Bismark’ın “ Birinci kuşak kurar, ikinci kuşak yönetir üçüncü kuşak sanat tarihi okur “ sözüne atfen o “Sanat tarihi” okuyan neslin devrinde yaşadığımız Tarih ve Medeniyet’e bolca gönderilen “Nasıl soy ağacımı çıkartabilirim” sorularından anlaşılıyor. Biz de bu genel ilgiye bir yazıyla cevap verelim istedik.
Toplumda tarihin ve tarihsel şahsiyetlerin popüler hale gelmesi, globalleşmeyle beraber bireyselliğin ön plana çıkması, soyuna alaka duyan ve bu konularda araştırmalar yapmak isteyenlerin sayısını gün geçtikçe artırıyor. Özellikle insanlar ekonomik bakımdan rahatladıkça böyle romantik uğraşlara yönelmeye fırsat buluyorlar. Fransa, Almanya ve Rusya’da adım başı şecereleriyle övünerek, soyluluk iddiasında bulunan birine rastlanıyor ki bunlar nezaket ve kültürleriyle “entel” muamelesi görüp, çevresinin ilgi odağı oluyorlar.
Ezelden beri Avrupa ve Amerika’da çok revaç bulan geneoloji çalışmaları son zamanlarda ülkemizde de ilgi uyandırmaya başladı. Peki, Türkiye’de soy araştırması nasıl yapılır, şecere nasıl çıkartılır?
Soyağacı Çıkarırken:
Şecere Arapça ağaç anlamına gelir. Bu günkü kullanımla soyağacı demektir. Kişinin soy cetvelini, silsilesini bir ağaç şeklinde gösterir. Bir sonraki kuşaklar bir öncekilerin dalı ve meyvesi sayıldığından bu ismi almıştır. Soy araştırmacısı bu ağacı resmederken bu günden başlayarak ulaşabildiği kadar geriye doğru gider, zamanla yeni bulgularla eklemeler yapar ve ağaç şekillenmeye başlar.
Türkiye’de Soyağacı
Ne yazık ki Türk toplumunda nesep tutma, soy ağacı yazma geleneği yok denecek gibidir. Bunun en önemli sebebi doğu toplumlarında yazılı değil sözlü geleneğin hâkim olmasıdır. Diğer yandan imparatorluk çökerken oluşan kaos da böyle lükslere de imkan bırakmamıştır. Ayrıca göçler, savaşlar ve salgın hastalıklar da nesiller arası kopukluklara sebep olmuş kültürel aktarımı kesintiye uğratmıştır. Mamafih Osmanlı toplumunda kişinin nesebine değil ahlak ve kültürüne önem verilmesi de bu neviden adetleri 2. hatta 3. plana atmıştır.
Kemal Karpat’a göre imparatorluğun çöküşü ile Anadolu’ya göç eden Türk ve Müslüman nüfus 9 milyon civarındadır, J.McCarthy ise bu rakamı 7 milyon olarak verir. Böylesine büyük bir hareketlilik ve göç’ün yaşandığı coğrafyada muhacirlerin şecerelerini tutabilmesi ise pek de kolay değildir.
Her şey bir yana 1928’den önce kayıtlar eski harflerle tutulduğundan araştırma yapacak kişinin mutlaka Osmanlıca bilmesi yahut bilen birisinin refakatinde çalışmasını yürütmesi gerekmektedir.
Soy ağacı çıkarmak ilk bakışta faydasız ya da zaman kaybı gibi görünse de araştırmacılığı arttırmak, okuma ve bilgi edinme kabiliyetini geliştirmek, kültürel ve soysal yanı arttırmak ve akrabalarla yakın münasebet kurmak gibi daha pek çok faydası vardır.
Özel Arşiv Kaynakları
1- Ailenin Yaşlıları
Soy ağacı çıkarmak isteyen araştırmanın yapacağı ilk iş ailenin yaşlılarıyla konuşmak bunların anlattıklarını kayda almaktır. Eskiden erkeklerden ziyade kadınlar daha konuşkan ve meraklı olduklarından bilhassa yaşlı kadınlarda “yakası açılmadık” çok kıymetli bilgiler olabilir. Yaşlıların anlatacağı şeyler bazen çok önemli ipuçları vereceği gibi fakat bazen de piri fâni olmuş veya zihinleri bulanmış olduklarından hadiseleri karıştırabilirler.
