Müslüman halkı rahatsız edici eylemleri54 neticesinde
Müslüman halk çareyi Anadolu’ya kaçmakta bulmustu. Bu baglamda, Girit’ten
Anadolu’ya ilk göçler 19.yüzyılın sonuna rastlamaktadır.55 Girit’teki Rum ayaklanması
51 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
52 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
53 Ali Kaya (Sirince-Seçuk-zmir)
54 Erozan, Girit’teki 1888 yılı ihtilalinin çok çetin oldugunu ve Girit’in köylerinde Hıristiyanlar tarafından
binlerce Müslüman’ın öldürüldügünü belirtmislerdir, age., s. 10. Hıristiyan çetelerinin Müslüman halka
özellikle kırsal kesimde saldırılar düzenlediklerini kaynak kisiler de belirtmektedir.
55 IV. Bölümde, kaynak kisilerin anlatımlarında bu husus vurgulanmıstır.
30
esnasında Yunanistan sırf politik destekle yetinmemis, askeri teçhizat da göndermisti.56
Adada meydana gelen çatısmalara Avrupalı devletler de kayıtsız kalmamıs ve kendi
siyasi çıkarları adına girisimlerde bulunmuslardı.
Girit’ten Anadolu’ya mübadele öncesi göçler, genellikle kıyı seridine
gerçeklesmistir. Basaran (2000:98), 1908 tarihli Ahenk ve Köylü Gazetelerinden
aktarımında, Tire’de “Deliktepe civarında evler yapıldıgı ve otuz dokuz/kırk hane
olarak düzenlenen bu yapılasmanın Girit muhacirlerinin kıs gelmeden evlerine
girmelerini sagladıgını” yazmaktadır. Beyoglu (2000:128), 1898 sonlarına dek zmir’e
gelen üç bini askın nüfusun bir kısmının kendi istekleriyle Aydın Vilayeti kazalarına
yerlestigini, geri kalanlarının zmir’de bazı sanat kollarında is tuttugunu, aciz Girit
göçmenlerinin halkın yardımıyla geçindiklerini belirtmektedir. Girit’ten Anadolu’ya
kaçarak gelenlerin iskân ettikleri yerlerden birisi de Söke’dir:
Fotograf 3: Girit’ten kaçarak Türkiye’ye gelen bir aile (Söke–1910/1915 arası)
Girit’te dedem vurulunca, sehit olunca, anneannem çocuklarının da basına bir hal
gelir diye, evi oldugu gibi, ambarda bugday, küpte yag dolu bırakıp kaçıyorlar.
Yanlarına bir sey almamıslar; bir tek giyecekleri ile gelmisler. Önce gemiyle
56“…Girit ihtilalini körüklemek ve Girit Rum âsilerine yardım etmek üzere Yunanistan’dan Miralay
Vasos namında bir askerin kumandasında Yunanistan’dan Girit’e Yunan askeri kuvvetleri gönderilmisti.
Megavlı namındaki Yunan harp gemisi de Girit’in Rum âsilerine Yunanistan’dan külliyetli miktarda harp
malzemesi getiriyordu”, Erozan, age., s. 10.
31
stanbul’a kaçıyorlar. Orada en küçük kızını yoksulluktan birine evlatlık veriyor.
Duyuyorlar ki Söke’de akrabaları var, kalkıp buraya gelip Söke’ye yerlesiyorlar.57
Gökaçtı (2004:102), Girit göçmenlerinin mübadele öncesi kaçıslarından örnekler
verirken, onların bazen hamal kılıgına girip, bazen Avusturya gemilerine bindiklerini;
kiminin daha uzun yol olmasına karsın, güvenli gördükleri skenderiye üzerinden
Anadolu’ya ulastıklarını belirtmektedir.
Kaçıp gelenler her seyi, ahırda hayvanları, kümeste tavukları bırakıp gelmisler.
Kaçanlara sehirdeki Türk büyükleri, kaptanlara ricada bulunup aracı olmuslar.
Tekneler Anadolu’ya en yakın nereye geliyorsa orada bırakıyorlarmıs. Bütün köy
kaçmamıs; sonra mübadele ile gelenler olmus. Kaçarak gelenler, mallarını orada
bırakırken geri döneceklerini umuyorlardı. Fakat hiç kimse geri dönemedi; herkes
gittigi yerde kaldı; kendilerine yeni hayat kurdular. Türkiye’de çok zorluk çektiler;
yeni bir hayata sıfırdan basladılar; perisan oldular. Sırtlarındaki gömlek,
ayaklarındaki ayakkabılarla geldiler. Söke’nin ovalarında, sokaklarında günlerce
yattılar. Çerkez Mehmet Efendi adında onlara acıyan zengin bir kisi, yanında yer
vermis, bagını bagıslamıs. Oraya çitten ev yapmıslar. O mahalleye Abalaki
Mahallesi derler. Abalaki, “bag” demektir.58
Ekserisi derme çatma, çitten birer oda örmüsler. Sonra onları çamurla kaplamıslar. Bir
müddet orada yasamıslar; ardından insaat halinde evler yapmıslar. Dedem bir yer almıs
Söke’den; demek ki biraz parası varmıs az çok. Zeytin dikmis hemen gelir gelmez.
Annemin babası, hemen bir tezgâh kurmus. Ayakkabı tamirinden baslamıs ise.59
Girit’ten Anadolu’ya Müslüman göçü mübadeleye dek sürecek ve mübadele
anlasması geregince adadan ayrılmak mecburiyetinde kalan son sakinlerle birlikte,
Girit’te Müslüman nüfus kalmayacaktı.
57 kbal Çobanoglu (Söke-Aydın)
58 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
59 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
32
2.3. GRT’N OSMANLI’DAN KOPUSU
Girit’in Osmanlı’dan kopusu bir dizi tarihsel olay sonucu gerçeklesmistir. 1830
yılında Londra Protokolü ile Yunanistan bagımsız bir devlet olarak kuruldugu halde
Girit Yunanistan’a baglanmamıs ve Osmanlı yönetimine bırakılmıstı.60 Bunun üzerine
adada çıkan isyanı bastırılmasının mükafatı olarak Mısır Valisi Mehmet Ali Pasa, 1830-
1840 yılları boyunca on sene Girit’i idare etmistir. O, “kabul etmek gerekir ki, Girit’te
simdiye dek isitilmemis bir adalet sagladı. Kültür yeniden dogdu” (Adıyeke, 1993:294).
Mehmet Ali Pasa’nın reformcu ve radikal politikası ile Osmanlı’dan ayrıcalıklar
istemesi, 1840 Londra Anlasması sırasında adanın Osmanlı’ya bırakılmasına neden
olur. Bu kararın alınmasında Yunan müttefiklerinin, Mehmet Ali Pasa’nın Girit adasını
atlama tası yapıp Mora Yarımadası’na yerlesmesi endisesi rol oynamıstır. Bir anlamda,
Avrupa Yunan bagımsızlıgını korumustur.61
Adadaki sükûnet ve her iki toplumun birlikte yasamasını elverisli hale getiren siyasi
ortam, yeni kurulan Yunanistan Krallıgının uyguladıgı yayılmacı siyaset, Girit’teki
Rumları isyana tesvik etmesi ve asilere her çesit yardımı yapması sebebiyle bozulmustu.
Adaya gönderilen din adamları ve ögretmenler vasıtasıyla Rum halkı isyana tesvik
edilmis ve 1866 yılının Agustos ayında Girit ilk defa genis çaplı bir ayaklanmaya sahne
olmustur.62 1866 isyanının en belirgin özelligi, bu olayın mparatorlugun iç olayı ya da
Türk-Yunan sorunu olmaktan çıkıp, devletlerarası bir mesele haline gelmis olmasıdır.63
Adadaki hâkimiyetinin sallanmakta oldugunun farkına varan Osmanlı idaresi, bunun
üzerine bir dizi reform hareketine girismis, Girit’in mparatorluktan kopusunu
engellemeyi amaçlamıstır.
6 Ekim 1867’de açıklanan ve “Girit Vilayet Nizamnamesi” adı verilen ıslahat
programınca, valinin yanında biri Müslüman, digeri Hıristiyan olmak üzere iki müsavir
bulunacak; ada livalara bölünüp, livaların yönetiminden sorumlu olan mutasarrıfların
yarısı Hıristiyan yarısı Müslüman olacak; mutasarrıf ve kaymakamların yönetimi
altındaki idare meclislerinde ise Müslüman ve Hıristiyan memurlar esit sayıda görev
60 Adıyeke, Girit’in Mehmet Ali Pasa Yönetimindeki… s. 294.
61 Salâhî, Girid Meselesi 1866-1889, s. 15.
62 Beyoglu, agm., s. 124.
63 Adıyeke, Osmanlı mparatorlugu ve Girit Bunalımı, s. 22.
33
alacaklardı. Ayrıca vergiler önemli ölçüde azaltılacak ve resmi yazısmalar Türkçe ve
Rumca yapılacaktı. Bu düzenlemeyle, Girit’te her kazadan iki üyenin seçilmesi ile
olusacak bir Genel Meclis olusturulmustu.64 Adıyeke (2000:25), bu nizamname ile
Girit’in devlet içinde devlet haline geldigini, nüfus oranı açısından Rumların çogunluk
olmaları nedeniyle mecliste çogunlugun Rumların eline geçtigini ve adanın
Yunanistan’a katılımı sürecinde bu meclisin rol oynadıgını belirtmektedir.
Bu sekilde Girit’e özerklik veren Osmanlı, kısa süreli de olsa isyanı yatıstırmayı
basarmıs, fakat akabinde gelen olaylar zincirine engel olamamıstır. 1877-1878 Osmanlı-
Rus savası sırasında, Girit Rumlarının bu fırsattan yararlanarak yeniden isyan ettikleri
görüldü. Bunun sonucunda, 23 Ekim 1878’de asiler ile Osmanlı idaresi arasında
“Halepa Mukavelenamesi” imzalandı.65 49’u Hıristiyan, 31’i Müslüman üyeden
olusacak 80 üyeli Girit Meclisi’nin kurulması ve Rumca’nın da resmi dil olması gibi
yeni haklar ile Hıristiyan memurların sayısının Müslümanlardan daha fazla olması ilkesi
gibi düzenlemeler, Rumların Girit yönetiminde çok daha fazla etkili olmasını saglamıs
ve adayı mparatorlugun bagımsız bir eyaleti durumuna getirmistir.66
Adadaki çatısma ortamı ve Yunan Krallıgı ile sorunlar uzun yıllar devam etti ve
Osmanlı idaresi 1897’de Yunanistan’a savas açtı. 1897 Yunan Savası’nın nedeni ise
Girit’tir.67 Atina Türklerin eline geçmek üzereyken Osmanlı, Avrupa devletlerinin barıs
yapılması baskısı üzerine ateskes ilan etti. Osmanlı’nın devletlerarası görüsmelerdeki
basarısızlıgından ötürü savasta kazanılanlar masada kaybedildi ve ada, tarafsız ve daha
bir özerk yapıya kavusturulmus oldu. “Olaganüstü Komiser” sıfatıyla ada yönetiminin
basına getirilen Yunan kralının oglu Georgios, 1898-1906 yılları arasında yönetimi
elinde tutmustur.68 Bu tarihler arasındaki Girit idari yapılanmaya dair bilgiler, The
Encyclopedia of Islam’da (1913:878-879) su sekilde belirtilmektedir:
Günümüzde [20.yüzyılın basları; 1913] Girit, Osmanlı idaresi altında otonom bir
bölge konumuna getirilmistir. Fakat 1906 senesine dek, Yüksek [ya da Olaganüstü]
64 Adıyeke, age., s. 23-24.
65 Beyoglu, agm., s. 125. Adıyake, bu sözlesmenin tarihini 25 Ekim 1878 olarak vermektedir, Osmanlı
mparatorlugu ve Girit Bunalımı, s. 28.
66 Adıyeke, Osmanlı mparatorlugu ve… s. 29; Ak, Girit’ten stanbul’a Bahaettin Rahmi Bediz, s. 20.
67 Ak, Girit’ten stanbul’a Bahaeddin Rahmi Bediz, s. 20.
68 Banoglu, Tarihte Girid ve Osmanlılar Dönemi, s. 96-107.
34
Komiser Yunan Prensi George’un baskanlık ettigi ve Britanya, Fransa, talya ve
Rusya temsilcilerinin bulundugu dört garantör devletin idaresindeydi. Yüksek
Komiser’e, üç üyeli Yönetim Konseyi yardımcı oluyor ve Hukuk, Finans, Egitim ve
çisleri idare ediliyordu. Bu üyeler, Yüksek Komiser tarafından atanıyor ya da
azlediliyorlardı. Yüksek Komiser, adada varolan Meclise karsı sorumluydu. 16-28
Nisan 1899’da olusturulan ve 8-12 Subat 1907’de tekrar düzenlenen Anayasaya
göre, adada halkı temsilen olusturulan Temsilciler Meclisinin her bir üyesi, bes bin
kisiyi temsilen seçiliyor; Meclis her yıl 1 Mayıs’ta iki-üç aylıgına toplanıyor; iki
yılda bir seçimler gerçeklestiriliyordu. Bu Parlamento Ekonomi ve vergi islerini
kontrol ediyordu. Dört garantör devlet ise, adanın dısislerinden sorumluydu.69
Girit’teki durumun görgü sahitlerinden Macid (1977:23-47), Meclis’in çogunlugunu
olusturan Rumlar’ın sürekli olarak Müslüman halkın aleyhine kararlar aldıgını ve onlara
karsı sistemli bir yıldırma politikasının uygulandıgını; Girit Meclisinin, Yunan
Hükümeti ve adada bulunan Avrupalı güçlerle isbirligi içinde, adanın Yunanistan’a
baglanması yönünde faaliyet içinde oldugunu; Rum çetelerinin baskınlarla can aldıgını
belirtmektedir.
6 Kasım 190870 tarihinde Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhak ettigi ve
Bulgaristan’ın bagımsızlıgını açıkladıgı vakit Girit Meclisi, Müslüman üyelerin siddetli
karsı çıkmalarına ragmen, adanın Yunanistan’a baglandıgını ilan etti. Osmanlı Devleti
bu kararı her ne kadar tanımasa da Balkan Savasları yenilgisi, Londra ve Bükres
Anlasmalarından sonra bu durumu kabul etmistir.71
Girit askeri, cografi ve ekonomik gibi birçok yönden büyük önem arz etmekteydi.
Bogazların, Dogu Akdeniz’in ve Ege’nin kilit noktasında olması ve barındırdıgı yogun
Hıristiyan nüfus ile uzun yıllar bazı büyük devletlerin ve Yunanistan’ın dikkatini
çekmistir. 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın baslarında adanın Rum ahalisinde gelisen
milliyetçi düsünceler, Türk-Rum çatısmaları, çete faaliyetleri ile kıyım ve isgaller
neticesinde ada Osmanlı yönetiminden çıkmıs ve mübadele ile adadaki Müslüman
varlıgı sona ermistir.
69 Çev: TES
70 Beyoglu bu tarihi 5 Ekim 1908 olarak vermektedir, agm., s. 133.
71 Ak, age., s. 22; Adıyeke, Osmanlı mparatorlugu ve… s. 292-294.
35
2.4. SÖKE
2.4.1. dari Yapılanma, Sosyo-Ekonomik Hayat ve Nüfus Yapısı
1864 tarihli vilâyet nizamnamesine göre mülkî taksimat, vilâyet-sancak (liva)- kazanahiye-
köy olarak bölünüyordu. Aydın vilayeti ise, Aydın, zmir, Saruhan (Manisa),
Mentese (Mugla) ve Denizli sancaklarından olusmaktaydı. Aydın Vilâyetinin merkezi
zmir’di. Söke, merkezi Güzelhisar olan Aydın sancagının bir kazası konumundaydı.72
Büyük ve Küçük Menderes ile Gediz nehirlerinin suladıgı genis cografya,
verimliligi ile ünlüdür. Aydın Vilâyeti, Osmanlı’nın en seçkin bölgesiydi. Kıyıları,
dagları, ovaları ve baglarının emsalsiz güzelligiyle, dillere destan bereketi her tarafa ün
salmıstı. Havzanın ‘daglarından yag, ovalarından bal akıyordu’. Ve bu tekerleme
Kafkaslar’dan Trablusgarp’a, Yemen’den Tuna’ya dek biliniyor, söyleniyordu.73 Söke
kasabası da Büyük Menderes’in yakınlarında, sulak ve verimli arazilere sahip, 19.yüzyıl
sonu ve 20.yüzyıl baslarında birçok etnik kökenden toplulukları barındırması
dolayısıyla kozmopolit yapıya sahip bir kasabaydı.
Söke, mübadeleden önce de hayli göç almıstır. Balkanlarda ve Girit’te patlayan
olaylar sebebiyle, bu yörelerden kaçıp buraya yerlesenler olmustur.74
Giritli mübadillerin anlasma sonrası yerlesim yerlerinden biri olan Söke’nin nüfus
degisimi öncesi kısa tarihine bakmak, göçmenlerin savas, kıyım, kargasa ve yıkım gibi
geçmise sahip bir Anadolu kasabasında, yeni hayatlar kurma öncesi yasadıkları
zorlukları anlamak açısından yararlı olabilir.
72 Osmanlı’nın Tanzimat ve sonrası siyasi ve idari yapılanması için bkz. Musa Çadırcı, Tanzimat
Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 10-50, 208-240.
73 Anadol, Büyük Ayrılık, s. 133.
74 Girit’ten Söke’ye, mübadele öncesi göçler oldugu, IV. Bölüm’de kaynak kisilerin anlatımlarında yer
verilmistir. Bu göçün gerçeklestigini, birçok kaynakta belirtildigi üzere, Milli Mücadele safhasında görev
almıs ve Yunan isgalinden etkilenen kisilerin ön adlarına getirilen “Giritli” lakabından da anlasılmaktadır.
Söke Heyet-i Milliyesi’nin bir üyesi Giritli Mehmet’tir ve bölgenin Kuvâ-yı Milliyesi’nin basında Giritli
Cafer Aga bulunur (Aydınel, age., s. 83); Söke’de Yunan isgali sırasında Giritli X Efendinin esi ve kızı
Yunan çeteleri tarafından yarı çıplak bir halde, çalgı esliginde çarsıda gezdirildikten sonra genelev olarak
tanınan eve (bk: Fotograf: 3) kapatılarak ırzlarına tecavüz edilmistir (Yalazan, age., s. 158); Söke’de
bulunan Giritli Nusret Aga’nın 200 keçisine Yunan hükümeti el koymustur (age., s. 160).
36
2.4.2. Gayrı Müslimler
Söke’de 1894 tarihinde 14.987 Türk’e karsılık 8.258 Rum yasarken, bu sayı 1917
yılında, 21.765 Türk’e 16.059 Rum olarak belirtilmistir.75 Kemal Karpat, 1914 yılında
Söke’nin nüfusunu, 20.028 Müslüman, 16.720 Rum olarak vermektedir. Kasabada aynı
tarihte 133 Ermeni ve 94 Yahudi de yasamaktadır.76
Çesitli kaynakların ortaya koydugu verilere göre, Batı Anadolu’da, Rumların yogun
sekilde yasadıgı en iç bölgelerden biridir. Zaten, Ege’de sahil seridinden içeriye dogru
Rum nüfusun hayli düsük oldugu da açıktır.77
Sahile yakın olan kazalar Ege adalarına çok yakın oldugundan buralara Rumlar
kolayca gidip gelebilmekteydiler. Dolayısıyla Bodrum, Fethiye, Marmaris gibi kazaların
Rum nüfusu tablolarda az görülmekle beraber sık sık Rumlar lehine
degisebilmektedir.78
Söke’nin Rum Mahallesi (Bugün Kemalpasa), Yoran (Yenihisar), Gelebeç79
(Güllübahçe), Domatça (Doganbey), Akköy ve Bagarası’nın Rum Mahallesinde yogun
bir Rum nüfus yasıyordu.80 Ege Bölgesinde yogun tarımsal üretimin, hayvancılıgın ve
ticaretin önemli merkezlerinden olan Söke, Osmanlı’nın son dönemlerine dek ciddi bir
Rum nüfusa sahipti. Kent nüfusunun yaklasık yarısını olusturan Rumlar, özellikle,
günümüzde Kemalpasa olarak adlandırılan mahallede ikamet ediyorlardı.
Söke’nin tam yarısı Rummus. Simdiki Kemalpasa Mahallesi Rum Mahallesi, bu
tarafı Müslüman mahallesiymis. Rumlar, ekseri sanatkârmıs. Bütün dükkânları
Türklerin tarafındaymıs.81
Söke’de önceden Rumlar, Çerkezler, Konya’dan yerlesenler ve yerli Türkler vardı.
Sehir iki mahalle halindeydi. Konak Mahallesinde Müslümanlar oturuyordu. Ama
75 Aydınel, Güneybatı Anadolu’da Kuvâ-yı Milliye Harekâtı, s. 58.
76 Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, s. 212.
77 zmir ve çevresindeki demografik yapı için bkz: Erkan Serçe, zmir ve Çevresi Nüfus statistigi- 1917.
78 Aydınel, age., s. 55.
79 Rum kaynaklarında Gelebeç Köyü’nün adı ‘Kelebeçi’ olarak geçmektedir. Günümüzde Güllübahçe
olarak adlandırılan Gelebeç, kent mimarisi, iki kilisesi, çok fazla bozulmayan yapısı ve yeni yeni
gerçeklestirilen restorasyon çalısmaları ile güzel bir yerlesim yeridir.
80 Günes, Kurtulus Savasında Yunan sgal Döneminde Söke, s. 109-110.
81 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
37
o mahallenin nüfusu çok azdı. Rumların oturdugu Kemalpasa Mahallesinde ise çok
nüfus vardı. Merkezde çogunluk Rumlardı. Çok çalıskan, temizlerdi. Zenginlerdi.82
Gayri Müslimlerin, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak Müslüman nüfustan iyi
durumda oldukları bilinmektedir.83 Ayrıca Rumlar, Söke’nin idaresinde de önemli
görevler üstlenmislerdi.84
Fotograf 4: Gelebeç Kilisesi çan kulesi (Söke)
Söke’de Rumlar ve Türkler, her ne kadar ayrı mahallede otursalar da kasabanın tek
merkezini ve pazar yerini ortak kullanıyorlardı. Aralarında ekonomik, sosyal ve kültürel
etkilesimler oldugu da bir gerçektir. Kasabanın eglence yerleri Rum tarafında
bulunmaktaydı.
Buranın Rumları eglenceye düskün insanlardı. Bir cadde tamamıyla eglenmeye,
gazinolara ayrılmıstı. Rumların tarafında genelevler de vardı.85
82 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
83Aydınel, zmir’de iki Türk matbaasına karsılık, bes Rumca, üç Fransızca, üç branice, bir Ermenice, bes
her dilden baskı yapan toplam on yedi yabancı matbaa oldugunu belirtir. Bu durum, zmir ve çevresinde
azınlıkların propaganda faaliyetlerinde üstünlüklerinin ve ne derece örgütlü olduklarının da bir
göstergesidir, age., s. 19.
84 1311 tarihli Aydın Vilâyet Salnamesine göre kaza idare meclis üyesinden birisi Hacı Konstanti Efendi,
bidayet mahkemesi azası Andreya Efendi, belediye dairesi azası da Mihail Efendi’dir, Aydın Vilayet
Salnamesinden aktaran Ferhat Berber, Milli Mücadelede Söke’ye Bir Bakıs, s. 106 dipnot: 12.
85 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
38
Fotograf 5: Barların bulundugu sokak, Kemalpasa Mahallesi (Söke)
Fotograf 6: Genelevler Sokagı, Kemalpasa Mahallesi (Söke)
Söke’de süregelen barıs ortamı, Balkanlarda patlak veren olaylar sebebi ile
bozulmaya baslayacak, Söke’ye yerlestirilen Trakya ve Girit göçmenlerinin
yasadıklarını anlatımları ve basının da bu olaylardan halkı haberdar etmesi ile giderek
Türkler ve Rumların arası açılacaktır. Fakat topluluklar arası asıl gerginlik, Yunan
isgaline karsı Sökeli Rumların verdigi tepki ile belirlenmistir. Paris Barıs Konferansında
zmir ve çevresinin Yunanlılara verilmesi haberinin duyulması ile Söke ve köylerindeki
Rumlar, mahalle ve evlerini Yunan bayrakları ile donatmıslardı.86
86 Turan, Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi, s. 17.
Yunan isgal kuvvetlerine yerli Rumların destegi ve onların gelislerini sevinçle karsılamalarına dair bir
çok veri bulunmaktadır. Rahmi Apak, Albay Bekir Sami’nin 24 Mayıs 1919 sabahında Akhisar’ı su
39
Demografik yapı, aslında üzerine hassasiyetle yaklasılması gerekilen bir meseledir.
Çünkü çarpıtılan veriler vasıtasıyla sürekli olarak Yunan propagandası için kullanılmıs
ve Yunan isgalinin -görünürdeki- sebebini olusturmustur. Aydın Sancagındaki nüfus
yogunlugunu kendi lehine çevirebilmek için imha ve tehcir siyasetini uygulayan
Yunanistan, Türklerden bosalan yerlere baska yerlerden getirilen Yunan-Rum
göçmenleri yerlestirerek bu amacına ulasmak istemistir.87 Demografik yapının bir diger
önemi, Rum ve gayri Müslim nüfus azınlıkta olsa da azımsanmayacak boyutta
olmasıdır. Çünkü, Yunan ordusu, Batı Anadolu’daki Rumlar sayesinde kendi
ülkelerinde savasır gibi onların kılavuzlugunda Anadolu içlerine kadar büyük
mukavemet görmeksizin ilerleme imkânını buldular.88 Nüfus yapısındaki bu kozmopolit
ortamda Kuvâ-yı Milliye’nin kurulması ve göreceli basarılar kazanması mühimdir.
2.4.3. Kuva-yı Milliye
Söke, Kusadası’nın tam karsısındaki Sisam Adası’ndan kayıklarla bile kolayca
geçilebilecek kadar yakınlıkta bir yerlesim yeridir. Nitekim bu ada Rumları, yerli
Rumlarla da birleserek sık sık Söke köylerine taarruz ediyorlar, pek çok cinayet ve gasp
olayları yaratıyorlardı.89
Söke ve Kusadası gibi Yunan isgali haricinde kalan mahallelerden Rum ahaliyi,
bilhassa harbe elverisli genç ve dinç erkekleri Aydın’da toplamaya ve bunları
silahlandırarak talim ve terbiye etmeye basladılar.90 17.KOR Kumandan Vekili
Süleyman Fethi Bey’in 5 Mart 1919’da Harbiye Nezaretine gönderdigi raporu aktaran
Günes (2003:111), Söke kazasının yerli Rumlarından adalara kaçan 791 kisiden
622’sinin silahlı olarak geri döndüklerini belirtmektedir.
sekilde tarif ediyor: Bütün caddelere Yunan bayrakları asılmıs, herkes Yunanlıların gelmesini bekliyor.
Birçok yerli Türkler, yerli Rumların yanına sokulmus, dalkavukluk ediyor ve bu sayede, Yunan ordusu
sehre girince hayatını, malını, mülkünü emniyete sokacagını sanıyor. Bütün terzi dükkanları, genis Yunan
bayrakları dikmekle mesgul, stiklal Savası’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu?, s. 14-16.
87 Günes, agm., s. 109.
88 Aydınel, age.,s. 60.
89 Aydınel, age.,s. 82.
90 Gökbel, Milli Mücadelede Aydın, s. 331.
40
Bu baskınların önüne geçebilmek, Yunan ikmal yollarını tıkamak, ahaliyi isgale
karsı örgütlemek amacıyla Söke Heyet-i Milliyesi ve Sökeli Cafer Efe91 komutasında
Kuvâ-yı Milliye örgütü olusturuldu.
Batı Anadolu’ya yerlesen Rumların yurt dısında ve yurt içinde yaptıkları açık ve
gizli propagandalar ve isgal öncesi özellikle Ege kıyılarında yarattıkları tedhis
hareketleri, yagmacılık, katliam Kuvâ-yı Milliye fikrinin dogusunda büyük etken
olmustur.92
Söke, Anadolu’nun isgali esnasında Yunan ve talyan kuvvetleri arasında defalarca
el degistiren ve farklı tarihlerde birçok kez isgal edilen nadir yerlesim yerlerinden
biridir. 17 Mayıs 1919 tarihinde Kusadası’ndan gelen 3 subay ve 200 kisilik bir talyan
müfrezesi tarafından isgal edildi.93 talyanlar, 20 Nisan’da Söke’yi ve 27 Nisan 1922’de
Kusadası’nı sessiz sedasız bosalttılar.94 Söke, Milli Mücadele döneminde üç kez Yunan
isgaline de ugramıstır. lk isgal 1 Mayıs 1920 tarihinde, ikinci isgal 2 Subat 1921’de,
üçüncü isgal ise, 21 Nisan 1922 tarihinde talyanların kasabayı bosaltmaları üzerine
gerçeklesmistir.95 talyanların Söke bölgesini bosaltmaları Yunanlıların simdiye kadar
esaret ve isgalleri altında bulunan köy ve kasabalarda vahset ve zulümlerini artırmaya
sebep olmus, Söke ve yörelerinde Türklere karsı tüyler ürpertici derecede vahset ve
zulümlere girismislerdir.96
91 Sökeli Cafer Efe: Giritli Cafer Aga, Sökeli Caferaki diye de bilinir; Aydın Milli Mücadelesinde söhret
kazanmıs bu Efe, Yunanlılar ile Germencik’teki bir çatısmada sehit düsmüstür. Yasamına dair ayrıntılar
için bkz: Sabahattin Burhan, Sökeli Cafer Efe, Nesil Basın-Yayın, 2002, stanbul.
92 Aydınel, age., s. 18.
93 Mevlüt Çelebi, Söke’de talyan sgali (1919-1920), s. 122. Aydınel, talyanların, Rumların cinayet ve
soygunlarına seyirci kaldıklarını belirtmektedir, age., s. 83. Çelebi ise, talyanların Söke ve diger isgal
alanlarında halka iyi davranmalarının, kendilerine karsı silahlı bir direnisi engelledigini, Yunan isgal
bölgesinden kaçan on binlerce göçmeni kendi isgel bölgelerine kabul ettiklerini belirtmektedir, s. 122.
talyanların Söke isgali konusunda bkz: Çelebi, agm.
Yunan isgalinde sırf Söke degil, isgale maruz kalan hemen her yer benzer muameleye maruz kalmıstır:
Hatice Öner (Kuyucak-Aydın): “Rum askerleri bizim köye kadar çıktılar. Önce para istiyorlardı. Annem,
babam ve tüm büyükler daglara kaçtı. Ben ve dört kardesim evi bıraktık, bahçe arasındaki kulübede
yatıyorduk. Köydeki Sabuncular’ın evlerini yaktılar. Çok korktugumuzu hatırlıyorum.”
Sabri Sepetcioglu (Yakakent-Samsun): “1958’de Eskisehir’de görev yaptıgım sırada, Seyitgazi lçesi
Yukarısögütlü Köyü’nün Koca Ömer lakaplı muhtarı ile tanıstım. Yunan isgali sırasında 12-13
yaslarındaymıs. Anlattıgına göre, Yunan askerleri yöreden topladıkları kadınları, hamile kadınları köyün
ortasında hâlâ duran ardıç kazıga çocugun cinsiyetinin erkek mi kız mı olduguna bahse girerek canlı canlı
kadınların karınlarını yarmıslar. Karsıdan seyrediyorlarmıs. Annesi, babası, büyükler daglara kaçmıs.
Yöredeki üzüm baglarını, bahçeleri de yakmıslar.”
