BÜYÜK MÜBADELE

Kemal Arı

Lozan’da, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 30 Ocak 1923 tarihli Türk-Rum Nüfus Mübadele Anlaşması gereğince, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yaklaşık olarak 480.000 kadar Yunanistanlı Müslüman Türkiye’ye getirildi ve ülkenin değişik yörelerine yerleştirildiler. Bu göçün, daha doğrusu göç ettirme olayının kendine özgü yanları vardı: Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 850.000 kadar Anadolu’lu Rum, firari Yunan askerleriyle birlikte Yunanistan’a kaçmış ve orada büyük toplumsal ve ekonomik sorunlara neden olmuşlardı. Savaşın yenilgisinin psikolojik etkilerini yoğun olarak üzerinde taşıyan bu kızgın kitleler, Türkler’e akıl almaz baskılar yapıyorlardı. Sonuçta Lozan görüşmelerinde bu sorunları çözüme kavuşturmak için mübadele anlaşması yapıldı ve o zamanki Seyr-i Sefain İdaresi’ne ait vapurlarla, Batı Trakya dışındaki Yunanistanlı Müslümanlar, Türkiye’ye getirildiler.

Bu göçün en önemli özelliği, isteğe bağlı değil, zorunlu olmasıydı. Yani kitleler, göç etme yolunda gönül rızaları olmasa da, zorunlu olarak karşı tarafa göç ettirilmişlerdi. O tarihlerde Türkiye savaştan yeni çıkmış bir ülkeydi. Zaten geri kalmış bir tarım toplumunda, binbir türlü sorunlar ve yetersizlikler yaşanırken, önce 1.200.000 Anadolu ve Doğu Trakya Rumu’nun Türkiye’den ayrılmasıyla büyük boyutlu ekonomik sıkıntılar yaşanırken, bir de buna sayısı yarım milyona ulaşan, büyük ölçüde varını yoğunu Yunanistan’da bırakarak en başta çoluk-çocuğunun ve kendinin canını kurtarma amacında olan Yunanistan’dan göç ettirilmiş Türk-Müslüman kitlenin yerleştirilmesiyle ilgili sorunlar eklenmişti. O tarihlerde Türkiye nüfusu on-onbir milyon kadardı. Büyük savaşların yükünü yıllardır omuzlarında taşımış bu halk bir de yarım milyonluk bir kitlenin barınma, beslenme, sağlık, üretici duruma getirilme gibi sorunlarını yüklenmek zorunda kalmıştı. Bu göçeden kitleye, Rumlar’dan arta kalan taşınır ve taşınmaz malların verilmesi düşünülmüş; hatta Lozan’da konuyu ilk kez bir raporla gündeme getiren Dr. Nansen’in ve onu destekleyen İngiltere’nin tezi, karşı tarafta bulunan terkedilmiş malların, yerleştirme işlerini kolaylaştıracağı biçiminde oluşturulmuştu. Bu ilk bakışta doğru bir yaklaşım gibi görünebilir. Öyle ya! Düz bir mantıkla, 1.200.000 kişinin terkettiği mal varlığı nasıl olsa Türkiye’ye getirilen yarım milyon insanın yerleştirilmesini karşılar diye düşünülebilir. Oysa tarihsel gerçeklerin dayattığı koşullar hiç de buna olanak vermiyordu. Bir kere, Rumlar’ın Türkiye’de iken yaşadıkları önemli yerleşim merkezleri, Yunan ordusunca, yenilginin arkasından çekilirlerken yakılıp-yıkılmıştı. Örneğin Batı Anadolu’nun kentleri, kasabaları ve köyleri büyük ölçüde bu yakılıp yıkılmadan paylarını almışlardı. Aynı şek, Kuzey Anadolu için de geçerliydi. Çünkü Pontus çeteleri, Kurtuluş Savaşı boyunca bu yörede büyük bir yıkıma neden olmuşlardı. Örneğin, dönemin resmi makamlarının verdiği bilgiye göre, Türkiye’yi terkeden Rumlar’dan büyük bir olasılıkla 200.000-250.000 ev kalması gerekirken, yanıp yıkılanların dışında kalan ev sayısı 100.000 kadardı. Bunların da büyük kısmı onarıma gereksinim olan evlerden oluşuyordu. İş bununla kalsa, yine de iyi sayılırdı: Ama asıl sorun, bu terkedilen evlerin yerli halk tarafından yağmalanmasıyla ortaya çıkmıştı. Sonuçta, hükümet güçlerinin eline geçebilen ev sayısı 25.000 kadardı. Elbette bu sayının, Türkiye’ye getirilen yarım milyon Yunanistan’dan göçettirilmiş Mübadil Türkler’in yerleştirilmesine olanak yoktu.