Ayrıca yaşlılar genelde hissi davranarak olayları ve kişileri istedikleri gibi anlatırlar. Bu sebeple aynı kişiyi uzun zaman aralıklarıyla tekrar konuşturmalı ifadelerin çelişkili olup olmadığına bakmalıdır. Yakın geçmişte yaşanan harp, göç gibi felaketler sebebiyle bir nesil baba ve dedelerini tanımadan büyümüş ve kuşaklar arasında kültürel aktarım çok noksan kalmıştır. Dolayısıyla ihtiyarların verdiği bilgileri başka yerlerden de teyit etmedikçe şüpheyle bakmak gerekir.
Yaşlıların kullandıkları takvim tabirlerini de iyi anlamak lazımdır. Tarihlemeler genellikle o zaman meydana gelen meşhur hadiselere göre yapılmaktadır. Mesela; “Babam, Yemen askeri giderken ölmüş” (1905 ), “seferberlikte doğmuşum “(1914), “muhacirlikte evlenmişler” (1916), “Yunan giderken ben doğmuşum” (1922), “dedem öldüğünde ben oturuyormuşum” (6 aylık), Anadolu da kullanılan; “filanca geldiğinde filanca danaları otlatıyormuş” (6-7 yaşında ki ancak bu yaşta bir çocuk danaları otlatabilir) gibi tabileri iyi anlamak lazımdır.
İhtiyarlarca aylar da farklı şekilde isimlendirilmektedir. Anadolu’da Karakış (Aralık), Zemherir (Ocak), Gücük (Şubat), Avril (Nisan), Kiraz ayı (Mayıs veya Haziran) , Orak ayı (Temmuz), Harman ayı (Ağustos), Avare ayı (Ekim), Koç ayı (Kasım)’dır.
Her yerin iklim ve ziraat özelliklerine göre ayların ismi ve başlangıcı değişir. Tütüne göre, fındığa göre, buğdaya göre, incire göre, pancara göre aylar tayin edilir. Yaylaya çıkış, yayladan dönüş, bağ bozumu hep böyle tarihlerdir. Tarihleri tespit ederken, bu gibi hadiseler hakkında bölgeye göre bilgi sahibi birini bulunmak gerekir.
Memur çocuklarının doğumu genel olarak nüfus kayıtlarına doğru yazılmıştır. Bir de Cumhuriyetin ilk yıllarında ailelerin 5. çocukları günü gününe kayıt edilmişlerdir. Zira 1950’ye kadar devam eden yol vergisi için önemli miktar tutan 6-7 liralık vergiyi vermek veya her sene 15 gün yol inşasında amelelik yapmak mecburiydi. Fakat nüfusu artırma çabaları ile 5 çocuğu olanlar bundan muaf tutuluyorlardı. Bu sebeple kişiler mükellefiyetten düşmek için 5. çocukları doğar doğmaz bunları nüfusa kayıt ettirirlerdi.
2- Aile Arşivi
Soy ağacı çıkarmada ailenin özel arşivi de çok önemlidir. Bu arşivde aileyle alakalı tapular, mektuplar, diplomalar, senetler, hatıratlar, günlükler, arkası tarihli – yazılı kartpostallar veya fotoğraflar yahut bu çeşit evraklar bulunabilir. Her biri ailenin soy ağacını çıkarmada birer ipucu niteliğindedir. Ancak Türkiye’de yakın zamanda yaşanan büyük göçler, uzun savaşlar, salgınlar ve afetler sebebiyle pek çok ailenin arşivi olmadığı gibi olanlarda harap durumdadır.
3- Mezar Taşları ve Kitabeler
Soy ağacı çıkarırken müracaat edilmesi gereken en önemli kaynaklardan birisi de mezar taşlarıdır. Bunlardan dedelerin isimleri, vefat tarihleri hatta eski mezar taşlarından meslekleri ve meşreplerini öğrenmek mümkündür. Bunun için sabrederek, mezarlıklar arasından saatlerce hatta günlerce dolaşmak gerekebilir.