94 The Times’tan (18-28.4.1922) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtulus Savası ile lgili ngiliz Belgeleri, s.
220.
95 Günes, agm., s. 109.
96 Yalazan, Türkiye’de Yunan Vahset ve Soykırımı Girisimi II.Cilt, (15 Mayıs 1919-9 Eylül 1922), s. 158.
41
2.4.4. Yunan Mezalimi
Söke ve Söke halkı, Yunan isgali esnasında cinayet, katliam, talan, yagma, soygun,
yangın, tecavüz ve alıkoyma gibi birçok vahset ve zulme tanık olmustur.97 Bıyıklıoglu
(1962:137), Birinci Dünya Savası’nda Söke’den Yunan adalarına kaçıp, mütarekeden
sonra kayıklarla köylerine dönen Rumların Söke’ye baglı Akköy’de ve diger köylerde
baskın ve isyan hareketinden bahsetmektedir.
Baskı ve zulümden dolayı Aydın civarındaki tüm yerlesim yerleri gibi Söke’nin
Müslüman ahalisi de kasabayı bosaltıp, güvenli gördükleri iç bölgelere, ya da Yunan
isgal alanlarından uzaktaki Mugla’ya sıgındılar.
Yunanlıların Aydın’ı isgal eyledikleri günden beri yerli Rumların slam
ahaliye gerek hakaret ederken, gerek münasebet aldıkça ‘siz burada ne
oturuyorsunuz? Burası Yunanistan oldu; Konya’ya gidin’ gibi sözleri
söylemeleri adet oldu. Bu sözle, slam ahaliyi hicrete zorlamaktan baska bir
sey degildi.98
sgal ettikleri diger yerlerde yaptıkları gibi, burada da (Söke’de) de silah aramak
bahanesi ile Türk evlerine giren Yunanlılar, degerli esya, para, yiyecek esyalarını
yagmaladılar. Köyün tahıllarını, hayvanlarını gasp ettiler. Özellikle köylerde bir çok
kisiyi öldüren Yunanlılar, ölüleri bostan kuyularına ve Menderes Nehri’ne attılar. Kadın
ve kızlara tecavüz ettiler.99
sgalin ardından, tüm Batı Ege kıyıları gibi Söke’de de Müslüman halkın iç
bölgelere dogru kaçmaya basladıgına tanık olmaktayız. Günes (2003:117), Söke’de
Yunan mezalimi sebebiyle halkın büyük bir kısmının göç etmis oldugunu, ancak 360
Türk kaldıgını belirtmektedir. sgal sırasında Söke’de bulunan ve olaylara tanıklık eden
bir grup insanın Osmanlı idare merkezine geçtikleri telgraf örnek olarak sunulabilir:
97 Söke’de Yunan ve Rum vahseti için bkz: Yalazan, age., s. 156-159; Günes agm., s. 109-118;
Anadolu’da Yunan Mezalimi ve Vahseti Ankara 1338; Gökbel, age.; Aker, stiklal Harbinde 57. Tümen ve
Aydın Milli Cidali; vd.
98 Gökbel, age., s. 330.
99 www.turk-yunan.gen.tr/turkce/katliamlar/kurtulus-soke.html, 04.09.2003.
42
Söke ve Kusadası’nda Yunan katliâmı sebebiyle Müslüman nüfusun azaldıgı,
Müslümanların mal ve mülklerine el konuldugu… Söke ve Kusadası’nın ani Yunan
isgaline ugraması sebebiyle Müslümanların bütün esya ve mallarını bırakarak
kaçtıkları, Söke’de kalan üç yüz altmıs nüfusun da her gün ikiser üçer azaldıgı,
Söke yakınlarında, Gümüsyeniköyü’nde ve Tatar köyünde toplam yüz on altı kisinin
sehit edildigi, esrâfın mal ve mülküne zorla el konulup Müslüman halkın her türlü
esya ve mallarının çalındıgı, bütün tasınabilir esyaların trenle zmir’e,
Kusadası’ndan da Sisam ve Yunanistan’a gönderildigi, kadınlara tecavüz edildigi,
Müslüman halkın bölgede cereyan eden olayları arastırmak için bir tahkik heyeti
talep ettigi…. 12 Haziran 1922.100
Yunan isgali sırasında evleri, barkları, is yerleri yakılan, esyaları yagmalanan ve göç
etmek zorunda kalan halk, Söke’nin Tük kuvvetlerinin eline geçmesi ve yerli Rumların
kasabayı terk etmesiyle geri dönmüstür. Fakat yasanan acılar ve özellikle yerli Rumlara
karsı duyulan nefret, iki halkın bir arada tekrar yasamasını da imkânsız hale getirecektir.
100 Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü, “Anadolu’da Yunan Mezalimi”, Arsiv ve Belgelerine Göre
Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi III (Orijinal metin için bk: Ek:1)
43
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GRT’TEN SÖKE’YE MÜBADELE
3.1. MÜBADELE HABERNN GRT’E ULASMASI
3.1.1. Mübadele Haberi
Rum ve Türk halkları mübadele haberini, kendilerine resmi makamlarca
iletilmesinden çok önce söylentiler vasıtasıyla aldılar. Anadolu’da ve Yunanistan’da,
yerlesim yerinin en üst rütbeli askeri ya da sivil idarecisi, iki devletin ortak karar aldıgı
mübadele anlasmasının maddelerinin ya halka açık bir yerde ya da sadece toplumun
ileri gelenlerinin çagrılı oldugu bir ortamda duyurusunu yaptı.101 Büyük sehirlerde
yayınlanan gazetelerde de buna yönelik haberler çıktı. Bu sekilde halk, hazırlık için ne
kadar vakitleri oldugunu, yanlarında neler alabileceklerini, yasal bir takım haklarını
ögrenmis oldu. Fakat yine de, nüfus degisiminin çok kısa bir sürede gerçeklesmesi
istenildiginden, yeterince bilgilendirme yapılamadı. Bölgelerarası uygulamalarda da
çesitlilik görüldü.
Göçmenlerin yeni yerlesim yerlerine saglıklı biçimde yerlestirilmesi maksadıyla bir
teskilatın kurulması gerekiyordu. Balkan Savasları basta olmak üzere sürekli bir nüfus
akımına ugrayan Osmanlı’nın göçmenlere dair çalısmaları bulunmaktaydı. Fakat bu
sefer, mülteci akımının ani ve kalabalık olmasından dolayı, 8 Kasım 1923 tarihli kanun
geregi bagımsız bir çalısma grubu olan Mübadele, mar ve skân Vekâleti kuruldu. Bu
komisyon, göçmenlerin yurda girisinden yerlestirilmesi ve mal dagıtımına kadar genis
bir yetki ile donatıldı. Buna baglı bir komisyon da, benzeri Yunanistan’da olmak üzere,
yurdu terk edecek Rumların, onlara Yunanistan’da karsılıgı verilmek üzere,
Türkiye’deki mal ve mülklerini sayımı ve belgelenmesi ile ilgilendi.
101 Mübadele haberinin halka duyurulması belirtildigi üzere, bölgeler arası çesitlilik göstermektedir.
Aksaray’ın kırsalında mübadele haberinin halka askeri makamlarca bildirildigini su örnek açıklamaktadır:
Bir gün Aksaray’dan bir jandarma geldi, köyün muhtarına (Gitmek için hazırlanın. Yunanistan’a
gideceksiniz. Esyalarınız burada kalacak) dedi, Herkül Milas, Göç-Rumlar’ın Anadolu’dan Mecburi
Ayrılısı (1919-1923), (Çev: Damla Demirözü), s. 236.
44
3.1.2. lk Tepkiler
Mübadele, yüz binlerce kisiyi yerlerinden etmesi nedeniyle aslında kitlesel bir
travmanın da baslangıç noktasını olusturmaktaydı. Çogu inanmak istemedi; tedbirli
davrandı. Devletlerarası anlasmalar ve hükümlerinin sıkça degistigi bir devirde erken
karar vermenin sakıncalı olacagını düsündüler.102
Girit ile Batı Trakya Türklerinin ve Anadolu’nun özellikle kıyı bölgelerinde oturan
Rumların Lozan’dan önce meydana gelen olaylar sebebiyle Türkiye ve Yunanistan’a
göç etmis akrabaları bulunuyordu. Bunlar, kendilerini daha emniyette hissedenlerdi.
Daha önce hiç görmedikleri topraklara gittiklerinde kendilerine yol gösterecek birileri
bulunuyordu.103
Girit’te ve diger Ege adalarına, Yunan ordusunun Büyük Taarruzda dagılan
birliklerini takiben zmir, Aydın gibi sehirlerin yanı sıra tüm Ege’den kaçan Rumlar
gruplar halinde yerlestirilmislerdi. Batı Trakya’ya ise özellikle Dogu Karadeniz’den
gelenler yerlestirildi. Selanik ve Kavala’ya geçen Rumlar, Türk aileler ile birlikte
yasamaya zorlanmıstı. Ev iki katlı ise örnegin alt katında Rum göçmenler, üst katta ise
ev sahibi oturmaya devam etti. Yunanistan Müslümanları bunca nüfusun geri
gidemeyecegini tahmin ediyor, küçük çapta bile olsa daha önce yapılmıs nüfus
mübadelesinin bir benzeri olacagını düsünüyorlardı. Yaklasık altı ay süren bu asama,
mübadele kapsamındaki köy ve kasabalarda Müslüman ve Ortodoks nüfusun son kez
birliktelikleriydi. Birçok aile kendi yasayıs biçimlerinden son derece farklı bir yere
geldiklerinden ya da gideceklerinden bu sekilde haberleri oldu.
Sonradan mübadele kapsamına alınıp Türkiye’ye gönderilecek olan Yunanistan’daki
Müslüman nüfus, Anadolu’dan gelen Rumlar ile birlikte yasam esnasında Anadolu
kültürü, yasam tarzı, dil, sive ile Anadolu’daki yerlesim yerleriyle ilgili bilgi
102 Bize (Göç olacak, Venizelos sizi Yunanistan’a götürecek) dediler. Bütün bunlar mübadeleden bes ay
önce oldu. Önceleri sasırdık. (Böyle bir sey olabilir mi, bütün köy Yunanistan’a göç edebilir mi?) dedik,
Herkül Milas, Göç–Rumlar’ın…, Çev: Damla Demirözü, s. 236.
Venizelos Giritliydi, Hanya’dandı. smet Pasa ile oturup mübadeleye karar vermisler… Mecburduk!
Kimse sormuyordu, ‘gidecek misin kalacak mısın ?’diye, Giritli bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın,
Emanet Çeyiz-Mübadele nsanları, s. 271.
103 kbal Çobanoglu (Söke-Aydın): “Girit’ten kaçarak önce amcamlar gelmis. Biliyorlardı buraları.
Geldiklerinde de zaten amcamlar bizimkilere yardım etmisler.”
45
almıslardır. Anadolu’dan gelen muhacirlerle birlikte yasayan Türklerin bu esnada
yasadıkları, mübadelenin son derece ilginç yönlerini olusturur.104
Savas sırasında ve anlasma ile göç zamanında Trakya’daki Türkler, Anadolu’dan
göçen Rumlar ile birlikte yasamak zorunda kalmıslardır. Bu süre bir ya da iki yıl almıs,
evlerin sahibi olan Türk aileler ile, bunların muhtemel yeni sahipleri Rum aileler aynı
evi paylasmıslardır. Kaplanoglu (1996:46), bu yılları mübadelenin en dramatik ve trajik
periyodu olarak niteler. Magdur ve düsman iki toplum aynı evde yasamak
mecburiyetindeydi.
104 Engin Berber, Yunanistan’a giden muhacirlerle oradaki Müslümanların ortak yasamlarına dair
bulgusunu, Rumeli’den zmir’e Yitik Yasamların zinde adlı eserinde, bir muhacirin anlatımıyla su sekilde
belirtir: 1922 yılının bir kıs günü aksamı, sıcacık evimizde sobanın karsısında otururken, dısarıda karla
karısık yagmur yagıyordu. Caddeden arabalar geçiyor ve insanların yüksek sesle konusmaları
duyuluyordu. Anam (Güzide Hanım) merakla pencereyi aralayıp sokaga bakınca, bu arabaların insanla
dolu oldugunu görmüs ve mahalle muhtarımız Halit Aga’nın konusmasından da, arabadaki insancıkların
Anadolu’dan gelen muhacirler (Rumlar) oldugunu ve muhtarın onlara birer barınak bulmak için
çırpındıgını gördügünden, hemen feracesini giyip sokak kapısını açtı. Güzide Hanım kızlarına, (Bizim
evimizin altı müsait. Bu zavallı insanları sokakta bırakmayalım) der. Alırlar. Gelenlerden biri, hamile
genç bir gelindir. Ellerine sarılır, öper. Rum mübadiller Kütahya’dan gelmektedir. Kadınların altlarında
salvar, baslarında rengarenk yemenileri vardır. Bu halleriyle Türklerden hiç farkları yoktur. Türk aile,
gelen mübadilleri, komsuları olan Yunanlılarla tanıstırmak isterler. Onları evlerine davet ederler.
Kütahya’dan zorla gönderilen Rumlar hiç Yunanca bilmemektedir. Konustukları tek dil Türkçe’dir.
Yunanlı komsu sasırır; (Bu ne biçim Yunanlı, dilimizi bile konusamıyor) der. ki taraf da birbirinden hiç
hosnut olmamıslardır. Bize (Aman aman, biz yerimize gidelim, siz de cavurlarınızla kalın. Biz bunlarla
anlasamayacagız, hiç Türkçe bilmiyorlar, nedir bu bizim basımıza gelenler? Ah anacıgım! Bizim halimiz
ne olacak?) diye üzülüp durdular. Fakat gençler gün geçtikçe uyum saglamaya basladılar. Salvarı bozup
elbise yaptılar. Baslarını açıp saçlarını tek örgü yaptılar, kurdeleler taktılar, s. 37-38 ve Engin
Berber’den aktaran Ertugrul Özkök, “Bir Bitli Muhacir Hikayesi”, Hürriyet, 18.Mayıs. 2003.
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Anadolu’dan gelen Rumları iskân etmeye baslamıslar. Mesela, senin
evin üç katlıysa, esit olarak bölüyorlar. Samsun’dan Kavala’ya gelen Rumlar ile iyi geçinmisler. Onlar da
Türkçe konusurlarmıs; asil hareketleri varmıs.”
Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Kavala’nın Müstiyen ve Samakoli köyleri ilkten Türk’müs. Sonra, hem
annemin hem babamın köylerine Anadolu’dan kaçan Rumlar gelmis. Annemlerin iki evinden birine
bunlardan bir aileyi yerlestirmisler. Annemler dört kız kardesmis. Civarda çok Rum delikanlısı olmasına
karsın annem (Hiçbir kötülük görmedik) derdi. Bir Rum karısı sürekli (Çok merak ediyorum benim kızı;
sevdi de kaldı Sögüt Domaniç’te) dermis. Onlar her seylerini bırakıp gelmisler. Bizimkiler onlara
esyalarından vermisler.”
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Bizimkiler tasfiye edilmeyi beklerken, artık yerlesen Rumlar Kavala’da
ticarete, is yerlerine, vs. hakim olmaya baslıyorlar. Ramazan ayıymıs. Yunan komutan talimat veriyor,
fırıncılardan baska herkes teraviden önce evine kapanacak, kimse Türklerin arasına karısmayacak diye.
Maksat, karısıklık olmasın.”
Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir): “Kavala’daki köyden bizimkiler ayrılmadan Anadolu’dan kaçan Rumlar
gelmis. Demisler ki bazıları (Çirkince’ye gidin; dagından yag, ovasından bal akar), bazıları da (Söke’ye
gidin, orası çok güzel) demisler.”
“…Girit’ten ayrılmadan önce zmir’den, köylerden Rumlar geldi. ki üç ay beraber yasadık. .. Hükümet
evlerimizin yarısını onlara verdi. Çok güzel zmir Rumcası konusuyorlardı. Biz daha kaba bir Rumca
konusuyorduk. Ama birbirimizin konusmasını anlıyorduk. Girit’ten ayrılıncaya kadar onlarla beraber
kaldık”, Giritli bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın, age., s. 273.
46
Lozan Anlasması imzalandıktan sonra mübadele baslayana dek Yunan Hükümeti
Türkleri ülkeyi terk etme hususunda büyük baskı altında tutmustur. Çiftliklere ve
hayvanlara, Anadolu’dan gelen Rumlara verilmek üzere Yunan Hükümeti’nce el
konulmustur. Selanik gibi sehirlerdeki Müslüman isçiler is yerlerinden kovuldular.
Girit’te Türk köylülerin köylerinde kalması mümkün degildi; sehirlere göç etmislerdi.
Buradaki Rumlar terk edilmis bag ve bahçelere el koymuslardı. Drama ve Sarısaban
gibi bazı yerlerde Türkler öldürüldü.105 Türklerin asamalı olarak göçmesi
öngörülmesine karsın, onlar bir an önce yerlerini terk etmeye zorlandılar ve Yunan ve
Türk sahilleri böylelikle göçmenlerle dolmus oldu.106 Birçok Türk göçmen kıyıdaki
Yunan sehirlerinde uzun süre beklemek zorunda kaldı ve bu bekleyis onlar için çok zor
oldu. pek (2000:44), Ocak 1924’e dek yaklasık 20 000 kisinin barınaksız bekledigini
ve günde 20-25 kisinin yasamını kaybettigini belirtmektedir.
Yunanistan’daki Müslüman ahalinin evlerini Anadolulu Rumlarla paylasması ya da
paylasmak zorunda bırakılmaları, daha sonraları Türkiye’de tepki görmüstür. Yunus
Nadi Cumhuriyet Gazetesindeki kösesinde bu durumdan bahsederek, “Gelen (Rum)
muhacirlere Garbi Trakya Türklerinin evleri, hatta agaçları bile verilmekte, 5-6 odalı
evi olan Türk, bir odaya tıkılıp diger odalara Rumlar yerlestirilmektedir” seklinde
görüs bildirmistir.107
15 Eylül 1923’te Yunan Hükümeti Türklerin mallarını satmalarını yasakladı. Aynı
zaman diliminde Rum ve Ermeni çeteleri Türkleri katlediyor, mallarını yagmalıyorlardı.
Bu çeteler, Batı Trakya’daki Türkleri yerlerini terk etmeye de zorluyorlardı.108
Yunan Devleti, Lozan’da varılan anlasmaya karsın Batı Trakya’daki Türklere karsı
büyük baskı uyguladı. Türklere ait evlerde Batı Trakya’ya yeni gelmis Anadolu
Rumlarını yerlestirdi. Hatta evlerine Rum aileler yerlestirilen Türklere bir odalık alan
bırakıldı. Bunun yanı sıra, Batı Trakya’da “varlık vergisi” adı altında bir vergi alınıp
Türklerin malları ellerinden gasp edildi.109 Tüm bunlar, varılan anlasmalarla zıtlık teskil
ediyordu.
105 pek, Mübadele ve Samsun, s. 45.
106 pek, age., s. 31-32.
107 Cumhuriyet, 18.Temmuz. 1924.
108 Erden, The Exchange of Greek and Turkish Populations…, s. 268.
109 pek, age., s. 32.
47
Su apaçık meydandadır ki Yunan Hükümeti varılan anlasmalara uymamıstır. Türk
Devleti gibi Yunan Devleti de ülkeyi ulusallastırma gayesi gütmüs ve bu yüzden
ülkedeki Müslüman azınlıktan kurtulma yoluna gitmisti. Bunun için Müslümanların
durumlarını zorlastırmıs, cinayetlere göz yummustur. Yunan Hükümeti ayrıca yeni
gelen Rum göçmenlere Batı Trakya Müslümanlarının evlerinde yasamalarını
saglayarak, Rum göçmenlerin yasadıgı sıkıntının yükünü Batı Trakya Türkleri’nin
sırtına atmıstır.
Yunanistan’da mübadillerin kısa bir süreligine bir arada yasama örnegi ç
Anadolu’da, Kapadokya’da gerçeklesti. Batı Trakya muhacirleri ile yerli Rumlar
Türkiye topraklarında karsılastı. Batı Trakyalılar, yasadıkları acıların benzerlerinin onlar
tarafından da yasandıgına sahit oldular:
Ramazan mı Kurban mı, hangi bayram ise yaptık, Yunanistan’dan Ürgüp’e geldik.
Rumlar, biz geldikten sonra gittiler. Onlar da sefillik çekti, biz de çektik. Fırınlar
vardı; tandır yaptılar, (Yolda yiyelim) derlerdi. Aglasırlardı. Urum olsun, herkesin
memleketi… nsan dogdugu topragı arar; orası baska, burası baska… 110
3.1.3. Karsı Direnis
Yüzyıllar boyu devlet geleneginin son derece güçlü oldugu bir cografyada,
bireylerin devletin emir ve kanunlarına karsı direnis göstermesi elbette sıkça rastlanır
bir durum degildir. Gerek Anadolu gerekse Yunanistan bu gelenegin yogun sekilde
yasandıgı topraklardır. Mübadele döneminde söz sahibi merciin emir ve yasaklarına,
mübadele kapsamına giren halkın bu anlasmanın yükümlülüklerine itaati beklendigi gibi
gerçeklesmistir.
“Direnis” kelime manasıyla her ne kadar biraz “isyan”ı çagrıstırsa da, her direnis
“mutlak bir karsı gelme”yi içermez. Bazen direnis, “isteksizligin” duygular yolu ile dısa
vurumu olarak kendini gösterir ki, mübadele kapsamına giren insanların “karsı
direnisi”, ancak isteksizlik boyutunda kalmıstır.111
110 Ayse … (Ürgüp-Nevsehir), Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004
111 Mübadillerin, ata topraklarını terk etmede sözü edilen “isteksizlikleri”, son yıllardaki mübadele
üzerine kamuoyu ve bilim çevrelerinin yogun ilgisi baglamında, özellikle edebiyat çevresinin
çalısmalarında sıkça islenir olmustur. Mübadillerin memleketlerini terk etmeyi istemediklerini, Ertugrul
48
Mübadeleye karsı bir direnis hemen hemen hiç olmadı. Yalnız, çogu kisi dogdugu
ve mal mülk edindigi topraklardan göçmeyi arzu etmedi.112 Direnseler de
yapılabilecekleri fazla bir sey zaten bulunmuyordu. Bunun yanı sıra, uzun süreli
savaslardan ve iki dine mensup milletin sürekli olarak karsı karsıya gelmesindense
ayrılmayı uygun bulanlar da oldu. Türkiye’ye yerlesecek göçmenlere devletin arazi ve
ev dagıtacagını bilen özellikle dar gelirliler, mübadele yanlısı bir tutum izlediler.
Giritliler, Mustafa Kemal gibi karizmatik ve savasta basarılar saglamıs birinin
emri113 ile Anadolu’ya gideceklerini düsündüklerinden, mübadele haberine fazla bir
tepki göstermemisler ve göç yollarına gönül rızası ile düsmüslerdi.
Girit’te uzun zamandır süregelen çatısma ortamı ve iki halk arasındaki gerginlikler,
adaya muhtariyet ve Rum etnik grubuna tanınan ayrıcalılarla da son bulmamıstı. Bu
çatısma ortamı adanın özellikle Müslüman kesiminde büyük rahatsızlık yaratıyordu.
Silahlı baskın ve cinayetlerden bunalan Giritli Müslümanlar, Anadolu’ya göçerek
huzura kavusacaklarını düsünmekteydiler.114
Girit adası, daglık, sulak araziden yoksun bir adadır. Ekonomisi büyük çaplı
tarımdan ziyade küçükbas hayvancılıga ve ticarete dayanır. Ticaret yapan ya da toprak
ve hayvan sürülerine sahip olmayan Giritli Müslümanlar için mübadele, Anadolu’nun
mümbit topraklarını bilen ve Girit’ten daha önce göçen Müslümanların durumundan
aldıkları haberle, Anadolu’ya göç etmek hususunda istekli davranmıslardır115.
Aladag su sekilde isler: Tanrım nasıl bırakır gidebilirim bu güzel evimizi? Onu nasıl götürürüm taa
oralara? Hem oralar Mugla kadar güzel mi acaba? Güzel olsa da istemem, ben burada bu evde
dogmusum, asla gitmem buradan. Annem de babam da burada dogmuslar. Burası benim vatanım.
Çocugumu da bu evde dogurdum. Anılarım dolu bu sehirde, bu sokaklarda, bu evlerde. Hayır! Hayır!
Asla! Asla gitmem!, Andonia – Küçük Asya’dan Göç, s. 15.
112 Pandalis Prevelàkis, Girit’te Bir Sehrin Hikayesi adlı çalısmasında, Bütün adada bir hesapla elli
binden fazla Türk yasıyordu; bunlardan mübadeleyi hos karsılayan iki yüz kisi zor bulurdun. Gerisi,
dogdukları topraktan –evlerinden ve mallarından– koparılacakları için kalplerinde ölümü hissediyorlardı
ve her biri topaç gibi ortalıkta dolanıyor, neler götürebilecegini arastırıyordu, demektedir (Çev: Osman
Bleda), s. 52.
113 Bir Girit göçmeni olan brahim Akkaya (Söke-Aydın), bu durumu su sekilde belirtiyor: “Atatürk’ün
emriyle oldugu için herkes gönüllü gelmis. Fazla tepki göstermemisler.”
114 Zeki Adalı (Söke-Aydın), bu durumu su sekilde açıklıyor: “Son katliamdan sonra artık Girit’te
oturulmaz bir hal oldu ve mecburen mübadeleye girdik.”
115 Bilal Türkoglu’nun (Söke-Aydın) anlatıları bu durumu dogrular niteliktedir: “Göç, istek dahilinde
olmus. Girit’teki Türkler kosa kosa gelmisler. Anadolu’daki toprakların daha büyük, daha verimli
olduklarını biliyorlardı. Daha önce kaçıp gelenlerle irtibatları vardı. Yunanistan’ın her yeri daglık taslık,
ova çok nadir var. Bu tarafa gelenler kârlı çıkmıs. Ama oraya gidenler için aynı seyi söylemek bu
49
Yasanılan çevrede kalmanın tek yolu, din degistirmekle gerçeklesebilirdi.
Mübadeleye direnenler ve memleketlerini terk etmek zorunda kalmayanlar, ya devletin
özel izni ile ülkede kalanlar116 ya da dinini degistirenler117 olmustur.
3.2. GÖÇ ÖNCES HAZIRLIKLAR
3.2.1. Esyaların Toplanması
Mübadele anlasması öncesi yasanan çatısma ortamından kaçarak Anadolu ve
Yunanistan’a gidenler belli bir hazırlık yapamadılar. Yanlarına mümkün oldugunca az
esya, hatta birer çıkın ve bir miktar para ile yola çıkabildiler.118
derecede geçerli degil. Buradan giden Rumlar hep acı çekmis; inanmak istememisler; zorlanmıslar;
kalanlar da olmus.”
116 Sökeli mübadil Zeki Adalı’nın bahsettigi Sökeli Rum Perikles bunlara bir örnektir. Osmanlı vatandası
olmayan Anadolulu Ortodokslar da mübadele kapsamı haricinde tutulmuslardır. talyan pasaportlu Sökeli
terzi Maria da mübadele haricinde tutulmus ve Söke’de kalmıstır. Kaynak kisilerin Söke’de kalan son
Rumlardan biri olarak saydıkları Vasili ismindeki sahsa dair bir bilgi tüm aramalarımıza karsın
bulunamamıstır. Söke’ye yerlesen Giritli muhacir Zeki Adalı konusmasında bu durumu su sekilde
belirtmektedir: “Biz geldigimizde Rumlar gitmisti. Sadece iki aile kalmıstı. Bunlar Söke’nin son
Rumlarıydılar. Vasili’nin zeytinligi ve yemisligi vardı. Türkiye’yi çok sevdigi için burada kaldı. Yabancı
pasaportlu oldugu için asker olarak Mısır’a gitti. Çocukları Fransa’ya yerlesince, o da yaslandıgı için
1956’da Fransa’ya gitti. Bir de Maria diye bir terzi vardı. Akrabaları Sisam’a gitmisti. 1935 ya da
1936’da o da Sisam’a yerlesti.”
117 Dinini degistirerek Anadolu’da kalanlardan bir örnegi Vula (Pevlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD)
veriyor: “1921’deki sürgünde (Karadenizli Rumların Anadolu’nun iç kesimlerine sürgününden
bahsediyor; (T.E.S.), Vasiliki adındaki kızımız, sevdigi bir Türk ile evlenerek Alaçam’da (Samsun)
kalmayı tercih etti.”
Girit’te din degistirip kalanlar da oldu. Ama bunların sayısı çok degildi, Giritli bir mübadilden aktaran
Kemal Yalçın, age., s. 273.
EK 4’de hikayesi verilen Nigde Sulucaovalı Rum kızı Miti, sevdigi Müslüman Hursit için ailesine
katılmayı reddetmis ve dinini degistirerek Anadolu’da kalmıstır. Miti’nin mübadele görüsmesi sırasında
karara baglanan “Lozan Antlasması’nın imzalanmasından önce dinini degistirerek veya degistirmeden
Müslümanlarla evlenmis olan kadınların mübadeleye tabi olmadıkları”na dair karara karsın, mübadele
esnasında bir Müslüman ile evlenerek ne seklide Anadolu’da kalmıs olması tam bir muammadır.
Girit’te kalan Müslümanlardan bir örnek de Bilal Türkoglu’nun (Söke-Aydın) anlatımıyla EK 5’de
verilmistir. Girit’te kalan özellikle yetim çocukların vaftiz edilmek suretiyle Hıristiyan yapılarak adada
kalmalarının saglandıgı, önceki bölümlerde bahsedilmisti.
118 Dido Sotiriyu, Büyük Taarruz’da Yunan ordusunun bozgunu üzerine zmir-Selçuk-Sirince’den
(Çirkince) kaçmak durumunda kalan Rumlar’ın durumunu Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı eserinde
ayrıntılarıyla yazmaktadır (çev: Atilla Tokatlı).
Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir) kaçanların durumunu su sekilde belirtiyor: “Afyon bozulunca buradaki
Rumlar, Türkler geliyor diye ekmeklerini, kurulu sofralarını bırakıp trenle zmir tarafa kaçmıslar. Buraya
gelen bir Rum anlattı: (Tren midir nedir belli degildi, sanki sıgırcık sarmıstı. Vagonlar gözükmüyordu
insandan).”
Mübadele öncesi Rum çetelerinin saldırılarından ötürü, bir sekilde Girit adasını terk ederek Anadolu’ya
(ve Söke’ye) ulasanlar da yanlarına ancak en gerekli esyalarını alabilmisler, canlarını kurtarma telasına
düsmüslerdi. kbal Çobanoglu (Söke-Aydın): “Bizimkiler Girit’ten kaçıp buraya geldiklerinde yanlarında
yastık yorgan bile yokmus. Canlarını zor kurtardıklarını söylerlerdi.”
