Mübadelenin 100. yılında... "Bir Fırtına Tuttu Bizi, Deryaya Kardı"

https://www.ajansbakircay.com/mubadelenin-100-yilinda-bir-firtina-tuttu-bizi-deryaya-kardi-makale,2219.html

 Mübadelenin 100. yılında... "Bir Fırtına Tuttu Bizi, Deryaya Kardı"

       

Özgür Duygu Durgun


30 Ocak 1923. Anadolu ve Balkan coğrafyası için etkisi 21. yüzyıla uzanacak sarsıcı değişimin başladığı tarih. Lozan Antlaşması kapsamında imzalanan Türk-Rum Nüfus Mübadelesi’nin yaşadığımız coğrafyayı topyekün değiştirdiği o tarihin 100. yılındayız.


"Mübadele" dilimize Arapça’dan geçmiş, değişim anlamına gelen bir sözcük. "Mübadil" ise "Başkasının yerine getirilmiş kimse" demek. Mübadelenin bir duygusu varsa onu sözlüklerde aramak beyhude. Dinmeyen acı, kayıp vatan, kapısı bir daha hiç açılamayacak ev, kepengi kalkmayacak dükkan, ekilip sürülemeyecek tarla, kavuşulamayacak sevgili aslında mübadele... Beden bilinmeyen bir "yurt’a taşınırken ruhun onunla bir daha hiç buluşamayacak olması mı yoksa?




1923’te Lozan Barış Antlaşması kapsamında yürürlüğe giren Türk-Rum Nüfus Mübadelesi sonucu 1 milyon 200 bin Ortodoks Hristiyan Rum Anadolu’dan Yunanistan’a, 500 bin Müslüman Türk Yunanistan’dan Türkiye’ye göç ettirildi. Mübadele antlaşması uyarınca kimlerin göç edeceğini belirleyen temel unsur ırk veya dil değil, ait olunan dini kimlikti. Bu nedenle Türkçe’den başka bir dil konuşamayan Karamanlı Ortodokslar, Türk Ortodoks Hristiyan Gagavuzlar, Bulgarca ve Makedonca konuşan Pomaklar gibi Anadolu’nun köklü toplulukları da "Rum" olarak tanımlanarak bir anda kendilerini zorunlu göçün öznesi olarak buldular.


1923 tarihli Mübadele Antlaşması’nın hükümleri sertti. Antlaşma, mülkiyet hakları, geride bırakılan taşınmazlar, gidilen ülkede karşılaşılan ekonomik ve kültürel uyum problemleri başta olmak üzere iki halka ağır bedeller ödetti. Bu bedeli yalnızca mübadiller değil, gayri mübadiller de ödedi. Kimdi bu gayri mübadiller?




Arafta kalan kadınlar


1923 Mübadele Antlaşması’nın ikinci maddesine göre zorunlu göçe tabi tutulmayacak iki kesim vardı; Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları. Bu iki kesim haricinde mübadele dışında kalmak isteyen Anadolulu Ortodoks kadınlar gayrimübadillerin en kalabalık kesimini oluşturuyordu.


Gayrimübadil olmayı seçen ya da bir kurtuluş yolu olarak gören Anadolulu Rum kadınlara dair günümüze gelen çok sayıda bilimsel araştırma söz konusu. Bu alanda çalışan akademisyenlerden Dr. İbrahim Erdal’ın "Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinde Gayrimübadil Olma Konusu ve Mübadeleden Iskat (Çıkma) Yolları" başlıklı makalesinde (2014) çarpıcı hikayelere yer veriliyor.


1923 Ağustos’unda din değiştirip bir Müslüman ile resmen evlenmiş olan ve bir yaşında kızı olan Samsun’un Rum mahallesi ahâlisinden Hacı Anastas oğlu Pandeli’nin kızı Kadriye, bir gayrimübadildi. Zira, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra yaş bakımından reşit olup bir Türk ile evlenip din değiştiren kadınlar "Rum Ortodoks" kaydından düşmeleri ve çocuklarının babalarına verilmesi şartıyla mübadeleden istisna tutulmuştu.




