MÜBADELE GÖÇMENLERİNİ TÜRKİYE'YE TAŞIMA SORUNU VE İZMİR GÖÇMENLERİ

KAYNAK: https://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/pdf/cilt1sayi1/kemalari.pdf

MÜBADELE GÖÇMENLERİNİ TÜRKİYE'YE TAŞIMA SORUNU VE İZMİR GÖÇMENLERİ

(1923-1924)

Kemal ARI

Anadolu bozkırları boyunca pervasızca ilerleyen Yunan Orduları Dumlupınar Meydan Savaşı ile (30 Ağustos 1922) oldukça kısa bir sürede yok edilmiş: Türk Ulusu'nun önderi ve başkomutanı Mus­tafa Kemal Paşa'nın: "Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri" buy­ruğunu vermesi üzerine [1] Türk askerlerinin süngülerinden canlarını kurtarabilenler, "cihana ebediyen hacîl olacak sür'atle...firar etmişler" [2] bu süre içinde, geçtikleri yerlerde savunmasız bir durum­da bulunan kadınlan, çocuklan, yaşlıları kesmişler ve yakmışlar; birçok kentleri kasabalan, köyleri ateşe vermişler ve "harâbe-zâra" çevirmişlerdi[3]. Kurtuluş Savaşı boyunca, sömürgeci Yunan Ordu- su'nun Anadolu'ya çıkışını, "İsa'nın Dirilişi' gibi dinsel bir motife dayandırarak[4], onlara bağırlarını açan ve onca yüz kızartıcı giri­şimleriyle, özvatanlan saldırıya uğramış olan Türkler için, çok­tandır kangren olmuş bir yaraya dönüşen Anadolu Rumları[5], darma­dağınık bir biçimde Anadolu’yu terketmeye çalışan Yunan Ordu­larının önü ve ardı sıra, olası bir Türk saldırısından korktukları için, Ege kıyılarına doğru bir panik havası içinde akıyorlar, bulabil­dikleri deniz araçlarıyla, adalara ve kıyı Yunanistan'a yığılıyor­lardı[6]. Birbuçuk milyona yakın Anadolu Rumu, böylesine bir tablo içinde Anadolu'yu terketti. Geriye kalan çok az bir kısmı da. Lo­zan'da Türkiye ile Yunanistan arasında İmzalanan 30 Ocak 1923 ta­rihli "Türk-Rum Nû/us Mübadelesine İlişkin Sözleşme ue Protokol Anlaşması” uyarınca[7] zorunlu olarak göçettirildiler.

İslami bir imparatorluktan artakalan Türkler'i "Mihenk taşı" olarak alan ve ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurma ereğinde olan Türkler için[8] , aşağı-yukan birbuçuk milyon Rum'un Anadolu'yu terketmesi ve buna karşılık, yarım mil­yona yakın Makedonya Türkü'nün Türkiye'ye getirilmesi, çok yönlü Türk Devrimi'nin özdeş bir toplum, ulusal bir devlet yaratma boyutu açısından, kuşkusuz büyük önem taşıyordu.

Türk-Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol Anlaşması uyarınca. Batı Trakya dışındaki yaklaşık 500.000 Yuna­nistan Türkü, zorunlu olarak Türkiye'ye göçettirildi9. Bu göçmenlerin yaklaşık 32.000 'i İzmir'e yerleştirildiler10. Böylesine kapsamlı bir göç olayı, her iki ulus için de küçümsenemez külfetler getirdi. Göçmenlerin taşınma, iaşe, sağlık ve bannma gibi konulan ile, onları mal-mülk sahibi yapma ve üretici duruma getirerek kendi kendilerine yeterli duruma gelmelerini sağlama gibi konular: daha yeni savaştan çıkmış, ekonomileri zarar görmüş her iki ulus için de, çözümü gereken büyük sorunlardı1 h Bu tür bir göç sorununun sağ­lıklı çözümü; göçmenlerin yaşadıkları köy ve kasabalardan gidecek­leri ülkeye hareket edebilecekleri bindirme iskelelerine (İrkâb İskeleleri), bindirme İskelelerinden boşaltma iskelelerine {İhraç is­keleleri), boşaltma iskelelerinden de, yerleşme alanlarına taşıma ve burada ise, üretici duruma .getirme gibi dört önemli evrede, sağlıklı

9 Anlaşma hükümleri gereğince, İstanbul’da yaşayan Rumlar ve Batı Trakya’da yaşayan Türklcr istisna olmak üzere, Yunanistan'dan Türkiye'ye Müslüman Türkler, Türkiye'den de Yunanistan'a Ortadoks Rumlar zorunlu olarak göçettirildiler. Anlaşma gereğince göçmenler her türlü taşınabilir mallarını yan­larında serbestçe götürebilecekler, bunun İçin vergi ödemeyeceklerdi. Mübadele uy­gulamasını düzenlemek için, bağımsız üyelerden bir karma komisyon oluşturulacak; terkedllcn malların değerini bu komisyon belirleyecekti. Buna göre, mallan tasfiye edilen göçmene, altın üzerinden mal değeri yazılı bir beyannameye göre göçmen, gittiği ülkeden mal alabilecekti. Bkz. I.Soysal, a.g.e, ss. 177-183.

10 Bkz. Dcolet İstatistik Enstitüsü (DİE) istatistik Yıllığı, C.III/( 1930), Ankara, 1930. s. 1 OO'de bu sayı 31.867 olarak veriliyor.

1 1 Bkz.Stephan P. Ladas, The Ezchange of Minorities: Bulgaria, Greece and Tlırkey, Ncw York, 1932; D.Pcntzopoulos, The Balkan, Exchange of Minorities and its İmpact upon Greece. Paris, 1962; yine bkz. Ömer Dürri Tcsal, "-Türk-Yunan ilişkilerinin Geçmişinden Bir Örnek-Azınlıkların Mübadelesi", Tarih ne Top­lum, C.IX/53 (Mayıs 1988), ss.3O2 (46J-308 (52); kültürel sorunlara değinen hoş bir çalışma için bkz.Mahmut H.Şakiroğlu, “Lozan Konferansı Sırasında Kabul Edilen Türk-Yunan Ahali Değişimine Ait Tarihi Notlar", Ord.Prof.Dr.Yusuf Hikmet Ba­yat'a Armağan, TI’K yay., Ankara, 1985, ss.227-238; Yunanistan'ın savaş sonrası yeni maliye bakanı, gazete muhabirlerine şunlan söylemişti: “Vaziyet-İ maliye sefilânedir, fakat nevmid değildir. Evvela yalnız 216 milyon drahmi iken şimdi 800 milyon drahmiye baliğ olan bütçe açığını kapamaya muvaffak olacağımızı zannederim", Yeni Asır, 11 Eylül 1922: Venizelos'un bir Yunan gazetesine demeci: "... harbe devam etmek. Yunanistan'ın tamamen mahvını intişâr edebilirde, Haki­miyet-i Milliye, 29 Temmuz 1923; Ix>rd Curzon, 30 Mart 1922'de Lordlar kama­rasında şöyle diyordu: "Anadolu'ya devletler tarafından davet edilen Yunanistan malt, bedeni her sahada kudretini yoketmiştir^, Gotthard Jacschkc, Kurtuluş Savaşı İle İlgili tngiliz Belgeleri, 2. baskı, TİK yay., Ankara, 1986, s.93.

bir yaklaşımı gerektirirken [9]; savaştan yeni çıkmış, yenilginin psi­kolojik, sosyo-ekonomik acılarım tatmış olan Yunanistan'ın, kendi topraklarında yaşayan Makedonya Türkler’i üzerinde yarattığı bas­kı ve korku politikası sonucu, aynı acılan daha yoğun olarak ya­şamış Türkiye'nin, yeterince tamamlayamadığı hazıklıklar!a. ora­lardaki Tûrkler'i bir an önce taşıma zorunluluğu, göç olayının yara­tacağı sorunlan daha da ağırlaştırmıştır. Bu yazıda, Yunanistan Tûrkleri'nln. mübadele hükümleri gereği Türkiye'ye getirilmeleri so­runlarını, İzmir'e yerleştirilen göçmenler örneğinde, ilk üç evre bo­yunca ele almak amaçlanmıştır.

Anadolu’da uğradığı yenilgiden sonra Yunanistan, büyük bir iç karışıklığa sürüklenmişti. Yenilginin ülkeye getirdiği büyük sosyo ekonomik sorunlan çözemeden, eski anlaşmazlıklar ve fırka çe­kişmeleri yeniden alevlenmişti. Konstantinciler ve Venlzelosçular arasındaki derin anlaşmazlık, Yunanistan'in eski refahım yeniden geri getirme yolundaki umutları kırmıştı[10]. Yenilginin şokunu ilk hissettiği zaman, ülkenin* çıkarları için halka "itidal ve sükûnet" öneren basın da[11], kısa bir süre sonra bu çekişmeye katıldı. Gunaras Hükümeti'ne karşı çıkan ayaklanmalarda. Küçük Asyah (Anadolu) göçmenler de etkili oluyorlardı. 24 Eylül 1922’de. Sakız ve Midilli adalarında. Venizelos taraftan Yunan subaylan büyük bir ihtilal başlattılar. Bu ihtilal daha sonraları Selanik ve Atina'ya kadar yayıldı[12]. Atina üzerine yürüyen asiler, sonunda teslim olsalar da, hükümet güçlerine karşı dirençle çarpıştılar[13]. Bu tür başkaldır­malarla birlikte. Kral Konstantin tahttan inmiş, yerine oğlu geçmiş; Konstantin İse Atina'yı terketmişti[14]. 1923 yılı sonuna kadar, Yunanlstan, sık sık askeri dikdatörlerin başlattığı ihtilallere tanık oldu: öyle ki. her iki-üç ayda bir. bir general merkezi İdareye karşı başkaldınyor, Atina'ya hakim bir tepeye toplarını çıkarınca, ikti­darı eline alıyordu[15]. General Gonatas. General Kondills, General Pangalos sırasıyla iktidarı ellerine almışlardı. 1923 yılının sonun­da, iktidarın sivillere devredilmesi. Venizelosçular'ın sol kanat li­deri Papanastosya'nm başbakanlığa geçmesi ve cumhuriyeti Han et­mesiyle, olaylar kısmen durulmuş gibiydi[16].

Yunanistan'daki bu tür siyası çalkantılar, ülkenin yaşamakta olduğu sosyo-ekonomik sorunlarla bütünleşince, buhran daya­nılmaz boyutlara ulaşıyordu. Savaşın ve yenilginin neden olduğu ekonomik sorunlar, ülkenin savaş sonrasında uğradığı büyük göç seli. Yunanistan'ı tam bir felce uğratmıştı. Türkiye’den giden bir mil­yonu aşkın Anadolu Rumu’ndan başka. Bulgaristan ve Rusya'dan da 1.200.000 göçmen Yunanistan'a sığınmış, bunlar ülkeye ekonomik, sosyal, yönetsel sorunlar getirmişti. Böylece Yunanistan, kısıtlı top­raklarında birdenbire iki milyondan çok fazla nüfusu barındırmak zorunda kaldı [17]. Buhran böylece. "dehşetli bir surette" artmıştı; halkta para yoktu; bununla birlikte yiyecek de yoktu. Çarşılarda, mağaza ve dükkan sahipleri, adeta tetik üzerinde duruyorlardı. Ani­den dükkanlar kapanıverlyor, çarşılarda yağmalar ve kapışmalar görülüyordu. Drahmi ise her geçen gün düşüyordu. Ağustos ayı orta­larında bir İngiliz lirası. 270 drahmiye kadar yükselmişti[18]. Bu or­tamda mübadele edilmeyi bekleyen Yunanistan'daki Türkler'in du­rumu İse, gerçekten korkunçtu.

Yunanistan'da, yenilginin yarattığı psikolojik boşluk ve sosyo­ekonomik buhran. Türkler üzerindeki Yunan baskı ve zulmünü da­yanılmaz boyutlara ulaştırdı. 27 Eylül 1922'de, bir an önce banş yapılması dileğinde olan Kardinal Gasparl'ye M.Kemal Paşa: "...yunan ordusunun terke mecbur olduğu bölgede bulunan bütün şe­hirlerimiz ve kasabalarımız yanmış ve ahali her türlü. zulme maruz kalmıştır. Aym zulüm yeni bir şiddetle Trakya'da yapılmaktadır. Bu insani hissi, bugünkü durumu yaratanlar nezdinde uyandırmanızı sizden rica ederim" diyordu[19]. 1922 yılı sonlarından itibaren. Türk hükümetlerinin Yunan zulümleri üzerine yaptığı girişimler, uzun süre etkisiz kaldı[20] 3>Türkler’in "hunharca" katledilmeleri uzun süre devam etti. Yunanistan'da askerlerin ve Jandarmaların büyük kısmı terhis edilmişlerdi. Yunanistan'a dışardan yığılmış olan göçmen­ler. büyük kentlerde ve dağlık yörelerde hayal kırıklığı ve umutsuz­luk içindeydiler. Bu işslz-gûçsüz insanlardan, hiç bir yaptırım tanı­madan, soygunculuk, adam dövme, yaralama, hatta öldürme gibi yollara başvuranlar oluyordu. Öyle ki. asayişi sağlamakla görevli Jandarmalar bile bunlar tarafından zaman zaman soyuluyorlardı[21] [22] [23]. Rum göçmenlerin Yunanistan'a gelmesiyle, bizzat hükümet, resmi yollardan Türkler'e karşı baskı politikası başlattı. Müslümanların ellerindeki ürünlerin yaklaşık yüzde yetmişbeşi "Harp Vergisi' adı altında alındı2®, Bununla yetinilmedi, Yunan Hükümeti Temmuz 1923'te, mübadele hükümlerine aykırı olarak. Tûrkler'in hukuksal kazanımlarını ve bununla ilgili hükümleri kaldırdı20. İzmir’den Selanik'e giden bazı Museviler de Türkiye aleyhdarhğı yapıyorlar­dı[24]. Yunanlılar, mübadil Türklerln bırakacakları taşınmaz malla­rın paraca değerini saptamada düşündükleri aldatmacada, kendi­lerine yardım etmeyecek müftüleri görevden alıyor, yerlerine bir zamanlar Yunan askerleriyle işbirliği etmiş olan "hain" hocaları atıyorlardı[25]. Hükümet yeni bir karar daha alarak, orta ve batıMakedonya mutasarrıflarına gönderdiği bir tamimde. Rum göç­menlerin iskânı için "iane" toplanılmasını istemekteydi[26] [27]- Bu ta­mim, Makedonya Tûrklerl arasında büyük bir heyecan yarattı. Sela­nik'te yayınlanmakta olan Yeni Asır gazetesi. Yunanlılardan gele­bilecek her türlü baskıyı göze alarak, bu tamimle ilgili sert bir eleştiride bulundu: "Muhacirlerin iskânı, mensup oldukları millet tçtn mukaddes bir vazife-i insaniyedir. Bu vazifenin bütün ağırlığı, bir kaç hafta sonra muhacir olacak, hatta bugünden muhacir addedi­len bedbaht bir kitleye yüklenmekle ne faide ne de hak ue insaniyet itibariyle bir gaye aranabilir. Bugüne kadar yerleştirilen muhacirle­rin nasıl yerleştiği gözler önündedir. İşgal edilmemiş tek bir İslam hanesi kaldı mı? İslamların müs fecir sıfatıyla oturdukları hane­lere vanncaya kadar meskenlerinin büyük bir kısmını muhacir­lere terkederek. hanelerin tamamı için ağır icarlar temin etmediler mi? Ve etmekte devam etmiyorlar mı? Yine kendi atilerinin ne ola­cağını düşünmeden bir vecibe-i insaniye olarak muhacirler pek mühim lanette bulunmadılar mı? Nihayet arazilerinin âlât ve vesâit i ziraiye hasılasıyla beraber nıfsı muhacirlere tahsis edilme­di mİ? Böyle olduktan sonra, muhtac ı muauenet olan muhacirleri beslemek için yine tslam menabiini düşünmek ue ancak ihtiyaç hasıl olursa Hıristiyan menabiinin istimal edilmesini emretmek, aranılan maksadı temin edemez. Şimdi sorarız. Müslümanlar bugün kendi vatanlarında hiç bir yerden muauenet görmeyen ue ümit ede­meyen felaketzede muhacirler değil midir? Ellerindeki birkaç kuruş veya birkaç kilo mahsûlü, gayrımüstahsil kaldıkları bu zaman için kendi iaşelerine ue yarınki hicret zamanlarına saklamak hakları değil midir? / Yarınki Müslüman muhacirler, kendi felaket ortak­lan olan Rum muhacirlerden hâl'en ve istikbal'en daha müreffeh bir halde midir? Nazarımızda hükümetin emri emirdir. Fakat anla­yamıyoruz. bu buhranlı dakikalarda kendimiz ne olacağız ve nasıl yaşayacağız? Gelecek kış bizim için kış değil midir? Hükümet on senelik tebasına son bir lütuf vq atıfet olmak üzere onları yerleşecekleri topraklara yollayıp, kendi başındaki muhacirin me­selesi tçtn serbest kalsa ve biz nihayet talihimiz ile karşı karşıya gelsek!" 3°.