50
Buna karsın, mübadele kapsamında olan kitlelere yanlarında neyi ne kadar
götürebilecegi hususu belirli bir sınırlamaya tabi tutulmamıstı.119 Mübadillerin göçe
hazırlanmaları için, zaman aralıgı yöreden yöreye degisen belli bir süre de verilmisti. Bu
süre, mallarını ellerinden çıkartıp para ile yola çıkmaları için yeterli degildi. Sadece ev
esyalarını toparladılar, satabilecekleri mallarını sattılar. Mübadiller kendilerini yeni
memleketlerine getirecek gemiye ulasımlarını temin etmeye çabalamıslardı. Malları,
ederinden çok daha ucuza gitti. Çünkü hiç kimse, gidecegi belli olan bir ailenin
mallarını almak istemedi.120
Türklere hazırlanmaları için birkaç ay zaman verildi ve belirtilen günlerde onları
götürecek gemiler ısmarlandı… Aralarında konakları daha yeni bitmis Türkler
bulunuyordu ve bunlardan, tam da ustalar ayrılırken anahtarları kapının içinde
bırakmaları ve evi teslim etmeleri isteniyordu. Baskaları ise o ugursuz yıl,
yetistirilmesi bes yıl veya daha uzun seren zeytin agaçlarının ilk meyvesini
bekliyorlardı. Dükkânlarına o yıl için mal yıgmıs pazarcılar da vardı ve bu malları
simdi yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalıyorlardı. Daha baskaları bag
dikmislerdi ve sarabını simdi baskaları içecekti. 121
Girit’in mübadeleye tabi Müslüman halkı da, kendilerine tanına süre zarfında
hazırlıga girismisler ve birçogu yanlarına esyalarını alabilmislerdi. Sahip oldukları
malları, Anadolu’da karsılıgını alabilmek üzere kaydedebildikleri ve bir kısmını ise
ellerinden çıkarttıklarını kaynak kisiler belirtmislerdir.122
119 Göçmenler, her çesit tasınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları tasımakta serbest
olacaklar, bunlar için çıkıs ve giris vergisi alınmayacaktı, Kemal Arı, age., s. 19.
120 Anadolu’da ya da Yunanistan’da, mübadele kapsamına giren kisilerin mallarını yok pahasına satmaları
sıkça rastlanan bir olaydır. Bu durum, insanoglunun karsısındakinin çaresizliginden çıkar saglaması gibi
basitçe açıklanabilecek bir davranısı olsa da yadırganmamalıdır. Herkül Milas, Anadolu’dan bir örnegi su
sekilde not düsüyor: Gitmek için varımızı yogumuzu az paraya sattık. Biz göç ettigimizde henüz mal
degerini saptayacak olan Mübadele Komisyonu gelmemisti. Türkler malımızı yok pahasına satın aldı,
(Göç-Rumlar’ın…, s. 236). Dido Sotiriyu da bu duruma dair örneklerini çalısmasında yer vermistir, age.
Kemal Anadol, Büyük Ayrılık adlı çalısmasında, Yunanistan’a gitmek durumunda olan bir Rum’un
kendisini Ege adalarına götürecek kaptana söylediklerini söyle aktarır: Kaç kere söyledi Türk
arkadaslarım. Malını mülkünü sat da git diye. .. Ah Kaptan ah! Altı ay evvel yapacaktık bu isleri… ama
hep bir sey aldattı beni. .. Hani 1914’te gitmistik, 20’de döndük ya… Yine öyle olur diye satmadım. Belki
gene döneriz, ne dersin?, s. 547.
121 Pandalis Prevelàkis, age., s. 52-53.
122 Zeki Adalı (Söke-Aydın): “Dükkândaki mallarımızı Rumlara devredebilmisler”; Ayten Seyran
(Gaziemir-zmir): “Mallarının bir kısmını satabilmisler; para ile gelmisler buraya. Gemiyle gelenler hiç
yoksulluk çekmemisler; hazır para yemisler” demektedir.
51
Kurulan Mübadele Komisyonu ile ev, arsa, hayvan gibi mal sayımları yapılmıs,
mübadillerin bu malların karsılıgını gittikleri ülkede alabilmeleri için kendilerine bir
belge verilmisti.123
Giritli Müslümanlara adayı terk etmeleri için kafileler halinde düzenleme yapıldıgı
ve ayrı süreler verildigi açıktır. Mübadiller, yanlarına alacakları mallarını, kendilerini
Anadolu’ya tasıyacak gemilere binecekleri Stiya, Kandiye gibi limanlara ulastırmıslar
ve Anadolu’ya gidecekleri günü beklemeye baslamıslardır. Mübadele öncesi Girit’ten
kaçarak gelenlerin aksine, birçok esyalarını, hatta hayvanlarını bile yanlarına
alabilmislerdir.124
3.2.2. Vedalasma
Vedalasma125, mübadelenin en dramatik sahnelerinden birini olusturur. Kimi
arkadasına, dostuna, sevdigine, komsusuna veda eder, kimi dogdugu topraklara, evine,
bahçesine. Ayrılırken yanlarına umutlarını da alırlar. Kimi geri dönme umudunu, kimi
yeni memleketin hayırlı olma umudunu…
1924 Temmuzunda gitme zamanımız gelince ve beyanname muamelelerimiz
tamamlanınca, bütün esyalarımızı denk yaparak, Selanik’e gidecek yük trenine
verdik. Ekspres geldi. Gözyaslarıyla trene bindik. Tren hareket ettiginde babam
(Çocuklar, son bir defa dönüp memleketinize bakın) dedi. Tren son süratle oradan
geçerken, göz yaslarımız yanaklarımızdan süzülüyordu. çimiz yanarak aglıyorduk.
123 Sonra Gelveri’den bir komisyon geldi, insanları, evleri, mallarımızı saydı, Herkül Milas, Göç–
Rumlar’ın…, (Çev: Damla Demirözü), s. 236.
“Mübadele kararı çıkınca (Girit’te) herkesin neyi var neyi yoksa yazdılar. Evimizi barkımızı oldugu gibi
bıraktık orada”, Giritli bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın, age., s. 273.
124 brahim Akkaya (Söke-Aydın): “Gün vermisler, o güne kadar vapur beklemis. Iraklion’dan toplu
olarak gitmisler. Herkes esyasını, hayvanını tasımıs. (Ambarlar vardı) diye anlatırdı annem (Hayvanlar,
keçiler, koyunlar doluydu; bes bin kisiydik).”
Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir): “Yanlarında keçilerine, köpeklerine, kedilerine varıncaya kadar, tasınan
her seyi getirmisler. Yunanistan’dan gelebilen her seyi getirmisler; bir tasınmazlar kalmıs orada.”
Zeki Adalı (Söke-Aydın): “Biz Girit’ten igne ipligimize dek her seyimizi getirdik; ütümüze, evdeki tüm
esyaya, dükkândaki mallarımıza dek. Benim hatırlayabildigim kadar ve agabeyim Mehmet Ali de
söylemisti, o zaman on bin lira ile geldik Girit’ten. Büyük para! Ama zeytinliklerimizi, evlerimizi oldugu
gibi bıraktık. Fakat mübadele ile gelen çok fakirler de vardı. Orada da zar zor geçiniyorlardı; zengin
degildiler. Buraya onlar, yatak, battaniye, kap kacakla geldiler.”
Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Bizimkiler esyalarını hep toplamıs. (Hayvanlarınıza varıncaya kadar ne
isterseniz toplayın) demisler. Dedemin dükkânından yorgan yüzü, elbiselik, vs. hepsini almıslar. Mesela,
annemin çeyizleri… (Bu benim rahmetli babamın dükkânından) diyerek çeyizini gösterirdi.”
125 Bu çalısmada, “Vedalasma” alt baslıgını kullanmayı uygun gördük. Veda etme eylemi, kisinin es, dost,
akrabaları gibi yakınlarına oldugu kadar, kendisini ait hissettigi mekâna da olabilir. Sevilen ve ayrı
kalındıgında özlenecek kisi ya da yöreye insan veda eder. Aksi durum, terk etme eylemi olurdu.
52
Sonra birbirimizi teselli etmeye çalıstık. Anayurdumuza, Anadolu’muza
kavusacagımızı, orada güzel günler geçirecegimizi düsünerek, kendimizi avutmaya
çalısıyorduk. 126
Mübadillerin memleketlerinden ayrılma asamasında, yanlarına sahsi esyalarını
almaları dısında, köyleri ya da kentleri için deger ifade eden, özellikle dini bir takım
esyaları da göç ederken tasımıslardır.127
Mübadeleye tabi Rumların ayrılısı esnasında, özellikle çatısma sahası olmayan
yörelerde hüzünlü anların yasandıgı da olmustur. Yüzyıllarca birlikte/yan yana yasayan,
kültürel oldugu kadar sosyo-ekonomik etkilesimleri olan iki dine mensup insanların
birbirlerinden ayrılmalarının elbette kolay olacagı düsünülemezdi.128
Giritli Müslümanların da adalarından ayrılmaları hayli zor olmustur. Zeki Adalı
(Söke-Aydın) anlatımıyla Giritlilerin ayrılısı su sekilde gerçeklesmistir:
Babam evimizi son kez kilitleyip, anahtarını cebine koymus. Vapurda hep beraber
Girit’e baka baka yol almıslar. Vapurla yolda gelirken, annem babama (At artık o
anahtarı denize) demis. Belli olmaz belki tekrar geliriz geriye diye, evimizin
kilidini Türkiye’ye kadar getirmis babam.
Anadolu’ya dogru yola koyulan göçmenlerin, Yunanistan’ın diger bölgelerinden
göçen mübadillerin aksine, baska bir takım kaygılar da tasıyorlardı. Kültürel kadar,
126 Engin Berber, age., s. 41-42.
127Panaia Asariani ikonası Muglalarından götürebildikleri tek seydi. Nereye yerlesirlerse yerlessinler, bir
kilise kuracaklar ve ikonayı oraya koyacaklardı. Tepeye vardıklarında Papazın da istegi ile son bir kez
Mugla’yı seyretmek ve Panaia Tu Asaria Kilisesine ve Aia Yorgi kilisesine dua etmek için durdular,
Ertugrul Aladag, age., s. 18.
128 Mehmet Yasin, iki halkın vedalasmasına dair yeni adıyla Zeytinbagı’dan (Bursa) su örnegi
vermektedir: Trilya’dan Rumları getirmeye gelen gemiye, kasabanın Müslüman sakinleri de binmis,
Tekirdag’a kadar sarmas dolas gitmislerdi. Tekirdag’da Müslümanlar inerken, gemiden sadece hıçkırık
sesleri geliyordu. Trilya’dan giden Rumlar, burayı hiçbir zaman unutmadılar. Selanik yakınlarında, yine
deniz kenarında kurdukları kasabanın adını ‘Nea Triglia–Yeni Tirilye’ koydular, “Benim Kasabalarım”,
Hürriyet Gazetesi - Hürriyet Pazar Eki, 20 Nisan 2003.
Babamın çalıstıgı fabrikadaki Rum arkadasları bizi ugurlamaya geldi. Zaharidos adlı zengin arkadası bir
sandal tuttu. Bizi açıkta bekleyen Türkiye vapuruna kadar getirdi. Ayrılırken babama sarılıp agladı. Bizi
gözü yaslı ugurladı. Vatanımızdan ayrılmak çok zordu. Gözü yaslı ayrıldık Girit’ten, Giritli bir
mübadilden aktaran Kemal Yalçın, age., s. 273.
Trilye’deki duruma benzer durumun örneklerine, kaynak kisilerin anlatımlarında Anadolu’nun ve
Yunanistan’ın birçok yöresinde rastlanabilmektedir. Mustafa Güzelgöz isimli Ürgüplü bir anlatıcı,
yöresinden örnek veriyor: “…Ama ne zaman ki Rumlar gitmeye basladı, onlar gidiyor diye Türkler
agladı; Rumlar agladı. Sarıldılar birbirlerine. Duayeri denen semtten ayrıldılar; dayanamadılar”,
Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004.
53
kullandıkları lisanın da yeni vatanlarında karsılasacakları bir sorun oldugunun
farkındaydılar.129
Fotograf 7: Adalılar’ın Girit’teki evleri (1920)
3.3. GRT MÜBADLLERNN SÖKE’YE YERLESM
3.3.1. Göçün Baslaması
1923-1925 yılları arasında Yunanistan’dan Anadolu’ya gerçeklesen göç hareketi,
taraflar arasında yapılan ikili anlasmalar sonucunda meydana gelmistir. “30 Ocak
1923’te Lozan’da imzalanan Türk-Rum ahali mübadelesine iliskin sözlesmenin 25
Agustos’ta her iki ülke tarafından onaylanarak yürürlüge girmesinden sonra, 19. madde
geregince, göçmenlerin mübadelesine baslandı” (Çapa, 1990:49). Nüfus mübadelesi,
kisilerin ırklarına, anadillerine bakılmazsızın sadece mensup oldugu din baz alınarak
yapıldı. Kapadokya, Konya ve Karaman çevresinden gönderilen Ortodoksların, gerek
dil, gerek yasayıs, gerek müzik, halk dansları, kıyafet, gerek 13.yüzyıla dek uzanan
Rum alfabesi ile yazılmıs Türkçe mezar taslarına kadar, birçok unsur kanıt gösterilerek,
129 brahim Akkaya (Söke-Aydın): “Gemide gelirken, aralarında Giritlice olarak (Ne yaparız Anadolu’da?
Türkçe’miz de kıt) demisler.
54
onların Türkmen kökenli oldukları, ancak yasayıs biçimlerinin Sünnî slam inanısına
ters geldigi için Hıristiyanlıgı seçtikleri yönünde birçok iddia vardır.
Aynı sekilde, batı Trakya’dan Müslüman oldukları için bir çok Arnavut, Makedon,
Bosnak kökenli kisi zorunlu olarak Anadolu’ya göçmüslerdir. Bunların aralarında baska
küçük gruplar da vardır.130
Girit Müslümanları da adadan çıkartılırken, Osmanlı idaresi öncesi adada varolan
Arap nüfus göz ardı edilmis, Müslümanların adaya gerek kültürel gerek dil olarak ne
derecede uyum gösterdikleri umursanmamıstır.131
Mübadele kararının alınıp, her iki ülke arasında anlasmanın imzalanmasının
ardından göç basladı. lk mübadil kafilesinin Türkiye’ye varıs tarihi 3 Aralık
1923’tür.132 Her iki ülke de hasat dönemine dek nüfus degisiminin bir an önce
bitirilmesini arzuluyor, ekonomik kaybın asgari düzeyde olmasını hesaplıyorlardı.
3.3.2. Mübadillerin Yeni Yerlesim Yerlerine Ulasımı
Birçok göçmen, ulasım ve bekleme sürecinde salgın hastalıklardan dolayı
hayatlarını kaybetmislerdir.133 Göç esnasında ölüm oranı, dogum oranından dört kat
fazla gerçeklesmistir.134
Nüfus degisimi, daha çok deniz yolu ile gerçeklesti. Girit’in ve Batı Trakya’nın iç
bölgelerinde yasayanlar, limanların bulundugu sehre yöneldiler. Mübadele anlasması
uyarınca ihaleler açılmıs ve vapurlar tutulmustu.135 Orta Anadolu’daki Rumlar, kara
130 Mübadelede, Müslümanlar diye, Trakya’dan birçok Çingene’yi de göndermisler. Devletin verdigi
Rumlardan kalma koca konagı, her yıl bir odasını bozup kısın yakacak olarak kullanmıslar. Koca konak,
üç bes yıl sonra kusa dönmüs, Murat Ulugtekin, Osmanlıca IV Ders Notları, Orta Dogu Teknik
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara, 1999.
TBMM’de, mübadele anlasmasında yer alan “Müslüman dininde bulunan Yunan tebaasından…” cümlesi
sonradan çok tartısılmıs, bazı mebuslar Türk kökenli olmayan ama Müslüman olan Arnavut, Rum ve
diger grupların Türkiye’ye yollandıgı iddia etmislerdi; bk: Çapa, agm., s: 57-63, vd.
131 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Esimin dedesi Arap kökenli imis. Trablusgarp’ta dogup askerligini
yaptıgı Girit’te kalmıs.”
132 Mustafa Hatipler, age., s. 72.
133 Kaplanoglu, Bursa’da Mübadele, s. 94.
134 pek, age., s. 155.
135 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Hükümeti temsilen bir komisyon geldi; vapurlar tutuldu.”
55
yolu ya da tren ile çogu kez Mersin’e, ikincil kafileler ise stanbul’a, oradan da
Yunanistan’a gönderiliyordu.136 Bu nüfus degisimi esnasında Türklerin Rumlara
nazaran daha elverisli kosullara sahip oldukları kaynak kisilerin anlatımlarından ortaya
çıkmaktadır.137
Fotograf 8: Göç Yolları
Batı Trakya’da sınıra yakın yerlesim yerlerinde yasayanlar kara yolunu kullanarak
kagnılar vasıtasıyla ya da tren ile yeni ülkelerine geçtiler.138 Girit göçmenleri, yerlesim
yerleri bir ada oldugu için, dogal olarak sadece deniz yolunu kullanmıslardır.
136 Ailemiz köyden (Garıstıran, Keskin, Kırıkkale) 1923’te göç etti. Bizimle beraber altı aile de göç etti.
Köyümüzden ayrıldıgımızda aylardan Ocaktı. Önce Ankara’ya gittik; oradan Mersin’e geçmeyi
düsünüyorduk. Ankara’ya ulastıgımızda tren yolu kapalıydı. Kırk gün Ankara’da kalakaldık. Sonra,
Mersin’e indik. Bizi Yunanistan’a götürecek geminin gelmesini beklemeye basladık. Böylece, 1924’te
göçmenleri toplayan bir gemiyle Pire’ye geldik. Garıstıran’ın diger yerlileri ise 1924’te stanbul
üzerinden Yunanistan’a geldiler, Herkül Milas, age., s. 236.
137 “Ben 5 yasındaydım; kardesimse 4 yasında. Götürdüler bizi Honaz’dan Egridir’e macır olarak. Orda
kaldık biraz. Orada da hastalandık. Samanlık içinde kaldık. Pencereler, kapılar hepsi açıktı. Hiç
kapatmadılar. Demek ki kötülükten… Biz orda üç kardes, hepimiz hastalandık. Örüzgar [rüzgar] ve kar
buradan esip karsıdan geçiyordu. Anam rahmetli üstümüze egilerek bizi korudu. Karlar içinde, yalınayak,
çıplak yürüdük. Anamın kardesi 16 yasındaydı. O öldü, bize bir sey olmadı. Buraya [Yunanistan’a]
gelinceye kadar, Honaz’dan Mersin’e dört sene yürüdük. Bir köyden digerine her gün götürdüler bizi.
Ahırlarda, samanlıkta yatırıyorlardı. Ertesi gün muhacirdik gene. Dört seneden sonra getirdiler bizi
Mersin’e. Ondan sonra geçtik bu tarafa; Yunanistan’a aldılar bizi. Ama ne yaptılar? Üstümüzde
bırakmadılar bir sey, bir canımızla bıraktılar”, Kiryaki Spiroglu (Drama-Yunanistan), Dogdugum
Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 2, TRT, 2004.
Tokat’ın bir köyünden korku içinde, yalın ayak, aç, kardesleriyle birlikte, kimden kaçtıgını ve nereye
sıgınacagını bilemeden aylarca yürüyen Prodromos: “1922’de dokuz yasımda geldim Yunanistan’a. Ne
ana var ne baba… Öksüz idik. Üç kardesimle birlikte Rodos’tan Larissa’ya geldik. Burada 22 çadır
vardı, orada kaldık”, Prodromos Tellioglanidis (Kozanis-Yunanistan), Dogdugum Topraklar -
‘Mübadele’, Bölüm 2, TRT, 2004.
Larissa: Yunanistan’ın Teselya bölgesinde, Larissa Ovası’nın ortasında, Pinios Irmagı kıyısında bir kent;
Osmanlı kaynaklarında Yenisehr-i Fenar olarak geçmektedir.
138Pembe Horasan (Kuyucak-Aydın): “Yunanistan’da yeni, iki katlı evimizde iki sene oturabildik. Rumlar
bize (Güle güle, hayırlı yolculuklar) dediler. Gündüz vakti, birçok kisi, camızların çektigi arabalarla,
yanımızda öküzler, un çuvalları, yatak yorganları da alarak Edirne’ye geldik. Edirne zaten bize çok
yakındı ve orada akrabalarımız vardı.”
Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Selanik tarafından gelen kimi kafileler trenle gelmisler.”
56
Hükümetin yolladıgı gemiler vasıtasıyla Türkiye’ye ulasanlar oldugu gibi,
mübadillerin varlıkları ölçüsünde özel gemiler tutarak Anadolu’ya ulastıgına sahit
olmaktayız. Girit göçmenleri Anadolu kıyılarında ilk olarak Marmaris, Bodrum,
Kusadası, zmir gibi limanlara çıkmıslardır; ardından iskân edilecekleri bölgelere
dagılacaklardır.139
Fotograf 9: Karıstıran’da kilise (Keskin-Kırıkkale)140
Mübadele sürecinde parçalanmıs ailelere de tanık olmaktayız. Nereye, ne sekilde
gidilecegi net olmadıgından, aynı aileye mensup bireyler farklı yollar denemis, ya da
günün olumsuz sartlarından dolayı birbirlerini kaybetmislerdi. Parçalanmıs aileler, ya
139 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Mübadele ile gelenler, maddiyatının oldugu derecede, kimisi özel
gemilerle her seyini getirmis. (Hükümetin gönderdigi) gemi ile gelenlerin bir kısmı ise tıka basa gelmis.”
brahim Akaya (Söke-Aydın): “Girit’ten Rum ya da talyan gemisiyle gelmisler. Gemi personeli, kaptanı
Rummus. Çok iyi muamele etmisler; hep iyi muamele etmisler buraya kadar. lk önce Güllük’te,
Marmaris’e çıkmıslar fırtınadan dolayı. Sonra da zmir’e…”
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Kavala’dan aynı gemiye yedi köy binmisler. Annemler tam on yedi
sandık esya yüklemisler. Yanlarına evcil hayvanlarını, kedi köpeklerini de almıslar. Yalnız, fazla agırlık
yapınca kaptan bunların hepsini denize atmıs.”
Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Anne ve baba tarafım aynı gemiye binerek gelmisler. zmir’e inmisler.”
Ailesi ve kendisi Girit’ten tuttukları özel bir gemi ile Anadolu’ya gelen Zeki Adalı (Söke-Aydın) su
sekilde anlatıyor: “Biz, 1924 yılının yaz aylarında asagı yukarı yirmi, yirmi bes aile ‘Yeni Türkiye’
vapuruyla geldik. Mallarımız Yunan kayıkçılarla ilk olarak Bodrum’a çıkarıldı. Hatta dükkânın agaç
fıçılar içersindeki zeytinyagları, Bodrum’un sıcagından açılıp sızdırmaya baslayınca, fıçılar sissin diye
denize atıyorlar. Ardından yüklenip Kusadası’na gelindi.”
140 Garıstıran ya da Karıstıran, Kırıkkale ilinin Keskin ilçesinin 4 km. kuzeyinde, eski bir yerlesim yeridir.
Köyde 41 Rum aile (240 kisi) yasıyordu. Günümüzde sadece kilise kalıntılarının bulundugu köy, genis,
modern, güzel bir parka dönüstürülmüstür.
57
tesadüf sonucu ya da bir yerlesim yerinden göçmenlerin genellikle aynı yere
yerlestirildiginden, sora sora birbirlerine kavusmuslardı.141
Fotograf 10: Mübadiller kendilerini Anadolu’ya götürecek vapura binerken
Mübadillerin Girit’ten Anadolu’ya peyderpey geldiklerini ve adada kalanların,
Türkiye’deki akraba ve tanıdıklarıyla haberlestiklerini, 15 Subat 1924 ve 4 Mart 1924
tarihli iki mektuptan anlıyoruz. Mektuplarda, göç yolunda ölenlerin oldugu ve ailelerin
bölündügü belirtilmistir. Nayet Karahasanaki adlı Giritli bir kızın babasına yazdıgı
satırlar bunları dogrulamaktadır:
141 “Tokat’tan geldim. Ama sırtta götürdüler beni, yalnız yürüyemiyordum. Yanımda kız kardesim vardı.
Babamdan, kız kardeslerimden ayrı düstük hep. Bulustuk sonra. Burada çadırlarda kaldık. Kardeslerim
öldüler. Orada, burada aç, susuz… Hey! Neler çektik. Allah o günleri kimseye göstermesin”, Anastasia
Tellioglanidis, Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 2, TRT, 2004, Kozanis, Yunanistan.
Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD): “Aileler, Kızılhaç’ın yardımıyla Yunanistan’da tekrar
birlesti.”
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Annem aglayarak stanbul’daki akrabalarını özlerdi. Aile hasreti
çekiyordu.”
Zeki Adalı (Söke-Aydın): “Büyük agabeyim Mehmet Ali, Atina’da askerlik yapıyordu. kinci agabeyim
de askerlik çagında, 20 yasındaydı. Babam, ikinci oglumu da askere alacaklar, büsbütün ufaklarla
kalacagım diye, oglunun eline bir çıkın verip tanıdıgı Rumların da yardımıyla, vapurla gizlice Mısır’a,
oradan da Antalya’daki annemin akrabalarının yanına gönderiyor. Biz mübadele ile Söke’ye geldikten
sonra o da buraya geldi.”
Berrin Süldür (Nazilli-Aydın): “Babamın babası ve onun kardesleri Girit’ten Söke’ye geliyorlar. Girit
dogumlu halası ise sonradan Anadolu’ya ulasıyor ve Didim’in sahil kısmına iskân ediliyor. Fakat sürekli
aramasına karsın kardeslerinden yıllarca haber alamıyor. Bir akrabasını ziyarete Söke’ye geldiginde, sora
sora, sonradan Nazilli’ye yerlesen bizleri buldu. Benim ve kardeslerimin, babamın yüzlerini oksardı;
(nihayet akrabalarımdan birilerini bulabildim) der dururdu.”
58
…simdi ne yaptıgınızı, nasıl oldugunuzu bize yazın. Seyahatinizin nasıl geçtigini
çok merak ediyorum. Çünkü ögrendigimize göre, orada ölenler ve ayrılanlar
olmus. Bu yüzden bana iyi oldugunuzu yazmanızı istemiyorum.142
Girit’tin Stiya kentinden Türkiye’ye gönderilen bir diger mektuptan, Girit’ten
ayrılan mübadillerin yolculukları esnasında büyük sıkıntı çektikleri,143 mübadele
anlasmasının imzalanmasına karsın, mübadillerin Girit’ten ayrılmakta zorlandıgı ve hala
“kaçmak”tan bahsettiklerini,144 Müslüman’ların artlarında bıraktıgı evlerin bazılarının
camlarının kırıldıgı ve çogunun kilitsiz sekilde açık durduklarını,145 Giritli
Müslümanların adayı tamamen bosaltmadan, Anadolulu Rum mübadillerin adaya
yerlestigini146 ögreniyoruz.
3.3.3. Yerlesim Yerlerinin Tespiti
Muhacirlerin yeni yerlesimlerinin tespiti kurullar aracılıgıyla gerçeklesti. Göz
önünde bulundurulması gereken hususlar, aile sayısı, göçmenlerin üretim biçimleri,
iklim gibi etmenler olması gerekirken bunlara fazla dikkat edilmedigi ya da edilemedigi
ortaya çıkan bir gerçektir.
Devlet, ilk asamada göçmenlere sistematik bir biçimde yeni yerlesim yerlerine
yerlestirmeyi öngörmüstü. Dolayısıyla ilk basta belirlenmis mekânlara yerlestirildiler.
Bu yerlesim yerlerinin tespitindeki esas alınan, göçmenlerin alısık oldukları ekonomik
geçimlerini saglayıcı iklim kosullarına uygun yerler uygun görülmüstü. Fakat bu plan
her zaman geçerli olamadı. lk olarak, bu planın uygulanısında bir takım zorluklar
bulunmaktaydı. Göç, 1923- 1924 yıllarının kıs aylarında gerçeklesti ve yeni kurulan
Türk devleti hazırlıklı oldugu söylenemezdi. Savas esnasında göçmenlerin
yerlestirilecegi yerlerin ne denli hasara ugradıgı ve yerli halk tarafından yagmalandıgı
belirlenemedi.147 Bir kısım göçmen, kendilerine gösterilen yerlere yerlesmede
142 Mektubun tamamı için bk: EK: 6.
143 “…Mektubunuzu aldım ve yaptıgınız kötü seyahatte, acı ve sıkıntılardan neler çektiginizi
ögrendigimizde çok üzüldük.”
144 “…Bir tanıdık buldugumuzda biz de buradan acele ayrılmak istiyoruz. Iraklio’dan zmir’e hareket
edecek olan vapur için Iraklio’dan mektup bekliyoruz. Hatta Iraklio’ya gitmeyi ve oradan kaçmayı da bir
sans eseri olarak düsünüyoruz. …Dafni’den Diyafetakis, annesiyle beraber Iraklio’ya kaçtı.”
145 “…Bazı birkaç evin camları kırıldı. …Buradaki evlerin çogu kilitsiz ve açık duruyor.”
146 “…Buradaki evlerin bir kısmına gelen göçmenleri yerlestirdiler.” Bülentis Babalakis adlı Giritli
mübadilin mektubunun tam metni için bk: EK: 7.
147 pek, age., s. 41.
59
isteksizdi. Bu yüzden bir kısmı kendilerinin belirledigi yerlere gittikleri görüldü.148
Bunun yanı sıra yerlesim esnasında bir takım hatalarda yapıldı. Köylü sınıfı sehirlere,
zanaatkârlarda kırsal kesime yerlestirildiler.149
Anadolu’dan ayrılan Rum nüfusun yogun oldugu Batı Anadolu (özellikle Aydın,
zmir, Ayvalık hattı), Mersin, Adana, Güney Marmara (Sakarya, Bursa, Balıkesir), Orta
Karadeniz (Samsun, Tokat) göçmenlerin yeni yerlesim yerleri olarak uygun görüldü.
Fakat yerlestirme esnasında, göçmenlerin üretim modelleri fazla göz önüne alınmamıs,
Türkiye ve Yunanistan’da vahim hatalar yapılmıstır. Sanatkâr ve esnaf olan Anadolu
Rumları, Türklerden bosalan, ekonomik açıdan tarım ve hayvancılıga dayanan köylere;
tütün tarımı ve hayvancılık konusunda son derece yetenekli Batı Trakya Türkleri ise
zeytin, incir ve bagcılıgın yaygın oldugu Ege Bölgesine yerlestirilmislerdir. Batı
Trakya’da Anadolu’dan gelen Rumlar ile birlikte yasam esnasında onların anlatıları da
mübadillerin yeni yerlesim yerlerini seçmelerinde rol oynamıstır:
Selanik’te Türkler ile Rumlar birlikte üç-dört ay aynı evi paylasmıslar. Orada,
bizimkilerin yanında kalan Alaçamlı Rumlar, (Alaçam’a gidin; orada iyi tütün olur)
demisler. Bazıları ise sakladıkları altınların yerini söylemisler. Bir kadın ise, (sakın
Alaçam’a gitmeyin, orada bir kilit var; kapı kilitlendi mi bir yere kaçamazsınız)
demis. Herhalde kasabayı ikiye ayıran dereden bahsetmis. Sel gelince köprü
yıkılıyor ya, o olsa gerek. Ama tütün arazilerini ve altınları duyan bizimkiler
Alaçam’a gitmeye ta Selanik’te karar kılmıs.150
Mübadillerin, Anadolu’ya ya da Yunanistan’a ayak bastıklarında, ilk olarak özel bir
takım yerlerde karantinaya alındıklarını kaynak kisilerin anlatımından yola çıkarak
anlamaktayız.151 Mübadilleri yeni yerlesim birimlerinde bekleyen tehditlerden biri de
salgın hastalıklardır. Her ne kadar Yunanistan ve Türkiye’ye girislerinde karantinadan
148 Kaplanoglu, age., s. 111.
149 pek, age., s. 82, 162-163.
150 Fatma Kıyıcı (Tuzla-stanbul)
151 Biz Temmuz ortalarında, Selanik Limanından Sakarya Vapuru’na bindik. Altı gün yol aldıktan sonra,
vapur bizi Urla yakınlarındaki Karantina Adası’na bıraktı. Orada hepimizi karantinaya götürdüler.