Ancak 1930’larda başlayan asri mezarlık furyası ile Anadolu’nun muhtelif yerlerinde çoğu şehirler içindeki mezarlıklar kaldırılarak iskâna açılmış yahut üzerine park yapılmıştır. Bunların taşları ya toprağa gömülmüş ya da kanalizasyon veya kaldırım taşı olarak kullanılmış, öğütülerek çakıl yapılmış nihayet mezarcılar tarafından kazınarak yeni taş olarak satılmıştır. Dolayısıyla milletin hafızası, vatanın tapusu sayılan mezarlıklar bakımından ülkemiz hiç de iyi durumda değildir.
4- Soy isimleri
Dolayısı ile aynı aileden gelenlerin hatta kardeşlerin her birinin farklı soyadı aldığı olmuştur. Ayrıca eskiden her ailenin bir lâkabı vardır ki bu lakapların soyadı olarak alınmasına da umumiyetle engel olunmuştur. Çoğu yerde ise soyadını şahıslar almamış resmi makamlar tarafından hiçbir esasa dayanılmadan rastgele iliştirilmiştir. Bu sebeple Türkiye’de soyadları aile tarihi hakkında neredeyse hiçbir fikir vermez. Ancak çok az sayıda aile uyanık davranarak meslek, köy ve atalarını hatırlatacak soyadları almayı başarmıştır. Nalbant, Tangal, Karaalioğlu gibi…
A- ) Resmi Arşiv Kaynakları
1- Nüfus Defterleri
Türkiye’de nüfus kayıtları maalesef çok da eski değildir. Avrupa’da asalet ve soyluluk önemli bir statü olduğundan nüfus kayıtlarının tutulmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca kiliselerce tutulan vaftiz kayıtları, evlilik kayıtları ve belediye teşkilatının erken kurulmasıyla tutulan vergi kayıtları çok şeyi açığa çıkarır.
Batı’daki nüfus kayıtları bu bakımdan doğudan ileridir. Fakat bu din değil gelenekle alakalı bir şeydir. Doğuda da Hristiyan ve Musevilerin şecere tespiti Müslümanlarınki kadar zordur.
İlk Nüfus Sayımı
Türkiye’de ilk nüfus sayımı II. Mahmud dönemine aittir. 1834’de yapılan sayım askeri maksatlar taşıdığından yalnız erkekler sayılmıştır. Köyler hanelere ayrılmış her hanedeki erkek nüfus kaydedilmiştir. Sultan Mahmud’un son yıllarında başlayıp Abdülmecid’in ilk yıllarında tamamlanan 1839 sayımı da aynı usulde yapılmıştır. Bu kayıtların tutulduğu defterler tasnif edilmemiş halde Başbakanlık Osmanlı Arşivindedir ve milli güvenlik gerekçeleriyle incelemeye açık değildir.
II. Abdülhamid Devri
Bunlardan sonra 1887 tarihli II. Abdülhamid döneminde yapılan sayımlar vardır ki en esaslı ve düzenli onlarıdır. Burada her hane kadınlarla beraber yazılmış ayrıca hane reisinin lakabı, babasının adı, varsa erkek ve kız kardeşleri, yeğenleri, amcazadeleri yazılmış sonra varsa annesi ve ceddesi (büyükannesi) eklenmiştir. Bilahire bu sayımdan sonra doğanlar da eklenmiştir. Herkesin doğum tarihi vardır. Kızlardan sayımdan sonra evlenenlerin evlendikleri mahalle ya da köy ile sicildeki hane numaraları eklenmiştir.
Soy araştırmacısı bu defterlerden 1887 de hayatta bulunan dedesinin babasını ve akrabalarını öğrenebilir. Bu defterler Ankara’ya nüfus arşivlerine gönderilmiştir. Gönderilmeyip mahaldeki nüfus müdürlüğünün arşivinde kalanlar da vardır. Soy araştırmacısı için pek çoğu yanmış ve yıpranmış olan bu eski Türkçe defterleri, her halükarda birinin aracılığı ile rica minnet bulup tetkik etmek çok faydalı olacaktır. Zira devlet, bir takım siyasî sebeplerle, bu kayıtları da araştırmacılara açmamaktadır.