Bu eleştirilere karşın. Yunan baskıları bütün fütursuzluğuyla devam ediyordu. Kandiye, Girit, Selanik gibi büyük yerlişim merkez­lerinde. yüksek ve dağlık yörelerdeki Türk köylerinde evlere bas­kınlar. saldırılar yapılıyor; İnsanlar öldürülüyor, eşyalar yağma e- dlliyordu. Ahenk gazetesinin yazdığına göre. Kandiyeli Necip Haşan Efendi, evinin soyulmasını önlemek istemiş, olayın özü araştırıl­madan jandarma aracılığıyla hükümete sevkolunmuş. sonunda haksız bir kararla, 2.500 drahmi para, altı ay da hapis cezasına mahkum edilmişti 3i. En küçük sorunlarda bile. Türkler' den büyük miktarlarda para cezalan alınıyordu. Baskı ve zora karşı azıcık se­sini yükseltecek gibi olanlar. Makedonya'nın çeşitli yerlerindeki cezaevlerine gönderiliyorlardı[28] [29]. Gümllcine . îskeçe ve Drama ha­pishaneleri kısa sürede Türklerle doldu. Türkler'ln bu durumlara düşmelerinde Rum göçmenler de etkili oluyorlardı. Onlar. Türkler’in yanlarında blrşey götürmelerini pek istemiyorlardı. Bunca eziyet, baskı ve zulüm altında bulunan Türkler. resmî makamlara yaptık­tan başvurulardan hiç bir. olumlu sonuç atamıyorlardı[30] [31] [32]. Örneğin, Cemâat-1 tslamiye Heyet-i İdaresi, bu baskılan Yunan hükümeti nezdinde protesto ederek, ahalinin bu derece baskı altına alınmamasını istemiş, oysa bu başvurusuna yanıt bile alamamıştı3**.

Mübadele Anlaşmasının getirdiği hükümlerin hiç birisini gözleri görmeden, ne olursa olsun Türkiye'ye gelmek ve zulümden kurtulmak isteyen YunanistanlI Türkler, gerek alabildikleri pasa­portlarla. gerekse iltica yoluyla Türkiye'ye geliyorlardı. Türkiye'ye gelebilmiş bir göçmen, bir gazete muhabirine şunlan anlatmıştı: "Vapura binerken. Rum. kayıkçıları "Denize dökeceğiz" diye bizi tehdit ederek, üzerlerimizdeki 400 liramızı aldılar. Pasaportlarımızı yok­lamak bahanesiyle, vapurda da her birimizden tekrar bir çok para­lar alarak soydular. Yalnız canımızı kurtarabildik" 35.

Daha Lozan Konferansı sırasında Venizelos, mübadeleye karşı olduğunu, hatta bundan "nefret" ettiğini belirtmişti[33]. Bu istek ger­çekleşmedi; ama bir süre sonra, Yunan propagandasının etkisiyle, Makedonya Türkleri'nin mübadeleye karşı oldukları ve istemedikle­ri söylentileri yayılmaya başladı. Ahenk bunu, "mübadele işlerini karıştırmak ve Rumlar'ın memleketimize avdetlerini temin eyle­mek" biçiminde yorumlayarak, şunları yazıyordu: "Biz Yunanis­tan'daki zengin, fakir, bütün kardeşlerimizin vaziyetlerini pekâlâ biliyoruz. Orada mübadeleyi istememek imkanı yoktur. Yıllardan- bert her gün hayatının bir kısmı kemirtip koparılan kardeşler ora­da kalamazlar. Ve kalmak İstemezler. Orada hiç bir müslûman ölüm endişesini, zulüm ve kahr endişesini taşımadan nefes alamıyor. Böyle acı ve azab günleri nasıl kabul edilebilir? 37.

Yunanistan'da estirilen bu olumsuz propaganda, mübadele edil­meyi bekleyen göçmenlerde bazı kuşkular uyandırdı. Hele hele bu- propagandalarda, din kisvesine bürünmüş olan Anadolulu "hain" hocaların eli de olunca, konu daha da önem kazanmıştır, önemli mevkilere getirilen bu hocalar, güyâ İslam ahalinin mübadele edil­meyi istemediklerine ilişkin "mazbatalar" düzenliyorlar, Türkiye aleyhine estirilen propagandaya alet olarak [34] [35], işbirlikçi kimlikle­rini devam ettiriyorlardı. Yunan işgali sırasında. Yunan Hükümeti' nin onca kötülüğüne aracı olan ve bu yönde İzmir’de onlara uşaklık etmiş bulunan Naibzâde Ali Bey [36], Aya Nikola mutasarrıfı olarak atanmıştı. Naibzâde Hanya, Kandiye ve benzeri yerleri geziyordu. Yu­nan Hükümeti'nce. olumsuz yönde propaganda yapması amacıyla, kasıtlı olarak gezdirilen bu adam, Girit Türkleri'nin mübadele dışı bırakılmaları için İslam halkı İknaya çalışarak, onlann ağzmdan, mübadeleyi istemedikleri yolunda yazılar hazırlıyordu. Onun propa­gandasına alet olmak istemeyenler, Kandiye Müftüsü Ahmet Kamil Efendi örneğinde olduğu gibi[37], görevlerinden almıyorlardı.

Yunanistan'da Tûrkler'e karşı uygulanan baskı politikası, Tür­kiye'de büyük tepkilere neden oldu. Kamuoyunda "nefretle" karşı­lanan bu uygulamalar, Türkiye'de bulunan Rumlar’a da benzeri bas­kılar uygulanmasını İsteyen, "mukabele-bl-1 misi" görüşünü günde­me getirdi[38]. Bu nedenden dolayı, 12 Eylül 1923'te İzmir'de büyük bir miting düzenlendi. Onbinlerce İzmirli, sabahın erken saatlerin­de, Kışla Meydaru'nda toplandı[39]: Mitingde yapılan konuşmalarda, Türk kamuoyunun vicdanına hükmeden oldukça dokunaklı sözler söylendi. Yunanistan'ın Türklerce tanınmış olan "hunharlıktan" ve Mora'dan başlayarak. Makedonya'ya kadar devam eden "İmha" siya­seti, örnekleriyle anlatıldı. Alınan kararlar okundu ve Doktor Bah­tiyar Hüseyin Bey'le vilayete sunuldu. Kararnamede baskı politikası özetlendikten sonra: "...Dindaşlarımıza yapılan bu mezalimi protes­to eder ve evvelâ hükümetimizden meşru mukabele-bt-l-misl taleb eyleriz. Saniyen, bu zavallılardan aç kalanların iaşe tıe gayrimenkul emlakeamalik olmayanların hemen Anadolu'ya nakillerini temen­ni eyleriz" deniliyordu[40]. Bu arada, İtalya. Fransa, İngiltere ve Ame­rika Birleşik devletleri konsoloslukları ziyaret edilerek birer pro- testonâme verildi. Bu protestonâmenin birer örneği de Beynelmilel Şalib-i Ahmer'e ve Avrupa'nın tanınmış gazetelerine gönderildi [41].

Türk Hükümetinin kararlı ve ısrarlı tutumu üzerine Yunan hü­kümeti, şikayetlerin ciddi surette itibara alındığım bildirerek mü­saderelere son verilmesi İçin kati emirler verildiğini açıkladı [42] . Bu gelişmeler sonunda, olaylarda belli bir azalma görülmekle birlikte, Yunanistan’daki Türkler. yine de tehdit ve baskı altındaydılar.

Mübadele edilmeyi bekleyen Makedonya Türkleri’nin gördük­leri baskı ve terör, Yunanistan'da gerçekten de can ve mal güvenliği bırakmamıştı. Yüksek ve dağlık kesimlerdeki Türkler. büyük bir kaygı, telaş ve korku içindeydiler. Selanik, Hanya. Kandiye, Girit gibi büyük yerleşim merkezleri, dağlık yörelerde kendilerini güven­de hissetmeyen Türkler'in, kendilerini gruplar halinde attıkları yer­ler haline geldi. Buralarda da Türk evlerine, dükkanlarına, mahal­lelerine dönük baskı ve terör, gün ortasında, açık-seçik yapılır, göz göre göre cinayetler İşlenirken; özellikle Serfice, Kozana, Karaferye ahalisi, pek büyük "taaddiyâf'a uğramış, gördükleri baskı üzerine. "yalınayak" denilecek bir durumoa, Selanik'e doğru akmışlardı. Ya­yan olarak, her an kendilerine bir saldın geleceğinden korkarak yü­rüyen bu zavallılar, yollarda eşkiyalar, zorbalar, hırsızlar ve tutucu Yunanlılarca dövülüyor ve soyuluyorlardı [43]. Bu biçimde sadece Se­lanik'e yığılan göçmenlerin sayısı, kısa sürede 30-40 bin kişiyi bul­muştu [44] [45]- Bir an önce baskı ve terörden kurtularak anavatana ayak basmak isteyen bu insanlar, büyük bir "izdiham” yarattıklan gibi, bu kez de, kentlerdeki zorba, soyguncu ve katillerinin dindeydiler.

Mübadele işlerinin yürütülmesini, 30 Ocak 1923 tarihli proto­kol gereği, üç bağımsız üyenin dönüşümlü olarak başkanlık yapacağı Muhtelit Mübadele Komisyonu gerçekleştirecekti. Muhtelit Müba­dele Komisyonu'na, bu üç üyeden ayn olarak, bir Türk bir de Yunan murahhas seçilmişti. Komisyonda Türkiye'yi, İzmir Mebusu Tevfik Rüştü Bey (Araş) başkanlığındaki bir heyet temsil edecekti 4®.


Muhtelit Mübadele Komisyonu, Ekim 1923’te, Atina'da görevine başladı 49. İlk İş olarak, ahali mübadelesinin yoğun biçimde cereyan edeceği Selanik, Kavala, Drama. Hanya ve Kandiye'de, birer ara ko­misyon oluşturdu 50.

Savaş günlerinden hemen sonra Türkiye, savaşın getirdiği bü­yük yaralan henüz saramadan. 500.000 kişilik büyük bir kitleyi, sı­nırlı olanaklarına dayanarak iskân etmek durumundaydı. Göçmen sorununu çözmek amacıyla, örgütlenme ve bu yoldaki çalışmalar, göçmenler henüz gelmeden başlamıştı. İlk önemli adım olarak, 13 Ekim 1923 tarihinde. Mübadele İmar ve İskân Vekaleti kurulmuştu 51. Kuruluş bütçesi 6 milyon 95 bin 83 lira olan vekaletin 52, 8 Kasım 1923'te kabul edilen 363 nolu "Mübadele İmar İskân Kanunu" ile. görev ve yetkileri saptanmıştı 53. İzmir Mebusu Mustafa Necati de, kurulan bu vekaletin başına getirilmişti54: İskân sorunu, yalnızca49 Hakimiyet-l Milliye, 11 Teşrinievvel 1923: komisyonun Atina'da çalışması, komis­yonda görev yapan Türk murahhas heyetinin, Türk kamuoyunda ve Yunanis­tan'da mübadele edilmeyi bekleyen Türkler arasında sert bir tepki ve eleştirisine neden olmuştur. Örneğin, Türk murahhasların, Yunan baskısı altında ezilen Türklcr'in iniltilerinden uzağa çekilerek, Atina da oturmalarından "dflhûn" ol­duklarını açıklayan MakedonyalI bir grup Türk'ün İsmet Paşaya mektubu: Ahenk, 7 Teşrinievvel 1923; Tevfik Rüştü Bey, merkez olarak Atina'nın seçilişinin. Yunan Hükümeti ite hızlı bir ilişki ağı kurulması nedeniyle olduğunu açıklamıştır: Hakimiyet-l Milliye, 10 Kânunusani 1924: Ö.D.Tcsal, Türk murah­has heyetini: "Yunan hükümeti yararına tatbikata meydan vermiş, boyun eğimlştlr" diyirek eleştirin Bkz. Ö.D.Tcsal, a.g.y., s. 308 (52); işlerin "lâyîkîyle" yapılmadığına ilişkin bir eleştiriye [Müstakil Gazete, 25 Mayıs 1924) Tevflk Rüştü Bey'in yanıtı: Hakimiyeti MÜltyel 25,28 Mayıs 1924; "Yunanistan'a gittiğimiz vakit, mukavelenameyi doğrudan ölü bulduk. Karptmtzda bir ihtilal idaresi vardı", Hakimiyet-i Milliye, 28 Mayıs 1924; yine bkz. T.R. Araş, a.g.e., ss. 185-186; ayrıca bkz. dm 16-19,

50 T.R.Bey'in beyanatından: Hakimiyet-i Milliye, 23 Teşrinisani 1923,
51 Düstur. C.V. III.tertip, Ankara. 1969, s. 146.
52 Ay.e., ss. 160-164.
53 Ökz, A.g.e., ss. 165-167.
54 1892 yılında İzmir'de doğan Mustafa Necati, hukuk eğitimi görmüş, aydın ve radi­kal bir insandır, İzmir'in işgalinden sonra, Balıkesir'e geçerek "İzmir'e doğru" ga­zetesini çıkarmış; Kurtuluş Savaşı yıllarında Samsun ve Kastamonu istiklal Mah­kemelerinde görev yapmıştı, Cumhuriyet döneminde adliye ve maarif vekillikleri de yapan bu değerli kişi, 1929 yılının ilk günü, pek genç yaşta ölmüştür. Bkz. M. Rauf İnan, Mustafa Necati -Kişiliği, Ulıisal Eğitime Bakışı, Konuşma ve Anılan-, T.l.B. yay., Ankara, 1980;yine bkz. E.Bchnan Şapolyo, "Mustafa Necati", Türk Kültürü, C.V1II/87 (Ocak 1970), ss.222-226; kısa bir dönem Mübadele İmar ve İskângöçmenlerin yurda getirilmeleri ile tamamlanacak bir sorun değildi: ülkenin varolan olanakları doğrultusunda uygun iskân alanlan belirlemek, bunda ise. bir iskân bölgesine yerleştirilecek göçmenin kazanç biçimini, türünü ve olanağını da göz önünde tut­mak gerektiğinden, ülke eldeki verllçre göre on iskân mıntıkasına ayrılmış: İzmir ve çevresi dördüncü İskân mıntıkası olmuştu [46] [47].