Anadolu’ya hastalık getirmeyelim diye, bizi dezenfekte ettiler; bir mübadilden aktaran: Engin Berber,
age., s. 42-43.
Anadolu Rumları, eger Mersin limanından hareket ettilerse, genelde önce agırlıklı olarak Ege adalarından
Rodos’a ugruyorlar. Ardından da karantinadan geçmek üzere Pire limanı yakınlarındaki küçük
adacıklarda, zorunlu olarak bir süreligine ikamet ettiriliyorlardı. Pire’de, Aziz Yorgos’ta on bes gün
karantinada kaldık. Saçlarımızı kestiler; bir mübadilden aktaran: Herkül Milas, age., s. 192.
60
geçmislerse de salgın hastalıklardan kurtulamamıslardır.152 Özellikle küçük ve ileri
yasta olanlardan sıtma, tifo gibi hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybedenlerin de
oldugu bir gerçektir.153
Fotograf 11: Kilizman Karantinası
Mübadillerin daimi yerleskelerine ulasmadan önce, geçici olarak bir süreligine
baska mekânlarda konakladıkları da olmustur.154
Dar alanlarda olsa da göçmenlerin kendi köylerini seçmelerine izin verildigi
gözlemlenmistir. Göçmenlerin tercih ettikleri yerler, bu gibi durumlarda eski
memleketlerine en çok benzeyen ve en iyi yapabildikleri isi Anadolu’da
gerçeklestirebilecekleri yöreler olmustur. Örnegin, Batı Trakya’dan gelen mübadil bir
grubun kendilerine en uygun gördükleri yer, tütün tarımının yapıldıgı yerlerdir.155
152 Zeki Adalı (Söke-Aydın): “Sıtma geçirdik.”
153 Bilal Türkoglu: “Mübadillerden Söke’ye yerlesen gruptan, sıtma geçirerek ölenler çok oldu. Özellikle
çocuklar dayanamadılar. Ama Söke ovasının çogu bataklıktı o günlerde; sivrisinek de çoktu.”
Girit’in iklimi ılımandı. Burası ise soguktu. Geçim çok zordu. nsanlar buranın iklimine, hayat sartlarına
alısıncaya kadar çok zorluk çekti. Çok ölen oldu, Giritli bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın, age., s.
274.
154 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir): “Gemiyle zmir Kemer stasyonuna çıkıyorlar. Orada misafirhaneye
yerlestiriliyorlar tam on dört köy.”
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “zmir limanına geldikten sonra Kemer’de çadırda duruyorlar. Ardından,
Gaziemir’de çadırda az bir süre kalıp devlet tarafından, vilayetin kontrolü altında iskân ediliyorlar. Fakat
skân Komisyonu kurulmadan önce, herkes serbest biçimde bos bulunan Rum evlerine oturuyor.”
155 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir): “Gemiyle zmir Kemer stasyonuna çıkıyorlar. O zamanın valisi
Kazım Girit Pasa, nerede eski Rum yerlesimi varsa orayı bildiriyor. Her köyden bir iki kisilik kafile
belirlenip, bu yerlerden begenilmesi isteniyor. Bizim kafile önceden Kusadası’na baglı Çirkince’ye
geliyorlar. Kavala’da tütüncülükle geçiniyorlardı. Bakıyorlar burada bol bol hayvancılık olur, dagları bol
burayı seçiyorlar. Nasip kısmet iste… Böyle bir kazayı doldurmak kolay degil tabii ki, sadece Kavala’dan
bir köy degil, dört köy buraya yerlesmeye geliyor.”
Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Herkesi begendigi yere gönderiyorlarmıs. Bizim Müstiyenliler zmir’de
kalmak istememis, orayı begenmemisler. Kusadası’nda da sivrisinek çokmus. Selçuk da bataklıkmıs.
61
Yunanistan’da sehirli nüfus, Anadolu’da yine sehir merkezlerini; kırsalda yasayan
ve geçimini tarım ve hayvancılıktan saglayan kesim ise, bu faaliyetlerine uygun, genis
tarım arazilerine sahip, merkezi olmayan kırsal bölgeleri tercih etmislerdir.156 skân
islemi köy köy gerçeklestirildiginden, Yunanistan’da yan yana olan köylerin iskân
anında farklı cografyaya dagıldıkları da olmustur.157
Giritliler de daha çok Anadolu’nun sahil kısmına yani, iklim ve üretim modeli
olarak Girit’e benzer yerlere yerlestirilmis ya da bu gibi yerler, Giritli mübadillerin
tercih ettikleri sahalar olmuslardır.158 Giritlilerin, daha önceleri Girit’ten kaçanların
yerlestigi mekânları seçtikleri de olmustur.159
Fotograf 12: Girit göçmenleri, mübadeleden hemen sonra (1924)
Oranın ovası çok zengin, ama (biz burada sivrisinekten ölürüz) demisler. Sirince o zaman nahiye imis.
Köyü verimli görmüsler. Zeytin agaçları, baglar çokmus; havası temizmis, sivrisinek de yokmus. Bu
sebepten Sirince’ye yerlesmisler.”
156 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Kavala merkezinde oturanlar stanbul, zmit, Ankara, zmir gibi
sehirlere yerlesmisler. Buraya (Sirince) yerlesenler köylerden gelmisler. Hepsi tütüncülerdi.”
157 Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Köy köy iskân edilmisler. Akrabalarımız Mugla ve Denizli’ye de
dagılmıs.”
158 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Bizim Giritliler hep deniz kenarlarına, Dörtyol, Adana, Tarsus, Mersin,
Çesme, zmir, Söke ve Ayvalık’a yerlesmisler. ”
159 Zeki Adalı (Söke-Aydın): “skân alanımız Söke idi. Arazisi de bol oldugu için buraya yerlestik.
Bizden çok önce Girit’ten buraya gelenler olmus; birbirleriyle temas ediyorlar, duyuyorlar.”
62
Göçmenlerin dayanısma amaçlı ilk önce gettolasma yolunu tercih ettikleri
gözlemlenmistir:
zmir’den sonra Söke’ye geçiyorlar. zmir’e gelince yaslılar gezmis, akrabalarını,
tanıslarını aramıslar. Zaten Söke’de Girit’ten daha önce gelenler vardı; belki
akrabaları da vardı. Onlar, mal, mülk sahibi olmaya baslamıs. Bazıları onların
yanına yerlesmis. Simdiki Atatürk (stasyon) Mahallesinin adı, o zamanlar
Sultaniye Mahallesi imis. Sultan Hamid zamanında, mübadeleden önce Girit’ten
kaçıp gelenler oraya yerlesmisler. Orası hep Giritli idi. Giritliden baskası yoktu
orada. Ama kaç kisi önce gelmis bilmiyorum.160
Girit mübadilin bu anlatımını, Öztürk (2002:65) su sekilde dogruluyor: “Girit
göçmenlerinin dagıtıldıgı önemli yerlerden birisi de, Söke’de Sultan Abdülmecit’e
izafeten olusturulan Mecidiye Mahallesi ile yine göçmenler için olusturulan ve II.
Abdülhamit’e izafeten olusturulan Ma’murat-ül Hamit Köyü idi”.
3.3.4. skân Sorunları
Türkiye’nin Balkan harbinden sonra karsı karsıya kaldıgı göç dalgasının önemli bir
kısmı adeta bir kaçıs niteligini tasımakla birlikte, belli bir kısmı da belirli anlasmaların
sonucu olmustur. Türk hükümeti Anadolu’yu terk eden Yunan ve Ermenilerin geride
bıraktıkları evleri yeni gelen mübadillere dagıtmayı düsünüyordu. Fakat Rumlardan
kalan evler ve araziler Türkler tarafından yagmalanmıs durumdaydı. Aslında, Rumlar
evlerinde hemen hemen tüm mal varlıklarını bırakarak kaçtılar.161 Kap, kaçak, yorgan
ve hatta kapı ve çerçeveler bile yagmalanmıs durumdaydı.162 Bazı yerli Türkler, hiçbir
hakları olmadıgı halde Rumlardan kalan malları sahiplendiler.163 Ayrıca, savas durumu
dolayısıyla birçok arta kalan malda büyük hasara ugramıstı.164 Mübadiller, “savas
yıkıntılarını tasıyan topraklara, tüm dogramaları ates yakmak için kullanılmıs” evlere
yerlesmek zorunda kalıyorlardı.165 “Eski Aydın Vilayeti de iskân mıntıkası içindeydi;
ancak burada yalnız Türk ve Rum köyleri degil sehirler de Yunanlılarca yakılmıstı”
160 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
161 Yalçın, age., s. 225. Fakat pek, Rumların tüm esyalarını yanlarına aldıklarını belirtir; krs: Mübadele
ve Samsun, s. 38.
162 Yalçın, age., s. 176.
163 pek, age., s. 93, 109.
164 Kaplanoglu, age., s. 84.
165 Akgün, Birkaç Amerikan Kaynagından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu, s. 255-256.
63
(Çapa, 1990: 52). Ermeni ve Rumlardan kalan bazı fabrikalar, dükkânlar ve evler devlet
tarafından kamulastırılmıstı.166 Mustafa Kemal Pasa’nın bizzat Nutuk’ta yazdıgı üzere
(1980:489), “mübadele ve iskân isleri pek de iyi yürümemisti”.
skândan önce, mübadil sayısının yüksekligi ve iskân için gerekli kurulusların
islevleri tam olarak oturtulmadıgı için mübadillerin iskânı meselesi sorun olmus, birçok
mübadil kendi baslarının çaresine bakmak zorunda kalmıstır. Mübadillerin iskânındaki
en büyük sorun, Rumlardan kalan malların yerli halk tarafından isgale ugraması ve
iskânda görevli memurların ve yerel idarecilerin keyfi davranısları olmustur:
Gaziemir’de, bizden (muhacirlerden) baska kimse yoktu; yerli halk da yoktu. Açıkgözlüler
bosta olan evlere girmisler. Bosta kalanlar kendi evlerini yapmaya çalısmıslar. Nahiye müdürü
arsaları para karsılıgı, parası alanlara veriyormus. Kim gelirse gelsin 500 liraya arsaları
veriyormus. Benim babam da para verecek gözde biri degil. ki üç gecede evini yapmıs. Nahiye
müdürü de halk korksun, kendi baslarına is yapmasınlar diye babamı mahkemeye vermis. Fakat
babam hâkimi ikna etmis. (Geldim buraya, eve ihtiyacım vardı; burası bos arsaydı) demis.167
Fotograf 13: Mübadillerin Gaziemir’de yaptıkları ilk evlerden birisi
Mübadiller bir sekilde yeni yerlesim yerlerine iskân edildikten sonra, baska bir
takım sorunlarla karsılastılar. lk problem, yerlestirildikleri yerleri begenmeyip baska
yörelere göçmek olmustur. Bir digeri, Rumlardan kalan malların birçogunun
kullanılmaz durumda olmalarıydı. Ekonomik ve kültürel problemlerle de bogusmuslar
ve yeni vatanlarına tutunabilmek için çok çaba harcamıslardı.
166 Kaplanoglu, age., s. 117.
167 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
64
Mübadiller için belirlenen yerlesim yerlerinde biri olan Söke ve köylerine, daha çok
çiftçilik, bagcılık ve zeytincilikle ugrasan, Drama, Serez, Karaferya, Alasonya, Langaza,
Gevgili, Kavala, Selanik, Preveze ve Girit’ten gelen göçmenler yerlestirilmistir.
Girit’ten Söke’ye mübadele anlasmasından sonra 85 aile gelmistir.168 Söke’de toplam
Girit muhaciri konusunda bir kaynak olmasa da, kaçarak gelenler ve mübadele sonrası
yer degistirip Söke’de iskan edilenlerin sayısının, 1923’te gelenlerin üç katı oldugunu
kaynak kisiler belirtmislerdir. Basit bir hesapla toplam 340 aile ve her ailede bes kisi
oldugunu varsayarsak, Girit’ten Söke’ye yaklasık bin 700 kisinin 1908 yılından itibaren
geldigi sonucuna ulasmıs oluruz. 4 Haziran 1900’daki sayımda Girit’in Müslüman
nüfusunun 33 bin 496 oldugu169 göz önüne alındıgında, Girit’in Müslüman nüfusunun
%5’inin Söke’yi tercih ettigi sonucuna ulasabiliriz. Girit göçmenleri bazında bu oran az
olsa da, göç hareketlerinin hayli yavasladıgı 1927 yılında Söke’nin nüfusunun 24 bin
204 oldugunu170 ele alırsak, Söke’nin toplam nüfusunun %7’sini Giritli göçmenlerin
olusturdugu sonucuna varabiliriz.
3.3.5. lk Yerlesim ve Yer Degistirme Sorunu
Yerlesim asamasında göz önüne alınmayan kosullar gibi nedeniyle iç göç
degisimine de tanık olmaktayız. Komisyonlarca uygun gösterilen yerleri, arsa, toprak
yapısı, ev, iklim, merkeze uzaklık gibi sebeplerle begenmeyen göçmenler, Anadolu’da
yeni yerler aramaya koyuldular. Örnegin, Batı Trakya’dan gemiler ile Samsun’a, oradan
tren ile Elazıg, Sivas gibi Dogu Anadolu’ya gönderilen muhacirler, topragın ve iklimin
tütün tarımına elverisli olmaması, köylerin harap durumundan dolayı, köylüleri ya da
yakın köylerden göçmüs kisiler ile bir arada olabilmek için tekrar bir göçü gerekli
görmüslerdir. Aynı sekilde, Selanik civarından Trabzon’a gönderilen göçmenler de
yeterli arazinin olmaması, sürekli yagan yagmur nedeniyle Samsun’a geri gitmeyi
yeglemislerdi. ç göç degisiminin sanılandan daha yogunlukta olmasından dolayı,
mübadelenin ilk asamasında gerçeklestirilen hangi kente ne sayıda göçmenin
yerlestirildigine dair istatistikler, bir bölgedeki mübadil sayısını saptamak amaçlı
güvenilir degillerdir:
168 Öztürk, Cumhuriyet Döneminde Söke’ye Yapılan Göçler (1923-1989), s. 66-72.
169 The Encyclopedia of Islam, Volume I, Crete, s. 879
170 Öztürk, agm., s. 70.
65
Samsun’da dagıtım olmus. Bizim aileyi, Çor köylüleriyle birlikte Sivas’a ‘mürettep
kılmıslar’; yani Sivas’a yerlesmemiz gerekiyormus. skandan sorumlu yöneticiler
‘Sivas’a gideceksiniz!’ diye tutturmus. Annemin ısrarı ile Sivas’a gitmisiz. Sivas’ta
bizim aileyi bir medreseye yerlestirdiler. Ben her gün kovayla gidip fasulye, pilav
getiriyordum. Bu yemekler olmasa aç kalacagız. s yok! Babam is arıyor. Soguk bir
günde annem dogum yaptı. Hâlâ medresede kalıyoruz. Ben askeriyeden yemek
tasıyorum. Büyüklerimiz uzun uzun düsündüler. Sivas’ta kalmak mümkün degildi.
Tekrar gerisin geri Samsun’a kaçmaya karar verdiler. Serbestçe, istedigin yerde
kalmak yasak... Devletin gösterdigi yerde kalınacak! Jandarmalar bizi Tokat’ta
yakaladı. Hemen oraya iskân edildik. Babam, amcam is arıyor. Ne is var ne güç!
Samsun’da hiç olmazsa tütün isi var. O sıralarda Samsun iskân müdürü olan
Ahmet Efendi, Kayalar’dan bizim komsumuz. Babam ona dert yanmıs. Samsun’a
iskân edilmeleri için yardım istemis. Ahmet Efendi bir yolunu bulup bizim aileyi
Samsun’a iskân etmis.171
Girit mübadillerin bazıları ilk yerlestirildikleri sahalardan ekonomik172, saglık173 ya
da baska sebeplerden174 ötürü ayrılmıslardır. Bu esnada ailelerde bölünmelerde olmus,
mübadiller Türkiye’nin farklı cografyalarına dagılmıslardır.175
[Girit’ten gelen] muhacirlerin çogu zmir’e ya da daha iyi yasayabilecekleri
yerlere göç etti. Burada [Cunda] genellikle köyden gelenler kaldı.176
Girit’ten Söke’ye yerlesen mübadillerin bir kısmı da, yakın bölgelere çogunlukla
ekonomik sebeplerden ötürü göç etmislerdir. Girit mübadillerinin günümüzde bir grup
171 Kemal Yalçın; age., s. 257-258.
172Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Selçuk’taki bataklık kurutuldukta sonra, orada topragı olan,
Sirince’deki evini yıkmıs, gitmis Selçuk’a.”
Genelde sahil kesiminde ikamet eden Giritli mübadillerin yerlestigi en iç bölge, Aydın’ın Nazilli ilçesidir.
Bunun sebebi, 1936 yılında faaliyete geçen Sümerbank Basma Fabrikasına isçi alımları sırasında, muhtaç
durumda olan mübadillerin, fabrikaya isçi olarak basvurup Nazilli’ye yerlesmesi olabilir; TES.
173 brahim Akkaya (Söke-Aydın): “Mübadele ile gelenler, ellerindeki belgeye göre bag, zeytin, ev
almıslar. Kayınpederimin Girit’te altta kahve üstte evi varmıs. Mübadele ile gelince Gemlik’te deniz
kenarında aynen altta kahve üstte ev vermisler. Ama sıtma salgını bas gösterince –ki bu hastalıktan çok
zayiat vermisler– küçük çocuklar dayanamamıs ölmüsler. Biz burada dayanamayacagız diye ve babamın
da Söke’ye geldigini duyunca, bütün malları Gemlik’te bırakıp Söke’ye yerlesmisler. Sonra sonra burada
mal edinmeye tekrar baslamıslar.”
174 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir): “Çirkince’ye geldiklerinde bakmıslar ova asagıda, çalısmak zor.
Memlekette tütüncülük yaparlardı. Oysa ova Selçuk’ta, uzakta idi.”
175 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Aile zmir’e geldikten sonra dagılıyor. Kimi stanbul’a, Ödemis’e,
zmit’e gidiyor.”
brahim Akkaya (Söke-Aydın): “Bizimkiler bir ara (Türkiye’ye geldikten sonra) Söke’den Mersin’e
gitmisler. Orada altı ay, bir sene kalmıslar. Orada kalanlar olmus, fakat bizimkiler yine bu tarafa geri
gelmisler.”
176 Giritli bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın; age., s. 275.
66
olarak yerlestikleri denizden uzak en iç bölge Aydın’ın Nazilli ilçesidir. Mübadiller
Nazilli’ye 1937’de açılan Sümerbank Basma Fabrikasına isçi olarak gelmisler ve burada
kalmıslardır:
Girit’ten Söke’ye geliyorlar önce. Sümerbank fabrikası açılınca, Nazilli’ye geçiyorlar.
Fabrikada verilen isçi ücreti haricinde, ısıtma (talas), elektrik ve su ücretsizdi. Yılda bir defa
binalar badana yapılırdı; çocuk sineması bile vardı. Bu olanaklarından dolayı ailem Nazilli’ye
yerlesti. Bodrum’a iskân edilen mübadillerden de, orada kendilerine verilen malları mülkleri
bırakıp Nazilli’ye çalısmak için gelenler vardı.177
3.4. MÜBADLLERN SÖKE’DEK YEN YASAMLARI
3.4.1. Sosyo-Ekonomik Sorunlar
Türk ve Rum muhacirler yeni yerlesim yerlerinde, her ne kadar savaslardan ötürü
hasara ugramıs alanlar buldularsa da kurulu bir düzene gelmislerdi. Evler, tarlalar ve
bahçelerin bir kısmı bakımlı ve islenmeye hazırlardı.
Muhacirler, iskân edilirken tam anlamıyla kendi üretim modellerine uygun olan bir
yerlesim merkezine yerlestirilemediler. Aslında her iki devlet için de bu son derece
zordu. Yüz binlerce kisinin öncelikli olarak barınma sorunu vardı ve zaten hazırlanmak
için yeterli süre kendilerine verilmemisti. Ayrıca her göçmen aile için, eski
memleketlerine uygun yeri bulmak da oldukça zordu. Batı Trakyalı tütün tarımı yapan
binlerce aile varken, Rumların Anadolu’da bıraktıkları topraklarda zeytin, üzüm gibi
ürünlerin yetistirildigi, Trakya mübadillerine uygun olmayan özelliklerde binlerce
dönüm tarla vardı. Anı sekilde, esnaf ve sanatkâr olan Anadolu Rumlarına,
Yunanistan’da uygun yeri bulmak kolay degildi. Çünkü giden Türkler, geride tütün
ekimine uygun tarlalar ve büyükbas hayvan bıraktılar.
Yunanistan’daki durum Türkiye’den daha vahimdir. Mübadele anlasmasından önce
gelenlerle birlikte toplam bir buçuk milyon göçmenle bas etmek zorunda kalan Yunan
hükümeti, mal dagıtımında büyük sorunlarla karsılasmıstı. Bunda, giden Müslümanların
177 Berrin Süldür (Nazilli-Aydın)
67
sayısının gelenlerin ancak üçte biri olması, onların da mal mülk açısından Anadolu
Rumları ile karsılastırılamayacak derecede olması etkindir. Gelen bir buçuk milyon
göçmenin çok büyük kısmı, mübadele komisyonları tarafından verilen mal
beyannameleri olmaksızın gelmisler; ellerinde belge olanlar da daha çok ç
Anadolu’dan gelen kırsal kesim insanları oldugundan, sehirli Rumlar kadar zor
durumda kalmamıslardır. Sehirli Rum nüfus ise, iskân edildikleri, Türklerin terk
ettikleri köy ve kasabalara alısamamıs, Yunanistan’da da iç göç degisimi açısından
yogun nüfus hareketleri gerçeklesmisti. Göçmenlerin iskân sorunları, Yunanistan’da
ancak 1390’larda çözülebildi178. Devletin dagıttıgı sınırlı miktarda mal da belirli
kosullarla göçmenlere veriliyor, en büyük sart olarak da evli olmaları kosulu
aranıyordu. Eger göçmen Rumlar, Rum Ortodoks Kilisesi’ne mensuplarsa onlara devlet
yardımlarda bulundu; ama degillerse, örnegin Protestan iseler, Yunan Hükümeti onlara
destek olmadı.179
178 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Renee Hirschon, Mübadele Çocukları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
stanbul, 2000.
179 Anadolu’dan Yunanistan’a giden göçmenlerin çektikleri sıkıntılara degin birçok çalısma mevcuttur.
Asagıda, yer alan mübadillerin kendi agızlarından aktarımlar, Yunanistan’daki zorluklara açıklık
getirebilir:
“Memleketlerinden geldiklerinde küçücük, masum kız çocuklarıydılar; ama devletin göçmenlere dagıttıgı,
Türklerden kalan mallardan pay alabilmeleri için aileleri onları hemen evlendirmisti. Aynı gün, aynı
kilisede biri marangoz, öteki yapı ustası iki arkadasla evlendirildiler. Onlar da göçmendi”, Yorgos
Yoannu, Yegane Miras (Çev: Müfide Pekin), stanbul, letisim Yayınları, 2002. Prodromos Tellioglanidis
(Kozanis-Yunanistan): “1930’da “dionimi” veriyorlardı, ama kim evliyse. Ben 17 yasındaydım. Bunu
(Anastasia) çaldım; evlendim. 45 dönüm tarla verdiler”, Dogdugum Topraklar-‘Mübadele’, Bölüm 2,
TRT, 2004.
Buraya geldikten sonra çadırda kalırken, Çirkince’de, Türkiye’de rahat rahat geçinenler, zengin olanlar
dayanamadılar. Çogu öldü. Çirkince’de gölgeden günese çıkmayanlar, çalısmayanlar, kaba insanlar çok
öldü. Gölge feslegenleri çabuk öldü. Türkiye’de, Çirkince’de çok çalısanlar, ezilenler, piskin insanlar,
fakirler dayandı rezillige, zorluklara, Kemal Yalçın, age., s. 142.
Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Selanik’te bir bayanla tanıstık. Edremit’ten gelmisler. Orada her seyleri
varmıs; babası toprak agasıymıs. Dedi ki bana (Yıllarca çalıstıktan sonra bir ev sahibi olabildik)”.
Rum muhacirlerinin Yunanistan’da karsılastıkları tek sorun, göçmen olmanın zorlukları degildir. Ulusdevlet
yaratma gayesini güden Yunanistan’da, hâkim olan dinsel inanıs Ortodoksluktur; dolayısıyla
Yunan hükümeti Anadolu’dan gelen, misyonerlerin etkisiyle vaktiyle Protestan mezhebine geçmis
Rumlara pek sıcak davranmamıstır:
Ernest Muncherian (Kaliforniya-ABD): “Yunanistan, 1900’lerin basında katı bir Rum Ortodoks
ülkesiydi. Protestanlara yardımda bulunmadı. Eger Türkiye’den gelen Rumlar Ortodoks Kilisesi’ne
mensup iseler onlara yardım ettiler, ama Protestanları ikinci sınıf vatandas olarak gördüler.”
Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD): “Yunanistan’da zor günler geçirdiler. Yunanlılar, onları
kardesleri gibi degil, rahatsızlık ve külfet olarak algıladı. Kamplarda yasadılar ve ardından onlara ev
yapabilmeleri için bir parça toprak verildi. Tütün ekip tarlada çalıstılar. Annemin ailesi ve digerleri,
Yunanistan’da yalnız bir ‘sıkıntı’ olarak algılandıklarından degil, ayrıca Ortodoks yerine Protestan
oldukları için de çok acı çektiler. Çok geçmeden annemin iki kız kardesi Meksika’ya göç etti.”
Yunanistan, ‘Küçük Asya Bozgunu’ olarak isimlendirdikleri, basarısızlıkla sonuçlanan Anadolu
macerasının ardından bir dizi iç karısıklıklar geçirdi. Hükümet degisiklikleri, darbeler birbirini izledi. II.
Dünya Savası ve Alman isgali, Yunan iç savası, açlık, sefalet, issizlik, salgın hastalıklar (tifo, dizanteri),
konut sorununun henüz çözülememis olması gibi bir dizi sebepten ötürü, birçok Anadolu göçmeni, bir
baska ülkeye göç etmeyi tercih etti. Günümüzde batı ülkelerindeki ‘Rum Diasporası’nın kökenini bu
nüfus hareketi olusturmustur.
68
Göçmenler, evlerine yerlestikten ve kendilerine tahsis edilen arsaları aldıktan sonra
kendi baslarına bırakıldılar. Tarım ve hayvancılık, uzun süre isteyen ve yogun emek
gerektiren ugraslardı. Batı Trakya’ya yerlestirilen Anadolulu Rum bir kunduracı,
kendisine verilen ineklere bakamadı; bir süre sonra bu hayvanları kesmek zorunda kaldı.
Yunanistan’dan gelen bir muhacir, arsasındaki zeytinligi kesti, odun olarak kullandı.
Her iki göçmen grubu da kendilerini geçindirmesi beklenen üretim modelini
bilmiyordu. Açlık ve parasızlık içindeydiler ve yeni ugraslara alısmaları, ögrenmeleri
için süreleri yoktu. Kendilerini ve ailelerini geçindirmek için en iyi bildikleri seyi
yapmaya karar verdiler. Eski kurulu düzen güzel olabilirdi. Ama onlar için bir anlamı
yoktu. Göçmenler bu kurulu düzeni sürdürmekte pek basarılı olamadılar. Bunda,
göçmen psikolojisini irdelemek yerinde olur. Yarın yine göçmen olarak yollara
koyulmayacaklarını kimse garanti edemezdi.
Ailem buraya altın para ile gelmis. Babam 225 sarı lira getirmis. Buraya geldikten
sonra da tütüncülük yaptık. Tütün o zamanlar çok geçerliydi. 1926 yılına kadar
sagda solda kaldık. Ancak o yıldan sonra insanlar kendilerini toparlamaya
basladılar. Fakat ceplerinde para da kalmayınca ne ile geçinecekler? Gaziemir’de
Rumlardan kalma agaçları, zeytinlikleri kesip zmir’e getiriyorlar. Bir esek yükü
odunu iki ekmege satıyorlar. Bundan dolayı zeytinlikler kısmen azalmıs oluyor.
Bilmedikleri için bagcılıgı da sürdüremeyip bagları söküyorlar; tütün yapıyorlar.
Ama bunların suçlusu o günkü hükümet. Her ne kadar Atatürk, muhacirleri verimli
mıntıkalara, kendi mizaçlarına uygun yerlere yerlestirdiyse de onlara burada yön
gösterecek kimse yokmus. O zamanki vali de pek anlayıslı davranmadı. Madem
bizi buraya yerlestirdiniz, bu bagı, bahçeyi koruyucu önlemler arayın. Buraya
gelince millet bihaber her seyden. Yalnız karnını doyurmaktan baska bir sey
bilmiyor. O meyveyi, sebzeyi satacak bir Pazar bulabilseler… Bu, mali idarecilerin
suçu… Atatürk zmir’e ktisat Kongresi için geldiginde, karsısına bakkal ve
keresteci çıkıyor. Keresteci de Alsancak yandıgı için o keresteleri satan kisi.180
Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD): “Ben, dört yıl süren Yunan iç savasının ardından 15
yasındayken ABD’ye geldim. Babam bu iç savasta öldürüldü. Bu olay beni, annemi ve teyzemi, hayatta
kalan diger Türkiyelilerin yasadıgı ABD’ye itti.”
180 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
69
Babamın Sirince’de aldıgı bahçe çok güzeldi, kat kattı. Bir katında elma, bir
katında seftali, dut, kirazdan kestaneye kadar her çesit agaç vardı. Hep bunları
bozdular, tütün ekmek için tarla yaptılar.181
Göçmenlerin ilk yıllarda kayda deger bir katkı yaptıkları söylenemez. Dolayısıyla
ilk yıllarda Anadolu ekonomisine verim sagladıkları da olmamıstır. Kaplanoglu
(1999:131), bu durumu psikolojik motivasyon eksikligine baglar. Göçmenlerin ilk
yıllarda geri dönme ümitlerinin oldugunu belirtir. Geri dönüs gününü beklemisler ve
yeni yerlesim yerlerine, ekonomik aktivitelere ve sosyal yasama adaptasyonları zor
olmustur. Amaçları sadece geri dönüs vaktine dek yasamlarını sürdürmekti. Bu inanıs
onların ekonomik verimlikleri önünde büyük bir engel olusturmaktaydı. Ne zaman ki
geri dönüs ümitleri kayboldu, tekrar üretime geçtiler. Kendi üretim modellerini ve
yeteneklerini ve çalıskanlıklarını bu asamadan sonra ortaya döktüler. Beraberlerinde
getirdikleri kültürü, Anadolu kültürü ile harmanlayıp becerilerini ekonomik
aktivitelerini ve sosyal yasamlarını Anadolu ya adapte ettiler.
Mübadele Anlasması kapsamında olusturulan Mübadele Komisyonları, gerekli
sayımları yapmıs ve göçmenlere, yeni yerlesim birimlerinde ibraz etmek üzere, ne kadar
malları, mülkleri varsa bunları belirtir belgeleri vermisti. Göçmenlere Yunanistan’daki
mallarının karsılıklarının Türkiye de ödenecegi söylenmisti. Bu yüzden, Yunanistan da
bıraktıkları malların dökümünü içeren belgeler göçmenlere verilmisti. Buna karsın, bu
durum tam olarak uygulanmamıstır.182 Kaplanoglu (1999:83), bazı göçmenlerin
Yunanistan’dan ayrılmadan önce sahte belgeler düzenlediklerini, oradaki mallarını
sattıkları halde satmamıs gibi bilgi verdiklerini belirtir.