Sonraki sayım yine II. Abdülhamid dönemine ait olup 1905 tarihlidir. Bu kayıtlar 1887 defterlerinden daha temiz ve ayrıntılıdır. Bugünkü sicillerin ve kimlik numarası sistemi MERNİS projesinin de temelini teşkil etmektedir. Buradan da 1905 de yaşayan dedelerin babalarını öğrenmek mümkündür.
1905 sayımı defterlerinin bazı kısımları Balkan savaşında, Dünya savaşında, Yunan savaşında çıkan yangınlar ve baskınlarla ya da başka sebeplerle harap olmuştur. MERNİS projesinde harapların yerine 1925’de yapılan şifahi sayım esas alınmıştır. Bu takdirde soy araştırmacısı 1905 de hayatta olan dedelerin babasını ve akrabalarını tespit edebilir.
Fakat bu son kayıtlarda (1925) erkeklerin doğum tarihine çok itibar etmemelidir. Savaşların çok olduğu bir kuşak için Askere geç gitsin; o zamana kadar hem evlenip çocuğu olsun; hem çalışıp aileye bir faydası dokunsun; hem de gücü kuvveti yerine gelsin ki askerlik meşakkatlerini göğüsleyebilsin gibi sebeplerle 8 yıl kadar küçük yazılanlar vardır. Kızlarınkiler ise genellikle doğrudur.
Dışarıdaki Kayıtlar
Yakın bir tarihte nüfus sicilleri başka bir yere aldırılmışsa önceki nüfus kayıtlarının da incelenmesi gerekmektedir. Bu konuda Rumeli – Balkan ve Kafkas göçmenleri ile 1924 Selanik mübadilleri en şanssız olanlardır. Hele Selanik’ten mübadele ile gelenler Türkiye deki kayıtlardan ancak 1924’de yaşayan akrabalarının babasını öğrenebilirler. Fakat yurt dışındaki nüfus defterlerine ulaşmak da çok zor değildir hem bunlar bizdekinden çok daha muntazam ve temiz durumdadır.
Diğer Nüfus Kayıtları
Nüfusu Ceride (Yoklama) Defterleri
Ayrıca nüfus sayımlarından başka Başbakanlık Osmanlı arşivinin değişik fonlarında Nüfusu Ceride adıyla rastlanan defterler de nüfus tutanaklarını içermektedir. 6 aylık doğum ve ölüm kayıtlarını içeren bu defterlerde soy araştırmacısı için önemli kaynaklardandır.
1904 öncesi bölgesel olarak yapılan nüfus sayımlarının defterleri de il nüfus müdürlüklerinin arşivlerinde mevcuttur. Ulaşılabildiği takdirde bu kayıtları incelemekte de faydalıdır. Fakat pek çoğu savaş, işgal ve yangınlar sebebiyle harap olmuştur.
Nüfus defterlerinde tarihler Rumi takvimle kayıt edilmiştir. 1925’den sonra yeni takvim kullanılmıştır. Bu Rumi tarihleri Miladiye çevirmek için artık internette pek çok program vardır. Bunlardan istifade edilebilir.
Temettuat Defterleri
Vergilendirme kaygısıyla tutulmuş fakat böylesine tafsilatlı bilgi veren bu defterler günümüz tarihçilerinde pek çok alanda faydalanılan kaynaklardır. Soy araştırmacısı da bazı ipuçları elde ettikten sonra bu defterler üzerinden cedlerine ait çeşitli bilgilere ulaşabilir. Ancak bu vergilendirme Osmanlının doğu vilayetlerini kapsamadığından o bölgelere ilişkin de herhangi defter yoktur.
Bu defteler Başbakanlık Osmanlı Arşivinde tasnif edilerek araştırmacıya açılmış durumdadır. Bilgisayar üzerinden araştırılan bölgeye hatta vilayet ve nahiyeye dair defterleri, tarayarak bulmak ve arşivden istetmek mümkündür. Hiç şüphesiz ki bunları okumak ileri düzeyde eski Türkçe bilgisi gerektirmektedir.