Mübadele İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati, göçmen sorunu­nun altından mümkün olduğunca yüz akıyla kalkabilmek İçin, var gücüyle çalıştı. 24 Nisan 1923 tarihinde, Hilal-l Ahmer Merkezi ne bir telgraf göndererek, cemiyetin yardımlarını istedi [48]. Daha sonra, cemiyet merkezini ziyaret etti ve göçmenlerin taşınmalarında, nasıl bir işbirliği gerçekleştirilebileceğini görüştü [49]. Bunun sonucunda, 6 Mart 1924’te vekalet ile cemiyet arasında saptanmış bulunan iş­birliği esaslarının yer aldığı bir "itilafname" İmzalandı [50]. Bu iti- lafnameye göre. Hilal-i Ahmer'in göçmenleri taşıma sırasındaki iaşe, sağlık ve taşıma konusundaki yükümlülükleri belirlendi. Böy- lece Hilal-l Ahmer, hem Yunanistan'ın hem de Türkiye’nin çeşitli yörelerinde İmdad-ı Sıhhi heyetleri oluşturacak, hem de İaşe soru­nu. vekaletin katkılarıyla, cemiyet tarafından çözümlenecekti. Bu anlaşmanın esasları doğrultusunda cemiyet, Hanya. Kandiye, Sela­nik. Kavala. Kayalar, Kozana, Drama gibi. Yunanistan’da göçmenle­rin çokça bulundukları yerlerde İmdad ı Sıhhî heyetleri oluşturdu[51]- İndirme iskelelerinde de. göçmenlerin sağlık kontrollerini sağlaya­cak ve tedavilerini yapacak heyetler ve revirler meydana getirildi [52].

Mustafa Necati'nin üzerinde durduğu önemli bir konu da. göç­menleri taşımayı gerçekleştirecek taşıma araçlarının belirlenmesi ve bunun için gerekli sistemin kurulmasıydı. Taşımayı deniz araç­larıyla yapmak her yönden daha avantajlı görünüyordu: çünkü halk zaten liman kentlerine yığılmıştı: üstelik de aradaki deniz, taşımayı daha da karlı kılacak nitelikteydi. Ulusal politikalar, ulusal şirket­lere olan İlgiyi de gündeme getirdi. İlk başlarda, göçmenleri taşımak için bazı vapur kumpanyaları arasında ihale açılmış, bu ihalede Loid Trltlno Şirketi, en uygun koşullan öne sürmüştü[53]: ama bu du­rum, ulusçuluk duygularını hiç de okşamıyordu, Bir ecnebi kumpan­yasının ya da kumpanyalar topluluğunun böyleslne önemli bir göç olayında taşıma açısından baş rolü oynaması, pek onur kinci ola­rak düşünülüyordu. Üstelik ulusal davalarda, Türkiye’nin kendisine göstermesi gibi coşkun bir hava da vardı. Bu coşkuyu yaşayan bir kişi olarak Mustafa Necati, ulusal Türk şirketlerinin güçlenmesine özel bir önem vermekteydi [54] [55]. O, göçmenleri taşıma işini Seyrlse- fain İdaresi ile diğer ulusşl şirketlere yaptırmak amacındaydı. Bu nedenle vekalet bütçesinden, "sevkıyat ve nakliyat" İle ilgili olarak. 600.000 lirayı vapur alimini sağlamak . böylece ulusal taşımacılığın güçlenmesini gerçekleştirmek için, meclisin onayını uygun gördü. "Afüstâcel" ve "elzem" olarak nitelendirdiği konunun mecliste görü­şülmesini ve böylece vapur alınması konusunun temin edilmesini hükümetten istemiş, bunun üzerine de Başvekil İsmet Paşa imza­sıyla bir "Esbâbı Mucibe Lâyihası" verilmişti. Sözkonusu lâyihada, o gün için kabotaj sorununun biçimi ele alınarak, "Yunanistan muha­cirlerinin... nakliyatında kullanılmak ve bu husus için sarjedilecek mühim ücûrât-ı nakliyenin mümkün mertebe memleket dahilinde kalmasına hadim bulunmak üzere... vapur mübâyâ ettirilmek için..." altıyüzbin lira tahsisatın Seyrisefain İdaresi’ne verilmesi is­teniyordu $3. Muvâzene-i Mâliye Encümeni de, 600.000 lira ile, üç ufak iki büyük ya da iki ufak üç büyük olmak va ufakların 800-1.200 ve büyüklerin de 2.000-3.000 ton hamilinde bulunmak üzere, icabına göre vapur alınacağının anlaşıldığını belirtiyor; teklifi, şu sırada "kesb-t ehemmiyet ve müstaceliyet arzeden mûbadele-i ahali işle­riyle" alakadar olmakla, "muvajik-ı hâl ve maslahat' görüldüğünüİfade ediyordu 64. Şubat 1924'te, bir İzmir gazetesine Mustafa Necati şunlan söylemişti: "Mübadele hitamına kadar Akdeniz' de sevgili sancağımızı taşıyan elliyi mütecaviz bir ticaret filosu meydana gel­miş bulunacaktır. Vekalet, gerek Seyrlsefain ve gerek onun etraflıdan toplanan dtğer yedi Türk şirketine elinden gelen her türlü nakdi muaveneti yapmış ve yapmakta bulunmuştur 65.

Göçmenleri taşımaları için vekalet. Seyrlsefain İdaresi şirketleriyle bir "mukavele" İmzaladı. Buna göre, taşımayı yapacak şirketlere alt vapurların sayısını ve kapasitelerini belirleme için İstanbul Liman idaresi Riyaseti görevlendirildi. Her vapur için bu idare sıhhi durum raporu vermekteydi. Liman idaresinden sıhhi durum raporu alan vapurlarda, bazı hazırlıklar yapılıyordu. Kama­ralar, hastalar, hamile kadınlar ve yaşlı insanlar için ayrıl­maktaydı. Hilal-i Ahmerle yapılan "itilafname" dolayısıyla bu ce­miyet. sağlık ve beslenme sorununun çözümü İçin vapurlarda gerekli hazırlıkları yapmaklaydı. Her gemide en az iki sağlık memurunun desteğinde, doktorlar bulundurulması için çalıştı 66- Bu tür çalış­malar ve uğraşlar sürerken, taşıma süresince, ordunun menzil teşki­latından da yararlanma fırsatı yaratıldı67-

Vekalet yurda getirilecek göçmenlerin iaşe, sağlık ve iskân so­runlarını çözebilmek amacıyla, ülkeyi on iskân mıntıkasına ayır- mıştı.Her mıntıkada birer mıntıka müdürü, bir müdür muavini; bi­rer de sevkiyât ve nakliyât, iâşe, iskân memuru, imar mühendisi, kondüktör, ziraat memuru , tabib; üç seyyar sevk , iâşe ve iskân me­muru ile altı kâtip bulunuyordu 68. Dördüncü İskân mıntıkası olarak belirlenmiş bulunan İzmir ve çevresine, mıntıka müdürü olarak İhsan Paşa atanmıştı69. İhsan Paşa 26 Kasım 1923 günü Ankara'dan

64 A.g.e.' ss 15-16

66 Sadâ-yı Hak. aynı sayı; Seyriscfain idaresi nin 1924 yılı bütçesinde. 150.000 li­ranın ahali mübadelesinde göçmenlerin taşınmasından sağlanması karar­laştırılmıştı.Bu yıl içinde, Seyrlsefain İdaresi nin parasal varlığı 4.839.000 li­raydı ki (Bkz. TBMM Zabıt.... D.ll. l.il. C.V11/1, Ankara 1968, s.579.) bu idarenin güçlenmesinde mübadele olayı önemli bir kaynak yaratmıştır.

66 TBMM Zabıt... C.X. .,48

67 Hakimiyet i Milliye. 6 Eylül 1023.

68 Teşkilatlanma yapısı için bkz. Düstur, C.V, III.Tertip, Ankara, 1969, ss. 160-164; yine şurada: TBMM Zabıt..., C.V1I/1, s. 1062.

69 Türk Sesi gazetesi onun dördüncü iskân mıntıkası müdürü olarak atanışını okuyu­cularına duyururken, "... pek kıymetli ümerayı askertyemizden olup harb-i umumide büyük hizmetler eden mütekaid mtrliualanmızdan" İbaresiyle tanıtıyor ve “Harb i umumideki esaret hayatındaki menâkıbı vatandaşlarımızca malûm
İzmir'e gelmiş, ön araştırmalarda bulunduktan sonra, dairesine gelerek görevine başlamıştı[56] [57]. İskân daireleri hükümet konağından uzakta bulunmaktaydı.. Sağlıklı bir iletişim ve hızlandırılmış İş ya- ratılabimesi için hükümet konağına yakın obualarında sayısız ya­rar vardı. İhsan Paşa'nın girişimleriyle Kordon'daki baza boş bina­lar bu iş için ayrılmıştı[58]. Vekalet aracılığıyla da, Klazumen misa­firhanesi açılmıştı. Çıkarılan misafirhaneler talimatnamesiyle göçmenlerin buralarda ne surette karşılanacakları ve ağırlana­cakları belirlendi [59]. 25 Ekim 1923 tarihli bu talimatnameye göre ihraç iskelelerinde, konak yerlerinde ve iskân mıntıkalarında mi­safirhanelerin açılması, bunda "emvâl-i metruke" denilen, Anadolu Rumlan'ndan artakalan terkedilmiş mallardan[60]^ olabildiğince ya­rarlanılması: yine, askeri kuruluşlardan yatak, yorgan v.b. mal­zemenin sağlanması ve böylece hiç kimsenin taş ve toprak üstünde bırakılmaması kararlaştırılmış; buralarda Hllal-i Ahmer ta­rafından açılacak onar yataklı birer revir ve sağlık malzemesinin sağlanması, üç gün süreyle göçmenlere çay, sıcak yemek v.b. şeylerin Hilal-i Ahmerle ortaklaşa verilmesi saptanmıştı.

Mübadele başlamadan önce. Hilal-i Ahmer Cemiyetinin İzmir Şubesi de çalışmalara başlamıştı. Gelecek göçmenlerden yoksul olup yardıma gereksinimi bulunanlann tümüne dağıtılmak üzere çama­şır sağlanarak depolanmış, hasta olanların tedavileri için Tepecik' teki Emraz- Sâriye Hastanesi donatılmıştı. Zayıf, yaşlı, yaralı, ka­dın ve çocuklar gibi, iskân alanlarına yürümeleri çok zor görülenler için, masrafı cemiyete ait olmak üzere kamyonlar sağlanmış, iaşe 1- çln gerekli hazırlıklar da tamamlanmıştı[61]. Hilal-i Ahmer Cemiyeti
ile vekalet arasında yapılan anlaşma gereği Hakkı Şinasi Paşa, ce­miyet temsilcisi sıfatıyla, görev yapmak için İzmir'e geldi. Hakkı Şinasi Paşa, İzmir'de kaldığı sürece Hilal-i Ahmer şubelerinin teftiş ve tanzim işleriyle uğraştı[62]. 26 Kasım 1923 günü, vekalet İzmir Müdüriyeti memurlarından bazılarınım katılması ile, Hilal-İ Ah- mer'de yapılan bir toplantıda, göçmenler için vekaletin sağladığı er­zakın Hilal-i Ahmer'e verilmesi ve Hilal-i Ahmerce pişirilip dağıtıl­ması kararlaştırıldı; bu sıralar zaten cemiyet, mümkün olduğunca erzak ve ilaç depolamış bulunuyordu[63].

