Lozan Anlaşması Türk devleti için zafer, mübadiller için enkazdı. Mübadiller 'Türk'tü, sadece uzun yıllar Yunanistan'da kalmış olmanın etkisiyle kültürel olarak farklılık gösteriyorlardı. Bu bakış açısı, hem kendi içlerinde de homojen olmayan göçmenlerin mübadil kimliği altında toplanmasına, hem de etnik kimliklerinin milli kimlik tarafından emilmesine neden oldu
29/11/2008
KEVSER CAN
Walter Benjamin 'Tarih Kavramı Üzerine'de, tarihin galip gelenle yenik düşen için aynı şey olmadığını söyler: "Tarih galip gelen için bir zaferken yenik düşen için bir enkazdır". Lozan Antlaşması da Türkiye için bir zaferdi, ancak Lozan mübadilleri için bir enkazdı. Geçmişlerini, mülklerini geride bırakıp göç etmek zorunda kalan mübadiller zor koşullarda, gemilerde ölen bebeklerini denize atmak gibi deneyimler yaşayarak Türkiye'ye göç ettiler. Acılar, göçten sonra da yaşam mücadelesi içinde devam etti. Peki bugün mübadil kimliği için ne söylenebilir? Bir kimliği tanımlamaya çalışırken pek çok değişken söz konusu. Ancak, devletle olan ilişkiler mübadil kimliğinin oluşmasında önemli bir etken.
Türk Devleti ve Lozan mübadilleri
Türk devleti ve Lozan mübadilleri arasındaki ilişkiye bakmak, mübadil kimliğinin ne olduğunu anlamak bakımından önemli. Çünkü ikincisine adını veren ve göç deneyimini zorunlu kılan ilki. Dolayısıyla devletin onları nasıl gördüğü, onların kendilerini nasıl tanımladıklarıyla yakından ilişkili ve bu süreç mübadele olayından öncesine dayanır. Göçten önce, Yunanistan'daki Müslüman nüfus siyasi ve askeri bir avantaj olarak görüldü. Siyasi bir avantajdı, çünkü Cumhuriyetin kurucu kadrosu için, Yunanistan topraklarında hak iddia etme şansını veriyordu. Askeri bir avantajdı, çünkü buradaki komitacılık faaliyetlerine yardım sağlıyordu. Rumeli'deki komitacılar Büyük Millet Meclisi tarafından görevlendiriliyor ve buradaki stratejilerini diledikleri gibi belirliyorlardı. Kimi komitacılar, artan Yunan baskısından dolayı göç etmeye başlayan Müslüman halkı kalmaya iknaya çalıştılar. Bizzat Fevzi Çakmak tarafından görevlendirilmiş olan komitacı Fuat Balkan anılarında şöyle der: "Bu göç heves ve arzusu alıp yürürse orada yapılması arzu edilen teşkilatı kiminle yapacaktık? Memleketi kurtarabilmek için Türklerin orada kalması zaruri idi. Bunu düşünüp göçmek için gelen bütün Türkleri köylerine geri göndermeye başladım." Misak-ı Milli sınırlarının belirlenmesinden sonra, Yunanistan toprakları üzerinde herhangi bir iddiası kalmayan Türk devleti için buradaki Müslüman halk da ulus-devlet inşası sürecinde yeni bir rol üstlendi. Nüfus mübadelesi gündemdeydi ve böylece mübadiller bir taraftan türdeş bir Türk toplumunun yaratılmasına, öte taraftan da azınlıklar sorununun büyük ölçüde çözümlenmesine katkıda bulunacaklardı. Türdeş bir Türk toplumunun yaratılması konusunda onların dini kimlikleri yeterli görüldü, dilsel ve kültürel farklılıklar gözardı edildi. Cumhuriyetin kurucu kadroları için, bu farklılıklar dikkate alınmayacak kadar küçüktü ve yerel öğelerle kolaylıkla entegre edilebilirdi...............
KEVSER CAN: İst. Bilgi Üni., sosyoloji mezunu
Bibliyografya Balkan, Fuat (1998), 'Fuat Balkan'ın Hatıraları', İstanbul, Arma. Benjamin, Walter (1993), 'Son Bakışta Aşk', İstanbul, Metis. Kemerburgaz (2002), Nisan/1
KAYNAK VE DEVAMI: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6470