Sicill-i Ahval Defterleri
1879-1909 tarihleri arasında Osmanlı Devletinde Görev yapmış memurlara ait biyografik bilgileri içeren defterlerdir. Kayıtlarda geçen şahsın adı, baba adı, ailesi, doğum yeri, sülalesi, milliyeti, tahsil durumu, liyakati vs pek çok ayrıntılı bilgileri bulunmaktadır. Burada Toplam 201 defterde 92.000 memurun sicil kayıtları mevcuttur. Bu defterlerin hepsi Başbakanlık Osmanlı Arşivinde tasnif edilmiş ve bilgisayara aktarılmış durumdadır. Aranılan isim bilgisayardan taranarak ilgili defterin sayfasına anında bakmak mümkündür. Ancak bunları okumakta ortalama düzeyde Osmanlıca bilgisi gerektirir.
Sicilli Ahval defterinden bir sayfa: "Hacı Sa'id Efendi; Diyar-ı Bekir eşrâf ve ulemâsından hacı Arif Bey’in mahdûmu"
Tapu Tahrir Defterleri
Osmanlı devletinde 15. ve 16. asırda Timar sisteminin bir gereği olarak bölgedeki gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla sayım yapılmıştır. Tahrir denilen bu işlemde şehir, kasaba, köy ve çiftlikler birer birer dolaşılarak buralarda oturan vergi mükellefleri, içlerinde vergiden muaf olanlar varsa hangi vergiden ne sebeple muaf oldukları yapılmış; bunun yanında topraklı ve topraksız köylüler, evli ve bekâr haneler, meslek gurupları, ilmiyeye mensupları, ihtiyar ve sakatlar ayrı ayrı kaydolunmuştu.
Her köyün merası, ormanı, korusu, yaylağı, kışlağı, çayırı cins cins gösterilerek yetiştirilen mahsuller ve senede vermekle mükellef olunan vergi miktarı deftere geçirilirdi.
Soy araştırmacısı yakın nesebini tespit edebildiği taktirde eski yüzyıllardaki bu kayıtlara da başvurarak daha da gerilere gidebilir. Özellikle orta Anadolu bölgelerinde bu defterler sayesinde çok derin geçmişini tespit edebilen aileler vardır. Fakat bu defterlerin bazısında isimler lakapları ile beraber yazılmadığından araştırmacıya güçlük çıkarabilir. Binaenaleyh bu defteri okumanın derin Osmanlıca bilgisi gerektirdiği de açıktır.
Vakıf Arşivleri
Şer’iyye Sicilleri [ Kadı Sicilleri – Mahkeme Kayıtları ]
Kadı Sicilleri; her türlü dava tutanakları, mukavele senet, satış, vekâlet, kefâlet, verâset, borçlanma, nikah, boşanma ve taksim gibi hukuki işlemleri içeren resmi yazıları, esnaf teftişine ait notları, hatta yangın, sel, fırtına, deprem, salgın hastalık gibi olayların kayıtlarını günlük olarak işleyen defterlerdir.
Osmanlıda aile için meselelerin mahkemeye intikal ettiği nadirattan olsa da hiç yokta denilemez. Aile arşivinden yahut ailenin ihtiyarlarından böyle mahkemeye intikal etmiş herhangi bir davanın bilgisine ulaşıldığı takdirde kadı sicillerinden de ayrıntılı bilgi edinilebilir. Özellikle son yıllarda bu siciller yoğun olarak yeni harflere çevrilmiştir. Soy araştırmacısı bunlardan faydalanabilir.
Tereke Defterleri
Bu günkü veraset ilamı benzeri, kişinin vefatı halinde menkul, gayrimenkul servetinin, alacak ve borçlarının ve varislerinin kaydedildiği defterlerdir. Bu defterlerde soyağacı çıkarırken istifade edilecek kaynaklar arasında zikredilebilir. Kadı sicilleri içerisinde yer alır.
ATASE (Genel Kurmay Arşivleri)
Kırım Savaşı sonrasında tutulan askeri kayıtlar ve belgeleri içeren arşivde askeri görevli ve şahsiyetler hakkında tafsilatlı bilgi bulmak mümkündür. Fakat bu arşive girmek milli güvenlik gerekçeleri ile zorlaştırılmış durumdadır. Aylar sonrasına verilen özel izinle ve çok zor şartlarda ancak birkaç saat araştırma yapmak mümkün olabilir. Herhangi işe yarayacak evrak bulunduğunda fotokopisinin alınıp alınamayacağı görevlinin inisiyatifine kalmış durumdadır. Ailesinde tespit ettiği askeri şahsiyetler hakkında araştırma yapmak isteyen soy araştırmacısının bu arşivden faydalanması güçtür.