Türkiye'de, sağlıklı bir iskân politikası uygulamak üzere, bu tür hazırlıklar yapılır ve bunun için varolan olanaklar alabildiğince kullanılırken, göç edilmeyi bekleyen göçmenlerin o an İçinde bulun­dukları kötü durum, göç olayının bir an önce başlamasını zorunlu kılıyordu. Anadolu'da uğradığı yenilginin psikolojik, sosyo­ekonomik şokunu yaşamakta olan Yunanistan, daha önce de değinildiği gibi, Türkler üzerinde yarattığı baskı ve terör eylemlerini acımasızca sürdürmekteydi. Evlerinden atılan, baskı ve teröre hedef olan Türkler'in yarattıkları en canlı örnek. Kozana ve Kayalar hal­kıyla ilgiliydi. Daha Sakarya Savaşı verilirken, evlerinden atılan ve ot ile karınlarını doyurmaya çalışacak kadar sefâlet içine düşmüş olan bu zavallılar, pek zor durumdaydılar. Türk-Yunan Savaşı'nın henüz noktalandığı bir sırada. Batı Trakya'da çıkar gözeten Bulgar komitacıları Yunan sınırında faaliyetlere başladıklarında, Yuna­nistan Hükümeti bunlar üzerine asker şevketmiş. Yunan sınırında meydana gelen olaylardan heyecana kapılan Türkler de, akın akın Selanik'e yığılmaya başlamışlardı[64]. Bu göçler ve sahil kentlerine yığılma olayı, mübadele başlayıncaya kadar sürdü. Bindirme iske­lelerine gelene değin, kilometrelerce yol bin-bir zorluklarla yayan olarak aşılmaktaydı. Örneğin, Kayalar, Kozana. Karacaova gibi yer­lerden hareket eden göçmenler. Karaferye İstasyonu'na kadar, 40-65 kilometrelik yolu yayan olarak yürüyorlardı[65]. Sersefil olmuş bu in­sanların yarattığı buhran, ister istemez, bir takım bulaşıcı has­talıkları da ortaya çıkarıyordu[66].

Bu aşamada Hilal-i Ahmer Cemiyeti Mübadele ve İmar İskân Vekaleti ortaklaşa, İmdad-ı ^ıhhi heyetleri aracılığıyla, olabildiği ölçüde, yollara dökülen bu düşkün insanlara barınma, beslenme ve sağlıkla ilgili konularda yardım elini uzatmaya çalıştılar. Koza- na'da 1500, Karaferyc İstasyonu’nda 1.000, Ahdova'da 1.000 kişiyi ağarlamaya ve barındırmaya yeterli üç misafirhane kuruldu. Çadırlardan oluşan bu misafirhanelerde, sıcak yemek ve ekmek ser­visleri yapılıyor, hasta olanların tedavileriyle uğraşılıyordu 80- Se- lanik'e yığılan göçmenler ise. kentin içine dağılmışlar, sefil durum­lara düşmüşlerdi. Bunların kent içine dağılmaların] önlemek ve Yu­nanlı fırsatçıların elinde, fazla kira vererek soyulmalarına engel ol­mak amacıyla. Hilal-i Ahmer Selanik İmdad-ı Sıhhi heyeti tarafından, kent çevresinde, Kireç Köyü tarafındaki Kara Hüseyin yöresinde. 5.000 kişiyi ağarlamaya yeterli ve sağlık için elverişli çadırları olan, büyük bir misafirhane kuruldu. Çevrede bulunan an ve temiz su kaynakları, karma komisyonun Türk Murahhas Heye- ti'ne verdiği 1500 drahmi harcanarak, misafirhaneye akıtıldı.

Karargahta sürekli doktorlar, hastabakıcılar bulunduruldu; bir dispanser açıldı, buraya gelen göçmenler sırayla aşılandı[67] [68]. Yine Drama'daki İmdad-ı Sıhhi heyetine, bu tür kamplar kurulması için 200 çadır gönderildi. Bunların 30'u Bük, 45'1 Papazköy, 45'1 Hasır Köy, 40’ı Zımova ve 30'u Pirsıçan mevkilerine gönderildi ve buralar­da küçük kamplar kuruldu[69] [70]. Bu kampların kurulmasının ne kadar büyük bir yarar sağlamış olduğu, mübadelenin başlamasıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Çünkü, buralarda aşılanan ve belli bir süre geçince vapurlara bindirilen göçmenlerden sonra, yeni göçmen kafileleri için bunlar ayrılıyor; böylece sürekli boşalıp dolan bu çadırlı ordu­gahlar, göçmenlerin taşınmalarında büyük bir kolaylık yaratıyordu 83.

Baskıdan kurtulmak için yollara düşen ve bir an önce canlarını Türkiye'ye atmak isteyen bu göçmenler, Türk hükümetini zor karar­lar alma durumunda bıraktı.Türkiye normal olarak göç olayım, ilk-

MÜBADELE GÖÇMENLERİNİ TÜRKTYEYE TAŞIMA SORUNU 31

baharla birlikte başlatmayı düşünüyordu[71]. Kış aylarında yapıla­cak bir zorunlu göçte, umulmadık büyüklükte sağlık, barınma, bes­lenme, ulaşım ve yerleşme sorunlarının ortaya çıkacağı; birdenbire üretime geçirilemecek bu insanların, savaş yıllarının getirdiği külfetler altında iyice bunalmış bir ülkede, tüketici büyük bir kitle oluşturacağı ortadaydı. Bu durum, Türk yetkililerini ister-istemez ürkütüyordu. Yunanistan ise. mülteciler ve göçmenlerin, zaten isti­lası altındaydı. İçten ve dıştan ülkeye yönelik büyük demografik ha­reketler, onlan fazlasıyla telaşlandırmış, zor durumlara düşür­müştü. Bu nedenle onlar. Müslüman Türkler'den artakalan taşınmaz mallara, ülkeye yığılan Rum göçmenlerini yerleştirmeyi düşü­nüyorlardı[72]. Kuşkusuz bunda, Onadolu'dakl yenilginin psikolojik etkisi de rol oynuyordu. Böylesine düşünsel ve ruhsal etki altında kalan Yunan Hükümet yetkilileri. Yunanistan'daki Türkler’e eylül ayı içinde göç etmek için hazır olmalarını bile duyurmuşlardı[73].

1923-1924 yılı kışı ise. oldukça şiddetli geçiyordu. Büyük ölçüde açıkta kalmış ve başta Selanik olmak üzere, büyük kentlere yığılmış olan göçmen Türkler'ln soğuktan ve yaşadıklan diğer zorluklardan etkilenmemeleri olası değildi[74]. Türk Hükümeti iki yönlü bir zorluk ortasında kalmıştı: Ya bu göçmenleri yazgılarına terkedip, göç hare­ketinin altından kolaylıkla kalkabilmek için kış aylarının geçmesi beklenecek ya da bütün eksiklikleri ve bunun doğurabileceği büyük zorluklar göze alınarak, mübadeleye kışın ortasında başlanacaktı. Sadece Hllal-i Ahmer’in "muauenet" şemsiyesi altında olan, Yuna­nistan'da bir an önce Türkiye'ye gitmeleri İçin her türlü insanlık dışı politikaların[75], bir an önce anavatana kavuşmayı İster duruma ge­tirdiği bu insanların, kendilerine tamamen yabancı ve düşman gör­dükleri Yunanistan'dan bir an önce göç ettirilmeleri için Yunanis­tan'daki ara komisyonlarda görev yapan ve Türklerln buralardaki "acınası" hallerine tanık olan Hüseyin ve Saffet Bey'lerden sürekli olarak vekalete raporlar geliyordu. Bu kötü durumun "vahâmetin- den" ve "kritikliğinden" sözedilen bu raporlarda, göçmenlerin bir an önce "nakillere isteniyordu[76]. Yakınmaların gittikçe art-tığını gören Muhtelit Mübadele Komisyonu, yaptığı bir toplantı sonunda, Tevfik Rüştü Bey’ln "istek" ve "öneriş f üzerine, ilk önce sahillerde yığılan, yaz aylarına doğru da evinde-ocağında bekleşen mübadele Türkleri'nin Türkiye'ye nakledilmelerine karar verdi. Bu to­plantıda, 1923 yılı sonuna kadar yalnızca Selanik'ten 50.000 göçmenin nakledileceği hesaplanmıştı. Yine komisyon, nakil işle­minin hangi vasıtalarla yapılacağım belirlemek, göçmenlerden ar­takalan taşınmaz malların da hangi esaslar içinde hesaplanacağım saptamak üzere bir ara komisyon oluşturdu. Taşıma ücretinin göçmenlere ait olması esası benimsendi. Fakir olanlar için de "bir hal çaresC düşünülmesi kararlaştırılan bu toplantıda, mübadeleye "resmen" 10 Kasım 1923 tarihinde başlanacağı belirtildi[77] [78].

Henüz Yunanistan'dan getirilememiş, ama pek yoksul durumla­ra düşmüş olan Türk mübadillere, Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin gös­terdiği "şefkat' her yönüyle takdire değiyordu. Cemiyet, sınırlı ola­naklarıyla, para ve eşya yardımını sürdürüyordu. Örneğin Han­ya’daki Türkler'e önceden yapmayı kararlaştırdığı 1.000 lira yar­dımı, bu insanların durumlarının daha da kötüleşmesi üzerine 2.000 liraya çıkarmıştı. Midilli Türkleri ne ise yılda 1.000 lira yardım et­mek benimsenmişti9!. Yunanistandan başlayıp, Türkiye"deki iskân alanlarına değin göçmenleri taşıma süresince, gerek bindirme gerek­se boşaltma istelelerinde onar yataklı dispanser donatma, hasta olanları tedavi etme, iskân alanlarına göçmenlerin şevkinde, her türlü masrafı kendisine ait olmak üzere kamyonlar alıp hazır bek­letme ve kullanma, Ingllizler’den aldığı baraka ve çadırlarla, veka­letçe gerekli görülen yerlere ordugâhlar kurma gibi görevleri de düşünülünce[79], Hilal-i Ahmer Cemiyetinin mücadeledeki hizmet boyutu ortaya çıkıyor.

Bu hizmetlerin paralelinde, göçmen taşıyacak vapurlar için, on- bir doktor görevlendirildi. Bazı vapurların doktorsuz kalmaları üzerine, seyyar olarak görev yapacak beş doktor da bu sayıya eklen­di[80]. İmdad-ı Sıhhi heyetlerinde, göçmenler için gerekli olan sağlık hizmetlerinin çoğu yerine getirildi.

Muhtelit Mübadele komisyonu'nun. yukarıda belirtilen karan uyannea. Kasım ayı ortalanndan itibaren, önce sahillere yığılmış olan mübadillerden başlanmak üzere, kışın onca zorluklarına kar­şın, mübadele göçmenlerini taşıma işine başlandı. Mübadele edil­mek İçin yola çıkan bir göçmen, her türlü taşınabilir malını yanma alabiliyordu. Yunanistan'da bırakılan taşınmazların değerini belir­leme görevi, Muhtelit Mübadele komisyonu'na bağlı Tali komisyon­larca yürütülüyordu. Mübadele sırası gelen bir göçmenin, malının değerinin ne olduğunu anlaması için, tâli komisyon üyelerinin gel­mesini beklemesine gerek yoktu. Göçmenin kendisi, bırakacağı mal­lan belirten bir mal beyannamesini komisyona veriyor, bu aşama­dan sonra göçmenin Yunanistan'da hiçbir işi kalmıyordu. Tevfik rüştü Bey e göre, "takdlr-1 kıymet" için kabul edilmiş her hangi bir esas, o gün İçin yoktu; yalnızca "mütehassıslar" aracılığıyla incele­meler yapılıyordu. Bu nedenle çeşitli yerlere "mütehassıslar" gön­derilmişti. Bu uzmanlar gittikleri yerlerde, terkedilen mallan be- yanneler İle karşılaştırarak, nicel ve nitelik durumlannı inceliyor, buna göre rapor hazırlıyorlardı. Bu aşamada, göçmenlerin elinde bu­lunan mal beyanında yazılı miktarla, Türkiye'ye gitmeleri yeterli görülmüştü. Bu raporlara göre prensipler oluşturulması İşi, taşıma -
nın daha çabuk sonuçlandırılması için, sonraya bırakılmıştı[81]: ama bu durumun ne kadar büyük bir karışıklık yarattığı, göçmenlerin Türkiye'ye gelmesinden sonra, onlara mal-mülk dağıtımında ortaya çıkmıştı[82] [83].

Göçmenlerin iskânında, görülebilecek aksaklıkların en az düzeyde tutulabilmesi için, daha vapurlara binmeden önce göçmen­lerin, Yunanistan’ın hangi yöresinde, ne tür bir işle uğraştıklarının teker teker belirlenmesi, bu bilgileri kapsayacak düzenli çizelgelerin ve raporların hazırlanması gerekiyordu. Göçmen taşıma işinin bir an önce başlatılması zorunluluğu, bu tür bilgilerin derlenmesinde büyük aksaklıklar yarattı. Yapılan şey, genel olarak herhangi bir yörenin nüfusunu ve uğraşı türünü belirlemek biçiminde oldu Bu türde bilgi derleme işi, kentli göçmenlere karşın, köylü göçmenler için daha ciddi tutuldu. Hiç olmazsa bunlar için, daha bindirme iskelelerinde sözlü olarak, tarımsal uğraşı türlerinin ne olduğu konusunda bilgiler derlendi, bağlı oldukları "ziraat şubeleri' araş­tırıldı[84]: ama göçmenler Türkiye’ye geldikten sonra, düzenli ve koor­dinasyonlu bir yerleştirme politikasını sağlayacak düzenlemeler aksamayacak biçimde yapılamadığından bu bilgilerden de yeterince yararlanılamadığı görüldü [85]. Her bindirme iskelesinde birer bin- derme heyeti bulunuyordu. Selanik, Kavala ve Girit'te, beşer kişiden oluşan bu heyetlerin görevi, göçmenlerin vapurlara bindirilmesi işleriyle uğraşmaktı[86]. Hangi yöre göçmenlerinin, hangi vapura bin­mesi gerektiği bu heyet tarafından saptanıyordu. Göçmenlerden ön bilgileri toplayan ve "isticvâb" eden de bu heyetlerdi. Bindirme heyet­lerinin önüne geçemediği söylentiler hangi iskân mıntıkasına gi­deceği belirlenmiş olan bazı göçmenler arasında, belirgin bir takım kaygılara neden oluyordu. Bu kaygılan yaratan baş neden, göçmenin herhangi bir kaynaktan, gideceği iskân mıntıkasının kötü olduğuna
ilişkin söylentilerin yayılmasıydı. Kimi zaman bu tür söylentiler, kimi zaman da özel bazı nedenlerle göçmenler bindirme iskelele­rinde; kimi zaman bindirme heyetini kandırarak, kimi zaman da atlatarak, gerçekte binmesi gereken vapurdan, başka bir iskân alanına hareket eden diğer bir vapura binmesiyle sonuçlanan ör­neklere neden oluyorlardı. Başka bir vapura binerse, kötü olarak duyduğu gerçek iskân alanına yerleştlıihneylp, bindiği vapurun ha­reket ettiği İskân alanına yerleştirileceklerine inanan bu göçmenler, Türkiye’ye geldiklerinde büyük bir karışıklığa da neden oluyorlardı. Çünkü, hangi vapurla gelirse gelsin, kimin hengi yöreye yerleştiri­leceğine karar veren vekalet, uygulamada bu heyetlerin derledikleri listeleri esas alıyordu. Bu gibi kişilerin başka bir alana iskân edil­meleri mümkün görülmediğinden, ya iskân hakmdan vazgeçerek. Türkiye'de kendi başını kendisi kurtarmaya çalışıyor, ya da pek çok masraf edip, gerçek İskân alanına dönüyordu.Bu ise. yeni bir iç göç hareketinin önemli bir nedeni oluyordu[87]. Selanik'te yayınlanan Yeni Asır gazetesi, bu gibi niyetlere kapılan kişilere şu cümlelerle seslenmekteydi: "Bunu nazar-1 dikkate alarak, muhacir kar- daşlerimtze hükümetimiz tarafindan kemal i itina ile düşünülmüş, kararlaştırılmış olan iskân mıntıkalarında rahat edebileceklerini ve rahm ve saadet görebileceklerini hatıra getirmelerini ve başka mahallere gitmek gibi esasen iskân haricinde olan beyhude teşebbüslere atılmamalarını (hatırlatırız). Kendi menfaatleri de bunu emreder"[88].