Her iki ülke de anlasmanın gerekliliklerini yapmaya yogun özen gösterdi. Fakat
Yunanistan, nüfusunun üçte biri kadar kalabalık olarak gelen muhacirle derhal basa
çıkamadı. Giden Türk nüfus, gelenlerin dörtte biri kadardı ve göçmenlere dagıtılacak
yeterli mülk bulunmuyordu. Yunanistan göçmenlere düzenli mal dagıtımını ancak
1929’dan sonra baslayabildi. Türkiye ise, Rumlardan kalan arazi, mal ve mülkün fazla
ve gelen nüfusun gidene göre az olusundan ve cografi olarak göçmenleri genis alana
yayabildiginden, mal dagıtımına erken baslayabildi. Yunanistan’daki mallarına karsılık
181 Ayten Seyran (Gaziemir-zmir)
182 Yalçın, age., s. 177, 229.
70
Türkiye’den mal edinmek isteyen her muhacir, belgelerini ibraz ettigi müddetçe
karsılıgını alabildi183. Yalnız, arazi dagıtımında, evlere uzak ve bataklık olus gibi bir
takım sorunlar da yasandı. Belgeler haricinde, kisi basına ya da aile nüfusuna göre
dagıtılan malların miktarlarındaki çesitlilik, bu konuda da genel bir uygulamanın
olmadıgının göstergesidir.
Dedeme Girit’teki mallarına karsılık Didim’de arsa vermek istemisler. (Ben tarlayı
ne yapayım? Ben çalısamam sivrisinegin içinde) demis; çünkü sanatkârdı. 50
kilometre uzaklıkta bir tarla, o zaman için iki gün istiyordu yaya olarak. Devlet
götürmüs dedemi, göstermisler tarlayı; o da istememis. Babam da hep kızardı
dedeme (Al da dursun orda; ne diye geri teptin nasibini?) derdi.184
Benim yasta gelenlerden mal almak istemeyenler olmus. (Ben ne yapayım gavurun
malını, yaptıgını ettigini? Gavura yar olmamıs da bana mı olacak?) demisler. Ama
mübadele anlasmasına göre –terfiz185 deniyormus o zaman– memleketten gelirken
50 dönüm, 100 dönüm veya 300 dönüm arazilik tapu getirenler, o tapuya göre
burada arazi aldılar. Devlet, tapu ile gelmeyenlere nüfus basına yirmi agaç yemis,
yirmi agaç zeytin, bir dönüm tarla, bir nüfus da olsa ev verdi. Bes kisiyse örnegin,
yüz agaç yemis, yüz agaç zeytin, bes dönüm tarla verildi. Tapusu olanlar, agalar
beyler iyi mal aldı terfizle.186
Babam talyan, annem Rum pasaportuyla geldiler. Babama bir sey verilmedi, ama
anneme Yunan pasaportuyla geldikleri için kendisi ve çocuklarına 73 dönüm tarla,
78 dönüm bahçe ve zeytinlik verdiler. Girit’teki mallarımıza karsılık getirdigimiz
belgeler ise yaradı.187
Günümüzde dıs göç alan birçok ülkede, sayısız göçmen ve ikinci–üçüncü kusak
göçmenin yeni ülkelerinin en saygın kisileri olduklarına, onu basarılı bir sekilde temsil
ettiklerine sahit olmaktayız. Göçmenler, hemen her yerde basarı saglamıslar188 ve gerek
183 Ayten Seyran (Gaziemir-zmir): “Herkese aynı miktarda zeytin agacı, ev verilmis. Ama orada malı
olup da kaydettirene, burada da aynısını vermisler. Ailem de bundan yararlanmıs.”
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Yunan tebaasından gelenlerden çiftlik sahibi olanların belgeleri vardı.
O belgeler yürürlülüge kondu. Bize, fert basına 10 agaç zeytin, 4 dönüm arazi verildi.”
Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Mübadele öncesi zengin, yine zengin oldu. Hiçbir zararı olmadı.”
184 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
185 Kaynak kisinin terfiz olarak bahsettigi aslında ‘tefviz’ (üstüne alma) olmalıdır (TES).
186 Ali Kayalı (Sirince-Selçuk-zmir)
187 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
188 Mübadillerin uyum süreçleri basarılı olsa da ekonomik gelir açıdan yer yer basarısızlıklara tanık
olmaktayız. Batı Trakya’daki yakın köylerin bazılarının Ege’ye, bazılarının ise Karadeniz Bölgesine iskân
71
kültürel gerekse ekonomik olarak kendilerini gelistirmisler, vatandasları oldukları
ülkenin kimi zaman da yeniliklere öncülük etmislerdir.
Göçmen çalısmak zorundadır. Yeni çevrede yer edinebilmek, saygınlık
kazanabilmek, tüm zorluklara ve asagılamalara gögüs gerebilmek için…
Göçmenlik budur. Bir insan malını mülkünü bırakmıs gelmis; çabalayıp bir yerlere
gelmesi gerekiyor. Her seyi yeni kuruyor. Çok çalısması gerekiyor. 189
Söke’ye yerlesen ya da yerlestirilen Girit mübadillerinin Anadolu’daki ilk yılları son
derece sancılı sekilde geçmistir. Barınma sorununun yanı sıra geçimlerini saglamanın da
yollarını bir an önce bulmak için yogun çaba sarf etmisler, en basta -dogal olarak- alısık
oldukları ve en iyi yapabildikleri islere koyulmuslardı. Söke’de Drama ve Girit’ten
gelen göçmenler basta olmak üzere, çogu tütün ve pamuk üretiminin gelismesinde
büyük katkıları olmustur.190 Giritliler, zeytin ile ürünleri ve küçükbas hayvancılıgı ile
süt ürünlerinde ustaydılar. Söke’de alısık oldukları yasam tarzına uygun faaliyete
geçmisler, tarım ve hayvancılıgı bilenler bu is koluna, Girit’te ticaretle ugrasanlar ise
buna yönelik atılımlarda bulunmuslardır. Söke ve civarındaki islenecek arazinin
genisligi, göçmenlere is imkânı da saglamıs, bir kısmı ırgat olarak tarlalarda
çalısmıslardır:
Söke’yi begenmisler. zmir Bornova’da, Mersin Tarsus’ta kalanlar olmus. Zeytin
agaçları büyüyene kadar, hem arpa hem bugday ektiler. Keçi almıslar, sütünü
çıkarsınlar diye. Kenar mahalleleri tercih etmisler hayvancılık için.191
Kiralık evlerde oturduk, kiralık dükkânlarda is yaptık. Babam hemen isi açtı.
Türkiye’ye geldikten sonra büyük agabeyim daha çok ilgilendi isle. Annam babam
Türkçe bilmiyorlardı, ama agabeyim ve ablamın Yüksek Ticaret’te tahsilleri vardı.
Girit’te Eski Türkçe ve Yunanca ögrenmislerdi. Onlar sayesinde iletisim oldu.
edildikleri daha önce belirtilmisti. Samsun Alaçam’a yerlestirilen Batı Trakyalı mübadillerin günümüzde
ekonomik gelirleri ile, Batı Anadolu’ya yerlesenler arasında göreceli farklar bulunmaktadır.
Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Batı Trakya’dan Samsun’a giden macurlar pek muvaffak olamamıslar;
bugün de fakir haldelermis. Toparlayamadılar kendilerini. Bizim buradakiler ezilmedi; çok arazi vardı,
çiftlikler vardı. Burada kalanlar hep muhacirdi. Orada (Samsun’da) yerli halk da vardı.”
189 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
190 Öztürk, agm., s. 71
191 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
72
Yerli halk da yardımcı oldu. Göçmen oldugumuz için bizi dıslayıp bakkalımıza
gelmemezlik yapmadılar.192
Buranın yerli halkı da yardımlarda bulunmus. Zengin tabakanın yanında
çalısmıslar, ortak tutmuslar, böylelikle mal mülk edinmisler.193
Fotograf 14: Söke ovasında göçmen isçiler (1941)
Türkiye’ye gelen muhacirler, kısa zamanda kendilerini toparlayabilmek için yogun
bir gayret gösterseler de ekonomik zorluklar göçmenlerin yakasını bir türlü bırakmaz.
Yeni vatanlarına yeni yeni ısınırlarken, bu sefer karsılarına tüm dünyayı etkileyen
ekonomik kriz çıkar:
1929’da kriz olunca 1 kilosu 110 Kurustan bir balya tütünü göçmenler 1
Liraya sattılar. Bu sefer aç kaldık; millet perisan oldu. Ancak 1929’dan
sonra tütün tekrar para etti de Amerikan kumpanyasına kilosu 2,5 Liradan
tütünü sattık. Bu yolla zengin olanlar, yakayı kurtaranlar oldu.194
192 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
193 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
194 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
73
3.4.2. Kültürel Sorunlar
3.4.2.1. Mübadillerde Dil, Sive ve Konusma
Gerek Anadolu’dan giden Rumların gerekse Girit’ten Türkiye’ye gelen Türklerin,
göç sonrası en büyük zorlugu lisan bilmemeleri idi. Dil, insanlar arası iletisimin en
geçerli metodudur. Dolayısıyla, konusulan bir dili anlayamayan bir kisinin, toplumla
iletisiminde büyük zorluklar olusur. Her iki ülkede de hâkim olan dili konusamayan
mübadillere yönelik bir program hazırlanmamıstır. Çagın ve ülkelerin sartlarını göz
önüne aldıgımızda, böylesine bir organizasyonun beklenemeyecegi de açıktır. Fakat
yine de, bir göç öncesi veya hemen sonrasında, toplumsal sorunların asgariye
indirilmesi için uyum programlarının disipline bir sekilde hayata geçirilmesi
gerekmekteydi. Bunda da en önemli baslık dil uyumu olmalıydı.
Batı Trakya’dan gelen muhacirlerin dil sorunları olmamasına karsın, Rumca’nın ada
sivesini konusan Girit’ten gelenler ile günümüz Yunanistan’ının Makedonya sınırına
yakın köy ve kasabalarından gelen Makedonca konusan kisilerin büyük sıkıntıları
olmustur. Girit mübadillerinin anadillerine dair problemler Meclis’e de yansımıs,
tartısmalara yol açmıstır. Örnegin stanbul mebusu Abdullah Suphi Bey, stanbul
çevresine ve Adalar sahiline Rumca konusan halkın yerlestirilmesini uygun
bulmadıgını, Türk lisanından baska herhangi bir lisan varsa bunu izâle etmeye195
mecbur oldugumuzu diyerek Türkçe hususunda endiselerini belirtiyordu. Zonguldak
mebusu Halil Bey ise, Rumca tekellüm eden196 kıptilerin197 neden Zonguldak ve
çevresine iskan edildiklerini soracak, yine Zonguldak mebusu Tunalı Hilmi Bey
ise,Dörtyol’da 60 kisilik bir Giritli göçmen kafilesine rastladıgını ama hiçbirinin Türkçe
bilmedigini söyleyecekti. Celal (Bayar) Bey ise, Giritli göçmenlerin Rumca
konusmalarına ragmen Yunanlıların düsmen oldugunu belirterek Giritli göçmenleri
savunacaktır.198
195 izale etmek: gidermek
196 tekellüm etmek: konusmak, söylemek
197 Kıpti: Mısırlı ve genellikle Hıristiyan halka verilen addır. Yanlıs olarak Çingenelere de bu isim
verilmistir. Adı geçen mebus, Giritliler’e “Kıpti” diyerek, onları asagılamak gayesini gütmüs olabilir
(TES).
198 TBMM tutanaklarından aktaran: Çapa, agm., s. 57,58,61.
74
Giritlice ve Makedonca konusanlar, Türkçe bilememenin verdigi handikapla her
türlü sivil toplum örgütünden ve her türlü memuriyetten uzak kalmıslar, Türkçe
ögrenebildikleri müddetince basarılı olup yeni sosyal çevrelerine uyumlarını
kolaylastırabilmislerdir.
Dil bilmemenin etkilerini büyük yasta Türkiye’ye gelenler ya da Yunanistan’a
gidenlerden çok, daha küçük yasta göç etmek zorunda kalanlar ile evde ana dilini
dısarıda ise yaygın olan dili konusmak zorunda kalan ikinci kusak yasamıstır.
Göçmenlere dil egitimi konusunda hizmetler sunulamadıgından sıkıntının boyutu
ve süresi artmıstır. Özellikle küçük yastaki göçmen nüfus ve ikinci kusak
mübadillerin, yasadıkları ülkenin millî egitim sistemine uyumları son derece güç
olmustur:199
Alayımız Türkçe söylerdik [konusurduk]. Mektebe gidince ögretmen (Çırpı getirin
bana) dedi. Biz de sevindik Türkçe söylüyor diye. Getirince ilkten bize vurdu.
Diyordu ki (Rumca söyleyeceksiniz, Türkçe söylemeyeceksiniz. Eger Türkçe
söylerseniz dövecegim sizi). Döverdi. Yine de Türkçe söylerdik. 200
lk basta zorluk çekmisler. Örnegin; annem 1995’te öldü, dilini tam
düzeltememisti. 16 yasından sonra Türkçe’yi ögrendigi için, her seyi anlasa da
telaffuzu kötüydü.201
Öztürk (2002:71), Söke’de Girit göçmenlerinin dil problemi oldugunu, Türkçe
konusamadıkları için sorunlarını yetkililere aktarmakta güçlük çektiklerini ve
zaman zaman haksızlıga ugradıklarını yazmaktadır.
Evin içinde Giritlice, mahallede çocuklarla Türkçe kullanırdık.202
199 Aradan geçen yaklasık kırk yıla karsın mübadele sonrası yasanan sorunlardan ders çıkarılmamıstır.
stemli bir göç olmasına ragmen, 1963’te baslayan Almanya isçi göçünün ardından Türklerin sıklıkla
yasadıkları en büyük ve ciddi sorun ‘dil’ olmustur. Nevzat Gözaydın, Almanya’daki göçmen Türklerin dil
sorununu su sekilde ortaya dökmektedir:…Yeni yerlesim merkezlerindeki iç içe yasayıs, yabancıların
Almancayı yeterli düzeyde bilmemeleri, özellikle is krizine sık sık rastlanan son yıllarda Alman halkının
yabancılara karsı anlayıssız tutumları, yabancı çocukların Alman çocukları ile arkadaslık iliskileri
kurmalarını güçlestirmektedir, Almanya’da Çalısan Türklerin… s. 44. Giritli göçmenlerin de iletisim
baglamında en büyük sorunları lisan meselesi olmus ve ikinci kusak mübadiller için bile, evde ve ev
dısında kullanılan dilin farklı olmasının sorunları yasanmıstır. Giritliler’in yasadıgı soruna benzer bir
durumu vermek amaçlı Almanya’dan örnek vermek yerinde olabilir: “Evde Türkçe, dısarıda Almanca
konusan Türkler, kendilerini ifade edebilmek amacıyla Türkçe ve Almanca karısımı bir dil ortaya
çıkarmıslardır. Ancak ikinci ve üçüncü kusak göçmenlerde bu karısım azalmıs, Almanca kullanımı agırlık
kazanmıs ve uyum sürecinin tamamlanması asamasına gelinmistir”, Nevzat Gözaydın, Federal
Almanya’da ki Dillilik…, s. 107-114.
200Marina Sarımihalidis (Kapadokiko-Larissa-Yunanistan), Dogdugum Topraklar‘Mübadele’, Bölüm 1,
TRT, 2004.
201 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
75
3.4.2.2. Dıslanma ve Asagılanma
Genelden farklı olan sey, garipsendigi ve dıslandıgı gibi asagılanabilir de.
Asagılamak sözlük anlamıyla, birine karsı küçük düsürücü davranıslarda bulunmak,
birini asagı ve hor görmek ve bunu davranısıyla göstermektir.203 Bu tip davranıslar
karsısında göçmenin, yeni çevresi ile iletisimi sekteye ugrar, daha çok içine kapanma ve
kendini soyutlama ihtiyacı hisseder.
Göçmenlerin karsılastıkları baslıca sorunlar arasında, yeni sosyal çevreye kültürel
uyum saglama önemli yer tutar. Göçmenin sahip oldugu kültürel geçmis, varolandan
farklıdır. Bu yüzden yadırganır, hatta asagılanır.
Yerli Türkler göçmenlere karsı olumsuz tutum takındıkları da olmustur. Onlara karsı
asagılayıcı betimlemelerde bulunmuslardı. Yalçın (1998:226,250,257) göçmenlerden
aktardıgı üzere, bu zaman dilimi mübadillerin Türkiye deki en zorlu vaktini olusturur.
Mübadele sonucu vatanlarını kopmak zorunda kalan Anadolu ve Yunanistan
göçmenlerine, göç sonrası yeni çevreleri tarafından asagılayıcı sözler sarf edilir.
Türkiye’de “bitli macur, yarı gavur, yarı Türk, Rum dölü, Rumdan dönme” olarak,
Yunanistan’da ise, “Türk dölü, Türkten dönme” olarak asagılanırlar. Giritli göçmenlere
özgü, “Tüm Giritliler yalan söyler”, “iyi biri Giritli degildir; Giritli biri de iyi degildir”
gibi bir takım yakıstırmalarda da bulunulur:
Yıllarca ‘ben Giritliyim’ demeye korkuyorlardı. Bana okulda dahi (yarım gavur)
demislerdi.204
Buraya geldiklerinde çocuklarını okula göndermisler; o bile sorun olmus. Onlar da
korktuklarından, dıslandıklarından erkek çocuklarını yollamıslar, kızları
yollamamıslar.205
202 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
203 Ali Püsküllüoglu, Yazım Klavuzu, s. 121.
204 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
205 Nevin Türkoglu (Söke-Aydın)
76
Çok iyi hatırlıyorum. Karadeniz ahalisi bize ‘Bitli Macir’ derdi. Adımız nereye
gitsek ‘bitli’ idi. Asagılanıyorduk… O günlerin acıları, kırılan onurumuzun sızıları
taptazedir.206
Anadolulular bize Rum gözü ile bakarlardı. (Yarı gavur, Rumdan dönme)
diyorlardı. Ama okulda okurken bize kimse bir sey demedi, çünkü muhacirden
baska kimse yoktu.207
Göçmenlerin yeni yerlesim yerlerine uyum asamalarında, yerel kültürden tüm farklı
yönleri ortaya çıkarılıp alay konusu yapılmaktaydı. Giritlilerin sebze yemeklerine
düskünlükleri üzerine söylenenler bunlara güzel bir örnektir:
Söylenceler vardı, ‘Siz ot yiyorsunuz; salyangoz yiyorsunuz’ diye. Asagılıyorlardı
da, ‘esekler isyan ediyor; Giritliler geldi, bize ot kalmadı’ diye. Bir baska
yakıstırma da söyleydi: ‘Bahçeye Giritli girecegine, inekler girsin!’.208
Irgat demis, (Tarlaya Giritli de girdi, hayvanlar da. Hangisini çıkartayım?)
(Hayvanlar kalsın, Giritliyi çıkart) demis efendisi. O derecede asagılama vardı
yâni.209
Camiye gidenlere bile laf atıyorlarmıs ‘Siz yarım gavursunuz, Müslüman
degilsiniz’ diye. Bir tanıdıgımızın anlattıgına göre, bir gün babam Hacı Ziya Bey
Camiine Cuma namazına gitmis. Hoca hutbeye çıkmıs, ‘Muhacir gelenlerin
dininden süpheleniyorum’ demis. Babam isyan etmis, ‘Ben Yunanistan’ın Girit
adasından geldim. Benim dinimin noksanlıgını sen nerden anladın? Sen de
camidesin, ben de. Lanet olsun senin gibi yobaz hocalara’ diyerek camii terk
etmis.210
Mübadillere yönelik asagılama ve önyargılar, onları belli bir süreligine içe
kapanmaya itmis ve bir yerlesim yerinde bir mahalle içinde toplu yerlesimle beraber, iç
evliliklerin de meydana gelmesine sebebiyet vermistir. Göçmenlere, en yakın olan yine
göçmenlerdi. Akrabalık baglarını yine kendileri gibi göçmen olanlarla kurdular.
206 Bir mübadilden aktaran Kemal Yalçın, age., s. 258.
207 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
208 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
209 Nevin Türkoglu (Söke-Aydın)
210 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
77
Evlilikler, kız alıp-vermeler 1950’lere dek mübadiller arasında oldu. Ardından, kendileri
gibi göçmen olan Arnavut, Bosnak gibi gruplarla akrabalık bagları kurdular.
1970’lerden itibaren ise, yerli halkla da evlilikler yaptıkları gözlemlenmistir.
Mübadiller, evlenecekleri esi seçerken o kisinin de mübadil olmasına dikkat ederlerdi.
Kendilerinden olmayanlarla yapılan evlilik hos karsılanmazdı:
Kaçarak gelenlerle, mübadele ile gelenler arasında evlilikler olmus. Belli ki,
Girit’ten tanısıyorlardı.211
Kavala’dan hemserilerimiz oldukları için, memleketten tanıdıkları için kızlarını
bana verdiler.212
Yılların geçmesi, göçmen ile yerli halk arasında kültürel uyumun yakalanmasını
saglamıstır. Bu nedenle 1970li yılları takiben artık muhacir aileler yerli halkla akrabalık
bagları kurmuslardır:
Herkesle dostlardı; Arnavutlarla, Bosnaklarla, Çerkezlerle… Her çesit insanla iyi
geçindiler. Yerlilerden ziyade, kendileri gibi muhacirlerle daha yakın oldular.
Hatta, “Giritliden kız alma, Giritliye kızını ver” seklinde bir söz bulunur.213
Bize macur derlerdi. Biz de onlara yerli oldukları için Yörük deriz. Önceden
aramızda (Yörük–Macur) kız alıp verme yoktu. Bu, yirmi otuz senedir
basladı.214
Biz de Pomaklara kız vermedik. Onlar daha kaba insanlardı. Simdi herkes
birbirine kız alıp veriyor.215
Türkiye’den Yunanistan’a giden muhacirler için de durum pek farklı degildi. Tamamen
yabancı oldukları yeni sosyal çevrelerine uyum saglayana dek aralarında dayanısma
halindeydiler. Aynı dili konusmanın, aynı gelenek ve göreneklere, aynı damak tadına sahip
olmanın, kısacası aynı cografyanın ürünü olmanın dogurdugu sonuçla önceleri evliliklerini
211 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
212 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
213 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
214 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir)
215 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
78
kendi aralarında yaptılar. Uyum süreci ve basarısına göre de yerli halkla akrabalık bagları
kurdular:
Kendi aralarında evlendiler. Yani Türkiyeli Rum ile Türkiyeli Rum evlendi. Elbette
simdi farklı…216
3.4.3. Göçmenlerin Sebep Oldukları Degisimler
3.4.3.1. Sosyo-Ekonomik Degisim
Göçmenlerin, yeni iletisime geçtikleri toplum ile kültürel bir çatısmaya girmemesi
ve “önceden varolan” ile “sonradan gelen”in (ya da yerli ile göçmenin) kaynasabilmesi
için iki çözüm yolu vardır. Bunların ilki, hangisi azınlıkta ise, ona ait degerlerin
çogunlugun içinde eritilmesi, yani asimilasyondur. kinci çözüm yolu ise, farklı
kültürlerin etkilesim içinde bir arada yasamaları, yani entegrasyondur. Kültürel bir
entegrasyon ile, azınlık kültürünün çogunluk kültüründen etkilenmesi kadar, çogunluk
kültürü de azınlık kültüründen etkilenmesi söz konusudur. Günümüz itibariyle, 1923 ve
sonrası Anadolu’ya gelen muhacirlerin, Anadolu yerel degerlerle bir kültürel
entegrasyonundan rahatlıkla söz edilebilir. “Önceden varolan” ile “sonradan gelen”
kaynasmıslardır.
Hem ticarette, hem de sanayi ve hizmet sektöründe, geçmis dönemlerde
azınlıkların, özellikle de Rumlar’ın ne denli önemli bir yer tuttukları biliniyordu.217
Rumlar’ın Türkiye’den ayrılısları ile, bu alanlarda büyük bir boslugun ortaya
çıktıgı görüldü. Bu durum, Türklerin söz konusu alanlara girmesine ortam yarattı;
böylece ekonomide ulusal denetimin kurulması kolaylastı, ulusal nitelik
güçlendi.218
Muhacirler, kendilerine tahsis edilen yerlere yerlesimlerinden itibaren, her ne kadar
baslangıçta sorunlar ve çatısmalar olduysa da, yerel degerlerle bir takım alısverislerde
bulundular. Göçmenlerin kendilerine göre bir uzmanlık alanı vardı. Bunları sergileyerek
yeni gelisimlere yol açtılar. Üretim modelleri, iklim, bitki örtüsü gibi bir takım
216 Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD)
217 Gündüz Ökçün ve Halit Ziya Usaklıgil’den aktaran Kemal Arı, age., s. 1-2.
218 Kemal Arı, age., s. 2.
79
farklılıktan ötürü, göçmenler de bilmedikleri konularla ilgili yerel halktan çok sey
ögrendi.
Göçmenler birçok yeni teknik, alet ve yasam tarzını Anadolu’ya tanıttılar. Dört
tekerlikli at arabası bunlara bir örnektir. Bu dört tekerlikli at arabası Anadolu’daki iki
tekerlikli öküz arabasının yerini aldı ve bu üretim Anadolu’da yaygınlastı. Göçmenler
geldikten sonra patates ve tütün üretimi yerli çiftçiler arasında yaygınlastı.219
Göçmenlerin ayrıca yerlilerin günlük alıskanlıkları üzerine pozitif etkileri de oldu.
Göçmenler arasında zeytinyagı kullanımı, keçi eti ve degisik bitkilerin tüketimi
yaygındı.220 Göçmenlerin Anadolu’ya ulasımı ile yerli halk arasında da yaygınlastı.
Mübadiller, Anadolu topraklarına geldiklerinde kendi üretim modellerini de
beraberlerinde getirdiler.221 Batı Trakyalılar tütün tarımı ve büyükbas hayvancılıgında
hayli ustaydılar. Giritliler, zeytin, bagcılık, süt ürünleri ve küçükbas hayvancılıgında
deneyim sahibiydiler. Yeni yerlesim birimlerine bu özelliklerini beraberlerinde
tasımaları ile bir takım degisimlere sebebiyet verdiler:
Peynircilik, bagcılık, kasaplık, pamuk ekimi, zeytinyagcılık, dokumacılık,
küçükbas hayvancılıgında ileriydik. Mandıra yaptık. Girit usulü peynir ürettik.
Peynirler buradan Ankara’ya, zmir’e gidiyordu. Türkiye’ye çekirdeksiz üzümü
Giritliler, tütüncülügü de Selanikliler getirdi. Söke’de ticari taksiciligi biz yaptık.
Marshall yardımı ile 1950ler’de ilk traktörün kullanılmasında, modern tarımda
öncülük ettik.222
Göçmenler, tarımda yeni metot ve tekniklerin ögrenmek ve bunları uygulamak
hususunda oldukça isteklilerdi. Türkiye’nin batısına yerlesen birçok mübadil zmir’de
çalısırken yeni teknikleri uygulamaya koydular.223 Tasova’ya Selanik ve Kayalar
219 Arı, age., s. 169-170.
220 Arı, age., s. 172.
221 “…üretime iliskin konularda kazanılmıs teknik bilgi, birikim ve deneyimler, ekonomik kalkınma
yarısına katılacak Türkiye için gerçekten önemliydi. Yunanistan’dan çok sayıda Türk göçmenin getirilisi
bu açıdan olumlu katkılarda bulundu. Anadolu köylüsüne oranla teknik konularda daha çok bilgi sahibi
olusları, tarım ürünlerinin türleri ve nitelikleri konusunda ise bilinç düzeylerinin göreceli de olsa yüksek
olusu, yeni Türkiye için önemli bir kazançtı. Yunanistan’dan gelen Türkler, yeni tarım tekniklerini
Türkiye’ye aktardılar”, Kemal Arı, age., s. 2.
222 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
223 Yalçın, age., s. 179.
80
bölgesinden gelen göçmenler, buraya birçok yenilik getirdiler.224 Girit’ten gelenler ise
zeytin üretiminde ustalardı. Günümüzde zeytin üretiminin en iyi yapıldıgı yerlerden
olan Gemlik ve Mudanya çevresinde zeytin üretiminin gelisiminde büyük katkıları
olmustur.225 Aynı biçimde, Söke ve çevresinde de zeytin üretiminde Giritli göçmenlerin
payı büyüktür.
Söke’de zeytin vardı, ama bizler geldikten sonra çogaldı. Sonra sonra zeytin
dikenler çogaldı.226
Söke’de zeytini kimi ayakla, kimi tasla, at ile sıkarken, torbalı sistemle yag sıkmayı
Giritliler getirdi.227
Yunanistan‘dan gelen göçmenler her ne kadar yeni teknik ve ekonomik aktiviteleri
beraberlerinde getirseler de, ayrılan Rum nüfusun potansiyelini karsılamaktan uzaklardı.
Çünkü çogu göçmen çiftçi idi.228 Buna karsın Anadolu’dan ayrılan Rumlar daha çok el
sanatları ve ticaret ile ugrasıyorlardı. Bu yüzden onların bıraktıgı boslugu doldurma hiç
de kolay olmadı.229 Kaplanoglu’nun belirttigi üzere (1999:60), Bursa civarından ayrılan
Rumların el sanatları, ticaret ve incir, ipek, zeytin, tütün ve bagcılık gibi ihraç ürünleri
üzerine olan bilgileri, Yunanistan’dan yeni gelen göçmenlerde bulunmamaktaydı.
Balkanlardan gelen insanlar Bursa civarından tütün üretiminin gelisiminde büyük
katkıda bulundular. Buna karsın tütün üretimi için dut agaçlarını, bagları hatta zeytin
agaçlarını kestiler. Bunun sonucunda toplam ekonomik potansiyel düsüse geçti.230
Türkiye’nin bir diger ekonomik kaybı uluslar arası ticarette meydana geldi.
Anadolu’nun ithalat ve ihracatı hemen hemen gayri Müslim azınlıgın elindeydi.
Rumların ayrılısından sonra yabancı sirketlerle Anadolulu üretici arasındaki baglantı
kopmus oldu. Bu yüzden yabancı sirketler yönlerini Yunanistan’a çevirdiler.
Dolayısıyla gayri Müslimlerin göçü Anadolu’nun uluslar arası ticaretini göreceli
224 Yalçın, age., s. 211, 217.
225 Kaplanoglu, age., s. 63.
226 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
227 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
228 pek, age., s. 156, 162-163.
229 Yalçın, age., s. 252.
230 Kaplanoglu, age., s. 16.
81
etkiledi.231 Arı (1995:182), incir ve üzüm üretiminde örnekler vermektedir. Bunlar,
pamuk ve tütünden sonra en önemli ithal ürünlerdi; Rumların ayrılısından sonra
önemlerini kaybettiler.
Bekli de göçün Anadolu ekonomisine en önemli etkisi, is gücü kaybı dolayısıyla
olmustur. 1920 -1923 arasında göçen Rumların tahmini rakamı yaklasık 1.500.000’dir.
Bu nüfusun önemli bir kısmı kentlerde yasamakta, üretim ve ticaret ile mesgul
olmaktaydı. Bu iki ekonomik faaliyet sehir yasamıyla baglantılıdır. Bu yüzden
Rumların ayrılısıyla sırf ekonomik üretim düsmemis ayrıca, sehir yasamı da göreceli
olarak etkilenmistir. pek (2000:63), nüfusun düsmesiyle birlikte Anadolu ekonomik
yasamında sehir yerlesiminin de yara aldıgını belirtir.232 Gayri Müslimlerin Anadolu
dan ayrılması ile ekonominin ulusallastırılması ve aynı zamanda ekonomik kayıp ve
yoksullugu beraberinde getirmistir.