Araştırma Eserleri ve Biyografik Çalışmalar
Şayet aileden meşhur bir şahsiyet ya da onunla ilişkili bir şahıs tespit edilirse bu alanda yapılmış biyografik çalışmaları dikkatlice incelemek gerekir. Bu alanda genel olarak Sadrazamlar, Şeyhülislamlar, Ulema, Kaptan Paşalar, Reisülküttaplar, Hattatlar, Şuara Tezkireleri vs olmak üzere pek çok çalışmalar vardır.( Eser adları için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu-Tarih Araştırmalarında Usul) Ayrıca pek çok yüksek lisans ve doktora tezinden de bu konuda istifade edilebilir.
Diğer yandan ailenin yaşadığı bölge üzerine yapılmış araştırma eserlerini incelemek de faydalıdır. Ailenim bağlı olduğu boy, aşiret ya da cemaat biliniyorsa mutlaka tetkik edilmelidir. Bu hususta geçtiğimiz günlerde Yusuf Halaçoğlu’nun TTK tarafından yayınlanan “Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar” adlı kitabına da müracaat edilebilir.
MERNIS Projesi
Esasında MERNIS projesi kapsamında pek çok ailenin mensuplarına 1900’lü yılların başına kadar ulaşmak mümkündür. Bunların her biri sisteme kayıt edilmiş ve mevt olsalar bile birer kimlik numarası atanmıştır. Ancak diğer aile efradına ve mensuplarına aidiyeti addedilen bu bilgiler özel hayatın gizliliğini koruma ilkesinden dolayı, nüfus müdürlüklerince verilmemekte yahut kısıtlı olarak verilmektedir.
Ancak Kimlik beyanı ve bir dilekçe ile bağlı olunan nüfus müdürlüğünden hane döküm listesi istenebilir. İlgili kurumun öncelik verdiği başka işler münasebeti ile bu isteğin cevaplandırılması gecikse de 3. veya 4. istemeden sonra sonuç alınabilmektedir. Elde ettiğiniz bu hane döküm listesiyle ilk aşamada hatırı sayılır bir soyağacı oluşturabilir yukarıda izah edilen metotlarla da bunu genişletebilirisiniz.
Soyağacı çıkarmada tarif edilen bütün bu yöntemlerin; sebat gerektiren, uzun soluklu, uğraştırıcı fakat zevkli bir çalışma olduğunda ise hiç şüphe yoktur.
KAYNAK: http://tarihvemedeniyet.org/2010/06/soy-agaci-nasil-cikarilir
soy ağacı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
soy ağacı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nüfus sicilleri, secere araştırması
Şecere araştırması yapacak kimsenin daha sonra yapacağı iş, nüfus kaydının bulunduğu kazânın nüfus müdürlüğüne giderek nüfus sicillerini tetkik etmektir. Maalesef bunlar çok da eski değildir ve Avrupa'daki kilise kayıtlarına benzer kayıtlar bizde tutulmamıştır. Hıristiyanlıkta vaftiz dine girişin ön şartı olduğundan, kiliselerde vaftiz kayıtları muntazaman tutulurdu. Ayrıca asalet Avrupa'da sosyal statü sembolü olduğu için, aile kayıtlarının tutulmasına çok ehemmiyet verilmiştir. Bu sebeple Batı dünyası nüfus kayıtları bakımından Doğu'dan çok iyi durumdadır.