Bu istisnalar olmakla birlikte, mübadele göçmenleri Türkiye'ye genellikle Türk vapur ve şimendiferleriyle taşındılar. 1923 yılı so­nuna değin, Girit. Kavala, Drama ve Selanik'ten 60.318 göçmen Türkiye'ye getirildi[89]. Yukarıda da belirtildiği gibi, göçmenlerin ulusal kökenli kurumlarca taşınmasına özel bir önem verilmiştir. Mübadele İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati, geçen süre içinde göçmenlerin taşınması konusunda Seyri Sefain ve milli şirketlerin göçmenlere karşı gösterdikleri "vaziyetin!' gerçekten "şayan ı mem­
nuniyet" olduğunu belirtiyordu. Gerek milli şirketler, gerekse Seyri Sefain İdaresi, göçmenleri asgari fiyatlarla taşımışlardı. Çocuk­lardan bir ücret alınmamış; yardıma gereksinimi olanlar da "mec- muen" taşınmış, Hilal-i Ahmer ve Vekalet memurlarından da ücret istenmemişti. Mustafa Necati: "Rumeli'den memleketimize hicret (eden ve) edecek olan kardeşlerimiz, kendi bayrağımız altında, kendi vapurlarımız Üe gelecekleri gibi, vapur sahipleri de Müslüman ve Türk olmak dolayısıyla, kendilerine vapur içinde azami teshîlât ya­pacaklardır'’ diyordu[90]. Bu sırada vekalet emrinde onyedi tane va­pur vardı. Seyri Sefain ve milli şirketler, vekaletle yaptıkları an­laşma gereği, ücret verme durumunda olan göçmenlerden taşıma ücretini lira karşılığında İstiyorlardı. Göçmenlerin ellerinde ise. yalnızca drahmi bulunuyordu. Bu nedenle bazı göçmenler, "müşkiT durumda kalmışlardı. Bir ara. bir Amerikan kuruluşu, bindirme is­kelelerinde drahmi ve lira bozmak amacıyla gişeler kurmaya karar vermişti[91]. Sorun, ancak vekaletin duruma el atmasıyla çözüm­lenebildi. "Müşkilatın" önüne geçmek için alınması gereken önlemler, ilgili makamlara bildirildi [92] [93].

1923-1924 yılı kışı, göçmenleri taşıma işinde, en büyük güçlükleri de yanında getiren, önemli bir unsur olmuştur. Kış aylan boyunca 15-16 vapur sürekli olarak Türkiye İle Yunanistan arasında gidip gelmiş, göçmen taşımıştı*00. Nevarki, kış aylan boyunca Ana­dolu, bembeyaz bir kar tabakası altındaydı. Kış gelmiş, yollar ka­panmıştı. Göçmenler taşınırken, en büyük zorluğu kar ve fırtınalar yaratıyordu. Şark Şimendüfer Kumpanyası ile de göçmen taşınıyor­du; örneğin Şubat 1924’te Drama'dan Dedeağaç-Burgaz yoluyla. 3236 nüfus, Trakya'nın çeşitli yerlerine taşınmıştı[94]; ama bu, kışın zor­luktan yüzünden hiç de kolay olmamıştı. Getirilen insanların yiye­cek, giyecek, sağlık, ısınma v.b. sorunlarıyla ilgilenmek; bunlan sa­hillere ve iskân alanlarına, sorun çıkmayacak biçimde getimek ve yerleştirmek; mal, emlâk, tarla sahibi yaparak üretici duruma ge­çirmek, vekaletin ne büyük bir yük altında bulunduğunu gösteriyor.

Kış aylarında yürütülen bu çabalar, ancak bu işin altından kalkma arzusu ile yürümüştür. Vecdi kızılboğa, Türk Sesi gazetesinde şunlan yazıyordu: "Kış,/ırtma ve kar; köpüren dalgalar, tabiatın bütün kuv­vetleri mübadele işlerini tevkif edemeyecektir. Tabiatla mücadelede , kuvvet i beşer, bazen faaliyetini tevki/ etmek mecburiyetinde kalır. İşte bu son günlerin fena havalan, muhacir kardeşlerimizi Anadolu' nun şefkatli sinesine tevdi için,(yalnızca} bir-ikt gün kaybettirmiş- ttf'iOB.

Gerçekten de devam eden fırtınalar, göçmen getirme işini yavaşlatıyordu. İskelesi hiç olmayan ya da yetersiz olan küçük yerleşim merkezlerine göçmen indirme durumunda kalan vapurlar, büyük güçlükler yaşıyorlardı[95] [96]- Çeşme, Erdek, Ayvalık gibi küçük iskeleleri olan yerlere binlerce tonluk vapurları yanaştırmak, bin­lerce tonluk eşyayı, çok sayıda insanı, büyük-küçükbaş hayvanlan sahile boşaltmak ve göçmenleri misafirhanelere yerleştirmek, ma- lına-eşyasına sahip çıkmak, hiç de kolay olmuyordu[97]. Kıyıya ta­mamen yanaşamayan vapurlann, bu yükü kıyıya uluştıracak araç­lara gereksinimleri vardı, örneğin Bahr-ı Cedit vapuru. Çeşme'ye göçmen indirdiği bir sırada, klavuzu aracılığıyla İskân Müdüriyeti nezdinde şikayette bulunmuş, bunun karşılığında mıntıka müdü­riyeti Çeşme'ye, ancak bir mavna gönderebilmişti[98]. Kışın zorluk­ları karşısında göçmenler, bindirme iskelelerinde de sıkıntılara katlanmaktaydılar. Özellikle Selanik, kışın soğuğundan en fazla et­kilenen kentti. Bu nedenle Hilal-i Ahmer, göçmenlere 40 ton odun ve kömür göndermeyi kararlaştırmıştı[99]. Korkulan şey, göçmenlerin soğuktan telef olmasıydı. Bu konuda kamuoyundan gelen baskılar üzerine, 2 Şubat 1924’te, Muhtelit Mübadele Komisyonu Heyet-i Mu- rahhasası'ndan gelen bir telgrafta: "Selanik Müslümanları arasında soğuktan hiç telefat yoktur. Bu hususta verilen havadis doğru değildir. Hilal-i Ahmer muhacirlerine sıcak çorba, elbise tevzi eyle­mektedir" denilerek, kuşkuların giderilmesine çalışılmaktaydı[100].

İzmir'e ilk göçmen kafilesi, 3 Aralık 1923 günü geldi. Ahenk ga­zetesi bu haberi okuyucularına "İlk Kâfile-l Mazlumin" başlığıyla duyurdu [101]- Haberden anlaşıldığına göre. 1027 kişilik bu kafile, Hanya'dan hareket etmiş, yolda bir kadının doğum yapmasıyla sayı, 1028'e çıkmıştı Klazumen tahaffuzhanesl’nde (karantina) sağlık kontrolünden geçirilen bu göçmen grubu, halk tarafından pek sıcak bir ilgiyle karşılanmış, karınları doyurulmuş. İlgililerce dinlenme­leri sağlanmıştı[102]. Çokça zamandır gelmeleri beklenen göçmen­lerin, gelen bu ilk grubu, halkın vicdanında oluşan heyecanı doruk noktasına çıkarmıştı. 24 Kasım 1923'te Mübadele İmar ve İskân Ve­kili Mustafa Necati, Hilal-i Ahmer Merkezi'ne gönderdiği bir telgraf­ta, muhacirlerin gelmeye başladığını belirterek, "bu aziz ve aynı za manda mazlum" konuklara hiç bir sıkıntı çektirmeden memleketin "harim-i şefkatinde" yerleştirme ve beslemenin bir "oecibe-i milliye" ve "ştâr-ı insaniye" olduğunu anımsatmış, Hilal-i Ahmer heyetleri­nin "azami derecede'' çalışmaya başlamalarını istemişti. Gelmekte olan kardeşlerin rahatını sağlamak için, "memurin-i mülkiye" ile ortaklaşa çalışılarak, yardım toplamanın "lüzumunu" belirtmiş. Hi­lal-i Ahmer şubelerinde toplanan yardımların genel toplamının ve türünün vekalete her hafta düzenli bilgilerle iletilmesini "bilhassa" rica etmişti[103]. Bu telgraf üzerine. Hilal-i Ahmer Merkez-i Umumisi, 27 Teşrinisani (Kasım) 1339 (1923) tarihli yazıyla, bütün şubelerine gerekli direktifleri verdi[104] [105].

Halk, resmi ve özel kuruluşlar, demekler ve basın, göçmenlerin uyandırdığı sevinç ve heyecanı, "milli bir şenlik" olarak nitelendiri­yorlardı. "Kurtularak, kurtarılarak... herşeylerini. babalarının, to­prağa kalbolmayan şehitlerinin kanlı cesetlerini terkederek" gelen. "herbirintn bağrında. ruhunda, kalbinde bir şehidin acısı olan” bu "bedbahtları!', "hürmetle, muhabbetle, şefkatle" bağırlarına basmak. "zalim ve den'i düşmanın kahırlarıyla harabolanlarm ruhlarına teselli olmak, en büyük saadet..." olarak değerlendiriliyordu 11S.

Göçmenlerin İzmir'e gelmek için harekete geçtikleri yolundaki haberlerin yayılması üzerine, İzmir halkı, resmi kurumlar ve ce­miyetler, büyük bir yardım kampanyası başlattılar. Muhacirin Mu­avenet Yurdu, gelecek göçmenlerin şeker ve çayını. Kordon Ameli Ce­miyeti ekmeklerini, Musevi Cemiyçti de sigara ve tütünlerini karşılamayı üzerinlerine görev aldılar[106]. İzmirli hanımlardan oluşan Hilal-İ Ahmer Cemiyeti Yardım Heyeti de bir toplantı yapa­rak, göçmenlere nasıl yardım etmeleri gerektiğini görüştüler[107]. İz­mir’deki mevcut cemiyetlerin bir kısmı da. Hilal-i Ahmer Merke­zinde toplandılar ve İzmirli hanımların bu çabalarına ekonomik yönden katkıda bulunmayı kararlaştırdılar. Bir muhacirin Yardım Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyon. İzmir gazetelerinde günlerce yayınlanan bir yardım duyurusu hazırladı. Vatandaşlara seslenilen bu beyannamede, "Türk'ün asil ve necip" kanındaki konukseverliğin bütün dünyaca bilindiği anımsatılarak, yüzblnlerce "dindaşın!' "sefil ve perişan!' bir biçimde Anadolu’ya, "ana kucağına" "hicret ve iltica!' ettikleri, her türlü "sanatlarıyla" harabeleri "ihyaya... şenlendir­meye, nurlandırmaya!' gelen bu "bedbahtlara" her türlü yardıma "dln’en ve insanet'en" mecbur olunduğu belirtiliyor; "Memlekette mevcut bilumum cemiyeti temsil eden komisyonumuz necip mille­timizin hissiyat ı rahm ve şefkatine güvenerek, bütün halkı işar ı rahm ve şefkât ve fedakâriye davet ve bu muavenet-t insaniy- etkârinin de inşallah makbul olacağını arzeyler" deniliyordu[108].

Komisyon, amacı doğrultusunda bir çok yardım toplama heyet­leri oluşturdu. Bu heyetler çarşıda ve mahalle aralarında, "aynen ve nakden" yardım topluyorlardı. Bu yardımlardan önemlileri, günü gününe listeler halinde İzmir gazetelerinde yayınlanıyordu. İzmir’ deki cemiyetler ise önceden kararlaştırdıkları yardımları yapıyor­lardı. Ahenk gazetesi, yard-m girişiminde olan bütün kişi ve kuru­luşların "cümlesine garibler ve mazlumlar hesabına şimdiden be ydn-ı teşekkür" ederken [109], Hakimiyet-i Milliye de, Türkiye geneÜnde halkın "hakiki ırk ve din kardeşlerinden mürekkeb bu faal anasırın fela ketlere maruz kalmaması hususunda... yardıma te­vessül ettiğini' yazıyordu[110].

Vekaletin. 25 Ekim 1923 tarihli "Misafirhaneler Talimatname­si" ne göre, ihraç iskelelerinde, konak yerlerinde ve iskân alan­larında misafirhanelerin açılması, bu işte Rumlar'dan artakalan taşınır-taşınmaz her türlü maldan olduğunca yararlanılması: aske­ri kuramlardan yatak, yorgan, yastık, kap-kaçak v.b. "leudzımın" sağlanması ve böylece hiç kimsenin taş ve toprak üstünde bırakıl­maması İstenmişti[111]. İzmir ve çevresine gelecek göçmenlerin geçici iskânları İçin büyük misafirhanelere gerek olduğu da ortadaydı. Aynca, doğabilecek her türlü sağlık çözümünde de, mevcut sağlık ku­ramlarında düzenleme ve bunlara ilaveler yapma zorunluluğu vardı. Herhangi bir belirti yoktu ama, doğabilecek bir salgın hastalıktan korkuluyordu. Mübadele İmar ve İskân Vekaleti memurları. Hilal-1 Ahmer Cemiyeti ve İhraç kapısı komisyonlarıyla çalış-ma birliği içine girerek, gelecek göçmenler için aşhaneler ve misafirhaneler kuruyorlardı[112]. Hilal yöresinde, askeriyeye ait otuz barakanın göçmen misafirhanesi biçimine getirilmek üzere. Mübadele İmar ve İskân Mıntıka Müdiriyeti emrine verilmesi, Müdafa-1 Milliye Veka- leti'nden yazı ile istenmişti[113]. İzmir ve çevresine gelecek göçmen­lerin geçici yerleştirilmeleri için büyük misafirhanelere duyulan ge­reksinimi. özenle dikkate alan İmar ve İskân Komisyonu, bu konuda incelemelerde bulunmak ve esaslar saptamak üzere, mıntıka müdü­rü İhsan Paşa ile, komisyon azalarından Hüsnü ve Sabri Beyler'den bir encümen oluşturmuş, sözkonusu encümen de, kısa süre sonra ça­lışmalara başlamıştı127. Ön araştırmalardan sonra. İhsan Paşa göç­men misafirhanesi için Kordon daki onüç binanın uygun olduğunu ve bunlann boşaltılarak hemen İskân Komisyonu emrine verilmesi­ni talep etmiş, imar komisyonu da. sözkonusu encümenin bu öne­risini dikkate alarak, bu evlerin hemen "tahliyesi’ için Tahliye Ko- misyonu’na emir vermişti128. Bundan başka, daha önce Kemer’de,İzmir’in en büyük ve donatıma sahip olan Klazumen misafirhanesi, ■Hilal-i Ahmet'in katkılarıyla faaliyete geçmişti[114]. Bu misafirha­ne. Şubat ayında Mustafa Necati'nin ziyareti ile, daha da bakımlı bir hale getirilmiş, eksikleri tamamlanmıştı[115]. İzmir'in merkezindeki bu misafirhaneler, küçük yerlerdeki, misafirhanelerine göre daha donatımlı ve büyüktüler. Kimi zaman bunlar, çevre il ve İlçelere gönderilecek göçmenler için, İzmir'deki dağıtım merkezi gibi de kul­lanılıyorlardı. Bunlardan başka Çeşme ve Bayındır’da, Hilal-i Ah­met'in İngllizler’den aldığı baraka ve saclardan çatılmış basit bina­lardan oluşan küçük misafirhaneler kurulmuştu. Zaten, Aralık 1923 sonuna kadar, Ege kıyılarına kurulması gerekli misafirhanelerin büyük kısmı tamamlanmıştı[116].