Ankara’da Hacı Doğan Mahallesi Rumlarından Todor kızı Katina, bir başka örnekti. Abdullah adlı Müslüman Türk ile evliliğini belgeleyerek yetkili makama sunan Katina mübadil olmaktan kurtulmuştu kurtulmasına ancak sahip olduğu gayrimenküller elinden alınacaktı. Yunanistan’dan gelecek olan mübadiller arasında da dul ve kimsesiz kadınlar vardı. Eğer Katina mallarını muhafaza ederse, yeni gelecek mübadillere yardım edilemezdi. Dönemin Türk Hükümeti’nin gerekçesi buydu. Evet, Katina belki göç yollarında ıstırap çekmekten kurtulmuştu ama Türkiye’de kalacaksa, kendine ait mülkiyete dair hak iddia etmemek pahasına.


Mübadil olup göç yollarında perişan olmak istemeyen ancak bir Müslüman ile de evli olmayan genç kızlar da vardı o yıllarda. Bursa ahalisinden Tevfik Beyin evlatlığı olan Despina Müslüman olmuş ve İkbal ismini almıştı. Ancak reşit olmadığından ve "Rum Ortodoks" kaydından düşülmemiş olması nedeniyle mübadeleden hariç tutulma başvurusu kabul edilmeyecekti. Genç kız mübadeleden sağ çıkabildi mi, bilinmiyor...


Akademisyen Fahriye Emgili ise "Mübadeleden Kurtulma Çabası Olarak: İhtidâ" başlıklı makalesinde mübadele dışında kalmak isteyen Anadolulu Ortodoks Rum kadınların dört yol izlediğine dikkat çekiyor: Din değiştirmek (Müslüman olmak), Müslüman bir erkekle evlenmek, hem din değiştirip hem de Müslüman bir erkekle evlenmek ve son olarak gayrimüslim bir erkekle evlenerek mübadele dışında kalmak. Emgili, psikolojik açıdan bakıldığında gayrimübadil olmak için din değiştirmeyi "Anavatan toprağından kopuş; yani evini, bağını, bahçesini ve sevdiklerini terk etmek zorunda kalmaktan ve belki de, yeni bir dünyada, yeni bir hayata başlamanın zorlu kavgasını yaşamamak adına göçe ve göçmen olmaya karşı, mübadeleden kurtulma çabası" olarak tanımlıyor.


Kurtuluş Savaşı’na destek olan Ortodoks Türkler de gönderildi


Lozan Konferansı’nda Mübadele konusunun alt komisyonlarda tartışılması sırasında, Anadolu’da yaşayan ve Türkçe konuşan Ortodoks Türklerin mübadele dışında tutulması da gündemdeydi. Bu düşünce başlangıçta olumlu karşılandı ancak işler tersine dönecekti.




Dr. İbrahim Erdal’ın aktardığına göre, İç Anadolu Bölgesindeki Hristiyan Türkler’in lideri olan Papa Eftim’in öncülüğünde Ortodoks Türkler, Fener Rum Patrikhanesine karşı 1921 yılında bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurmuşlardı. Milli Mücadele’nin yanında yer alan Ortodoks Türkler, 1922’de Kayseri’de bir gazete çıkararak Kurtuluş Savaşı’na destek olmuşlardı. Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Ulusal Bağımsızlık Savaşı’na verdiği destekten ötürü Papa Eftim İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmişti.


Bu destek sayesinde Papa Eftim ve ailesi mübadele dışında tutulacak ancak Anadolu’da yaşayan yaklaşık 200 bin Hristiyan Ortodoks Türk, onun kadar şanslı olmayacaktı. Kayseri, Karaman, Trabzon, Sivas, Konya, Yozgat ve Ankara’dan toplananlar trenlere doldurulup Yunanistan’a gönderilecek; Yunanistan’da "Türk tohumu" denilerek aşağılanacak ve zamanla Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağılarak izlerini kaybettireceklerdi.