Türkiye'de elde bulunan ilk nüfus sicilleri1250/1834 ve 1255/1839 tarihlidir. Sultan II. Mahmud zamanında başlanan nüfus sayımı sonrasında tutulan bu defterlerde (askerî maksadlarla yapıldığı için) sadece erkek nüfus ve yaşları ile beraber tımarla alâkalarının olup olmadığı yazılmıştır. Her köy hânelere ayrılmış; her hânede bulunan erkek nüfus kaydedilmiştir. 1839 yılında başlayan ikinci sayım, uzak vilâyetlerde, meselâ Erzurum'da ancak 1844 yılındatamamlanabilmiştir. Bu sayımın defterleri İstanbul'da Başbakanlık Arşivi'ndedir. Çoğu tasnif edilmemiş bu defterler, millî güvenlik endişesiyle olsa gerek, incelemeye açık değildir.
İkinci nüfus tahriri Sultan Hamid zamanına aittir ve 1303/1887 tarihlidir. Bu tahrire ait defterlerde kadın nüfusda yazılıdır. Her köy haneleriyle beraber tahrir edilmiştir. Her hâneye bir numara verilmiştir. Bu hânenin reisi olan erkek lakabı ve babasının adıyla kaydedilmiştir. Sonra o hane reisinin varsa erkek ve kızkardeşleri, yeğenleri ve amcazadeleri yazılmış; sonra varsa annesi veceddesi (büyükannesi) yazılmış; bilahare de bu tarihten sonra dünyaya gelenler kaydedilmiştir. Herkesin doğum tarihi vardır; ancak çoğunun ölüm tarihi kaydedilmemiştir. Erkeklerin askerlik vaziyeti ehemmiyetle işlenmiş; askere duhulleri, ihraçları, varsa sakatlıkları, bedel-inakdi verip vermedikleri, rediflikleri hep kayıtlıdır. Ayrıca beratlı cami imam-hatibliği gibi vazifeler de kaydedilmiştir. (Eskiden camilerde ancak İstanbul'dan izinli olan imamlar Cuma kıldırıp hutbe okuyabilirlerdi. Böylelerinin adlarının yanında bâ-berat-ı âlî ...camii imam ve hatîbi yazmaktadır). Kızlardan tahrirden sonra(1303/1887) evlenenlerin, evlendikleri mahalle veya köy ile sicildeki hane numaraları gösterilmektedir. Gayrımüslimler için aynı usulde ayrı defterler tutulmuştur. Şecere araştırmacısı bu defterlerden 1887 yılında hayatta bulunan dedesinin babasını öğrenebilir. Bu defterler sonradan umumiyetle Ankara'da bulunan nüfus arşivlerine gönderilmiştir. Çoğu kayıp, yanmış, yıpranmış haldedir ve tetkiki hemen hemen mümkün değildir. Tek tük böyle defterlerin Ankara'ya gönderilmeyip, mahallerinde kalmış olanları da vardır. Bu takdirde yanına iyi Osmanlıca okuyabilen bir kimseyi alıp; nüfus müdürüne rica ederek, hatta çoğu zaman birinin tavassutuyla nüfus müdürlüğü arşivinden bu defterleri bulup tetkik etmek gerekir. Devlet, bir takım siyasî sebeplerle, bu sicilleri de araştırmacılara açmamaktadır.
Üçüncü sayım 1321/1905 tarihlidir ve çoğu kazâlarda bunlar yeni yazıya çevrilerek bugünki sicillerin esasını teşkil etmektedir. Bu defterler 1303/1887 tarihli olanlardan daha etraflı ve temizdir. Bunlardan da 1905 tarihinde yaşayan dedenin babasının adı öğrenilebilir.
1905 tarihli sicilleri elde bulunmayan kazâlar vardır. Bazı yerlerde Birinci Cihan Harbinde veya Yunan Harbinde nüfus dairelerinde çıkan yangınlar sebebiyle 1905 tahririne ait nüfus sicil defterleri harab olmuştur. Veya başka sebeplerle bu defterlerin birkısmı kaybolmuştur. Bunun üzerine 1925 yıllarında yapılan şifahî tahrir esas alınarak nüfus sicil defterleri hazırlanmıştır. Bu takdirde araştırmacı ancak bu tarihte hayatta olan dedesinin babasını ve aile isimlerini öğrenebilecektir. Ancak bu sicillerde erkeklerin doğum tarihleri birkaç yıl küçük yazılmıştır; hatta sekiz yıla kadar küçük yazılanlar vardır. Bunun sebebini harplerin çok olduğu bir nesil için izah kolay: Askere geç gitsin; o zamana kadar hem evlenip çocuğu olsun; hem çalışıp aileye bir faydası olsun; hem de gücü kuvveti yerine gelsin ki askerlik meşakkatlerini göğüsleyebilsin. Bunun için bilhassa 1925 tahririnde erkeklerin doğum tarihlerine çok itibar etmemelidir. Kızlarda böyle bir problem olmadığı ve esasen nüfus sicilline evlenirken yazıldıkları için onların doğum tarihleri umumiyetle doğrudur.