3.4.3.2. Kültürel Degisimler
Göçmenler yeni yerlesim yerlerine kendilerine has kültürel degerleri de tasıdılar.
Yeni halk oyunları figürleri, giysiler, çalgılar, seyirlik oyunlar, türküler, ezgiler,
maniler, yemek yapma teknikleri, yeni tatlar ile Anadolu’da çesitlilik arttı.233 Örnegin,
günümüz Samsun Halk Oyunları repertuarında Rumeli oyunları hayli yer tutar.
“Türkiye’ye aktarılan folklorik unsurlar, lehçe ve güncel yasam biçimi, hatta köy
mimarisi, önce Türkiye’nin bu alanlardaki otokton yapısına eklenerek katkıda
bulundu. Gelisen sürece kosut olarak da, yerli kültürle kaynasma, uyusma ve
giderek uzlasma asamalarına girdi. Böylece, Türkiye’ye getirilen göçmenlerin yerli
halkla pek çok konudaki karsılıklı alısverisi ve etkilesimi sonunda, yogun bir
kültürel degisim yasandı. Göç olayı ile Türkiye’ye aktarılan kültürel degerler ve
231 pek, age., s. 63; Arı, age., s. 174.
232 krs. Arı, age., s. 174.
233 Anadolu’dan Yunanistan’a giden Rumların orada gerçeklestirdikleri degisim için de aynı seyler
söylenebilir. Rembetika örnegi, en çok bilinenidir. Anadolu Rumları, Yunanistan’da müzigim yanı sıra
diger kültürel ögelerde de farklılasma ve çesitlenmeye yol açmıslardır:
Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Girit’te bir köy dügünü anlattılar bana. Girit’te kalan amcamın karısı,
oraya Kapadokya’dan geçenlerdenmis. O kadın ve ‘kasis’ ismini verdikleri kardesi, dügüne gitmedikçe
bitmezmis o dügün. Biri fes giyip ‘yürü yavrum yürü Konyalım yürü’ diye Türkçe söyleyip oynarken,
digeri ona tef çalarmıs.”
82
davranıs biçimleri, bir-iki kusak sonrasında ortaya çıkan uzlasma evresinde ortak
bir kültürün hos bir çesnisi olarak görüldü.”234
Üçüncü-dördüncü kusak muhacirler, bunları yasatmakta her ne kadar zorlansalar da,
son zamanlara dek, dügünlerde235, eglencelerde “eski memlekete” dair izler hâlâ
görünebilmekteydi.
Benim çocuklugumda Kör Hafız, Cemile Hanım isimlerinde Giritliler vardı. Biri
cümbüs, digeri tef çalardı. Onların çaldıgı çok güzel, yarı Giritlice, yarı Türkçe
türkülerle dügünler yapılırdı. Oyunlarımız da buranın zeybegine benzerdi.”236
Girit mutfagını da beraberinde getirdiler; balık çesitleri, sebze yemekleri, degisik
kuru fasulye yapımı… Sonraları yerli halk bunları bizden ögrenip yapmaya
basladılar. Damak tadını da degistirdik yâni! 237
Batı Trakya muhacirleri daha muhafazakârken, Giritliler’in Türk toplumu içinde
belki de en modern grup oldukları söylenebilir. Bu durumun en çarpıcı örnegi, belki de
alkol alımı, sarap ve rakı yapımı olabilir:
Zeytinyagı, bal, sarap da yaptılar. Sarap ve sirkeye yıllarca para vermedik. Bizim
evimizde Girit’ten getirdigimiz ‘inbik’ vardı. Onunla rakı yapardık. 238
Yıllarca babam, ölünceye kadar, kendi yaptıgımız sarabı içerdi.239
Göçmenlerin Söke’ye katkısı sadece ekonomik yönden olmamıs, kültürel yönden de
büyük etkileri olmustur. Söke’ye gelen göçmenlerin büyük bir kısmı kıyafet ve düsünce
olarak Batı ülkelerine yakın olmaları dolayısıyla Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan
kıyafet degisikligine çabuk ayak uydurmuslardır. Özellikle Girit’ten gelenler yöre
halkının beslenme alıskanlıklarının sebze ve meyve agırlıklı bir beslenmeye
yönelmesine katkıda bulunmustur.240
234 Kemal Arı, age., s. 2.
235 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Dügünlerde hâlâ Rumeli türküleri, oyunları çalınır, oynanır.”
236 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
237 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
238 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
239 Remzi Tuntas (Söke-Aydın)
240 Öztürk, agm., s. 72.
83
3.4.4. Kimlik Bilinci
Göçmenlerin kimlik anlayısı da önemli bir gözlem noktasını olusturur. Bu durum
hem Yunanistan’daki hem de Türkiye’deki göçmenler açısından son derece ilginçtir.
Türk ve Rum göçmenlerin yeni yasam çevrelerine uyum süreçleri çok güç olmustur. Bu
süreçteki en büyük engel lisan problemidir.241 Türkiye’den giden birçok Rum Türkçe
bilmekteydi ve Yunancaları iyi degildi; diger yandan Yunanistan’dan ve özellikle
Girit’ten Müslümanlar Rumca konusmaktaydılar ve Türkçeleri iyi degildi.242 Bunların
yanı sıra her iki toplulukta ilk yıllarda büyük sefalet çektiler; ekonomik yardıma ihtiyaç
duydular. Bunun anlamı, yerli halkın ekonomik kaynaklarını yeni gelenlerle paylasması
demekti. Bu yüzden, yerli halk yeni gelenlere iyi gözle bakmamıs, onlara kötü
davranmıs ve onları bir yük olarak görmüstür. Bu durum göçmenleri farklı kimlik
insasına itmis, kendilerini yerli haktan soyutlamıslardır.
Girit göçmenleri, yeni sosyal çevrelerine uyum asamasında, kendilerinin yerli
halktan farklı taraflarını da ortaya koydular. Anadolulu Rumlar, Yunanlılara göre
kendilerini daha kültürlü, egitimli ve gerçek Helen kültürünün temsilci olarak gördüler.
Mübadillerin, aile yasantısı, kadının toplum içindeki yeri, giyinis biçimleri, yemek
kültürleri de yerli halktan farklıydı.. Bu yüzden, yerli halk tarafından alaya alınır,
garipsenirken, birer göçmen olarak kendilerini ‘digerleri’nden ayıran özelliklerini
vurguladılar.
Kaçak da olsa, mübadil de olsa Girit’ten gelenler daha kültürlüydü. Avrupa kültürü
vardı. Görgü yapısı farklıydı. Mesela, kadının toplumdaki yeri bizde daha fazlaydı
Kendimize “Kritikos” deriz.243
Salvarı burada gördüler. Kara çarsaf hiç giymediler. Eski Giritlilerin kırmızı
pestamalları vardı; bir kısmı bunu bellerine de baglardı.244
Giritlilerde siyah renge olan bir merak vardır; erkeklerde de kadınlarda da.245
241 Kaplanoglu, age., s. 129.
242 Kaplanoglu, age., s. 65.
243 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
244 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
245 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
84
Esim siyah giydiginde ona (Yunan karısı gibi yine siyah giymissin) diye
takılırım.246
Giritliler yerlilere nazaran daha modern giyiniyorlardı. Elbiselerinden dolayı
hemen ayrılıyorlardı. Yerliler Yörük gibi giyiniyorlardı. Girit’te çekilen
resimlerden anlasılacagı üzere, kalpak giyer, bıyıklı olmak sartıyla kravat
takarlardı. Kadınlar Girit’te basları açıktı. Dısarı çıkarken baslarına normal bir sal
alırlardı. Önlerinde önlük vardı. Giritlilerin giyimi yerli halkın tepkisini
çekmisti.247
Giritlilerde fiyaka, afi, çalım vardı. Gösterisli yürüyüs, hovardalık, çapkınlık, güzel
giysiler, boyalı simsiyah kıvrık bıyıklar, pırıl pırıl çizmeler…248
Girit’ten gelenler hâlâ bası açık gezerler. Ama buralarda bu yok.249
Kız alıp verme önceden çok katıydı; simdi öyle degil. Ama oglum bekar olsa Giritli
kız alsa sevinirim. Anlasma, kültür, ruh yapısı…250
Anadolulu Rumların kimlik bilinci, onların geçmis hatıralarına dayanır. Sahip
oldukları hatıra ve insa ettikleri kimlik, onların yasam sekillerini kurmalarıyla
baglantılıdır. Hirschon (2000:16), onların ana vatanlarını travmatik biçimde geride
bırakmaları ve geçmis yasamlarına duydukları özlem, onları farklı kimlik bilincine itmis
oldugunu söyler. Türk göçmenler için kimlik insası meselesi geçmise dayanmaz; yeni
Cumhuriyet’e derinden baglılıkla açıklanır. Arı (1995:166), bu duygusal baglılıgın Türk
ulusal kimligi ile baglantılı oldugu belirtilir. Kaplanoglu (1999:129), göçmenlerin sahip
oldugu Cumhuriyet ve Atatürk sevgisinin gözlemledigi en ilginç sey oldugunu yazar ve
bu gözleme tüm göçmen köylerinde rastlamıstır. Girit’ten göçen insanlar öldürülme
korkusu içinde ve Atatürk’ün kendilerine kurtardıgını düsünmekteydiler. Bu yüzden
O’na karsı büyük bir sükran duymaktadırlar. Göçmenlerin o yıllarda basına verdigi
demeçler, Yunanistan’da ne denli sıkıntı çektiklerini ve bu yüzden Cumhuriyete
minnettar olduklarını ortaya koymakta, onlar Cumhuriyete olan baglılıklarını
246 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
247 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
248 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
249 Nevin Türkoglu (Söke-Aydın)
250 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
85
belirtmekte ve simdi asıl görevlerinin çok çalısmak oldugunu söylemekteydiler.251
Yalçın (1998:178) da Türk göçmenlerinin Atatürk’ü ne denli çok sevdiklerini belirtir.
Bu durum, göçmenlerin kimlik insasında Cumhuriyet ve onun kurucusunun ne denli
önemli rol oynadıgını açıklar.
Mübadiller, Anadolu’nun sosyal yasamına resmi ideoloji kabul ettikleri ölçüde uyum
saglamıslardır.252 Göçmenler, Balkanlardaki ve Girit’teki yasamlarından ötürü Avrupa
tarzı yasam stiline sahiplendi. Resmi ideoloji tarafından bu durum kabul görürken, yerli
halk bu durumu tuhaf karsılanmıstır. Kaplanoglu (118), mübadilleri çok daha
demokratik bulurken, pek (149), çekirdek ailenin bu hususta etkin oldugunu belirtir.
Kaplanoglu, göçmen köylerinden daha demokratik bir yasam tarzı gösterdiklerini ve
Avrupa kültür ögelerini Anadolu’ya tasımalarının Anadolu’daki demokrasiyi
gelistirdigini söyler. pek, göçmen ailelerinde tek esliligin hâkim oldugunu ve ortalama
bir ailede iki çocugun bulundugunu belirtir. Bu durum, mübadillerin modern yasama,
Anadolulu köylülerden daha çok yakın olduklarının da birer göstergesidir. Sonuç
olarak, devlet düzeninin ve resmi ideolojisinin göçmenlerce kabulü, göçmenlerinin yeni
yasam çevrelerinde insa ettikleri kimlige katkı saglamıstır.253
3.4.5. Girit Mutfagı
Mübadiller, sofra düzenine ve âdâbına çok önem verirler. Son yirmi yıla kadar
yemekler yerde yenir, sofra örtüsü yere serildikten sonra üstüne tepsi ya da sofra
konurdu. Bu uygulamanın giderek ortadan kalktıgına ve yerde yemek yeme yerine
sandalyede oturarak masada yemek yemenin yaygınlastıgı gözlemlenmistir. Yemek
yeme alıskanlıklarında dahi yerli halkla bir takım farklılıklar belirmisti:
Burada çoluk çocuk yemegi bir tabaktan yiyorlardı. Ama Giritlilerde herkesin
tabagı farklıdır.254
251 Kaplanoglu, age., s. 79-106. Bu durum, Söke’deki Girit göçmenleri için de geçerli olup, “Karsı
Direnis” alt baslıgında belirtilmistir.
252 Erden, agm., s. 276.
253 Erden, agm., s. 277.
254 Nevin Türkoglu (Söke-Aydın)
86
Muhacirler, göçtükleri yerlere özgü yemek çesitlerini Anadolu’ya tasımıslar, yemek
kültürümüzün çesitlenmesine sebep olmuslardır. Batı Trakya ve Girit göçmenleri sebze
yemekleri ve çesitli baharatları yemeklerde ustaca kullanmaları ile ünlüdürler.
Muhacirler kahvaltıda peynir, reçel, tereyagı ve yumurta yerler. Ögle yemeklerinde
özellikle tarhana çorbası ile salata yer alır. Aksam yemekleri için daha teferruatlı, daha
çok emek isteyen yemekler yapılır. Batı Trakya göçmenleri nohut, kuru fasulye, börek
gibi tahıl ürünü yemeklere agırlık verirken, Giritliler zeytinyaglı sebze yemeklerini
tercih ederler.
Bayramlarda özel tatlılar hazırlanır. Batı Trakya muhacirleri baklava, süt lokması,
irmik, muhallebi türünden tatlılar yaparken, Giritliler sütlü tatlılarına muhakkak tarçın
eklerler.
Evde çay fazla içilmez; yerine Trakya muhacirleri ıhlamur içerken, Giritliler Türk
kahvesinden vazgeçmezler. Yemekler birlikte su ya da ayran, nadiren boza içilirken
Batı Trakya muhacirleri kesinlikle alkol almazlar. Girit göçmenleri yemek sırasında
sarap ya da rakı içebilirler.
Yemeklerde sebzenin ve tahılın yeri büyüktür. Batı Trakya Türkleri börek çesidi
yönünden zengindirler. En sık yapılan börekler kabak böregi, sütlü börek ve sogan
böregidir. Sogan böreginin yapılısı asagıdaki gibidir:
Önce hamur yogrulup tutulur. Küçük gözlere ayrılır. On gözden bir yufka yapılır.
Tepsi yaglandıktan sonra açılan yufka serilir. Ayrı bir kapta böregin içi hazırlanır.
Yarım kilo kuru sogan, biber, salça, çiprika255 ve tavugun beyaz eti birlikte kavrulur.
Hazırlanan börek içi yufkaya sürülür ve fırında pisirilir. Odun fırınında piserse daha
lezzetli olur.256
Muhacir sofralarının vazgeçilmez yemeklerinden biri de çorbalardır. Peynir
çorbasının tarifi asagıdaki gibidir:
255 Çiprika: Kekik benzeri bir bitkiden yapılan baharat
256 Ayten Seyran (Gaziemir-zmir)
87
Bir tencereye tereyagı konur. Eridikten sonra üç kasık un yag ile birlikte kavrulur.
Kavrulduktan sonra peynir suyu dökülerek karıstırılır. Agır ateste piser. Çorba
kaynayınca içine peynir ufalanarak dökülür. Agzı yarım kapatılarak pismesi beklenir.
Bu çorbanın yapımı kolay oldugundan tarla, bahçe isinden döndükten sonra hemencecik
olur.257
Genel itibarı ile Girit yemekleri Akdeniz mutfagının bir parçasıdır ve dolayısıyla da
Akdeniz mutfagının tipik özelliklerini ihtiva eder. Sebze, zeytinyagı ve peynir en çok
kullanılan malzemelerdir. Börek gibi hamur isleri, tarçın ile süslendirilmis sütlü tatlılar
ve özellikle de peksimeti ve sarabı ünlüdür.
Asagıda Girit mutfagından bir takım örnekler yer almaktadır258:
Bir tür üzüm olan ve meyvesi “koruk” olarak adlandırılan asmanın salkımları
toplanır, koruklar sıkılıp siselere doldurulur. Koruk suyu yemeklerde -eksimtırak tat
vermesi için- kullanılır, koruk serbeti de yapılıp misafirlere ikram edilir. Asmanın taze
yapraklarından da sarma (dolma259) yapılır.
Girit’in börekleri ünlüdür. Bunlardan biri de “çurlama (çullama ya da culamas)”dır.
Çurlamanın tarifi su sekildedir: Bir tepsinin içine ince yufka konur ve sonra da üzerine
küçük parçalar halinde haslanmıs tavuk eti yerlestirilir. Ariyetten hazırlanmıs iç pilav,
tavuk cigeri ile karıstırılarak tepsiye dökülür. Sonra, üzeri tavuk etleri ile örtülür ve yine
ince yufkalarla kapatılıp bir çesit börek hazırlanır. Yemek saatinde fırına verilir ve sıcak
olarak tüketilir.
Giritlilerin bir diger böregi de adaya özgü “malaka” diye adlandırılan peynirden
yapılır. Malaka peynirli pideler büyük parçalar halinde hazırlanır, her ısırısta uzar,
yanında bir bardak sarap ya da ayranla tüketilir. Sarap tüketiminin Giritlilerde, günde
bir bardak içmek olarak yerlesen büyük bir gelenek oldugu unutulmamalıdır; hatta
çocuklara bile kuvvetlensinler, kanlansınlar diye sarap içirilirdi.
257 Pembe Horasan (Kuyucak-Aydın)
258 Bu bilgilerin büyük kısmı Girit göçmeni kaynak kisilerden derlenmistir.
259 Dolmanın Yunanca adı, “dolmades”tir.
88
Katlanmıs hamurun lokma büyüklügünde sekle sokulmasının ardından zeytinyagı
ile kızartılarak yapılan börege de “kuluraça” denir. Ekseriyete kahvaltılarda yanında
peynir ve zeytinle tüketilir.
ç pilavlı kuzu dolması da Giritlilerin sevdigi bir yemek türüdür.
Bol sebzeli, patatesli, yumurtalı “sfugato” isminde bir tür menemen de Giritlilerin
çok sevdigi ve pratik sekilde hazırlanan bir tür yemektir. Lor tatlısı, ekmek kadayıfı, tel
kadayıf, baklava ve diger sütlü tatlılar ve Girit sularında bulunan çiroz tipinde bir tür
balık olan ringa balıgının kurutulmus hali de sevilerek tüketilir.
Giritliler, -diger Müslüman topluluklarının aksine- salyangoz da tüketirlerdi;
“salyangoz dolması” özel hazırlanmıs sofralarının bir parçası konumundaydı. Bu
yüzden de Anadolu’ya yerlestiklerinde garipsenmisler, bu alıskanlıkları yadsınmıstır.
Girit mutfagını ve Giritlilerin yeme içme alıskanlıklarını Anadolu mutfaklarından
farklı kılan temel özellik, yabani otlardan yapılan çok çesitli otların varlıgıdır.
Nüfus mübadelesinden sonra Anadolu’nun çesitli yerlerine yerlestirilen Giritli
Müslüman halkın bundan sonra yasayacakları topraklarda yeni ve güçlü bir kimlik
olusturmasında mutfak kültürleri büyük rol oynamıs; en önemli farklılasmayı da
yabani otların yogun tüketimi ortaya koymustur. Aslında tutumlarında katı
olmayan ve degismeye açık insanlar olan Giritliler, yemekleri söz konusu
oldugunda kurallara son derece baglı ve tutucu davranırlar. Onları, mevcut bir
tarifi degistirmeye, ufak bir ekleme veya çıkarma yapmaya ikna etmek mümkün
degildir. Geldikleri topraklara ve geride bıraktıkları hayatlarına ait anılarını adeta
yemeklerinde muhafaza eden Giritlilerin, yemek adetlerine bu asırı baglılıkları
zorla kopartıldıkları topraklarına özlemden ileri gelir sanki. Ben, ailemde ve Giritli
birçok ailede de gözledigim yemege ve mutfaga düskünlügün, bu konuda titizligin
ve kuralcılıgın kökeninde hep bu duygunun yattıgını düsünürüm.260
260 www.osym.gov.tr (05.05.2007) ALES - 22 Nisan 2007, Sözel Bölüm A Kitapçıgı, 53 ve 54. paragraf
soruları metni.
89
3.4.6. Girit Özlemi
Bana özlemi soruyorsun. Bunu nasıl anlatabilirim, nasıl kagıda dökebilirim? Ancak
yasayanın bilebilecegi bir sey… Özlem, göçmenligin ruhunda… Kim bir ruhu
duyabilmis, kim onunla konusabilmis, kim ona dokunabilmis? 261
Özlem, dogal bir insani duygudur. Fakat resmi belge niteliginde olmadıgı ve tarihsel
akısta önem arz etmedigi için Tarih çalısmaları içinde yer almaz. Bu duygu,
mübadillerin yeni çevrelerine uyum sürecinde etkili olmus, onların sosyal, kültürel ve
ekonomik katkı ve üretimlerinde önemli rol oynamıstır. Bu sebeple, göçmenler üzerine
bir sözlü tarih çalısmasının içeriginde “özlem” olgusunun varolması gerekliligine
inanıyoruz.
Gerek Yunanistan’da gerekse Türkiye’de, muhacirlerin dogdukları topraklara dair
özlemlerini anlatan onlarca kaynak vardır. Özlem duygusuna dair aktarımlardaki ortak
nokta, göçmenlerin yeni yerlesim yerlerini seçerken dahi eski vatanlarını anımsatıcı
yerleri yurt edinmeleri262, geri dönme istegi, eski memleketin daha huzurlu, eski
toprakların daha verimli, eski insanların daha iyi olduklarıdır. Ayrılırken yanlarına
aldıkları, sembolik degerleri çok yüksek olan küçük nesnelerle bu özlemlerini
gidermeye çalısırlar:
Annemin Girit’ten gelirken sandıgında Girit sabunu vardı. Ömrü müddetince o
Girit sabununu korudu. Öldükten sonra o sabunla yıkandı.263
Göçmenlerin uyum ve üretime geçis asamalarında, geri dönme umutlarından önceki
bölümlerde bahsedilmisti. Bu geri dönme umudu körelip, yeni vatanı “sahiplenme”
safhasında bile özlem asla dinmemistir. Fakat yasanan acılar ve göç esnasında çekilen
çile, geri dönüs isteginde azalmalara da sebebiyet vermisti.
261 Ernest Muncherian (Kaliforniya-ABD)
262 Yeni yerlesim yerlerini tespit konusunda, mübadillerin, eski vatanlarına benzer iklime sahip ve benzer
ürünleri yetistirebilecekleri yerleri tercih ettikleri belirtilmisti. Asagıda verilen örnekte, bu hususların yanı
sıra, cografi benzerligin de dikkate alındıgını ispatlamaktadır:
Kiryaki Spiroglu (Drama-Yunanistan): “Geldik buraya, baktık, aynı Honaz gibiydi. Orada da evimiz
dagın yanındaydı, burada da. Karsı daglara bakınca hep Honaz’ı hatırladık”, Dogdugum Topraklar -
‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004.
263 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
90
(Nasibimiz böyleydi) derdi annem. lkin olmadılar, ama sonra sonra memnun
oldular. Buram buram memleket hasreti, her zaman geri dönme istegi vardı. (Simdi
kargasalık var; düzelecek, geri dönecegiz) derlerdi. Buradan kaçan Rumlarda da
aynı… Hâlbuki yok ama öyle benimsemisler. Gelince hep toprakları yaladılar,
ceviz getirdiler buradan. (On altı, on sekiz yıl bu memlekette büyüdüm; bugün olsa
gelirim) diyorlar. Tabii toprak, toprak… Dogum yeri… nsan yetmis seksen sene
geçirmis memlekette, özlemez mi orasını? 264
Geri dönme hayalleri hepsinin vardı. (Biz gidecegiz köyümüze) derlerdi. Bazıları,
Yunanistan’dan getirdikleri paraları sandıklarda sakladılar; oraya dönünce
kullanmak için. Ama paralar tedavülden kalktı, battal oldu. Bazıları (Köye
gidecegiz) dediklerinde babam, (Ben köye gitmem; bu tarafa kaçarım) derdi.
Nedenini sorduklarında ise, (Orası harp sahası, burada ebediyen kalırsın) derdi.
Millet gitmek isterdi; orada malları var elbette. Ama benim babamın malı yoktu ki.
Orada kosu atları olan kisi, burada bir araba samana muhtaç oldu. O kisi elbette
geri dönmek isterdi. Babam gibi olanlar istemezdi.265
Pek fazla memleketi özlemiyorum; annem de özlemezdi. Ne de olsa korkuyor
insan.266
Mübadillerde sıkça rastlanan bir durum vardır ki, o da eski vatana dair her seyin
daha güzel oldugudur267:
Babam ölünceye kadar (Girit’in üzümü, zeytini baskaydı) dedi.268
Bizim evde Girit’ten gelen 10 kg. zeytinyagı saklıdır; sırf Girit’ten geldigi için.
Girit’ten gelen kuru üzüm de saklı durur. Hâlbuki Türkiye’deki daha güzel...269
Girit’in adı her zaman Güzel Girit’ti (Omorfi Kiriti). ‘Kız gibi Girit’ anlamında ‘
Kriti’ derlerdi. Ballandırarak anlatırlardı. Bir abartma vardı. Mesela, oranın zeytini
her zaman buradakinden iyiydi; balı, pekmezi, surubu… Girit’i kaybedilmis,
264 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir)
265 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir)
266 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir)
267 Pınar Türenç, Sirinceli bir Rum muhacirden su sekilde aktarma yapmaktadır: “Burada da incirimiz var
ama Çirkince’nin inciri pek tatlı olur. Bunların tadı az. Zeytinlerimiz de çoktu. Simdi pulmanlarla
[otobüslerle] köyümüze gidenler bana zeytinyagı götürüyorlar. Bir de tesvirler [fotograflar]...” “Ege’de
Yasanan Geç Kalmıs Bir Dügün”, Hürriyet, 19 Ekim 2000.
268 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
269 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
91
koparılmıs ve bir yerlerde kalmıs bir uzuv gibi anlatırlardı. Anlatılacak gibi degil.
Ancak, birebir konusurken özlemlerini anlardınız. Girit’ten bahsederlerken sasırıp
Giritlice devam ederlerdi.270
Memleketi anımsatıcı en önemli öge toprak ve sudur. “Doyuran toprak” ve “yasam
veren su”…271
On bes sene evvel Girit ziyaretimizde, zeytinligimizden toprak getirip büyük
ablamızın mezarına o topraktan döktük.272
Mübadeleye dair incelemelerde bulunan bir kisinin dikkatini çekebilecek bir nokta,
Anadolu Rumlarının daha fazla heyecanla Anadolu’ya olan özlemlerini aktarmalarıdır.
Belki de Rumların Anadolu’daki zenginliklerine nazaran, orada daha fazla güçlükle
mücadele etmis olmaları bunun sebebi olabilir.273
Iraklio’da büyük çarsıda, bir sırada bes altı kasap dükkânı vardı. Bir tanesinde ben
yaslarda bir adam vardı; girdim içeri. ‘Ne kadar?’ dedim; bana Drahmi olarak
söyledi. Dedim ki (Ben Yunanlı degilim, Türküm), (Türk mü? Nereden?) dedi.
Dedim (Aydın Söke). (Bak, surda ne yazıyor?) dedi. Tabelayı gösterdi bana. Ben
Yunanca yazı bilmiyorum. (Ne yazıyor?) dedim. (Menemen Kasabı yazıyor) dedi.
270 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
271 Eleni Enotiadis (Evia Adası-Yunanistan): “Babam, Ürgüp’e gitmek isterdi. ‘Bir görsem evimizi,
bahçemizi, bir üzüm koparsam bagdan’ derdi. 1982’de Allah nasip etti, ben gittim Ürgüp’e. Ayazmadan
su getirdik. Anam, dayım içtiler. Toprak da getirdim. Yemek yaparlardı, mantı diye. Bir tepsiye koyup
birlikte yerdik. Simdi ben de yaparım; usaklarım, torunlarım yer”, Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’,
Bölüm 1, TRT, 2004.
Marina Sarımihalidis (Kapadokiko-Larissa-Yunanistan): “Türkiye’de dogmusum, iki yasımda buraya
gelmisim. Büyüklerimiz orayı söylerdi. Daha da simdi, kalanlar hâlâ orayı söyler. Bir gün kaynım, (Ana)
dedi, (Rodos’a gittim, Türkiye’nin horozlarının sesini duydum). Kayınnam, (Ah yavrum, madem o kadar
yakın idi, bir avuç toprak getireydin) dedi. Simdi görmesin gidip geldiklerini; toprak da geliyor, hepsi de
geliyor. Çok arzularlardı, çok gitmek isterlerdi. Ölene kadar Türkiye derlerdi. Burayı bilmezlerdi. Gitmek
istiyorduk dogdugumuz topraklara; gidemedik, kaldık”, Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 1,
TRT, 2004.
Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD): “Alaçam’da insanların tıbbi amaçla su almaya gittikleri
bir pınar vardı. San Fransisko’da yasarken, eve genellikle ‘ginger eale’ [bir çesit alkolsüz, gazlı içecek]
getirirdim. Bir gün annem bunu içtiginde, Alaçam’daki ‘Acısu’ diye isimlendirdikleri kaynak suyunu
hatırlamıstı; (Tadı aynı ona benziyor) demisti.”
Bilal Türkoglu (Söke-Aydın): “Girit’te Bayındır’dan gitme, Petropoulos isminde biriyle tanıstık. Ayagı
rahatsızdı. Bayındır’da bir kaplıca varmıs. (Oraya gitsem, ayagımı bir o sulara koysam hiçbir seyim
kalmayacak; iyilesecegim) diyordu. Yalnız, çocukları onun Türkiye’ye gitmesine müsaade etmiyorlardı;
(Oraya gideceksin, Türkler seni kesecek; bir de babamızdan olacagız) diyorlardı.”
272 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
273 Hasan Seyran (Gaziemir-zmir): “Onların memleket özlemi farklı, sebebi de açık. Rumların buradaki
ekonomik durumları daha iyiydi. Bag, bahçe yaptıkları zaman bu meyveler zmir’e gidiyordu, yani
emeklerinin karsılıklarını alıyorlardı. Hayat standartları da yüksekti. Gaziemir’de hep yazlıkları varmıs.
Bizim orada [Kavala’da] yazlık mı varmıs? Harmanın kıyısında yatacak adam, kalkacak bir masrapa su
dökecek. Haftada kaç defa banyo yapacak, belli degil.”
92
(Benim annem, babam Menemenli idi. Ben de onların hatırası için kırk küsur
senedir bu kasabı isletiyorum) dedi. Onlarda müthis bir özlem var; o kadar çok ki,
bizde yok o özlem. Anadolu diyorlar, baska bir sey demiyorlar. Baslarını tutarak
kaç kisi ah çekiyor, kendi çıkarları için bizi kopardılar diyorlar. Bir baskasıyla da
karsılastık. O gelmis Türkiye’ye. Döndügünde annesi sormus (Türkiye nasıl, hâlâ
sulak mı?). Girit kurak, su kıt. (Anne, sen gör oradaki suları, bizim hepimizi
bogacak suları var) demis oglan. (Ama onlar delirmis; suları bosa akıtıyorlar)
demis.274
Göçmenlerin içlerine hapsettikleri özlemleri, Anadolu kültürünün çesitlenmesine
katkı saglamıs, bu özleme dair birçok mani ve türkünün söylenegelmesinde etkili
olmustur.
Mani maniye keman
Benden memlekete çok selam.