Gayrimübadillerin mübadelesi


İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları tarafından 2014’te yayımlanan ‘Projesiz Modernleşme’ başlıklı kitapta Hakan KaynarMübadele’ye başka bir açıdan, kalanların gözünde bakıyor. Gayrimübadillerin de bir çeşit mübadil olduğunu vurgulayan Kaynar, Agos gazetesindeki söyleşisinde gayrimübadil olmanın ağırlığını şöyle ifade ediyor;


"Antlaşmalarda belirlenmiş, nasıl ve ne şartlarda, hangi zaman diliminde gerçekleştiğini bildiğimiz bir mübadele var, bir de yıllara yayılmış, bir yandan baktığınızda kişilerin gönüllü tercihleri gibi görünen bilmediğimiz bir ikincisi. Bu gayrimübadillerin mübadelesiydi bir bakıma. İnsanları doğdukları yerden göçe mecbur eden ‘zor’un yıllara yayılmış haliydi".


Lozan Antlaşması dışında tutulsalar da İstanbullu Rumların yaşadığı zor zamanları anlatan Kaynar; "İnsanların İstanbul’da yaşamaya devam etmeleri için pasaporta değil paraya ihtiyaçları vardı. Ankara, Mübadele Antlaşması’ndan hemen sonra, İstanbul’daki yabancı şirketlere gönderdiği talimatlarda iki şey istiyordu: Yazışmaların eskiden olduğu gibi Fransızca değil Türkçe yapılması ve çalıştırdıkları yabancı uyruklular ile gayrimüslimlerin işten çıkarılarak yerlerine Türklerin istihdam edilmesi" diye devam ediyor.




Gayrimüslimlere konsomatrislik bile yasaklandı


1942’deki Varlık Vergisi’ne ve 1955'deki 6-7 Eylül olaylarına uzanan yolun taşlarını döşeyen ilk uygulamalardan biri olan 1932 tarihli "Türkiye’de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun"la kapıcılıktan konsomatrisliğe pek çok meslek, "kamu güvenliği" gerekçesiyle sadece Türklere tahsis edilir. Kaynar, gayrimüslimler için İstanbul’da çalışacak iş bulmanın imkansız hale geldiğini aktarırken "Haliyle 1927’den 1935’e kadar İstanbul’daki gayrimüslim nüfusun bir 70 bin daha azalması çok da şaşırtıcı değildir. Bu insanlar, doğdukları vatanlarını bırakıp kendilerine doyacakları yeni bir vatan bulmaya zorlanmıştı" diyor.


100 yıllık çığlık: Benden Selam Söyle Anadolu’ya!


1909 Aydın doğumlu yazar Dido Sotiriyu, Mübadele’den kısa süre önce 1922’de Anadolu’dan Yunanistan’a kaçmak zorunda kalan kafilelerce insandan biriydi. Mübadeleye tanık olmuş kuşağın mensubu olarak yıllar sonra yazacağı "Benden Selam Söyle Anadolu’ya" romanında savaşların halklara ödettiği acı bedeli etkileyici insan hikayeleriyle anlatmıştı. O insanlar ve o hikayeler bugün hala aramızda yaşıyor.




"Kör Mehmet’in damadı. Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş! Ve işte ağlıyorum… Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşehriler… Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendi kendini!… Anayurduna selam söyle benden, Kör Mehmetin damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin… Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin!"




----------------------------


Yararlanılan Kaynaklar:


https://dergipark.org.tr/tr/pub/tsadergisi/issue/21490/230363


https://dergipark.org.tr/tr/pub/tariharastirmalari/issue/47782/603640


https://www.agos.com.tr/tr/yazi-etiket/9804/projesiz-modernlesme