Nüfus sicillerinin tamamı 1978 yılında latin harflerine çevrilmiştir ve bu esnada da bazı yanlış okumalar olmuştur. Bilhassa mahallî isimleri, yabancı nüfus memurları farklı okumuş ve yazmışlardır.
Eğer yakın bir tarihte nüfus kayıtları başkabir şehre aldırılmışsa, bu takdirde önceki nüfus sicillerinin de tetkiki gerekecektir. Kafkas ve Rumeli muhacirleri bu bakımdan daha azşanslıdır. Hele 1924 yılında mübadele ile gelen muhacirler, ancak 1924 tarihinde yaşayan en yaşlı atalarının babasını öğrenebileceklerdir. Maamafih yurt dışında kalan nüfus sicillerine ulaşmak da artık çok zor değildir. Bunlar bizdekilerden çok daha muntazam bir şekilde muhafaza edilmektedir.
Nüfus sicillerinde o aileden kaç hane varsa umumiyetle peş peşe ayrı ayrı gösterilir. Ancak her aile kütüğünün başında o ailenin kütüğe kayıtlı ilk mensubunun isminin üzerinde ailenin lakabı da kaydedilir. Bu lakaptan farklı sıralardaki haneler arasındaki akrabalık tesbit edilebilir. Bu aile reislerinden birinin aile reisi diğerinin kardeşi, amcazadesi veya daha uzak bir akrabası olabileceği gibi, oğlu da olabilir. Çünki bazen babalar, eski Türk geleneklerine uygun biçimde, en büyük oğullarını mal verip ayırmakta, yani ayrı ev açmaktadır. Bu takdirde bu oğul ayrı bir hane teşkil eder. Bu aynı ailenin farklı hanelerinin akrabalık derecesini tesbit her zaman kolay olmayabilir. Bu takdirde aile içinde yaygın bilgilerden ve aile büyüklerinin beyanlarına başvurulur. Bu da bir netice vermezse hane reisleri arasındaki akrabalık derecesini tesbitte bazı ipuçlarından istifade edilir.
Mesela, bir hane reisinin adı Ahmed, babasının adı da Hüseyn olsun. Aynı aileden bir başka hane reisinin adıda Yahya, babasının adı da yine Hüseyn olsun. Bu ikisinin kardeş oldukları ve babalarının adının da Hüseyn olduğu tahmin edilebilir. Yine mesela aynı aileden farklı hane reislerinin oğullarının adı aynı ise bunların da kardeş olduğu söylenebilir. Çünki insanlar oğullarına umumiyetle babalarının adını koymayı tercih ederler. Aynı aileden bir hane reisinin adı Cemal, baba adı Cafer olsun. Bir başka hane reisinin adı Cemal, baba adı da Halil olsun. Aynı aile ismini taşıyan bu Cafer ile Halil'in kardeş ve babalarının adının da Cemal olduğu tahmin edilebilir. Yine mesela aynı aileden bir hane reisinin adı Ebubekir, diğerinin adı Ömer, bir diğerinin adı Osman, bir diğerinin adı da Ali ise bunların kardeş olduğu tahmin edilebilir. Çünki halk arasında kardeşlere dört halifenin ismini bir arada koymak adettir. Ya da Hasan ile Hüseyn adını taşıyan iki hane reisinin kardeş olduğu söylenebilir. Çünki Anadolu'da bu iki ismi iki erkek kardeşe koymak adettir. Şu kadar ki bunlar birer tahminden ibarettir, ancak bu tahmin de, eldeki kısıtlı imkânlardan birisidir.
KAYNAK VE DEVAMI: http://ahmetdursun374.blogcu.com/soy-agaci-secere-nasil-hazirlanir-1_4739142.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)