DOÇ.DR. KEMAL ARI İLE MÜBADELE ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ

ERDAL İNCE: Hocam, bugün çok tartışılan bir konuyu sizinle konuşmak istiyoruz… Konu mübadele… Biliyorsunuz bugün Türkiye’de Mübadele çok konuşulan bir konu… Pek çok yorum yapılıyor… Mübadele konusunda, pek çok kişi değişik yorumlar yaparak, tarihsel bir konuyu çarpıtma yoluna kadar gidiyorlar. İsterseniz şöyle başlayalım; bugün bir yazı okudum. Bir akademisyen tarihçi, Mübadele sürecinde 200.000 kişinin hayatını yitirdiğini söylüyor. Doğru mu bu?

KEMAL ARI: Evet, ben de okudum o haberi… Doğrusu şaşkınlıklar içinde kaldım… Nasıl bu söylenebilir, olmayan bir şey bu kadar abartılarak nasıl söylenir diyeydi şaşkınlığım. Ancak Türkiye gibi bir ülkede böyle tuhaf şeylerle karşılaşmak artık neredeyse moda haline geldi. Bir anlamda mübadeleden Türkler de sorumlu tutuluyor. Ancak şunu hemen belirtmek isterim; böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Yıllarca arşiv belgeleri arasında bu işi araştıran kişiler var; ben de bunlardan biriyim karınca kadarınca… Ancak şunu hemen belirtmek isterim; Türkiye’nin başına bir çorap daha örülmek isteniyor; çoktandır ısıtılıp ortaya sürülen sözde Rum soykırımının ayak sesleri gibi bir izlenim edindim. Eğer böyle bir şey gerçekten söylenmiş ise, bunun ispatlanması gerekiyor. İspatlanamazsa, en azından bir “iftira” olduğunu söylemek durumundayız. Türk tarihine atılan bir iftira…

ERDAL İNCE: Bu kadar kesin bir dille söylediğiniz için bunu, sağlam bir dayanak olmalı bunun altında?

KEMAL ARI: Elbette; bir kere şunu bilelim. Mübadele Türkiye’nin tezi olarak ortaya gelmedi. Bunu ağırlıklı olarak İngiltere istedi. Norveçli bir bilim adamı olan Dr. Nansen’in görüşleri doğrultusunda, nüfusun zorunluluk ilkesine bağlı olarak göç ettirilmesinin doğru olacağına karar veren öncelikli İngiltere’ydi. Yunanistan da bunu kabul etti. Ve elbette Türkiye de kabul etti. Türkiye’nin itirazları yoktur; ancak Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları üzerine bir anlaşmazlık olmuştur. Sonunda bir noktaya gelmiş ve mübadele karşılıklı olarak uluslar arası hukuka uygun olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşmenin altına Yunanistan’ın yanı sıra, Türkiye de imza koydu. Bir de şu var: Bu sözleşmenin uygulanması uluslar arası toplumun gözetimine uygun olarak yapıldı. Muhtelit Mübadele Komisyonu dediğimiz komisyon ve buna bağlı ara kurullar oluşturularak, mübadelenin uygulamasını gözettiler. Dolayısıyla yabancı gözlemciler, uzmanlar Türkiye’nin dört yanında bu süreci gözetliyorlardı. Hatta fiilen çalışıyorlardı. Ne olmuş? Bütün bunları bu adamlar not etmemişler mi? Onların raporlarında böyle öldürme olayları falan yer alsaydı, Lozan’dan önceki süreçle ilgili Lozan’da, Lozan’dan sonraki süreçte de ülkeler arasında bunlar sorun yaratmaz mıydı? Bunların havada şeyler olduğu çok açı..

ERDAL İNCE: Peki neden yapılıyor bunlar? Bunu söyleyenlerin niyetleri ne?

KEMAL ARI: Bunu bu şekilde söyleyenlerin niyetlerinin ne olduğunu bilemem. Ancak gerçeklerle uyuşmayan, hayal ürünü şeyler olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer bir şiddet uygulamasından söz edilecekse, Yunanistan’da da, Ortodokslar Türkiye’yi terk edip, Yunanistan’a yığıldıklarında çok önemli sıkıntılar yaşandı. İnsanlar tekme tokat evinden atılıyorlardı. Yeni Asır gazetesinin o yıllarda Selanik’te yayınlandığını biliyorsunuz. Bakın bu gazetenin o yıllarda çıkan arşivlerine; işte Yunanlı fanatiklerce öldürülen talihsiz Türkler’in haberlerini bol bol görürsünüz. Ya da cenazesini bile gömme fırsatını bulamayan, üzerlerine atılan fanatik Yunanlı taşlarıyla kovalanan Türklerin acınacak görüntülerini… Benim anlamadığım şey şu; bu abartılı şeyler, Türk-Yunan dostluğuna ve yakınlaşmasına da yarar sağlamaz… Bunlar niçin yapılıyor? Amaçları ne? Sanırım, Türkiye’nin kendine güveni sarsılmak isteniyor. Çünkü çok açık şekilde bunlar gerçeklerle örtüşmez…