İzmir'de Hilal-i Ahmet'e ait iki dispanser ve iki hastane, göçmenlerin sağlık kontrolleri ve tedavileri için hazırlanmıştı. Bunlardan İkiçeşmellk dispanseri, yörenin yardıma muhtaç İnsan­larıyla da ilgileniyordu. Kemer îstasyonu'nda, göçmen misafir ba­rakalarında oluşturulan dispanser, 27 Aralık 1923'ten itibaren, düzenli olarak göçmenlerin sağlık kontrolleriyle ilgilenmeye başladı. İzmir'e gelen göçmenler, sağlık sorunlarıyla İlgili olarak, önce bu dispansere başvurmak zorundaydılar. Bu dispanserde teda­visi gerçekleştirilemeyecek olanlar, diğer yerlere sevkedillyorlardı. Kemer İstasyonu civarındaki Tepecik Hastarfesi de. göçmenlerin hastalıklarıyla uğraşmak üzere ayrılmıştı. Hastanenin toplam otuz yatağı vardı. Önemli sorunlarda bu yatak sayısı, seksene kadar çıkarılabilirdi. Torbalı daki Tepeköy Hastanesi de, göçmenlerin sıtma sorunlarıyla uğraşmak için hazırlanmıştı. Bunlardan ayn o­larak, gerek görüldüğü an kullanılmak üzere, İzmir Kordon'da, bütün araç-gerecl sağlanmış, açılmaya hazır bir hastane teşkilatı vardı. Gerek duyulduğunda, hemen çalışmaya başlayabilecekti[117].

Mübadele işlerini düzenlemek üzere, Dahiliye, Müdafa-i Milliye, Sıhhiye ve Muavenet-1 İçtimaiye Vekaletleri'nden ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nden birer üyeden oluşan bir komisyon kurulmuştu. Komis­
yona Hilal-1 Ahmer adına Hakkı Şlnasi Paşa seçilmişti[118]. Mıntıka merkezlerinde vekalete bağlı olmak üzere doktorlar bulundurul­maktaydı[119].

Doğrudan İzmir'e gelen göçmenler, Punto'da karaya çıkıyor, İlk sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra, hasta ve yaşlı olanlar Hilal-1 Ahmer'e ait kamyonlarla misafirhaneye götürülüyorlardı. Ağır has­ta olanlarla, revirde tedavileri gerekenler, hastalığın derecesine göre ya Hilal-i Ahmer'e ait revirlerde alıkonuluyor ya da büyük hastane­lere sevk ediliyorlardı. Vekalet ile Hilal-1 Ahmet'in ortaklaşa yürüttükleri bu işler, İaşe de dahil olmak üzere toplam üç gün sürüyor, eğer bir zorunlu durum varsa bu süre uzatılıyor; sürenin bi­timinde İse, göçmenler, daha önceden hazırlanmış yerleşme alan­larına. bir cetvel dahilinde götürülüyorlardı.

İaşe işini, vekalet aracılığıyla Hilal-i Ahmer üstlenmişti. Kuru­lan aşhanelerde sıcak yemek pişiriliyor, halktan ya da cemiyetler­den gelen yiyecek yardımları dikkate alınarak tabldot çıkarılı­yordu. Halktan ve cemiyetlerden gelen bu tür yardım, gerçekten büyük ve önemliydi. Böylesine bir yardım kampanyasında, Hilal-1 Ahmer Cemiyeti nin başlattığı yardım kampanyası da oldukça etkili olmuştu. Cemiyetin yardım olanakları, kuşkusuz sınırlıydı. Bu ne­denle yardım pullan bastı, halkın ilgisini çekecek "mûsamerelef' düzenledi. Bir de, bol bol halkı yardıma çağıran tebliğler yayınlandı. Bu tebliğlerin birinde, mevcut mali kaynağın, kurulacak îmdad-ı Sıhhi heyetlerine bile ancak üç ay yeteceği belirtilerek, mübadele bi­tene kadar aralıksız görevine devam etmek zorunda olan cemiyetin, birbirini İzleyen Trablusgarp, Balkan, I.Dünya ve "İstiklal Muhare- batı" sırasındaki başarısıyla beraber, bu görevde de "temtn-t muvaf­fakiyet" için, her vatandaşa "yeni ve ulvî' görevini anımsatıyor­du[120]. Bu süre İçinde cemiyet, "muhtac-ı muavenet’ olan göçmenlere, küçümsenemez oranda gömlek, mintan, don, ceket, entare, yelek, pantolon, battaniye, ayakkabı, yorgan, yatak, yastık v.b. glyim-ku- şam eşyası dağıtmıştı[121]. Vekaletin iaşe yardımının toplam süresi
de İki ay olarak belirlenmişti[122]. Bu süre misafirhaneler ve İskân mıntıkalarındaki süreyi kapsamaktaydı. Bu nedenle, misafirha­nelerde geçen üç günden sonra, geriye kalan elliyedl gün boyu iaşe ve İane, iskân alanlarında devam etmekteydi. îskân alanlarında, herhangi bir eve yerleşmiş göçmene iaşe yardımı, pişmemiş yiyecek malzemesi dağıtmak biçiminde devam ediyordu [123]8. Gelen göç­menlerden yardıma gereksinimi olduğu belirlenenlerin İskân alan­larında yerleştirilip, üretici duruma gelip kendi kendilerine yeterli duruma gelinceye dek İaşelerine devam ediliyordu. Bunlardan dul, yetim ve kimsesiz kadınların ve "aciz" olanların, dar’ûl acezelere, kimsesiz çocukların da "dar’ûl eytamlara” gönderilmelerine çalışı­lıyordu. bunun dışında kalan "muhtacı muavenet" olanların, kendi kendilerine yetinceye dek İaşeleri devam ediyordu[124]. •

Vapurlardan inip karaya çıkan göçmenler, halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanıyorlardı. Kurtuluş Savaşı'nın getirdiği onca acıyı görmüş, ulusal birlik ve bütünlüğün bu zor zamanlarda önemini kavramış Türkler'in; bir zamanlar Anadolu'yu çizmeleriyle çiğneyen Yunan ordularının ve onların işbirlikçisi olmuş yeril Rum- lar’ın. Anadolu'dan uzakta, kendi ırklarından olmayan Tûrkler'e karşı yapmaya devam ettikleri kötülük, derinden yaralanmalarına neden olmuştu. Bu nedenle Anadolu'ya ayak basan bu göçmenler, bundan sonra karşılaşacakları zorluklar hiç düşünülmeden, kurtu­luşa ermişler gibi görülüyorlardı. Bu yüzden göçmenleri karşılama, kimi zaman davul zurnalarla[125], kimi zaman da memurların ve öğrencelirin katıldığı resmi merasimle yapılıyordu[126]. Çoğu yerde halkın ve resmî-özel kuruluşların üstün çabalarıyla göçmenlere, helva, su, çay. etli fasülye, sigara gibi yiyecek ve içecekler dağı­tılıyor; böylece. ulusal çoşkunluğun çok yüksek düzeyde görüldüğü bu karşılama törenleri, bir panayırı andınveriyordu[127].

Bu karşılama törenleri İlk başlarda pek çoşkulu olmuşken, za­manla etkisini yitirdi. Daha sonra da, önemli aksaklıklar görüldü, örneğin Bahr-ı Cedit vapurunun kaptanı, Çeşme'de göçmenleri kara­ya çıkaracak araçların yokluğundan yakınırken[128], göçmenlerin ço­ğu da. iskânlarına ayrılan evlerin ve barakaların onanma gereksi­nimi olduğundan yakmıyorlardı[129].Vekalet elinden gelen olanak- lan. iskân işleri için cömertçe ortaya serdljama ne bu tür aksak­lıklar ortadan kalktı, ne de böylesine yakınmalar tükendi. Zamanın teknik ve parasal olanaksızlıkları, düzenli bir organizasyon kurul­ma niyetlerini de. gittikçe ortadan kaldırdı, örneğin, herhangi bir iskân yöresine, hiç hesapta olmayan bir göçmen kafilesinin, düzenli bilgi akışının sağlanamamasından dolayı birdenbire geliverlşl, za­ten sınırlı olanakların olağanüstü zorlanmasını gerektiriyor, bunu ise, bir dizi başka sorunlar izliyordu. Örneğin, savaştan en çok zarar görmüş kitleyi oluşturan felâketzedeler önceden işgal ettikleri boş emval i metruke" evlerinden çıkarılmaya zorlanıyorlardı[130]. Buaşamalar yaşandıktan sonra da, pek perişan duruma düşmüş olan bu insanlar, basının da kendilerini savunmasıyla, bir dizi yakınma­lara. şikayetlere başlıyorlardı. Böylece, kentlerde sosyo-ekonomik buhran dayanılmaz boyutlara yükseliyor; fakirlik oram artıyor, fiyatlar dayanılmaz boyutlara fırlıyor; kısacası, sorunlar azalmı­yor, gittikçe yükselen bir ivmeyle yaşamı dayanılmaz kılıyordu[131]. Ahenk gazetesi, bu tür olup-bitti uygulamalarını, şu satırlarla eleştirmekteydi: "Yunanistan'da bu vazife ile mükellef olanlar neden böyle 400 kadar muhacirin İzmir'e geleceğinden vilayet iskân mü­düriyetini haberdar etmeye lüzum görmediler? Yoksa onlar, İzmir'i hemen ansızın gelebilecek her nüfusu iskân edebilecek vaziyette mi zannediyorlar? Vaktiyle hazırlanmadan bu dörtyüz kişilik kafile hemen nerede iskân olunabilecektir?’[132].

Böyle bir sorunun önde gelen nedeni, sağlıklı raporların ve çizelgelerin elde olmayışmdandı. Kaldı ki, daha Yunanistan'da göç­menlerin "alel acele" iskelelerde toplanmasıyla, sağlıklı raporlar hazırlamaya hemen hemen olanak kalmamıştı. Raporların sağlıklı olmaması, varolan olanakların yeterli gelmemesi yüzünden, daha taşıma evresinde ortaya çıkan sorunların, yeni sorunlara yol açtığı görüldü. Bu sorunların en ağın, bölünmüş ailelerin ortaya çıkışıydı. Seyr-i Sefaln İdaresi'nin elindeki vapurların ortalama kapasitesi 800 kişilikti. 800 kişi taşıyabilen bir vapura, örneğin 600 kişilik bir köyün halkı blndiriliyorsa, vapur eksik kapasite ile gitmesin diye, örneğin 400 kişilik bir köyün halkından. 200 kişi de bu vapura bin­diriliyordu. Geriye kalan 200 kişi de, başka bir vapurla, belki de başka bir gün yola çıkıyordu. İskân mıntıkalarına vanldığında, bu­radaki ev ve arazinin yeterli gelmemesi durumunda, köylülerin bir kısmı, başka bir köye, belki de başka bir mıntıkaya gönderilebili- yordu. Bir köy ikiye bölündüğünde, o köyde daha önce evlenmiş olan kızı ya da kendinden ayn oturan oğlu olan bir ana-baba, doğal ola­rak çocuğundan, çocuğunun ailesinden ayrı kalıyordu. Hatta, Yuna­nistan’da komşu olan iki köyü. Türkiye'de de komşu yapma olanağı ise. hemen hemen hiç yoktu. Böyle olunca da. Yunanistan'da komşu bir köye kızını evlendirmiş bir aile, kızından Türkiye'de ayn kala­biliyordu. Böylece. örneğin kızı Samsun’da, ana-babası İzmir'de olan aileler ortaya çıkıyordu. Bu ise, daha göçmenleri taşıma evresinden buyana doğal bazı sorunlan ve yakınmaları beraberinde getiriyordu[133].

Yunanistan’dan Türkiye'ye mübadele yolu ile taşınan göçmen­leri taşıma işleri. 1924 yılı sonuna kadar hemen hemen bitmiş oldu’49. Küçük bir kısmı hariç. 5OO.OOO'e yakın göçmen, Seyri Sefain îdaresi'ne ait vapurlar ve Şark Şimendifer Kumpanyası'na ait tren­lerle Türkiye'ye getirildi 150. Bu göçmenlerin yaklaşık 32.000'i İzmir ve çevresine yerleştirildiler[134] [135] [136]. Döneme ait çağdaş bir kaynağın da belirtildiği gibi, "ahali (İzmir'e gelen göçmenler) fakir olduğu gibi, mübadillerin bir kısmı da muhtac-ı muavenet bir halde"ydi[137]. Ge­len göçmenlerin "tarz-ı iştigalleri' genellikle rençberlikti. Tüccar kısmı pek azdı. Yine "sanayi erbabı ve esnaf da pek azdı.” 'Muhaceret’ eden Hıristiyanlar’ın tüccar, sanatkar ve esnaf olan ekseriyetinin boşluklarını, bunlardan çok. mahalli halk doldurmayı çalışıyor­du [138] [139].