Kahırlanmasın hısım akrabalar,
Biz de varırız bir zaman 275
Her göçmen, kendinde eski memlekete dair bir iz tasır. Kimi evinde, kimi adında…
Soyadı kanunu çıktıktan sonra, Giritli göçmenler de eski vatanı hatırlatıcı soy isimleri
aldılar. Girit mektuplarından da anlasılacagı üzere, zaten Giritliler, Anadolu’nun aksine,
kendi sülalerini tanıtıcı lakaplar yerine, soy isim kullanıyorlardı.276
Babam, Girit’teki evimizin planının aynısından burada da yaptırttı.277
Türkiye’ye geldikten sonra, Girit’ten dolayı ‘Adalı’ soyadını aldık.278
Girit’te Tuntas soyadlı insanlar var.279
274 brahim Akkaya (Söke-Aydın)
275 Pembe Horasan (Kuyucak-Aydın)
276 Yunanistan’daki Anadolu göçmenleri de, soy isimlerinde Türkçe kelimeler ve ekler kullanmaktadırlar.
Yunanistan eski Cumhurbaskanı Karamanlis’in, bir Karaman göçmeni oldugu iddiası mevcuttur. TRT’de
yayınlanan ve bu çalısmada da kullanılan “Dogdugum Topraklar” adlı belgeselde, aktarımcı göçmenlerin
isimleri, “Tellioglanidis, Sarımihalidis, Spiroglu, Karacaoglu, Köroglanoglu” gibi Türkçe izler tasır.
277 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
278 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
279 Remzi Tuntas (Söke-Aydın)
93
Göçmenler için eski memleketin dili de önemlidir. Bunu kimliklerinin bir parçası
olarak düsünürler.280
Bizle konusurken, özellikle de Girit’ten bahsederken, farkında olmadan cümleleri
Giritlice kelimelerle süslerlerdi. Heyecanlandıkları yerde Giritlice kullanırlardı.281
Babaannem, dedem Atina’dan gelen tas plaklardan Rumca Rembetika
dinlerlerdi.282
Yıllar sonra, oradakilerle ilk defa Rumca konustum. nsanın çok hosuna gidiyor.
Sivemi onlar çok begendiler. Hatta bir tanesi, bir bakkal vardı o, (yok, sen Türk
degilsin, Yunanlısın) dedi. O derece iyi… Ondan sonra, çıkardım nüfusumu
gösterdim, (bak) dedim.283
Mübadillerin eski memleketlerine duydukları özlem, göçün üzerinden hayli vakit
geçmesine karsın, onları eski topraklarına götürmekteki en baslı sebep olmustur.
Günümüzde gerçeklesen Türk-Yunan dostluk örgütleri, mübadil dernekleri bunların bir
sonucudur. Özlem, göçmenlerin kimlik insasında da etkili olmus, atalarının eski
memleketlerine gittikçe, “göçmenlik aidiyeti” hissi yerlesmistir.
Eski memlekete yıllar sonra geri dönmek, en azından ziyarette bulunmak, tüm
göçmenlerin ortak arzusudur. Mübadiller de Yunanistan ve Türkiye arasında politik kriz
olmadıgı devirlerde serbest biçimde eski sehirlerine, kasabalarına, köylerine turistik
amaçlı gezi düzenleyebiliyorlar. Aile içi anlatımlardan etkilenen ikinci ve üçüncü kusak
göçmenler de ata memleketlerini gezerken büyük heyecan duyuyorlar. Bugün, turizm
geliri olmayan, Anadolu’nun en ücra kösesinde bile Yunanistan, ABD, vb. ülkelerin
uyrugunda insanlar görmek bu yüzden olasıdır.
Hatıraları yasamak, dogdugum toprakları tekrar görmek için on bes yıl önce bir kez
gittik. Her seyimizi bulabilecegimizden emindik. Ablam on dört yasında ayrılmıstı;
280 Vula (Pavlides) Rushdoony (Kaliforniya-ABD): “Evde ailem ve büyükannem Türkçe konusurlardı. Bu
yüzden Türkçe’yi anlayabiliyor ve konusabiliyorum. Türkçe’yi seviyorum; bence çok melodik bir dil.
Yunanistan’da Türk televizyonunu takip ediyordum.”
Ernest Muncherian (Kaliforniya-ABD): “Eski memleket insanlarının konusmalarından biraz Türkçe
ögrendim. stanbullu genç bir çocuk ABD’de üniversiteye baslamadan önce bir aylıgına bizde kaldı. Bir
gün akrabalarım Türkçe konustugunda, bir köyden geldigimizin açık bir sekilde belli oldugunu söyledi.”
281 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
282 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
283 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
94
Girit’in her yanını biliyordu. Gidince evimizi, dükkânımızı bulduk. Çok samimi
karsıladılar, çok duygulandık. Yıllarca birlikte yasamıs gibi sarıldık. Onlar da biz
de agladık.284
Girit’e gitmek içlerinde uhde idi. Babam (biz gidemedik, siz gidin) derdi. Biz
gittik. Babamın köyünü, evini bulduk. Anlatınca dünyalar onun oldu. Annem, evini
anlattıgımda günlerce unutamadı, günlerce sevinçten agladı. Sevinç gözyasları
döktü. (Allah bana da gösterse o günleri) dedi. (Ah, ayaklarım biraz saglam olsa,
beni de götür oglum diyecegim ama ayaklar saglam degil) dedi; isyan etti. Babam
Girit dogumlu oldugundan hak vermediler. Orada dogana hiçbir Rum konsoloslugu
vize vermiyordu. Bana da Rum Konsoloslugu’nda (Ne amaçla gidiyorsun?) diye
sordular. Korkuları, orada doganlar bir sey sakladılarsa alıp getirmesin.
Zihniyet…285
Gaziemir’e (Rumlar) daha evvel gelirlerdi. Buranın kendine göre bir güzelligi
vardı. Simdi hâlâ (gel) desen, bırakıp gelecek.286
Ölene kadar Girit türküleri dillerinden düsmedi. Bizim evimizden Girit sözü hiç
eksik olmazdı. Biz oraya gittigimizde, anlatılanlardan, çok yeri ezbere biliyoruz
diye gittik. Evlerinin önündeki çiçeklere kadar anlatıyorlardı. Beyaz kireç badanalı
sokaklar, duvarların üstündeki çiçekler… Hepsini de gördük. Ben, rüya mı
anlatıyorlar diye düsündüklerimin hakikatini gördüm. Memleket özlemi çoktu; kor
ates içinde kalır ya, sönmez; sönmedi. Biz orda dogup büyümedik. On kez gittim,
ömrüm vefa eder de ekonomik durumum yerinde olursa on kez daha giderim.
Çocuklarımı da götürürüm.287
2000 yılında ben gittim Girit’e, buldum Fortessa’yı. smini degistirmemisler. Fakat
köy, Iraklion’un bir mahallesi olmus. Knassos harabelerinin hemen karsısındaki
yoldan 600 metre yukarıda. Köye, Alaçatı ve Karaburun’dan gidenleri
yerlestirmisler. Yetmis yaslarında birine rastladım. Oturuyordu dükkânının önünde.
O da zmir Alaçatı’dan oraya gidenlerdenmis; Girit’te dogmus. Giritlice konustuk
onunla. Dedi ki (Otuz sene evvel gelseydin senin bütün sülaleni bilenler olurdu).288
284 Zeki Adalı (Söke-Aydın)
285 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
286 Hasan seyran (Gaziemir-zmir)
287 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
288 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
95
Yıllar sonra baba memleketine giden bir göçmen çocugunun ayrıntılara ne derece
dikkat ettigi, nasıl gözlemlerde bulundugu, nasıl kendisinden bir parça, iz aradıgına
asagıdaki anlatım güzel bir örnek olusturur:
Orası da aynı buralar gibi. Hiçbir yabancılık yok. Aynı eski Giritlilerin mahalleri;
sokaklar dar; araba giremez kolay kolay. Çesme vardı üçgen çatılı. Yanında
koyunların su içtigi yalak… Duvarın ortasında kaide… Mermer levhada eski
Türkçe vardı. Hemen onun arkasında bir bina var, tek katlı, okul seklinde… Birkaç
merdivenle zemin kata çıkılıyor. Bütün pencereleri dar, uzundu. Kapının üzerinde
yine eski Türkçe yazı vardı. Cami orda yoktu; minare yoktu. Ama Iraklion’un
içinde çok güzel camiler vardı. Onlar da %90’ını bozmuslar hep. Bazı yol
kenarlarındaki ev duvarlarına, bahçe sınırlarına bir bakıyorsun bir mermer kaide…
Kaidede bir yazı var, okuyamıyorsun. Bitisiginde caminin kalıntıları… Minare
duruyor, ama kullanılmıyor; harap, duvarlarında eski Türkçe yazılı taslar…
Hanya’da ise çok güzel bir kilise, kubbesi cami seklinde… Önündeki parkta
oturduk. Baktık, iskele kurmuslar; solda çan kulesi var, sagda da yeni minareyi
yapıyorlar. Sordum ben kahveciye (Niye bu minareyi yapıyorlar?) diye. O da dedi
ki (Burası camiydi vaktiyle. Yıkıldı birkaç yıl önce. Bir Yunanlı çıktı, masrafları
üstlendi, aynı minareyi yapacak). Çok ilginç. 289
Bizim Girit ile ilgili konusmadıgımız bir gün bile geçmez. Ben birisiyle
karsılastıgımda hiç alakası olmadıgı halde Giritli oldugumu söylerim. Girit’ten
mutlaka bahsederim. 290
Mübadele günlerini anımsayan, tüm zorluklarını çekmis insanlar günümüzde teker
teker azalıyorlar. Onlar azaldıkça, geride bıraktıkları evler, sokaklar ıssızlasıyor.
Kimisi para çıkarmaya geldi; kimisi arazisini, kimisi yıkılmıs da olsa evlerinin
yerlerini aradılar. Kimisi yıkılmıs, kimisi saglam buldu. Kıbrıs çıkartması öncesi,
74’ten önce çok gelirlerdi. Ama simdi o nesil kesildi. Yani o nesil ölünce, yok
gelen.291
289 Bilal Türkoglu (Söke-Aydın)
290 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
291 Ali Kaya (Sirince-Selçuk-zmir)
96
Eski memleket sırf tatlı anılarla degil, birçok acıyla da doluydu. Fakat göçmenlerin
birçogu hayallerindeki yerler, oradaki insanlarla ilgili kendilerini rahatsız eden konulara
girmek istemediler.
Benim hiçbir büyügüm kesmekten, kandan bahsetmedi; hep güzel seylerden
bahsettiler. Onlar, güzel konular konusmak, mani okumak, sarkı söylemek
arzularlardı.292
292 Hasan Tuntas (Söke-Aydın)
97
SONUÇ
Osmanlı mparatorlugu için 19.yüzyıl tam bir yıkım sürecidir. Ardı ardına gelen
savaslar, Batılılasma hareketlerinin içerde etkileri, ekonomik darbogaz, milliyetçilik
akımları ve mparatorlugun dagılması, iç kargasalıklar ve devleti olusturan etnik
grupların birbirleriyle mücadeleleri ile I.Dünya Savası’nın getirmis oldugu yenilgi,
Anadolu’yu kaynayan bir kazan durumuna getirmisti. mparatorlugun Slav kökenli
halkları, bir bir imparatorluktan ayrılmıstı. 1830’da Mora yarımadasında kurulan
Yunanistan Krallıgı, sürekli toprak talepleri ve Osmanlı’nın diger bölgelerindeki Rum
azınlıga olan etkileri ile büyük sorun yarattı.
Anadolu Rumları, Osmanlı’nın 1453’te stanbul’u alısından itibaren mparatorlukta
Türklerle birlikte en etkili etnik grup olmuslardır. Siyasi açıdan birçok ayrıcalıga sahip
olan Rumlar, Osmanlı idaresinde de etkili olmus, mparatorlugun dıs ülkelerde
temsiline dek bir takım görevler üstlenmislerdi. Osmanlı Batılılasma hareketleri ve
Tanzimat’a dek askerlik görevinden muaf olan Rumlar, ticarette, zanaatta ve esnaflıkta
hayli ilerlemisler, ekonomik gelir açısından Yahudilerle yarısacak duruma
yükselmislerdi. Kent, kasaba ve köylerin en zenginleri arasında bir Rum kökenlinin
varlıgına tanık olunurdu. Dinsel hayatlarında serbestlik içerisinde olan Rumların kendi
okulları, matbaa ve yayın organları, sosyal dernekleri bulunmaktaydı.
I.Dünya Savası’ndan yenik ayrılan mparatorlugun toprakları, galip kuvvetlerce
isgale ugramaktaydı. Bu paylasımda Yunanistan’a düsen parça, hak iddia etmekte
oldugu Anadolu’nun Batı kıyılarıydı. Bu amaç dogrultusunda 15 Mayıs 1919’da
zmir’den baslamak üzere, Ege kıyılarını ve ardından ç Ege’yi isgal eden Yunan
ordusu, yüzyıllarca Helen kültürünün mihenk tası olma görevini üstlenmis Anadolu
Rum halkının gelecegine yakından tesir etti.
Yüzyıllarca bir arada, aynı cografyayı paylasmanın dogurdugu bir sonuçla, Türkler
ile Rumların kültürel alanda yogun bir alısveris halinde oldukları, karsılıklı
etkilesimlerde bulunduklarından söz edilebilir. Öyle ki, stanbul, zmir, Trabzon gibi
büyük kentler ile Ege ve Dogu Karadeniz sahil kesimi dısında hemen tüm bölgelerdeki
Rumların anadili Türkçe idi. Türkçe konusur, Türkçe ibadet eder, Türklerle aynı giysiyi
98
giyer, aynı enstrümanı çalar, aynı oyunları oynarlardı. Anadolu Rumları, Osmanlı’nın
son döneminde, özellikle Amerikan Protestan misyonerlerinin etkileriyle mezhep
degistirenler haricinde, merkezi stanbul’da olan Ortodoks Kilisesine mensuplardı.
Türklerin büyük kısmı Sünnî Müslüman’dılar. ki halkı ayıran tek büyük farklılık din
idi.
Buna karsın, Yunan Krallıgı dâhilinde olan Mora, Teselya, daha sonra Yunanistan’a
katılacak Ege Adaları ve Batı Trakya’da, demografik yapı ve Rumlar ile Türklerin
sosyo-ekonomik ve kültürel iliskileri Anadolu’daki uygulamalar ile aynı degildi.
Yunanlıların çogunlugu olusturdugu Mora ve Teselya’da azınlık grubu Türklerdi. Bu
bölgelerdeki Müslümanlar ve Batı Trakya’daki Türkler, -çok az farklı örnekleri olmak
üzere- Türkçe konusurlardı. Bahsedilen yerlerde Türk ve Yunan halklarının kaynasması
sınırlı olmus, giysi, müzik, oyun, yemek kültürü gibi etkilesimlerin olması haricinde,
genelde birbirinden ayrı bölgelerde yasamıslardı.
Girit Adası’nın yukarıda örnekleri verilen etkilesim, benzerlik ve farklılık üçgeninde
özel bir yeri bulunmaktadır. Anadolu’daki çogu Rum’un anadilinin Türkçe olması gibi,
Girit’teki Müslüman nüfusun anadili Rumca idi. Kültürel ve sosyal yasam açısından
adanın diger unsurunu olusturan Rumlardan hiçbir ayrı noktaları bulunmamaktaydı.
Burada da tek farklılık dindi.
Osmanlı mparatorlugu’nun Müslüman ve Ortodoks halkı ile Batı Trakya ve
Yunanistan ana kıtasının büyük sehirlerinde, Girit’te ve hemen tüm Anadolu’da
yüzlerce köy ve kasabada birlikte, farklı mahallelerde olsalar dahi barıs içerisinde
yasadılar. Komsuluk iliskileri mükemmeldi; birbirlerinin dini inançlarına saygılıydılar.
Osmanlı’nın son dönemindeki savasların çogu dıs güçlerle degil, mparatorluktan
ayrılmak isteyen azınlık gruplarına mensup kuvvetlerle olmustu. Bundan dolayı,
parçalanan ve giderek küçülen devletin gayri Müslimlere olan güveni azalmıstı.
Müslüman nüfus da çektikleri sıkıntıların sorumluların azınlıklar oldugunu düsünmeye
basladılar.
zmir’den baslamak üzere iç bölgelere dogru ilerleyen Yunan ordusu önlerine
binlerce Türk’ü de kattı. Yunan isgal kuvvetlerinden kaçanlar iç bölgelere sıgındı. sgal
99
altında bulunan topraklardaki Müslümanlar ise, çogu egitimsiz, yoksul ve büyük
vaatlerle Anadolu’ya getirilen Yunan askerlerinin türlü zulümlerine, asagılamalarına,
cinayet ve tecavüzlerine maruz kaldı.
Ege kıyılarındaki Rum nüfus, temelinde kendilerine yabancı olan bu güçleri sevinç
ve heyecanla karsıladı. Onlara her türlü erzak, para ve asker gücüyle destek verdi. sgal
altında olmayan bölgelerde ise ayrılıkçı cemiyetler ve Türk nüfusa yönelik tacizlerde
bulunan Rum çeteleri kuruldu.
Bunlara, Yunanistan ve Girit’ten devletin ve Yunan çetelerinin baskısı sonucu
Anadolu’ya kaçmak zorunda kalan Müslümanların çektikleri acı ve topraklarından
kopus hikâyeleri eklenince, Anadolu’da Rum azınlıga duyulan güven, yerini kuskuya
bıraktı.
Türk ordusunun Mustafa Kemal liderliginde, Ege’de, Yunanlılara karsı gösterdigi
büyük basarıyla, isgal altındaki Anadolu toprakları tekrar Türklerin eline geçti. Bu kez
kaçma sırası yerli Rumlardaydı. Düzensiz gruplar halinde Anadolu’yu terk eden Rum
nüfus Ege sahillerine, ardından da Adalara yahut Yunanistan’a kaçtı. Yunan ordusunun
geri çekilmesiyle Kurtulus Savası noktalanmıs oldu.
Yeni kurulan Türk devleti, Lozan Antlasması ile dünyaca tanındı. Konferans
sürecinde, Yunanistan’daki Türk ve Türkiye’deki Rumların nüfus mübadelesine iliskin
bir antlasma için de karar alındı. Buna göre, Batı Trakya ve stanbul’da yasayan Türk ve
Rum nüfusun haricindeki tüm bölgelerdeki karsılıklı bir degisim söz konusu olacaktı.
Antlasma uyarınca, Yunanistan’daki yaklasık 500 bin Müslüman ile savas sırasında
kaçanların da dâhil oldugu 1,5 milyon Anadolu Ortodoks’u memleketlerinden sürülüp
yeni yurtlarına yerleseceklerdi.
Balkan Savasları ve I.Dünya Savası süresince, Balkanların ve Anadolu’nun
ulusallastırılmasına tanık olmaktayız. Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan nüfus
mübadelesi, zaten baslamıs olan ulusallasma sürecinin bir devamı olarak düsünülebilir.
Mübadele ile her iki ülke ulusal bazda çok daha homojenlesmis, etnik kökene dayanan
nüfusları artmıstır. Bu yüzden, her iki ülkenin bu göçü desteklemesinin temel sebebi
ulus-devletler olusturma çabası olarak özetlenebilir. Bu ulus-devletin ırksal, dilsel,
100
kültürel bir dayanaga oturmasından çok dinsel temeller üstüne insa edildigi göçmenlerin
analizi yapıldıgında ortaya çıkmaktadır. Yunanistan’a giden Rum nüfusun büyük kısmı,
insanlar arası iletisimin temel noktası olan konusmayı gerçeklestiremeyecek derecede
Yunanca bilmiyorlardı. Aynı sekilde Girit göçmenleri de Türkçe konusamıyorlardı.
Özellikle Kapadokya Ortodokslarının Türk kökenli olduklarına dair iddialar mevcuttur.
En basit örnek ile, halk oyunu olarak ‘semah’ı kullanan bir grubun etnik temeli üzerine
derin kuskular duyulması mantık çerçevesindedir.
Göç, savas sırasında zaten baslamıstı. Savastan sonra, Türk ve Yunan
hükümetlerinin Lozan’da nüfus degismesi antlasmasına varmalarıyla birlikte,
Yunanistan’daki Müslümanlar ve Anadolu’daki Ortodokslar, hastalık, cinayet,
yoksulluk ve açlıkla dolu bir göçe zorlandılar.
Açık bir sekilde gözlemlenebilecegi üzere, Anadolu Rumları Yunanistan’a, Girit
Türkleri ise Türkiye’ye anavatanlarına nazaran kültürel olarak daha yabancıydılar. Bu
yabancılık, yeni yerlesim yerlerine uyum sorunlarını da beraberinde götürdü. Binlerce
göçmenin iskân edilmesi ve mal dagıtımı güçlükle sürdürüldü. Göçmenlerin üretim
modellerine dikkat edilmeksizin yürürlülüge konan uygulamalar, yeni iç göçlere,
göçmenlerin daha fazla yıpranmasına ve daha fazla uyum sorunu çekmelerine yol açtı.
Mübadiller Anadolu’ya vardıklarında birçok güçlükle karsılastılar. Yerli halk
Rumlardan kalan evleri ve arazileri yagmalamıstı ve devlet uygun biçimde
yerlesimlerini saglayıcı organizasyondan yoksundu. Bunların yanı sıra, mübadillere yer
yer kötü davranılmakta ve yerli halk tarafından garipsenmekteydiler.
Göçmenler, bir yandan ekonomik zorluklarla mücadele ederken, bir yandan da yeni
sosyal çevreleri tarafından dıslanma ve horlanmalara maruz kaldılar. Belli bir asamadan
sonra üretimde ve egitimde basarı sagladıkça kabul gören muhacirler, artık yeni sosyal
çevrelerine etkilerde bulunmaya basladılar. Göçmenlerin iskân edildikleri yöreler,
sosyo-ekonomik ve kültürel çesitlenmenin arttıgı yerler oldu. Nüfus mübadelesinin
temel amacı olan ulus-devletler ortaya çıkarken, aslında baska bir genetik ve kültürel
karısım da meydana geliyordu.
101
Göçmenler, ilk yıllarda verimli olamadılar; fakat aradan geçen yıllarda Anadolu’nun
ekonomik yasamına büyük katkıda bulundular. Bu katkıları yinede ayrılan Rumların
boslugunu doldurmaya yetmedi. Yine de yeni teknikler ortaya koydular;
çalıskanlıklarıyla ekonominin gelisimine katkı sagladılar. Samsun ve Bursa civarındaki
tütün üretimi, Mudanya ve zmir civarındaki zeytin üretimi, Batı Anadolu’da tarımsal
gelisim onların bilgi, kabiliyet ve çalıskanlıklarının sonucudur. Yunanistan’dan gelen
muhacirler, yeni sosyal çevrelerinde halk edebiyatı, halk müzigi, halk oyunları, halk
giysileri, halk mutfagı, halk ekonomisine dair üretim modelleri gibi birçok halkbilimsel
alanda çesitlenmelere yol açtılar. Aynı sekilde, Anadolu’dan Yunanistan’a giden
Rumlar da yeni sosyal çevrelerine uyum asamasında, degisimlere ugradıkları kadar
farklı uygulamaların da baslamasına öncülük ettiler.
Mübadillerin kimlik bilinci ile resmi ideoloji arasında büyük bir baglantı noktası
bulunmaktadır. Yeni devletin resmi ideolojisi, yeni vatanda yeni kimlik yaratma imkânı
tanımaktaydı. Devletin istegi olan “Batılılasma”, göçmenlerin tabiatına çok uygundu.
Bu yüzden yeni kimlik insası meselesi, resmi ideoloji ile birliktelik içinde yürüdü.
Mübadiller genç Cumhuriyetin ve onun ideolojisinin dogrultusunda hareket ettiler.
Mübadele ile ilgili bir kaynaktan yararlanan kisinin aklına su soru gelebilir: Kim
kârlı çıktı? Baslangıçta her iki devlet de… çlerinde sürekli sorun yaratan -kendilerine
göre- ‘yabancı’ unsurları temizleyip, amaçlarına uygun olarak, homojen bir toplum
yapısına sahip oldular. Yunanistan 1,5 milyon göçmeni barındırma ve yerlestirmede
büyük sıkıntı çekti. Fakat genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti ise Yunanistan’a
nazaran daha örgütlü hareket ederek, elindeki imkânların fazlalıgından ve gelen nüfusun
giden nüfusa göre daha az olmasından ötürü göreceli bir basarı sagladı. Yunanistan’da
barınamayan binlerce göçmen Amerika, Avrupa, Avustralya kıtalarına göç etti.
Türkiye’de bu sekilde bir göçe rastlanmamıstır.
Yunanistan, o zamanki nüfusunun dörtte biri kadar göçmenle mücadele etmek için
çaba sarf ederken, ilerleyen yıllarda gelen nüfusun niteliklerinden ötürü büyük bir
sıçrama gerçeklestirdi. Yunanistan’a gelen nüfus üretken, egitimli, ticaretten anlayan,
sanatkâr, esnaf, girisimciydi.
102
Biz egitilmis insanlardık. Zanaatkâr, usta, zengin insanlardık. Biz buraya gelince
Türkiye egitilmis insanlarını kaybetti. Biz Türkiye’nin bereketiydik. Geldik
Yunanistan’ı kalkındırdık.293
Günümüzde Yunanistan, “Rum Diasporası” olarak adlandırılan çogu Anadolu
kökenli yabancı ülkelerde yasayan Rumlar aracılıgıyla büyük bir lobi gücüne sahiptir.
Her iki ülkenin yıllar süresince inisli çıkıslı bir grafik gösteren komsuluk iliskileri
Kıbrıs, Ege, Batı Trakya, Patrikhane sorunları dolayısıyla büyük yara almıstır.
Nüfus mübadelesinin çok önemli sosyal, ekonomik ve siyasi etkileri olmasına
karsın, Türkiye’de gerekli ilgiyi görmemektedir. Devlet de göçmenlerin yeni yerlesim
yerlerine adaptasyonu ve problemleri üzerine gerekli ilgiyi göstermemistir.
Mübadelenin sorunlarını ya görmezlikten gelinmis ya da üstü kapanmak istenmis;
akademik çalısmalar da bu hususa gerekli hassasiyeti vermemistir. Ulusallasma ve
ekonomik gelisim süreci, Türkiye’nin ulusal tarihini anlamak için iki önemli
mevzuudur. Bu yüzden nüfus mübadelesinin bu hususları ve göçmenler, üniversitelerde
detaylarıyla irdelenmelidir. Bu, ivedi bir meseledir; çünkü nüfus mübadelesini birebir
yasayan insanlar göçüp gitmektedir. Zaman giderek kısalmakta ve o günleri yasayan
birinci kusak göçmenlerden geriye çok az kisi kalmaktadır.
ki ülkenin geçmislerinin bir yerlerde kesistigi, birçok ortak yönleri oldugu
unutulmamalı. Her iki ulus da savaslar ve kırımlardan dolayı çok acı çekti. Bunların
izleri hâlâ hafızalarda… Anadolu’da sekiz yüzyıldan fazla, Yunanistan’da ise bes yüz
yıl birlikte yasamıs iki toplumun, birlikteliklerinin son yüzyıl içerisindeki karsılıklı
tutumları, ortak paylasımların gerçeklestigi geçmisi unutturmamalı. Kültürel
benzerliklerimiz, ortak duygularımız ve tarihimiz, tekrar kurulacak “kardesligin”
referansı olabilir.
Kültürel benzerlikler, özellikle Türkler, Rumlar ve aynı zamanda Ermenilerin
birbirleriyle barıs içinde yasadıklarının ve yıllardır birbirlerinin kültürlerini
paylastıklarının bir göstergesidir. Evet, kardeslik… Belki de geriye bakmamanın
tam zamanı. Tanrı’nın affetmeyi ve merhameti ögrettigine inanıyorum. ncil’de
(Galatlar, 3:28) söyle bir söz var ki, ‘Ne Yahudi ne de Yunan, ne köle ne de hür
293 Yalçın, age., s. 131.
103
insan, ne kadın ne de erkek, kendiniz bizzat sa’sınız.’ Bunun anlamı, kadın ya da
erkek, Rum ya da Ermeni olmaktan vazgeçmek degildir. Bunun sa’ya göre anlamı,
Tanrı’nın bize kardesligi ve birlikteligi önerdigidir.294
294 Steve Muncherian (Kaliforniya-ABD)
104
KAYNAKÇA
Kitaplar:
Adıyeke, A. N. (2000) Osmanlı mparatorlugu ve Girit Bunalımı (1896-1908), TTK
Yayınları: Ankara.
Ak, S. A. (2004) Girit’ten stanbul’a Bahaettin Rahmi Bediz, letisim Yayınları:
stanbul.
Aladag, E. (1995) Andonia – Küçük Asya’dan Göç, Belge Yayınları: stanbul.
Anadol K. (2003) Büyük Ayrılık, Dogan Kitap: stanbul.
Apak, R. (1990) stiklal Savasında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, TTK Yayınları:
Ankara.
Arı, K. (2000) Büyük Mübadele Türkiye’den Zorunlu Göç (1923-1925) (2. Basım),
Tarih Vakfı Yurt Yayınları: stanbul.
Atatürk, M. K. (1980) Nutuk, Cilt: 2, Milli Egitim Basımevi: stanbul.
Augustinos, G. (1997) Küçük Asya Rumları (Çev: D. Evci), Ayraç Yayınevi: Ankara.
Aydınel, S. (1990) Güneybatı Anadolu’da Kuvâ-yı Milliye Harekâtı, Kültür Bakanlıgı
Yayınları: Ankara.
Basaran M. (2000) Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tire, Dokuz Eylül Yayınları: zmir.
Baskaya, F. (1997) Paradigmanın flası-Resmi deolojinin Elestirisine Giris, Doz
Basım Yayın: stanbul.
Banoglu, N. A. (1991) Tarihte Girid ve Osmanlılar Dönemi, Kastas Yayınları: stanbul.
Baumann, Gerd (1999) Çokkültürlülük Bilmecesi (çev: I. Demirakın), Dost Kitapevi
Yayınları: Ankara.
Berber, E. (2002) Rumeli’den zmir’e Yitik Yasamların zinde, zmir Büyüksehir
Belediyesi Kültür Yayınları: zmir.
Belli, M. (2006) Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi-Ekonomik Açıdan Bir Bakıs
(Çev: M. Pekin), Belge Yayınları: stanbul.
Bıyıklıoglu, T. (1962) Türk stiklâl Harbi, I. Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Gnkur.
Bsk. Harb Tarihi D. Resmi Yayınları: Ankara.
Burhan, S. (2002) Sökeli Cafer Efe, Nesil Basım Yayın: stanbul.
Copotarti, F. (1999) Uluslararası nsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları
(Çev: N. Çavusoglu), Su Yayınları: stanbul.
105
Çadırcı, M. (1997) Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik
Yapısı, TTK Yayınları: Ankara.
Danacıoglu, E. (2001) Geçmisin zleri-Yanıbasımızdaki Tarih çin Bir Kılavuz, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları: stanbul.
Devellioglu, F. (1988) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitapevi: Ankara.
The Encyclopedia of Islam (1913) Crete, Volume I, Luzac Co. Pub.: London.
Erdal, . (2006) Mübadele-Uluslasma Sürecinde Türkiye ve Yunanistan 1923-1925, IQ
Kültür Sanat Yayıncılık: stanbul.
Eyüpoglu, . Z. (1981) Anadolu Uygarlıgı, Der Yayınları: stanbul.
Gökaçtı, M. A. (2004) Nüfus Mübadelesi-Kayıp Bir Kusagın Hikayesi, letisim
Yayınları: stanbul.
Gökbel, A. (1964) Milli Mücadelede Aydın, Coskun Matbaası: Aydın.
Güvenç, B. (2005) Türk Kimligi, Remzi Kitapevi: stanbul.
Hatipler, M. (2003) Selanik’ten Edirne’ye nsan Ziyanlıgı, Assos Yayınları: stanbul.