ERDAL İNCE: Hocam bu olaylar sırasında ne kadar insan yer değiştirdi? Yani zorunlu olarak göç ettirilenlerin sayısını soruyorum…

KEMAL ARI: Toplam 1.200.000 kişi Yunanistan’a göç etmiştir. Yunanistan’da 500.000 kişi Türkiye’ye getirilmiştir. Yunanistan’a gidenlerin 850.000’i daha mübadele sözleşmesi imzalanmadan, Türk ordusu istilacı Yunan ordusunu yenip İzmir’e doğru ilerlerken, Yunan ordusuyla birlikte Yunanistan’a kaçmıştır. Bunların göçünden Türkiye sorumlu tutulamaz. Çünkü Türk askeri gelmeden bu insanlar kaçmış ve gitmişlerdir. Çünkü bir temas yaşanmamıştır. Kalanlar da daha sonra, yukarıda dediğim gibi anlaşma uyarınca gönderilmiştir. Bunların 180.000 kadarı Karamanlı Ortodoks, geriye kalanı da Karadenizli ve Akdeniz bölgesinden Rumlardır. Böylece sayı 1.200.000 i buldu.

ERDAL İNCE: Sizin bu konuda çalışmalarınız var. Onlardan söz eder misiniz kısaca?

KEMAL ARI: İki kitabım ve çok sayıda makalem var. Mübadele konusunda ilk çalışmayı ben yapmış sayılabilirim Türkiye’de… Ben önce master, ardından da doktora yaptım. Bu konu üzerine ben el atıncaya kadar, herhangi bir bilgi yoktu Türkiye’de… Benden sonra da çalışma yapanlar oldu. Bir kısmı önemli sayılabilecek çalışmalardır; bir kısmı da ne yazık ki absürt, tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen, çarpıtılmış çalışmalardır. Tarihçinin görevi öncelikli olarak, tarihsel bir olgunun net olarak görülmesini sağlamaktır. Bunu yapmak her tarihçinin görevidir. Ancak, Büyük Atatürk’ün dediği gibi, eğer tarihi çarpıtırsanız, sadık kalmazsanız tarihsel sürece, ortaya koyduğunuz insanları şaşırtabilir. Ne yazık ki bu konuda da şaşıracağımız çok şey var…


ERDAL İNCE: Mesela, toplama kampları olduğu ve bu kamplarda 4 kişiden 1’inin öldüğü gibi mi?

KEMAL ARI: Bu onlardan yalnızca bir tanesi… Kast edilen sanırım Anadolu’dan göç ettirilen Ortodokslar’dan çok, İstanbul’a Yunanistan’a göç etmemek için gelip yerleşen ve göçten kurtulmak isteyen Rumlar ve bir de etable sorunu var; onla ilgili olmalı…

ERDAL İNCE: “Etable” nedir hocam?

KEMAL ARI: Bu sözcük, sözlük anlamıyla “yerleşik/oturan” anlamına geliyor. Mübadele’nin uygulama sırasında Yunanistan İstanbul mübadele dışında kaldığı için, olabildiğince çok sayıda Rum’u Türkiye’de bırakmak istedi ve İstanbul’un sınırlarını Türkiye’nin kabul ettiğinden daha geniş göstermeye çalıştı. Türkiye de buna itiraz etti. Sonuçta, iki ülke arasında ciddi bir gerilim oldu. Türkiye kararlılığından geri adım atmadı ve diyelim ki Niğde’den, Kayseri’den, Sivas’tan kalkıp mübadele edilmemek için İstanbul’a sözleşmeden sonra gelip yerleşmiş kişiler ile, bu iki ülkenin dediği sınırın arasında kalan tampon bölgedeki kişileri Darıca’da toparladı ve gemilere bindirerek Yunanistan’a gönderdi. Bu göçmenlerle dönemin gazeteleri röportajlar falan yapıp yayınlamışlardır. Sürekli olarak bunlarla ilgili Türk yetkililer muhtelit mübadele komisyonu üyelerine bilgi aktarmışlardır. Aktarmışlardır diyorum, çünkü sözleşme uyarınca zorunluydular da… Ve bu yapılmıştır. Bir takım ölüm olayları göç eden iki kitle için de var; ancak bunların sayısı, birkaç bini geçmez… Hele hele böyle kamplarda öldürmeler falan, bunlar bütünüyle saçma savlar…

ERDAL İNCE: Bu ölümler nasıl oluyor pekala?