1923-1933 yıllan arasında. Hilal-i Ahmer Cemiyeti, yardıma muhtaç göçmenlere 13.641 lira 76 kuruş. 769 milim yardım etmişti; ahali mübadelesi için harcanan para da, 624.836 lira 82 kuruş, 670 milimi bulmuştu 1&4.Vekaletin değişik yollardan yaptığı yardım ise. bundan çok daha fazlaydı: yine de. Anadolu kıyılarına, yerinden- yurdundan kopanlarak yığılmış bu insanların, -çoğu zaman aksak­lıklar görülmesine karşın-, önceden belirlenen yerleşim alanlarına taşınmalanna kadarki sürede, pek çok büyük sorunları da birlikte getirdiği ve bunlann çözümünün çok uzun zaman aldığı da kuşku­suzdur. Bu sorunlar, onların Türkiye'ye gelmeleriyle, yeni evrede kendisini hissettirmiştir. Daha yeni büyük "cldâl’den çıkmış olan Türkiye'nin, türlü olanaksızlıklar nedeniyle, böylesine büyük sı­kıntıların ve külfetlerin altından kalkabilmesi, hiç de kolay olma­dı; ama, Türk Devrimi'nin ulusal bir devlet, özdeş bir toplum yarat­ma gibi önemli bir boyutunun gelecek için taşıdığı büyük anlam açı­sından, bu tür sıkıntılara karşı varılan sonucun, hiç de küçümsene­mez olduğunu herhalde anımsatmak gerekmiyor. Kuşkusuz bu, ulus­çuluğun görkemli bir zaferi olmuştur.

[1] Mustafa Kemal Paşa'nın, l Eylül 1922 tarihli ünl-, emrinin tam merni: Harp Tarihi Belgeleri Dergisi, C.XXV/75 (Eylül 1976), ss.66-68: aynca bkz. Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi (1918-1938), TTK yay., Ankara, 1983, s.237.


[2] Atatürk'ün Söylev ve Demeçler!, C.I,2.baskı, Ankara, 1961, s.267; "Bu firariler asker değil, fakat; haydutlar, canilerdir"; a.g.e., s.267: yine bkz. Sclahattin Tansel, Mon­dros'tan Mudanya'ya Kadar, C.IV.M.E.B.yay., Ahkara, 1978, ss.267-268.


[3] Atatürk'ün Söylev ve .... s.268.


[4] Bkz. Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu'ya, (Çcv. A.Tokatlı), İstanbul, 1986, s. 135.


[5] Kurtuluş Savaşı boyunca, Rumların Türklcr'e yönelik saldırılan, pek çok kaynakta bulunabilir. Onların, Yunan Orduları ile tam bir işbirliği içinde oldukları, Dido Sotiriyu'nun yapıtında pek güzel dile getirilmiştir; Matbuat ve istihbarat Müdû- riyet-i Umumiye sfnin yayınladığı bir dizi kitapta, konu resmî belgeleriyle ortaya konmuştur: bu kitapların başhcalan için bkz: Pontus Meselesi, Matbuat ve ...yay .. Ankara, 1338:

Anadolu'da Yunan Zulüm ue Vahşeti, 2 kısım. Matbuat ve...yay., Ankara, 1338; Fe­ner Patrlkhanesf’ne bağlı olmayan Anadolu Ortadoks Rumlan, büyük ölçüde bu işbirliğinin dışında kalmışlardır; Papa Eftim. bütün kalbiyle ve iyi niyetiyle Ana­dolu'yu desteklemiştir "... Anadolu davasında biz. Türk kardeşlerimizle tamamen müşterekiz... Şanlı Türk ırkının şanlı evlatları olduğumuz halde, bizi desise ile (Yunanistan'ın) Yunanlı yapmaya kalkışması... Allahın emrine ve hakikate muha­liftir”: Gotthard Jaeschke. "Die Türktsch-Ortadoxc Kirche", Der Islâm. XXXIX/(Fcb- ruar 1964. Berlin), s. 110; Anadolu Ortadosk Rumlan’nın Türk Kurtuluş Savaşı’na karşı tutumları için bkz. a.g.y., ss.95-129; H. Yavuz Ercan, "Fener ve Türk Ortadoks Patrikhanesi", DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, C.V/8-9 (1967), ss. 411 -438.

[6] Bkz. Bilge Umar, İzmir'de Yunanlılar'ın Son Günleri, Bilgi yay., İstanbul, 1968, s.332; "Birçok Kumlar Midilli, Sakız ve Sisam adalarına gitmişlerdir". Yeni Asır (Selanik), 10 Eylül 1922; "Evvelsi gün şehrimize Patris vapuruyla 2.100 yaralı gel­miştir. Bunların ekserisi hafif mecruh olup, arzu edenlere memleketlerine gitmek için etıbbanın müsadestyle mezâniyet verilmiştir. Aynı sefine Üe bir hayli muhac­irin de gelmiştir. Muhacirlerden halûuakti iyi olanlar otellere yerleştirilmişlerdir. Fakir olanlar hükümet tarafından meskûn olacaklardır'', Yeni Asır, 11 Eylül 1922; "Gece İzmir'den Ptre’ye 3.000 muhacir daha gelmiştir”, Yeni Asır, aynı sayı .

[7] Mübadele anlaşmasının tam metni için bkz. İsmail Soysal, -Tarihçeleri ue Açıklamaları İle Birlikte- Türkiye’nin Siyasal Andlaşmalan, C.I (1920-1945), TTK Yay., Ankara, 1983, ss.117-183; Lozan Barış Konferansı (Tutanaklar-Belgeler), (Çev.S.L. Merayl, C.I, Tl. K.II, Ankara, 1969. ss. 17-22.


[8] M.K. Atatürk, Nutuk, C.I (1919-1920), 12. baskı, Türk Devrim Tarihi Ens. yay., İstanbul, 1972, s. 12.


[9] Erzurum Mebusu Rüştü Paşa nın bu dört evreyi eleştiren konuşması: TBMM Zabıt

Ceridesi, D.ll, l.II, C.IX, Ankara, 1975, ss. 103-104.


[10] Hakimiyet i MÜUye, 28 Ağustos 1923.


[11] Yeni Asır, 11 Eylül 1922.


I*- Bkz. U. Koca tür k, ctg.e, s,349.


[13] Hakimiyet i Milliye, 28,29 Teşrinievvel 1923; ayaklanmanın bastırılmasından sonra, I.Ordu Komutanhğı’nın emriyle. Yunanistan’daki muhalif gazeteler ka­patıldı; böylece, Atina vc Pire gibi, muhaliflerin seslerinin çokça yükseldiği yer­lerde, onları etkileyen basın eski etkinliğini yitirdi; Hakimiyet i Milliye, 30 Teşrinievvel 1923.


[14] U.Kocatürk, a.g.e„ s.350.


[15] Tevflk Rüştü Araş, Türkiye-Yunanistan". Görüşlerim, İstanbul, 1968, s. 186: bu tür ayaklanmalar Yunanistan’da sanki güncel faylarmış gibi bir atmosfer bile ya­rattı. T.R.Aras, toplumun bu tür büyük çalkantılar karşısındaki tepkisizliğini: "...Bu olaylar per fazla gürültü yapmadan geçiyordu", sözleriyle açıklar. Bkz. A.g.e.. s. 186.


[16] A.g.e, s. 186.


29 Bkz. Seçil Akgün, "Birkaç Amerikan Kaynağından Tûrk-Yunan Mübadelesi Soru­nu", Üçüncü Askeri Tarih Semineri: Türk-Yunan ilişkileri, Gn.Kr.Yay., Ankara, 1986, s.247: yine bkz. Çağlar Kcyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye. (1923-1929), Yurt yayınlan:3, Ankara, 1982, s.38.


[18] Ahenk, 24 Ağustos 1923.


[19] Atatürk'ün Sdyleu ue..., C.V, Ankara, 1972, s. 138.


22 Bkz. TBMM Zabıt.., D.l. I.ttl, C.XXV, Ankara, t.y., ss. 283-284,


[21] Ahenk, 24 Ağuslr" 1923.


[22] Hakimiyet-1 Milliye, 14 Ağustos 1923.


20 Hakimiyet-1 MÜliye, 21 Ağustos 1923.


[24] Ahenk, 1 Ağustos 1923.


[25] Ahenk, aynı sayı: Kurtuluş Savaşının verildiği yıllarda, Yunanlılarla işbirliği ede­rek İsimleri "ihanet belgeler? ne geçmiş olan bu kişilerin bir kısmı, "J50'ilkW listesinde yer aldıklarından, Türkiye dışına çıkarıldılar. Bunların bir kısmı Yuna­nistan'a kaçarak, Türkiye aleyhinde yürüttükleri kampanyalarını sürdürdüler. Konu ile İlgili bkz. Ilhaml soysal. Kurtuluş Sauaşı’nda işbirlikçiler, İstanbul, 1985: aynı yazar, 150'likler, 2.baskı, İstanbul, 1985.


[26] Vatan. 27 Ağustos 1923'ten nakl. Hakimiyet i Milliye, 28 Ağustos 1923.


3° Yeni Asır gazetesinin bu yazıyı yayınlayan nüshasını göremedik. Yeni Ası/dan nâkl: Hakimiyet i Milliye, 28 Ağustos 1923; bu yazıdan sonra Yeni Asır gazetesi, yu­nan hükümetince kapatılmıştır; Haklmiyet-l Milliye, aynı sayı.


[28] Ahenk. 22 Temmuz 1923.


[29] Hakimiyet i Milliye, 21 Ağustos 1923.


[30] Hakimiyet-i Milliye. 9 Eylül 1923.


[31] Ahenk. 22 Temmuz 1923.


36 Hakimiyet-( Milliye. 28 Teşrinievvel 1923: bu tür insanlar. İzmir, İstanbul gibi büyük kentlerde büyük sıkıntılar çektiler: Ahenk, 17 Temmuz 1923.


[33] Lozan Banş Konf..., T.l, C.l, K.l, s.212.


[34] Ahenk. 22 Temmuz 1923.


3S Haktmiyet-t Milliye, 1 Ağustos 1923.


[36] Giritli bir avukat olan ve 21 Mayıs 1919 günü İzmir’e gelerek, "İzmir işgal Kuvvetle­ri Komutaru'run Siyasi Temsilcisi sıfatıyla, Vali Bey'ln (Kambur izzet) Os­manlI Hükümeti'nce görevden alınmasıyla, Yunan İşgali altındaki Anadolu top­raklarını, fiilen bir genel vali gibi yöneten Stergladls (B.Umar, a.e.g., as.3O3-3O4): önceleri Drama valiliği yapmış Giritli bir Müslüman olan Naibzade Ali'yi, İslam işleriyle uğraştırmak üzere kurulan bir büronun başına getindi, Bkz. Engin Berber, "Kurtuluştan Sonra İzmir'de Yunan işgal Dönemine Tepkiler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.III/8 [Mart 1987), s.447; yine bkz, Michae) Llcwelyn Smlth, Ana­dolu Üzerindeki Göz, İstanbul, 1978, s. 105; Kamil Su, Sevr Antlaşması ve Aydın fİzmir) Vilayeti, Ankara, 1981, s. 8.


[37] Ahenk, 22 Temmuz 1023.


[38] Bu görüşü doğuran Ük Önemli girişim, TBMM'nde, 85 kadar mebustan geldi: onlar aralarında imza toplayarak, derhal siyasi girişimlerde bulunularak, soydaşların acılarının hafifletilmesini istemişler, bu nedenle Mustafa Kemal Paşa İle görüş­müşler, onun da desteğini almışlarda (Hakimiyet-i Milliye, 29 Ağustos 1923); konu, TBMM'nde daha güçlü olarak gündeme gelmiş, pek çok mebusun taraftar olduğu " mukabele-bl-l-misi" görüşüne karşılık İsmet Paşa:"...mukabele-bil-misi ile her­hangi bir yerde bir adama yapılmış fenalıktan, diğer bir yerde, haberdar olmayan bir adama fenalık yapılmasına şahsen ve devletimizin siyaseti ve tahammülü son dereceye vardıktan sonra, aldığımızı iade etmek ızdırabt hasıl olursa, hiç tereddüt etmeyiz' diyerek görüşlerini açıklamıştı; bkz. TBMM Zabıt.., D.II, I.I, C.lll, Ankara, ty., ss.330-332; Ankaralılar'ın büyük mitingi: Haklmiyet-l Milliye, 16 Teşrinisani 1923.


[39] Türk Sesi, 13 Eylül 1923; Hakimiyeti Milliye'nin, "Eylülün 12. günü tzmirlUer'in... Yunan mezalimini protesto etmek ve mukabele-bt-mlslde bulunulmasını talebet- mek üzere büyük bir miting düzenleyecekleri" ne İlişkin haberi: Hakimiyet-t Milli­ye, 9 Eylül 1923.


[40] Türk Sesi. aynı sayı.


[41] Protestonomenln ve mitingle yapılan konuşmaların metinleri: Türk Sesi, aynı sa­yı; Hakmlyeti ,fHHye. 19 Eylül 1923; beruer tepkilerin, İzmir ve Ankara dışın­daki yerleşim merkezlerinden de geldiği, gazetelerdeki ufak haberlerden anlaşılı­yor.


[42] Hakimiyet-i. Milliye, 24 Teşrinievvel 1923.


[43] Bkz. TBMM Zabıt.... D.I1,1.11, C.IX, Ankara, 1975, s.58; yine bkz. a.g.e., C.X, s.5O.


[44] Hakimiyet-i Milliye, 6 Kanunuevvel 1923. '


[45] Heyeti öneren Başvekil Ali Fethi Bcy'in (Okyar) tezkeresi İçin bkz.TBMM Zabıt..., D.H. 1.1, C.I, Ankara, 1961, s.3ll: ayrıca bkz. Tevflk Rüştü Araş, a.g.e., s. 186.


Vekilliği yapmış olan M.Necati'nin, 1924 yılı ortalarında Adliye Vekili ol­masıyla. yerine Mahmut Celal Bey (Bayar) getirilmiştir. O’nun Iş Bankasının kuru­luşu ile görevlendirilmesinden sonra yerine, Bursa mebusu Refet Bey (Canıtcz) atanmıştır; bkz. Kemal An, 1923 Türk-Rum Mübadele anlaşması Sonrasında İzmir'de Gökmenler, (D.E.O.. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ens. basılmamış yüksek lisans tezi), İzmir, 1988. s. 117.


[47] Bkz.Kemal An, a.g.e., ss.48-54.


[48] Türkiye HUal-l.... 111/28 (15 Kânunuevvel 1339), ss. 103-104.