Nitekim bu sorunlar, Mübadil Türkler’e barınacakları ev, işleyebilecekleri bağ-bahçe dağıtılırken büyük oranda kendisini gösterdi. Oluşturulan Muhtelit Mübadele Komisyonu, Türkler’in Yunanistan’da kalmış mallarının oranını ve altın lira üzerinden değerini kaydetmekteydi. Eğer göçmen daha Yunanistan’dan ayrılmamışsa bu kayıtlar onun kendisinin yanında yapılıyordu; yok eğer Yunanistan’daki baskılara dayanamayıp ayrılmak zorunda kalmışsa, bu kez onun arkası sıra yapılıyordu. Dört nüsha olarak oluşturulan bu mal beyannamelerinin bir nüshası göçmenin kendisine, birisi gittiği ülke temsilciliğine, birisi ayrıldığı ülke temsilciliğine veriliyor; bir nüshası da komisyonun kendi arşivinde kalıyordu. Güya göçmen bu beyanname ile karşı tarafa göç ettiğinde, uyrukluğunu kazandığı yeni ülkenin hükümetinden, ayrıldığı ülkede bıraktığı malların değerinde mal alabilecekti. Oysa bu büyük ölçüde gerçekleşemedi. Bunun en önemli nedeni, az önce de vurgulandığı gibi, Rumlar’dan kalan malların yağmalanması, ilgisiz kişilerin düzmece belgelerle bu malların önemli bir kısmının mülkiyetini üzerlerine almalarıydı. Ayrıca, Yunanistan’da bırakılan mallara eşdeğerde bu insanlara mal verilmesi de mümkün olmuyordu. Üstelik, pek çok göçmen, komisyon kendi yörelerine gelmeden baskılar nedeniyle Yunanistan’dan ayrılmak zorunda kaldıkları için, ellerinde Türk Hükümeti’nden mal-mülk isteyecek bir resmi kayıt bulunmuyordu. Türk Hükümeti de, bir anlamda ihtiyatlı davranmak üzere, mal dağıtımını bir anda yapmadı ve zamana yayarak gerçekleştirdi.

Ortalama beş kişilik bir çiftçi göçmen ailesine verilecek arazi ve yemiş veren ağaçlar, türü ne ve değerine göre şu biçimde dağıtıldı:

1- Araziler: “Alâ, evsat ve edna” (yüksek, orta, düşük) nitelikli topraklar olmak üzere üçe ayrılmıştır. Birinci derecede verim gücüne sahip tarım arazisi olarak benimsenen ‘Alâ araziden, beş kişilik bir aileye en az 50, en çok 75 dönüm; ikinci derecede verimlilik gücüne sahip tarım arazisi olan “evsat” araziden en az 75, en çok 100 dönüm; üçüncü derecede verimlilik gücü olan “edna” araziden en az 100, en çok 140 dönüm arazi veriliyordu. Bir göçmen ailesi, bu gruplardan yalnız birisinin niteliğine sahip araziden pay alabiliyordu.

2- Tütün Alanları: Birinci derecede tütün yetiştirilen Samsun ve Bafra gibi yerlerde, beş kişilik bir aileye en az 12, en çok 15 dönümlük toprak veriliyordu. İzmir ve İzmit gibi ikinci derecede tütün yetiştiren topraklardan ise en az 15, en çok 20 dönüm toprak dağıtılıyordu.

3- Sebze Bahçeleri: Büyük kentlerde ve kentlerin çevresinde en az 5 en çok 10, uzak yerlerde olan bahçelerle, bahçe olma niteliğine sahip yerleşim arazilerinden en az 10, en çok 15 dönüm arazi beş kişilik bir aileye verilmekteydi.

4- Bağlar: Birinci derecede üzüm yetiştiren İzmir gibi yerlerden en az 6, en çok 10 dönüm, ikinci derecede üzüm yetiştiren yerlerden merkezlerden uzaklığına ve üretim derecelerine göre, en az 10 en çok 15 dönümlük toprak dağıtılmaktaydı. Bu nitelilklere uymayan arazilerden de, bunlarla orantı kurularak pay veriliyordu.

5- Zeytinlikler: Birinci derecede üretime uygun ve değerli zeytin bölgelerinde 100-120, ikinci derecede üretime uygun ve değerli zeytin bölgelerinde 120-150, üçüncü derecede üretime uygun ve değerli zeytin bölgelerinde 150-200 zeytin ağacı göçmenlere verilmekteydi. Yabani ve aşısız genç zeytin ağaçlarının beş tanesi bir zeytin ağacı sayılıyordu.

Bunların dışında portakallık ve limonluk olan yörelerin bölünmesi ve dağıtılması, yerel geleneklere uygun olarak, beş nüfuslu bir ailenin gereksinimini kaç ağaç ya da kaç dönüm portakallık ya da limonluk karşılayabilecekse, komisyonca bu oran dikkate alınarak yapılmaktaydı. Dut ağaçları ve dutluklar da, bunların seyreklik ve sıklığına göre mahallince belirleniyor ve geçimi yalnız dutluklarla sınırlı bulunan beş nüfuslu bir aile için en çok dönüm dutluk veriliyordu. Nüfusu beşten fazla olan bir ailede, fazla olan her nüfus için şu miktarda arazi ve ağaç vcrilmekteydi: Birinci derecede verimli araziden 8-10, ikinci derecede verimli araziden 10-15, üçüncü derecede verimli araziden 15-20; tütün arazisinden 2-3, bağlardan ve bahçelerden 1,5-3 dönüm, zevtinliklerden de 20-30 ağaç...

Aile içindeki nüfus beş kişiden az olduğunda, noksan hcr nüfus için yukarıdaki oranın yarısı ölçüsünde ağaç ve arazi, planlanan miktardan düşülüyordu.

Görüldüğü gibi, mübadele göçmenlerine tarla, bağ, bahçe, zevtinlik vb. taşınmazların dağıtımıvla ilgili olarak, hükümetçe hazırlanmış olan genelgede ayrıntılı bir dağıtım ve paylaştırma planı oluşturulmuştu. Bu yöntemle, yerleştirilmiş olan mübadele göçmenlerine, 5.000.000 dönüm arazi, 4.300.000 adet de zeytin, incir ve meyve ağacı dağıtıldı. Yalnızca İzmir’de, mübadele kapsamına giren göçmenlere ve onların dışındakilere 3.815 dönüm bahçe, 59.015 dönüm bağ, 280.599 dönüm tarla, 433.305 adet zeytin ağacı paylaştırıldı

KAYNAK: http://www.lozanmubadilleri.org.tr/arastirma_kemalari5.htm