KEMAL ARI: Kitleler göç ediyor ya da ettiriliyor. Sonuçta insanlar kış koşullarında zor bir yolculuğa çıkıyorlar. Gemiler yağmurda, karda, kışta insan taşıyor. Dayanma gücü olmayan yaşlılar, çocuklar bu süreçten etkilenebiliyor. Gemilerde, açıkta yolculuk yapıyorlar; gittikleri yerlerde sorunlarla karşılaşıyorlar. Üstelik şunu da belirteyim; bu ölümler Türkler arasında daha çoktur.

ERDAL İNCE: Niçin Türkler daha çok? Bunun bir nedeni olmalı…

KEMAL ARI: Türkler çoktur; nedeni de açık. Türkiye’den gidenler kış koşullarında yolculuk yapmadılar. İlk dalgada gidenler Eylül ayında yollara döküldüler. Sonradan göç ettirilenler de 1924 yılı ortasında götürüldüler. Türklerse, Yunanistan’da Ekim, Kasım 1922 tarihlerinde evlerinden atıldılar. Açıkta yatmak zorunda kaldılar. Resmo, Hanya, Kandiye, Selanik, Kavala gibi kıyı liman kentlerinde öbek öbek toplandılar. Türkiye gemilerini ancak 1923 yılı Ekim ayında göçmenleri taşımak için gönderebildi. Bir yıllık bir süreçte bu insanlar her türlü saldırıya, hakarete, yokluğa maruz kaldılar. Salgın hastalıklarla karşılaştılar. Gemi yolculuğunu da çoğunlukla kış aylarında yapmak zorunda kaldılar. Dolayısıyla bunlar arasında ölümler daha çok oldu.

ERDAL İNCE: Sonuç olarak ne söyleyebilirsiniz hocam?

KEMAL ARI: Sonuç olarak söylemek istediğim şey şudur: Ne yazık ki, mübadele insanların ister istemez belleklerinde acı izleri olan bir olaydır. Ancak bu olayın birinci ölçüde sorumlusu Türkiye değildir. Nedeni de şu: İşgal altına uğrayan ülke, Türkiye’ydi. Metaksas gibi ünlü generallerin, yapmayın, bu bir hatadır demesine karşın; Yunanistan Türkiye’yi işgal etmeye kalktı. Bunun sonucunda da, Türk-Yunan savaşı yaşandı. Ardından büyük göç olayları oldu. Üstelik de göç edenler yalnızca Rumlar değildi. İlk göçü yaşayanlar da Türklerdir. Örneğin, işgal edilen yörelerden, işgal edilmeyen yörelere sırf işgal nedeniyle göç etmek durumunda kalan Türkler’in perişan durumuyla ilgili kimse bir şey söylemiyor. Bu da bir dram; ortada işgal var… Bu acılar bununla da kalmadı. Yunan ordusu geri çekilirken, bütün Anadolu’yu kastı kavurdu. Yerleşim yerlerinin yüzde yetmişi yakılıp yıkıldı. Büyük kentler yerle bir edildi. Manisa, Uşak, Salihli, Kula, Alaşehir ve İzmir yakıldı. İsmet Paşa’nın Lozan’da “Şu anda Anadolu vadilerinde bir buçuk milyon insan evsiz ve barksız dolanıp duruyor” sözü bu gerçeği ortaya koyar… Ben şunu demek istiyorum; bu acı olaylar, dünyada barışa çok ihtiyaç duyulan bir dönemde ancak barışın sağlanmasına hizmet etmeli. Türk Yunan dostluğu ve yakınlaşmasına yürekten inanıyorum; bu gerekli; ancak bu yakınlaşma adalet duygusu temelinde, saygı ve gerçekçilik temeli üzerinde olabilir. Asılsız savlarla bir yere gidilemeyeceği çok açık…


ERDAL İNCE: Hocam teşekkür ederiz, bizi aydınlattığınız için.

KEMAL ARI: Ben teşekkür ederim, böyle bir fırsatı tanıdığınız için…


RÖPORTAJ-- ERDAL İNCE-- 18/11/2008.

KAYNAK: http://web.deu.edu.tr/ataturkilkeleri/tr/kemalariroporta.htm