[49] Bkz. Mesut Çapa, "Lozan'da Öngörülen Türk Ahali Mübadelesinin Uygulanmasında Türkiye Kızılay (Hilâl i Ahmer) Cemiyeti nin Katkıları", Atatürk Yolu, Yıl:I/2 (Kasım 1988). s.244.


[50] Itilafnamenin tam metni: Türkiye Htial-i Ahmer..., 111/31 (15 Mart 1340), ss.223- 225; özet olarak bkz. M.Çapa, a.g.y., s.244.


[51] A.g.y., s.245; yine krş., Türkiye Hilal-1 Ahmer Mec..„ çeşL sayılar; vekalet ile yapı­lan görüşmelerden sonra, Hanya ve Kandiye heyetleri daha sonra lağvedilmiştir.


[52] Türkiye Mal i Ahmer..., 111/33 (15 Mayıs 1340). s.299.


[53] Haklmlyet-l MÜltye, 15 Teşrinisani 1923.


[54] Sadâ-yı Hak, 8 Şubat 1924.


[55] TBMM Zabıt... D.II, I.I, C.IV. Ankara. 1068, s. 15.


olan ihsan Paşa'nın harap yarıların ihyasına büyük âmil olacağıfnınj şüphesiz../ olduğunu belirtiyordu: Türk Sesi, 13 Teşrinisani 1923; 1924-1926 tarihleri arasında İzmir Valiliği de yapmış olan İhsan Paşa, I.Dünya Savaşı'ndaki tut­saklık yaşamıyla pek ünlüdür. Onun kısa bir biyografisi için bkz. Ali Keskin, tzmlr Valileri (1390-1989), İzmir, 1989, s.92; anılan için bkz. Necdet Öklem, -İhsan Paşa'nın Andan-Siblrya'da esaretten Kaçış, İzmir, 1985.


[57] Türk Sesi, 27 Teşrinisani 1923.


[58] Ahenk, 2. Teşrinisani 1923.


[59] Bkz. İskân Tarihçesi, Hami. Mat., İstanbul, 1932, sa. 19-20.


[60] Bkz. Kemal An. "Yunan İşgalinden Sonra İzmir'de ’Emval-l Metruke' ve ’Fuzûli İşgal* Sorunu", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, V/1S (Temmuz 1989), ss.691- 706. Yine bkz: aynı yazar 1923 Türk-Ruın Mübadele Anlaşması Sonrasında İzmir’de "Emvâl-i Metruke" ve "Mübadil Göçmenler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XI/18 (Temmuz 1990), ss.627-657.


[61] Türk Sesi, 9 Teşrinievvel 1923,


[62] Bkz.Mcsut Çapa, a-g.y., s.245.


[63] Türk Sesi, 26 Teşrinisani 1923.


[64] Türkiye Hilal-i Ahmer.... 111/31 (15 Mart 1340). s.226.


[65] TBMM Zabıt..., C.X, s.5O.


76 Ag.e., s.5O.


[67] Türkiye Hilal-i Ahmer..., s.226.


[68] A.p.mec.. III/30 (15 Şubat 1340), s. 199.


[69] Ag.mec.. ni/31, s.226


[70] A.g.mec.. 111/30, s. 199; bu tür kamplarda göçmenlerin toplu halde bulunuşu, salgın hastalıklarla savaşta pek yararlı olmuştur.


[71] Hakimiyet i Milliye, 27 Ağustos 1923.


[72] Hakimiyeti Milliye, 29 Ağustos 1923.


[73] Hakimiyet i Milliye, aynı sayı.


[74] Sadâ-yı^ak, 30 Kanunusani 1924: Giritli bir göçmenin, mübadele llkbahar'da yapılırsa, o güne kadar Yunanistan'da göçmenlerin bitip-tükeneceklerine ilişkin mektubu: Ahenk 21 Eylül 1923.


[75] Yunanistan'ın izlediği bu politika, Türkiye'de büyük bir tepki yaratıyordu. Kendi aralarında toplanan 83 mebus, bir an önce siyasi girişimlerde bulunulmadı için harekete geçtiler. Bu konuda bir dilekçe hazırladılar ve kararlarını Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya ilettiler. Mustafa Kemal Paşa, bu girişimi desteklediğini açıkladı: Hakimiyet i Milliye, 29 Ağustos 1923.


[76] TBMM Zabıt..., CX s.5O.


[77] Hakimiyet-i Milliye, 16 Teşrinievvel 1923.


[78] Türkiye Hüal-t Ahmer..., 111/22 (15 Teşrinievvel 1339), s.385; Clrlt-Hanya Cemaat-1 Islamlye Riyaseti nden Merkez-1 Umumiye Gönderilen Tahrirat: "Muhterem efen­dim; Hanya muhtâetn-l islâmiyesine tevzi edilmek üzere Os manii Bankası vasıtasıyla irsal buyurulan 2575 İngiliz lirası Atina BankasTnın Hanya şubesinden ahzedilmlş ve darahmtye tebdil edildikte 79.174 drahmi bir yekürt teşkil etmiştir. Hanya muhlâcUvi islâmiyesine yapılan işbu muavenet ue lüfuna karşı, cemlyet-l muhtereminize ahali-l islâmiyenin en samimi teşekkürat ve min­netlerini arz etmekle kesb-i şeref eyleriz. 18 Teşrinievvel 1339. Clrlt-Hanya Ce­maati Islâmlye Reisi Balcızade Hüseyin Rahmi"; Türkiye Hilali..., 111/27, s.65.


[79] A.g.mec. m/22. s.385.


[80]Ag.mec., ni/33, a.291.


[81] Sadâ-yı Hak, aynı sayı.


[82] Bkz.K. An, a.g.e., ss. 100-11); yine bkz. Aydoğan Demir, "Bir ’Akd-l Nikah' Belgesine Göre Midilli Mübadillerinden Ayşe Hanım Nasıl Evlendi?," Tarih ve Toplum, C-XII/70'(Ekim 1989), ss.203-206; aynca bkz.Ö.D.Tesal ag.y., ss.302-308. .


98 "Mesela Drama tütüncüdür. Anadolu'nun en iyi tütün yetiştiren yeri neresidir? Samsun ve İzmir havalisi... işte buna göre düşünülmüş ue bâylece tefrik edil mişlerdlf '; Refet Bey’in (Canıtez) konuşmasından: TBMM Zabıt..., C.X, ss.42-43.


[84] A.g.e„ s.43.


[85]K.An, a.g.e., ss. 100-111.


[86] Hakimiyet i Milliye, 7 Kânunusani 1924.


[87] Vekalet aldığı bir kararla, daha sonraları bu iç göç hareketleri için "iskân hakkından men"yaptırımını uyguladı: bkz,Kemal An, a.g.e., ss. 11 l-l 14.


[88] Yeni Ası/dan nakl. Ahenk. 21 Mayıs 1924.


[89] Bunların 1018'1 İzmir'e gönderildi. Hakimiyet i Milliye, 7 Kânunusani 1924.


[90] Hakimiyet-1 Milliye. 7 Kânunusani 1924.


[91] Hakimiyeti Milliye . 23 Teşrinisani 1923.


[92] Hakimiyeti Milliye , 6 Kânunusani 1924.


[93] Hakimiyet i Milliye , 10 Kânunusani 1924.


[94] Haktmlyet-l Milliye , 21 Mart 1924.


[95] TYirfc Sesi, 9 Kânunusani 1924.


100 Türk Sesi, 8 Kânunusani 1924.


[97] Hakimiyet-i Milliye, 10 Kânunusani 1924: (M.Necati'nin açıklaması).


[98] Türk Sesi 8 Kânunusani 1924.


[99] Hakimiyet i Milliye, 29 Kânunusani 1924: Sadâ-yı Hak, 30 Kânunusani 1924.


112 Sadâ-yı Hak, 4 Şubat 1924; bu tür söylentiler ve kuşkular, Kaval'da göçmenler arasında bir-lkl "kizir hastalığı görülmesi üzerine artmış, bunun üzerine İki hükümet tabibi Kavala'ya gönderilmiştir- Ahenk, 19 Kanunuevvel 1923.


[101] Ahenk, 4 Kanunuevvel 1923.


[102] "Kardeşlerimiz tahaffuzhanedeki memurin ve İzmir'den giden Muhaceret Yurdu Heyeti tarafından hürmetle istikbal olunmuşlardır. Karaya çıkanlar vatanın hür ve mesut topraklarını öperek, Allah'a hamdeylemişlerdir. Bu manzara karşısında gözyaşları dökülmüştür kardeşi -imize sıcak yen. der teu„ olunmuş ve istirahatleri temin edilmiştir... Kardeşlerimizin ahvâl-ı sıhhiyeleri hamdol- sun pek İyidir. Ve inşallah daima iyi olacaktır... Vapurdan çıkanlar tütûnsüzlükten üzüldüklerini söylüyorlardı", Ahenk, aynı sayı.


[103] Türkiye Hilal-i.... 111/28, s. 102.


[104] Ay.mec., s. 103.


116 Ahenk, 28 Teşrinisani 1923.


[106] Ahenk, 2 Kânunuevvel 1923.


[107] Hakimiyet i Milliye, 18 Teşrinisani 1923.


[108] Ahenk, 4 Kânunuevvel 1923: beyannamenin tam metni: K.An. 1923 Türk-Rum Mübadele Anlaşması Sonrasında İzmir’de Göçmenler,.., ss.73-74: Ek:II.


[109] Ahenk. 2 Kânunuevvel 1923.


[110] Hakimiyet-t Milliye, 18 Teşrinisani 1923.


[111] Bkz.İskân Tarihçesi ss.19-20.


[112] Haktmiyet-t Milliye, aynı sayı. 12$ TürkSesi, 11 Kânunusani 1924. 127 Türk Sesi, 8 Kânunusani 1924.


[113] Türk Sesi, aynı sayı; tasfiye İçin bkz. K.An, a-g.y„ ss.691-706.


[114] Türk Sesi, 20 Şubat 1924.


[115] Mustafa Necati'nin bu gezi 11c ilgili beyanrHakimlyet-i Milliye, 21 Mart 1924; aynca bkz.K.An.a.y.e, ss.91-95.


[116] Hakimiyet i Milliye, 7 Kânunusani 1924


[117] Türkiye Hilal-i Ahmer....111/31,s.218.


[118] Ag.mec., s.218: ayncabkz. M.Çapa, a-g.y., s.245.


[119] Hakimtyet-l Milliye, 7 Kânunusani 1924.


[120] Türkiye HÛal-t Ahmer..., III/28, s. 102.


[121] Örneğin bkz. A.g.mec.. III/36. s.408.


[122] Bkz. Düstur. C.V, 3.tertip, 3.165.


[123] Örneğin bkz. A.g.mec., IV/40 (15 K.cwcl 1340), 3.135.


[124] Hakimiyet i Milliye, 19 Haziran 1924.


[125] Türk Sesi, 19 Şubat 1924.


[126] Hakimlyet-İ MOLiye, 22 Kanunusani 1924.


[127] Bir İzmir gazetesi, şubat ayı başlarında Bayındır'a gelen bir göçmen kafilesini halkın nasıl karşıladığını şöyle anlatıyor; “Bayındır; 5 Şubat (Muhabiri Mah­susumuzdan) Bugün Bayındırlılar Yunan zulmü ve ceberudundan, dünyada en


vahşi hayvanlardan da vahşi koca bir düşman elinden genç Türkiyemiz'in faal hükümeti sayesinden kurtulup mübadele suretiyle gelen f>07 nüfustan mürekkeb bir İslam ve Türk muhacir kafilesini bağırlarına basmakla pek büyük bir haz duydular. Bir haftadar beri muhacirlerin geleceği tahakkuk etmiş olduğundan, iskân komisyonu tarafından lazım gelen tertibat alınmış idi. 4.5.1340 (1924) pa zartest günü gelecekleri anlaşılınca, bütün halk davul ve zurnalarla ûç-dört saat evvel felaketzede kardeşlerini berây-ı istikbal için istasyona akın etmişlerdi/ Nihayet tren altı sonrasında pek hazin düdük sesleriyle istasyona dahil oldu. İstikbal merasimi havanın fevkalade soğuk olmasına rağmen pek parlak oldu. Burada Baymdar, İmar ve İskân komisyonunun faaliyetlerini zikretmeden geçmek pek büyük kadirşinaslık olur. Memleketin bilcümle vesait i nakliyesi is­tasyonda bulundurulduğu cihetle kardeşlerimizin en lazım eşyaları istasyondan şehre nakledildi. Türk Ocağı binasında izhar edilen fasulye, helva, ekmekten İha ret akşam taamları verildikten sonra, haneleri irae edilerek her türlü esbab-ı is- tirahatleri temin edilmiştir. Bu gecelik vesait-t tenvtrtye olarak beher nüfusa bi rer mum verildiği gibi, istasyonda umumuna çaylar da ikram edilmiştir. İskân Komisyonu başında kaymakamımız Fazlı Bey olduğu halde, sabaha kadar iskân ile iştigal etmişlerdir./ Bugün de yiyecek ve yakacakları mezkûr komisyonca te­min edilecektlF', Sodayı Hak, 8 Şubat 1924; İzmir İskân Mıntıka Müdürlüğünün, göçmenlere gösterdikleri yardım dolayısıyla, Bayındır ve Tire kayma­kamlıklarına teşekkür yazısı: Ahenk, 27 Mart 1924.


143 Bkz. drrl 11

144 Bkz. Kemal An, 1923 Tûrk-Rum Mübadele Anlaşması Sonrası'nda İzmir'de Göçmenler, (D.E.O., Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ens. Basılmamış yüksek lisans tezi), İzmir, 1988, ss. 10(5-111.


145 Bkz. K.An, "Yunan işgalinden Sonra İzmir'de 'Emval i Metruke’ ve 'Fuzuli İşgal' Sorunu”, "Atatürk Araştırma Merkezi Der., V/15. ss.691-706.


[131] Bkz. A.g.e. ve a.g.y.


14? Ahenk, 24 Haziran 1924.


[133] Refet Bey in (Canıtez) açıklaması:TBMM Zabıt..., C.X, ss.43-45.


[134] Muhtelit Mübadele Komisyonu'nun, mübadelenin kıştan önce biteceğine ilişkin beyanı: Hakimiyet i Milliye, 26 Haziran 1924.


[135] Biçz. dn9.


[136] Bkz. dm 10.


[137] 1340 Senesi İzmir VilayetCnln Sıhhi, içtimai Topografyasına Alt Malumat, (Vi­layet Katibi Ihsan Bey tarafından hazırlanmıştır), İzmir, 1340 (1924), s. 15.


15$ A.g. rapor, s.4.


[139] Türkiye Hilal-i Ahmer..., sayı: 132 (29 llkteşrin 1933-Fevkaladc Sayı), s.699.