Hacır, G. (2006) Efe Basvekil-Sükrü Saracoglu’nun Romanı, Remzi Kitapevi: stanbul.
Hirschon, R. (2000) Mübadele Çocukları (Çev: S. Çaglayan), Tarih Vakfı Yurt
Yayınları: stanbul.
pek, N. (2000) Mübadele ve Samsun, TTK Yayınları: Ankara.
Jaeschke, G. (1986) Kurtulus Savası ile lgili ngiliz Belgeleri (Çev: C. Köprülü), TTK
Yayınları: Ankara.
Kaplanoglu, R. (1999) Bursa’da Mübadele, Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları:
stanbul.
Kara, . (2006) Hanya/Girit Mevlevihanesi, Dergah Yayınları: stanbul.
Karpat, K. H. (2003) Osmanlı Nüfusu-Demografik ve Sosyal Özellikleri (1830-1914)
(Çev: B. Tırnakcı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları: stanbul.
Krejci, J. ve Velinsky, V. (1981), Ethnic and Political Nations in Europe, St. Martin’s
Press: New York.
Lewis, B. (1988) Modern Türkiye’nin Dogusu, TTK Yayınları: Ankara.
Macid, T. M. (1997) Girit Hatıraları (hzn: . Miroglu, . Sahin), Tercüman Gazetesi
Yayınları: stanbul.
106
Neyzi, L. (2004) Ben Kimim? Türkiye’de Sözlü Tarih, Kimlik ve Öznellik, letisim
Yayınları: stanbul.
Ong, W. J. (2003) Sözlü ve Yazılı Kültür-Sözün teknolojilesmesi, Metis Yayınları:
stanbul.
Özek, Ç. (1999) Devlet ve Din, Ada Yayınları: stanbul.
Özgüç, A. (1974) Batı Trakya Türkleri, Kutlug Yayınları; stanbul.
Pekin, M. ve Turan, Ç. (2002) Lozan Nüfus Mübadelesi le lgili Yayınlar ve
Yayımlanmamıs Çalısmalar, Lozan Mübadilleri Vakfı Yayınları: stanbul.
Prevelàkis, P. (1997) Girit’te Bir Sehrin Hikayesi (Çev: O. Bleda), Belge Yayınları:
stanbul.
Püsküllüoglu, A. (2004) Türkçe Sözlük, Arkadas Yayınevi: Ankara.
Salâhî, M. (1967) Girid Meselesi 1866-1889 (hzn: M. Aktepe), Edebiyat Fakültesi
Yayınları: stanbul.
Serçe, E. (1998) zmir ve Çevresi Nüfus statistigi- 1917, Akademi Kitapevi: zmir.
Sotiriyu, D. (1970) Benden Selam Söyle Anadolu’ya (Çev: A. Tokatlı), Yeni Alan
Yayıncılık: stanbul.
Tunaya, T. Z. (1995) Türkiye’de Siyasi Partiler, (1859-1952), Arba Yayınları: stanbul.
Turan, M. (1994) Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi, Atatürk Arastırma Merkezi
Yayınları: Ankara.
Umar, B. (1974) zmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Basımevi: Ankara.
Yalazan, T. (1994) Türkiye’de Yunan Vahset ve Soykırımı Girisimi c. II (15 Mayıs
1919-9 Eylül 1922), Genelkurmay Basımevi: Ankara.
Yalçın, K. (1998) Emanet Çeyiz-Mübadele nsanları, Belge Yayınları: stanbul.
Yorulmaz, A. (1999) Kusaklar Ya Da Ayvalık Yasantısı, Geylan Kitabevi: zmir.
107
Makaleler
Adıyeke, A. N. (1991) “Türk Basınında Girit’in Yunanistan’a Katılması (1908-1913)”,
Çagdas Türkiye Arastırmaları Dergisi, Sayı: 1, s. 58-63.
____________ (1993) “Girit’in Mehmet Ali Pasa Yönetimindeki Durumuna Dair Bir
Rapor”, Belgeler, TTK Yayınları, s. 293-315.
Beyoglu, S. (2000) “Girit Göçmenleri (1821-1924)”, Türk Kültürü ncelemeleri Dergisi,
Sayı:2, s. 123-138.
Çapa, M. (1990) “Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin skanı” Atatürk Yolu, Ankara
Üniversitesi Türk nkilap Tarihi Ens. Dergisi, Yıl:3, c. 2, Sayı: 5, s. 49-84.
Kologlu, O. (1987) “Girit’de Türkçe Basın”, Tarih ve Toplum, c. VII/48, Aralık Sayısı,
s. 9-12.
Özaslan, M. (1996) “Halkbilimi”, Halkbilimi, ODTÜ-THBT Yayınları, Sayı: 1, Güz, s.
2-9.
Sahin, T. E. (2002) “Tarih Biliminin Tarihçesi Çerçevesinde Çesitli Tarih Felsefeleri,
Postmodern Söylem ve Küresel Baglamda Tarih’in Konumu”, Milli Egitim
Dergisi, Sayı:155-156 Yaz-Güz, s. 75-87.
Tekeli, . (1990) “Osmanlı mparatorlugu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer
Degistirmesi ve skan Sorunu”, Toplum ve Bilim, 50.Sayı, s. 52-58.
Gözaydın, N. (2003) “Adımız Andımızdır…veya Türkiye’deki Adlar Üzerine Oyunlar-
I”, Türk Dili, TDK Yay., Sayı:619.
___________ (2003) “Adımız Andımızdır…veya Türkiye’deki Adlar Üzerine Oyunlar-
II”, Türk Dili, TDK Yay., Sayı:620.
Kurultay/Sempozyum Bildiri Kitapları
Akgün, S. (1986) “Birkaç Amerikan Kaynagından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”, III.
Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Tarih Boyunca Türk-Yunan liskileri (20
Temmuz 1974’e Kadar), Gnkur. Basımevi, Ankara, s. 244-157.
Berber, F. (2002) “Milli Mücadelede Söke’ye Bir Bakıs”, I.Uluslararası Asagı
Menderes Havzası Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu (15-16 Kasım
2001/Söke), s. 98-108.
Çelebi, M. (2002) “Söke’de talyan sgali(1919-1920)”, I.Uluslararası Asagı Menderes
Havzası Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu (15-16 Kasım
2001/Söke), s. 121-129.
108
Günes, G. (2002) “Kurtulus Savasında Yunan sgal Döneminde Söke”, I.Uluslararası
Asagı Menderes Havzası Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu (15-16
Kasım 2001/Söke), s. 109-120.
Pala, . (2004) “Crete and Poems”, II. National Aegean Island Symposium (2-3 July
2004), Turkish Marine Research Foundation, s. 112-119.
Öztürk, A. A. (2002) “Cumhuriyet Döneminde Söke’ye Yapılan Göçler (1923-1989)”,
I.Uluslararası Asagı Menderes Havzası Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Sempozyumu (15-16 Kasım 2001/Söke), s. 62-77.
Raporlar/Notlar
Anadolu’da Yunan Mezalimi ve Vahseti, (1338) Ankara.
Basbakanlık Devlet statistik Enstitüsü (DE), (2000) 1935-2000 Yılları Arası Genel
Nüfus Sayımı Sonuçları.
Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü, “Anadolu’da Yunan Mezalimi”, Arsiv ve
Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi III
Ergenekon, B. (2000) Cultural Evoluation II (Kültürel Evrim II) Dersi Ders Notları,
Orta Dogu Teknik Üniversitesi Arkeometri ABD: Ankara.
Ulugtekin, M. (1999) Osmanlıca IV Ders Notları, Orta Dogu Teknik Üniversitesi, Fen
Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü: Ankara.
Görsel Basın
Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Belgesel, Bölüm 1-2, Ankara, TRT, 2004
Yazılı Basın
Baslangıç, C. “80 yıldır Dinmeyen Mübadele Acısı”, Radikal, (8 Aralık 2003).
Nadi, Y. Cumhuriyet, (18 Temmuz 1924).
Özgentürk, N. “Kalbim Ege’de Kaldı”, Sabah, (14 Kasım 2002).
Özkök, E. “Bir Bitli Muhacir Hikayesi”, Hürriyet, (18 Mayıs 2003).
Türenç, P. “Ege’de Yasanan Geç Kalmıs Bir Dügün”, Hürriyet, (19 Ekim 2000).
Yasin, M. “Benim Kasabalarım”, Hürriyet-Pazar Eki, (20 Nisan 2003).
109
nternet Kaynakları
Toprak, Z. (09.11.2005) Postmodernite, Kültür ve Tarih, www.aksam.com.tr.
www.google.com/Girit (05.05.2007)
www.osym.gov.tr (05.05.2007) ALES - 22 Nisan 2007, Sözel Bölüm A Kitapçıgı, 53 ve
54. paragraf soruları metni.
www.turk-yunan.gen.tr/turkce/katliamlar/kurtulus-soke.html, (04.09.2003).
110
EK-1: Söke’de bulunan ve olaylara tanıklık yapan bir grup insanın Osmanlı idare merkezine
geçtikleri telgraf örnegi
Huzûr-ı Devletlerine
Devletlü Tevfik Pasa Hazretleri
Ma‘lûm-ı devletleridir ki, Söke ve Kusadası'nın ânî isgâli hasebiyle ahâlî-i umûmiyye servet ve nukûd
ve esyâlarını ahzetmeden firâr etmislerdir. Söke'de zükûr ve inâs üç yüz altmıs nüfûs kalmısdır.
Bunların da günden güne mikdârı azalmakda ve her gün hânelerinde ikiser ve üçer nüfûs sehîd edilmis
bulunmakdadır. Söke'ye bir sâ‘at mesâfede yirmi altı kisi, Gümüs Yeniköyü'nde on sekiz kisi ve
Tatarlar karyesinde yetmis iki kisi sehîd edilmisdir. Bütün ehl-i slâmın emvâl ve emlâkı emvâl-i
metrûke diye vaz‘-ı yed edilerek furuht ve zabtedilmekdedir. Hattâ Söke'den çıkmaga muvaffak
olamayan esrâfdan Eginli Hacı Mustafa Efendi'nin elli bin liralık debbaghânesi ve yirmi bin liralık
kereste magazası bütün emti‘ası ile vaz‘-ı yed edilmisdir. Bilâ-istisnâ bütün Müslümanların mâlları ve
esyâ-yı beytiyyeleri huzûrlarında ahz u gasb edilmisdir. Âh u enîn içindeyiz ifnâ ve imhâ ediliyoruz.
mdâdımıza yetisin. Bâb-ı Hilâfete ilticâya karâr verdik Allah ve Resullullah askına hey’et-i tahkîka
gönderilsün ve hiç olmazsa günden güne mikdârımız azalmakda olan ehl-i slâmın imdâdına yetisin.
Ne servet ve ne sâmân ne de mevâsî ve ne de esyâ kalmısdır. Binlerce dönüm mezrû‘âtımıza da vaz‘-ı
yed edildi. Bu kadar zulüm ve hakâret ve imhâ edilecegimizi ümîd etmiyor[d]uk. Bütün kadınların
nâmusları hetkedildi. Allah ve Resullullah askına imdâd-ı ruhâniyyete sıgınarak tahlîsimizi ilcâya(?)
ricâya ictisâr etdik. mhâ ve ifnâ ile tehdîd ediliyoruz ve edilmekdeyiz. Mütebâkî ahâlînin cân ve
nâmûslarının muhâfazası matlûb ise imdâdımıza yetiserek tahlîsimize çâre-sâz olunuz. Pasa
hazretlerinin merhamet-i devletlerine iltica etdik.
Yazıkdır ve günahdır. Ehl-i slâm muttasıl imhâ ve ifnâ ediliyor. Bütün servet ü sâmân ayrıca
simendüfer ile zmir'e vapur ile Kusadası'ndan Yunanistan'a ve Sisam'a sevkedildi. Ankara'dan imdâd
yok zaten. Ümîdimiz yok, hiç olmaz ise hilâfet-i mu‘azzama vekîli olan zat-ı devlet-penâhîleri çâre-i
na-sâzımıza devâ bularak tahlîsimize muvaffak olun. Bâkî bekâ-yı devlet ve tahlîsimiz ahsâr
âmâlimizdir devletlü Tevfik Pasa hazretleri.
Fî 12 Haziran sene 1338
[Söke'de düsman elinde mahsûr kalan ahâliden ba‘zı eshâsın isim ve imzaları.]
BOA. HR. SYS. 2631/77.
111
EK-2: KAYNAK KSLER
Ad - Soyad Yas Meslek Egitim
Yasadıgı
Yer
Dogum Yeri Dil
Görüsme
Tarihi
Görüsme
Metodu
1 Ali Kaya 89 Çiftçi lkokul Sirince
zmir
Kavala
Yunanistan
Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
2 Ayten Seyran 75 Ev Hanımı lkokul Gaziemir
zmir
Sirince
zmir
Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
3 Bilal Türkoglu 69 Serbest Meslek,
Emekli
lkokul Kusadası
Aydın
Söke
Aydın
Rumca, Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
4 Ernest R.
Muncherian
81 (Kasım 2003'te
vefat etti)
Emekli Lise Kaliforniya
ABD
Kaliforniya
ABD
ngilizce, Türkçe 2003
Nisan'dan
itibaren
Mektup, e-posta,
Anket
5 Hamit
Sepetcioglu
94 (Temmuz
2002'de vefat etti)
Çiftçi Okur Yazar Dikmen
Sinop
Gerze
Sinop
Türkçe 2001
Sonbahar
Karsılıklı
Görüsme
6 Hasan Seyran 85 Serbest Meslek lkokul Gaziemir
zmir
Gaziemir
zmir
Türkçe 2006
Sonbahar
Karsılıklı
Görüsme
7 Hasan Tuntas 48 Serbest Meslek Üniversite zmir Söke
Aydın
Yunanca, Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
8 Hatice Öner 91 (Ekim 2006’da
vefat etti)
Çiftçi Okur Yazar Kuyucak
Aydın
Kuyucak
Aydın
Türkçe 2005
Subat
Karsılıklı
Görüsme
9 brahim Akkaya 79 Serbest Meslek,
Çiftçi
lkokul Söke
Aydın
Söke
Aydın
Rumca, Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
10 kbal
Çobanoglu
89 (Eylül 2oo6’da
vefat etti)
Ev Hanımı lkokul Söke
Aydın
Söke
Aydın
Rumca, Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
11
Konca
Sepetcioglu
60 Ev Hanımı lkokul Yakakent
Samsun
Alaçam
Samsun
Türkçe 2006
Subat
Karsılıklı
Görüsme
12 Berin Süldür 55 Emekli Lise Nazilli
Aydın
Nazilli
Aydın
Türkçe 2007-09-03
Yaz
Karsılıklı
Görüsme
112
Ad – Soyad Yas Meslek Egitim
Yasadıgı
Yer
Dogum Yeri Dil
Görüsme
Tarihi
Görüsme
Metodu
13 Nevin Türkoglu 64 Emekli Ortaokul Kusadası
Aydın
Söke
Aydın
Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
14 Pembe Horasan 87 Ev Hanımı lkokul Kuyucak
Aydın
Kumçiftlik
Yunanistan
Yunanca, Türkçe 2007
Kıs
Karsılıklı
Görüsme
15 Remzi Tuntas 69 Serbest Meslek lkokul Söke -Aydın Söke -Aydın Rumca, Türkçe 2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
16 Sabri
Sepetcioglu
75 (Aralık 2006’da
vefat etti)
Emekli Ortaokul Yakakent -
Samsun
Gerze -
Sinop
Türkçe 2004-2005 Karsılıklı
Görüsme
17 Steve
Muncherian
48 Papaz Üniversite Kaliforniya-
ABD
Kaliforniya
ABD
ngilizce ,
Ermenice
2003
kısından
itibaren
Mektup, e-posta
18 Theo Halo 71 Yazar Üniversite Virjinya
ABD
Virjinya
ABD
ngilizce 2005
Yaz
e-posta
19 Vula Pavlides
Rushdoony
84 Emekli Lise Kaliforniya
ABD
Katerini
Yunanistan
ngilizce, Türkçe,
Yunanca
2003
Nisan'dan
itibaren
Telefon, e-posta,
Mektup, Anket
20 Zeki Adalı 92 Emekli Doktor Üniversite Söke -Aydın Iraklio
Yunanistan
Rumca, Türkçe 2003-2005
lkbahar
Karsılıklı
Görüsme
21 Fatma
Kıyıcı
89 Ev Hanımı lkokul Tuzla-
stanbul
Alaçam-
Samsun
Türkçe 2007-09-03
Yaz
Karsılıklı
Görüsme
113
EK-3: Kaynak Kisiler Fotografı
Zeki Adalı, babası Neset Adalı’nın fotografı ile
Ayten ve Hasan Seyran
114
EK- 4: Miti ile Hursit
Göç belki de en çok âsıkları etkiledi. Mübadele yılları çok zordu onlar için. Bir
yanda aileniz, tüm akrabalarınız, diger yanda sevdiginiz…295
16 yasındaki güzel Rum kızı Miti ile gözleri çakmak çakmak Türk delikanlısı
Hursit birbirine sevdalanmıstı. Nigde’de Sulucaova’da yasıyorlardı, 1923 yılıydı. Bir
yanda annesi, babası, kardesleri vardı, diger yanda sevdigi Hursit. Miti’nin ailesi
Yunanistan’a gitmeye hazırlandı. Esyalar toplanıp arabaya yüklendiginde Miti çoktan
kararını vermisti.
Miti, Sulucaova’da kaldı, Hursit’le evlendi. Din degistirip Müslüman oldu, Miti
ismi de Nimet. Üç oglan, üç kızları oldu. Kocası Hursit, kızlarını baska köylere vermek
istemedi. ‘Sen gariplik çektin, ana baba garipligi çektin, bir de evlat hasretligi çekme’,
dedi. Çok tatlı bir hayat yasadılar.
Geçen uzun yıllar içinde akrabaları Miti’yi görmeye Sulucaova’ya gittiler. Ama o,
parasızlıktan ve diger imkânsızlıklar yüzünden hiç gidemedi. Kırık dökük, acılı birkaç
mektupla yıllar geçti. Miti ailesinden kimseyi göremeden öldü.
Miti ile Hursit Sulucaova’da mutlulukla yasadılar. Bütün köy onlardan sevgiyle
bahsetti. Miti’nin serüveni, bir kopusa karsı direnen bir insanın öyküsüydü.
Mübadelenin ayıramadıgı sevgilileri ölüm bile ayıramadı. Simdi yan yana birlikte
yatıyorlar.
Miti ve Hursit’in mezarları, Sulucaova- Nigde
295 Bu hikâye “Dogdugum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004” programından alınmıstır.
115
EK–5: Turko Lefteris
Girit’te ortalık karısıktır. Binlerce Müslüman adayı terk etmis ve binlercesi de terk
etmek üzeredirler. Iraklion’un Haraki köyünde de Türkiye’ye gitmek üzere bir aile
toplar esyalarını. Evin reisi, 16 yasındaki küçük oglu Kadem’e ögütte bulunur: ‘Biz
Türkiye’ye gidecegiz; sen burada kalacaksın. Eger oraları iyiyse sana da diyecegiz ki
gel! Yok, iyi degilse, biz de gerisin geri dönecegiz. Sen mallarımıza sahip çık. Dönersek
sayet, açıkta kalmayalım’.296
Aile, zmir’e dogru yola çıkarken, akılları hem gittikleri topraklarda, hem dogup
büyüdükleri adalarında, hem de geride bıraktıkları parçalarındadır. Ailenin büyük oglu
Mustafa, görev yaptıgı Yunan ordusundan kaçarak Girit’e gelir. Amacı, kardesini de
alarak bir an önce adayı terk etmektir. Fakat bu esnada yakalanıp cezaevine atılır. Rum
arkadaslarının yardımıyla cezaevinden kaçar, ama aklı hâlâ adadaki kardesindedir.
Kardesini bulamayacagı ve kendi canından da olacagı telkinleriyle bir daha dönmemek
üzere, yüreginde kardesi, vücudunda ömrü boyunca tasıyacagı cezaevi dövmesiyle
adayı terk eder.
Turko Lefteri’nin agabeyi Mustafa Yunan ordusunda.
296 Bu hikâye Kaynak Kisi Bilal Türkoglu’ndan alınmıstır.
116
Adadan gelip gidenler vasıtasıyla Kadem ile mektuplasılır. Kimligi ortaya çıkmasın
diye gizli gizli haberlesilir. Sonra zmir’de Yunan isgali ve Kurtulus Savası patlak verir;
irtibat kesilir. Uzun bir sessizlik baslar.
“Halam, Kadem böyleydi, Kadem söyleydi diye çok anlatırdı. Annem kahve
fallarına baktırırdı; ‘Yasıyor bu kisi’ derlerdi. Kitap açardı mahalle komsumuz,
‘Yasıyor’ derdi. Hep ümitliydiler.”
Aradan yıllar geçer. 1968 yılında, Girit dogumlu oldugu için Türkiye’den geçisine
izin verilmeyen Kadem’in enistesi Zihni ve ablası, Fransa üzerinden Girit’e ulasırlar.
Eniste, kendi evlerini bulur. Kapıyı yaslı bir kadın açar. Eve buyur eder ve misafirlerine
evi gezmeleri için müsaade eder. Evin eski sahibinin oglu oldugunu söylediginde, kadın
Zihni’nin agabeyini ismiyle beraber hatırlar. Bir zamanlar yanlarında ırgat olarak
çalıstıkları kisilerin evleri, onlara bedel olarak verilmistir çünkü. Birlikte yemek yerler.
Abla, kendisinden Türkiye’de istendigi üzere, amcasını sorar. Yaslı kadın, asagıdaki
köylerde, Amuryales’te Turko Lefteri (Türk Lefter) isminde birinin bulundugunu, ama
yasayıp yasamadıgını bilmedigini söyler. Sene 1968’dir ve Girit’te yeterli vasıta yoktur.
Aksam da bastırınca, çift Turko Lefteri’yi soramadan köyden ayrılır.
“Babam çok kızdı ablama. Her iki köyün ne derece birbirlerine yakın olduklarını da
bildiginden, ‘oraya gittin de bulamadın’ diye söylendi.”
1968’deki bu olay bu sekilde noktalanır. Aradan yıllar geçer, Mustafa ve kız
kardesi, Girit’teki erkek kardeslerini göremeden gözlerini hayata yumarlar.
Mustafa’nın oglu Bilal, baba memleketi Girit’i ziyaret eder. Orada kalıcı dostluklar
kurarak Söke’ye geri döner.
“Bir bayram günü, Hanya’dan tanıstıgım arkadas bayram kutlamak amacıyla beni
aradı. Annemin hatırlatmasıyla amcamı nasıl bulabilecegimizi sordum. O da, otuz altı
sene Girit’te arabasıyla toptan bakkaliyelik sattıgını, her köyde mutlaka bir bakkal
tanıdıgı oldugunu söyledi. ‘Ben bulurum’ dedi.”
117
Bilal’in arkadası, o köyden tanıdıkları ile Amuryades’e gider. Kime sorarlarsa öyle
birinin olmadıgı yanıtını alırlar. Turko Lefteri’yi hiç kimse tanımamaktadır.
Tanıdıklar vasıtasıyla köye yakın bir yerde Türk kökenli birinin oldugunu
ögrenirler. Köylü, sırf Türk oldugu için türlü zorluklar çeken, yıllarca her bir kötülügün
ondan arandıgı, sürekli karakola götürülen Turko Lefteri’yi, bu yasında artık acı
çekmemesi için korumus, kimligini gizlemistir.
Derhal Türkiye’ye haber ulastırılır. Köyün muhtarı olan Turko Lefteri’in damadı,
onu Bilal ile telefonda konusturur.
“Kulagı agır isitiyordu. ‘Mustafa, sen misin?’ dedi. Bana babamın ismiyle seslendi.
‘Gel’ dedim; ‘Gelemem, yaslıyım’ dedi.”
Kadem, akrabalarıyla bulustugu vakit basından geçenleri bir bir anlatır. Aynı yastaki
Hüseyin ile adada kaldıklarını, canlarını kurtarmak için daglara saklandıklarını, sadece
incir yiyip dereden su içtigini… Sonra, bir Rum kadınının onlara yardım edip, herkesin
inanması için kilisede halkın katılımıyla vaftiz edildiklerini…
“Dini inancı konusuna hiç girmedim. O yasta bir insan Hıristiyan olsa ne olur,
Müslüman olsa ne olur!”
Kadem, ailesinin kendisine verdigi görevi yerine getirmis ve mallarına sahip
çıkmıstır. Yıllarca tek basına, hiçbir akrabası olmaksızın hayatla mücadele eder.
Herkese yalnız olmadıgını, akrabaları oldugunu, kardesleri oldugunu söyler, ama
dinletemez. Yalancılıkla suçlanır, kendisiyle dalga geçilir.
Simdi karsısında yegeni durmaktadır. Yıllarla hesabı vardır. ‘Herkes duysun, duyun
lan!’ diye bagırır. ‘Bakın benim kardesim var, herkes duysun, kardesim var mıymıs yok
muymus?’.
“1985’te gidince Girit’e, önce agabeyini sordu:
- da kan o Musafa’s? (Mustafa ne alemde?)
- Aftos epothene (Öldü), dedim. Basını vurarak ‘Allah!’, dedi. Sonra:
118
- Çi Zeynep ida kan? (Ya Zeynep ne yapıyor?), diye sordu. ‘Öldü’ dedim. Yine
‘Allah!’ diyerek basını vurdu.”
Kadem ya da Turko Lefteri, hiçbir zaman Türkiye’ye gidemedi, hiçbir zaman
Türkçe konusamadı, ama Türkiye’den, Kapadokya’dan, anadili Türkçe olan bir kızla
evlendi. Su dünyada yalnız olmadıgını herkese inandırmaya çalıstı, son nefesini
verirken de bunu basardı.
119
EK-6: Mektup 1
Mektup 1 (Hasan Tuntas özel arsivinden)
15 Subat 1924, Sitiya
Saygıdeger Hacı Baba,
Hepimiz iyiyiz. Sizin de iyi olmanızı temenni ederiz. Mektubunuzu aldım, iyi oldugunuza sevindim;
Allah’a çok sükür. Ablama saygılarımı söyleyin ve ellerinden öpüyorum. Asiye ve Emine’ye de selam
ederim. Aynı zamanda, Hanım Nineme, Aga Babama saygılarımı bildirin. Bizden, Ali Pasadaki’nin oglu
brahim Aga’ya ve ailesine, Ali Memedaki’ye ve ailesine, Ali Ligariodaki’ye ve ailesine ve komsumuz
Hacı Brayimanu’ya ve ailesine, Agathena’nın ablasına, Zeynep Hanım’ın kızına selamlarımızı söyleyin
ve simdi ne yaptıgınızı, nasıl oldugunuzu bize yazın. Seyahatinizin nasıl geçtigini çok merak ediyorum.
Çünkü ögrendigimize göre, orada ölenler ve ayrılanlar olmus. Bu yüzden bana iyi oldugunuzu yazmanızı
istemiyorum.
Seni öpüyorum. Senin sag kolun, kızın Nayet Karahasanaki
4 Mart 1924, Sitiya Limanı
120
EK-7: Mektup 2
Sevgili Hacı Baba,
Saglık yönünden iyiyiz. Bütün kalbimizle sizin de
aynı durumda olmanızı temenni ederiz.
Mektubunuzu aldım ve yaptıgınız kötü seyahatte,
acı sıkıntılardan neler çektiginizi ögrendigimizde
çok üzüldük. Fakat, ne yapalım, Allah böyle istedi.
Fakat söyle bana, saglık olduktan sonra, herkes
alısınca her seyi unutmuyor mu?
Bir tanıdık buldugumuzda biz de buradan acele
ayrılmak istiyoruz. Iraklio’dan zmir’e hareket
edecek olan vapur için Iraklio’dan mektup
bekliyoruz. Hatta Iraklio’ya gitmeyi ve oradan
kaçmayı da bir sans eseri olarak düsünüyoruz. Bize
bildirdiginize göre, kaçmamız için Arhazikaki’ye
sormamızı söylediniz. Sorduk, fakat o böyle bir sey
bilmedigini bildirdi ve çekinik davranarak böyle
bir sey olmadıgını herkes söylüyor dedi.
Burada bütün hemserilerimiz, ilginizden dolayı size tesekkür ediyorlar ve size güveniyorlar. Burada bazı
birkaç evin camları kırıldı. Dafni’den, Diyafetakis annesiyle beraber Iraklio’ya kaçtı.
Buradaki evlerin bir kısmına gelen göçmenleri yerlestirdiler. Daha birçok göçmenin geldigini söylüyorlar.
Ama onları henüz görmedik. Buradaki evlerin çogu kilitsiz ve açık duruyor.
Burada simdilik biz iyiyiz, bize eskisi gibi iyi davranıyorlar.
Bize sizin ve diger hemserilerimin neler yaptıgını yazın. Sizlere ve Ziyni Efendi’ye, Molla Mehmet’e,
Molla Besim’e, Cemali Aga’ya, Ali Kambiçlaki’ye, Molla Salı Ligaroiotis’e ve hepsine, hemserilerimize
bizden ve buradakilerden selam ederim.
Cevabınızı bekliyorum, saygılarımızı bildiriyoruz.
Bülentis Babalakis.
mam Recep Karahasanakis
(Hasan Tuntas özel arsivinden)
ÖZ GEÇMS
Kisisel Bilgiler
Adı Soyadı : Tuncay Ercan SEPETCOGLU
Dogum Yeri ve Tarihi : stanbul; 1976
Egitim Durumu
Lisans Ögrenimi : Orta Dogu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Yüksek Lisans Ögrenimi : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (2004)
Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih ABD (2007)
Doktora Ögrenimi : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (2004 - …)
Bildigi Yabancı Diller : ngilizce
Bilimsel Faaliyetleri : (05–07 Mayıs 2006) “Geçmisten Günümüze Samsun
Sempozyumu”, “20. Yüzyılın Baslarında Alaçam Rumları ve Mübadele” adlı bildiri sunumu
(2006) “Batı Anadolu’da Yunan sgalinin Temel Argümanları ve
Milli Mücadelede Nazilli Cephesi”, Milli Mücadelede Nazilli Cephesi ve Önderleri, Aydın Tarih
Grubu Yayını (3), Aydın.
s Deneyimi
Projeler : (1998) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Saglıgı ABD,
“Samsun linde Aile Planlaması Üzerinde Erkelerin Görüsleri” adlı alan çalısması, Ankara.
(1998) ODTÜ Kültür sleri Müdürlügü, “Tekkeköy ve Abdal
Musa Sultan Türbesi Civarındaki Köylerde Halk Edebiyatı Alan Çalısması”, Elmalı-Antalya.
(1997) ODTÜ Kültür sleri Müdürlügü, “Hemsin Yöresi
Halkbilim Alan Arastırması”, Hemsin-Çamlıhemsin-Rize.
Çalıstıgı Kurumlar : Turkuvaz Dıs Ticaret Lmt. Sti. Dıs Ticaret Departmanı (1998-
1999), Ankara.
Milli Egitim Bakanlıgı, Dogan Gürbüztürk .Ö.O. (2001-2002),
Keskin-Kırıklale.
Kuyucak Çok Programlı Lisesi (2002-…), Kuyucak-Aydın.
letisim
e-posta Adresi : tesepetcioglu@gmail.com / tesepetcioglu@adu.edu.tr
telefon /adres : 0 (256) 371 3060 / 0 (532) 603 0627
Yeni Mah. Ali Gerçek Sok. Ata Apt. No: 11 Kuyucak / Aydın

KAYNAK VE DEVAMI: http://www.mediafire.com/file/z30w5mlhj3z/Cumhuriyetin%20Ilk%20Yillarinda%20Giritten%20Sokeye%20Mubadele%20Oykuleri.pdf